19 Mayıs 2020 Salı

İKİ DENİZ KONUSUNDA YORUM


Deniz, yeryüzündeki hayatın ilk kaynağıdır. Dünya üzerindeki hayatın olmazsa olmazıdır. İnsanlar için de sayısız faydası olan büyük bir su kitlesidir. Dolayısıyla Kuran’da denize birçok kez atıfta bulunulmuştur.

Denizden bahseden ayetleri ikiye ayırıp, o şekilde incelemek; deniz hakkında daha doğru yorum yapmayı sağlayacaktır. Çünkü deniz ile ilgili ayetlerin büyük bir kısmı bildiğimiz normal denizden bahsederken küçük bir kısmı ise Dünya yani cehennemin yaşandığı hayatı ve paralel evrende yaşanan ahiret hayatını sembolize etmektedir. ALLAH önce bildiğimiz denizden çokça bahsetmiş sonra hayatı ve insanlığın hayat safhalarını anlatmak için bazı ayetlerindeki sembolik anlatımlarında denizi kullanmıştır.      

Deniz konusuna bu şekilde bakıldığında iki denizin birleştiği yer, Nuh tufanı, Musa’nın asasıyla denizi ikiye yarması, balığın Yunus’u yutması gibi konular daha iyi anlaşılacaktır.

Şimdi önce normal denizden bahseden ayetlere bakalım:

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde (BAHRİ) seyreden gemilerde, ALLAH’IN gökyüzünden indirip, kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip, çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. (2:164)

Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz (BAHRİ) avı yapmak ve ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı. Kara avı ise yasaklı olduğunuz sürece size yasaklandı. Huzurunda toplanacağınız ALLAH’A karşı gelmekten sakının. (5:96)

Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde (BAHRİ) olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane hiçbir yaş hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın. (6:59)

De ki: "Kara ve denizin (BAHRİ) karanlıklarından sizi kim kurtarır? ‘Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız’ diye O'na gizli gizli yalvarır yakarırsınız." (6:63)

O, sayelerinde kara ve denizin (BAHRİ) karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık. (6:97)

O, sizi karada ve denizde gezdirip, dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize (BAHRİ) açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip, çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca dini ALLAH’A has kılarak “Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız” diye ALLAH’A yalvarırlar. (10:22)

ALLAH, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde (BAHRİ) yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır. (14:32)

O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi (BAHRA) sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. (16:14)

Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde (BAHRİ) gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir. (17:66)
Denizde (BAHRİ) bir sıkıntıya düştüğünüz zaman ALLAH’TAN başka yalvardıklarınız kaybolup, gider fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. (17:67)

Andolsun biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (BAHRİ) taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (17:70)

De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler (BAHRU) mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler (BAHRU) tükenirdi.” (18:109)

Görmüyor musun ki ALLAH bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde (BAHRİ) akıp, gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki ALLAH insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. (22:65)

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz (BAHRU) de mürekkep olsa arkasından yedi deniz daha ona katılsa ALLA’IN sözleri yine de tükenmez. Şüphesiz ALLAH mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (31:27)

Görmedin mi ki gemiler ALLAH’IN nimetiyle denizde (BAHRİ) akıp, gitmektedir. ALLAH bunu ayetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. (31:31)

Denizde (BAHRİ) yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi O'nun varlığının delillerindendir. (42:32)

ALLAH içinde gemilerin emriyle akıp, gitmesi; O’nun lütfunu aramanız ve şükretmeniz için denizi (BAHRA) sizin hizmetinize verendir. (45:12)

Buraya kadar olan ayetlerde genel olarak insanların denizden türlü şekillerde yararlanarak geçimlerini sağladıkları, ALLAH’IN yeryüzünde kurduğu yaşam sistemi, bu sistemdeki her şeyin bir kitapta kayıtlı olduğu, bu sistem içerisinde olan her şeyden ALLAH’IN haberdar olduğu ve yarattığı sisteme ve varlık âlemine ALLAH’IN tamamen hâkim olduğu anlatılmıştır.   

BİRBİRİNE KARIŞMAYAN İKİ DENİZ

Kuran’ın bir de sembolik dille anlatılmış ayetleri vardır. Bu tip ayetlerde ilk okunan ve anlaşılan anlamın haricinde bir de anlatılmak istenen anlamı vardır. 

Yoksa yeri, yaratıklarının oturmasına elverişli kılan ve aralarında ırmaklar meydana getiren, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren ve iki deniz (BAHRAYNİ) arasına engel koyan mı? ALLAH’IN yanında başka bir tanrı mı? Hayır; çoğu bilmezler. (27:61)

ALLAH yeryüzünü, yarattıklarının yaşamasına elverişli kılmış; yaşamı destekleyen ırmaklar ve sabit dağlar var etmiştir.

Bu ayette düşünülmesi gereken önemli nokta; yeryüzünde birçok deniz varken neden sadece iki denizden ve aralarına koyulan engelden bahsedildiğidir.  

Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi (BAHRAYNİ) salıverip, aralarına da karışmalarına engel olan bir sınır koyan ALLAH’TIR. (25:53)

İki deniz (BAHRANİ) bir değildir. Birinin suyu tatlı ve kolay içimlidir diğeri tuzlu ve acıdır. Her birinden taze balıketi yersiniz, takındığınız süsler çıkarırsınız. ALLAH’IN lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yararak gittiğini görürsün. Belki artık şükredersiniz. (35:12)

Ayetlerin ilk görünen anlamı iki denizin salındığı ve yoğunluk farkından dolayı birbirlerine karışmadıkları çünkü aralarında fiziki bir engel bulunduğudur. Böyle bir bilginin Kuran’da veriliyor oluşu birçok insan açısından mucizevî bir durumdur. Çünkü Kuran’ın inzali esnasında hatta çok daha sonraki tarihlere kadar böyle bir bilgi insanoğlu tarafından bilinmemekteydi. Tabii ki bu bilgi doğrudur. Ancak dikkatli düşünüldüğünde iki denizin birleştiği yerlerde “suyu tatlı ve kolay içimli” şeklinde bahsedilen taraftaki denizden bu şekilde su içilebilecek bir yerin yeryüzünde bulunmadığı ortaya çıkacaktır.   

Ayetler sembolik olarak insanların ve cinlerin içerisinde hayat sürdüğü yeryüzündeki farklı yaşam boyutlarından bahsetmektedir. Yani yeryüzünde birbirine paralel iki farklı yaşam boyutu vardır ve birinde insanlar, diğerinde ise cinler yaşam sürmekte; bu iki yaşam boyutunun arasında da birbirine karışmalarını engelleyen bir engel bulunmaktadır.   

İnsanların içerisinde yaşam sürdüğü boyut diğerine göre daha yoğun kaba madde içeren, bir bedenin sahip olunduğu; geçim sıkıntısının, her türlü derdin ve acının bulunduğu bir hayat boyutudur. Bu boyuttan “tuzlu ve acı deniz” şeklinde bahsedilmiştir.

Cinlerin içerisinde bulunduğu boyut ise farklı bir yaratışta olduğu için kendine özgü yoğunlukta bir bedenin sahip olunduğu, tam olarak bilemediğimiz farklı bir yaşam boyutudur. Bu boyuttan “tatlı ve kolay içimli deniz” şeklinde bahsedilmiştir.     

Birbirine paralel ve birbirine karışmayan bu iki farklı boyuttaki yaşamdan Rahman Suresi’nde bahsedilmiştir.

RAHMAN SURESİ’NDE İKİ DENİZ

Rahman Suresi’nin ilk ayetlerinden Rahman’ın Kuran’ı öğrettiğini, insanı yarattığını, ona beyanı yani konuşarak açıklama yapmayı öğrettiğini, Güneş ve Ay’ın bir hesap ile hareket ettiğini, yıldızların ve ağaçların secde ettiğini, gökyüzünü yükseltip, dengeyi koyduğunu, yeryüzünü de yarattığı canlılar için yaşama uygun hale getirdiğini öğrenmekteyiz. Bu sayılanlar gözümüzün önünde olduğu için Rahman Suresi’nde birçok defa
“O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” şeklinde seslenilmiştir.

(Bu seslenişin farklı ayetlerde birçok defa aynen yinelenmesinin 19 kodu gibi matematiksel sebepleri olsa da konumuz olmadığı için buna değinmiyorum. Ayrıca aynen tekrarlandığı ve isteyenlerin Rahman Suresi’nden takip edebilecekleri için bu yazıda bu ayetlere yer vermiyorum.)

Bu seslenişin muhatabı, yeryüzünde iki farklı boyutta yaşam süren iki varlıktır: İnsanlar ve Cinler…

İnsanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı. (55:14)

Cinleri (CANNE) de yalın ateşten yarattı. (55:15)

İnsanlar ve cinler yeryüzünde iki farklı boyutta yaşam sürdükleri için ayetler bu iki varlığın yaratılışlarını anlatarak devam etmiştir. Bu iki varlık sonuçta insan türünün iki farklı safhasıdır.

Can hali, esasında bedene sahip olmayan bir insan safhasıdır. Cehennemi tatmak üzere bir bedene girip, insanların bulunduğu boyuta geçtiğinde artık “insan” adını almaktadır. Mevta olunca can bedenden ayrılmakta; özüne yani Can haline dönmektedir. Bu şekilde bir tur yaptığında 2 kere ölüp, iki kere dirilmiş olmaktadır.     

O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir. (55:17)

Bu ayette insanların ve cinlerin kendi boyutlarına özgü birer tane doğu ve birer tane batı olduğu için “iki doğu ve iki batı” ifadesi kullanılmıştır. Kuran’da başka ayetlerde geçen “doğular ve batılar” ifadesi, üzerinde yaşamlar bulunan farklı gezegenlerin de bulunduğuna işaret etmesi bakımından manidardır.    

İki denizi (BAHRAYNİ) salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. (55:19)

Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. (55:20)

İşte aralarında engel olan bu iki deniz, insan ve cinlerin içerisinde yaşam sürdüğü iki farklı yaşam boyutudur. İnsanların içerisinde yaşam sürdüğü boyut “tuzlu ve acı deniz”; cinlerin içerisinde yaşam sürdüğü boyut ise “tatlı ve kolay içimli deniz” şeklinde sembolize edilmiştir.

İkisinden de inci ve mercan çıkar. (55:22)

Denizde (BAHRİ) akıp, giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur. (55:24)

Bu ayetlerdeki inci mercanın çıkmasından kasıt, insanların ve cinlerin bulunduğu iki boyut yaşamında da kendi faydalarına yarayan farklı ürünlerin bulunduğu; akıp, giden dağlar gibi yüksek gemilerden kasıt da iki boyutta da çeşitli nedenlerle seyahat etmeye yarayan muhtelif araçların bulunduğudur. (Kuran’daki inci, mercan, gemi kelimeleriyle ilgili incelemelerden bu tip sonuçlar çıkıyor.)

Üzerindeki her şey fanidir. (55:26) 

Ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir. (55:27)

Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir. (55:29)

Yeryüzü üzerindeki her şey ölümlü ve geçicidir. Sonsuza dek varlığı süren tek varlık ise ALLAH’TIR. Bütün varlıklar O’ndan istemekte; O’nun dileği üzerine varlıklarını sürdürebilmektedir. Kâinattaki işi, oluşu sürekli olarak O gerçekleştirmektedir.  

Ey iki ağırlık! Yakında sizin için de vakit bulacağız. (55:31)

Bu ayette bahsedilen iki ağırlık sahibi olan varlıklar cinler ve insanlardır. İkisi de kendilerine özgü bedenler içerisinde yaşamlarını farklı boyutlarda sürdürmektedir. Dolayısıyla bu sesleniş, cinlerin herkes gibi etten kemikten oluşan ama başka yerde oldukları için görünmeyen insanlar olduğu iddiasını da çürütmektedir. 

Toprak ve balçık şeklindeki çamurdan yaratılmış insanın,  topraktaki minareleri ve suyu içeren bildiğimiz etten bir bedeni vardır. Dumansız, yalın ateşten yaratılmış canın ise elektriksel, eterik, astral bir bedeni vardır.  

İnsanlar ve cinler farklı boyutlarda da olsalar yeryüzü sınavına tabidirler ve sonuçta hesaba çekileceklerdir.

Ey cin ve insan toplulukları! Haydi, gücünüz yeterse göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gidin! Bunu ancak üstün bir güç ve kudretle (BİSULTANİN) başarabilirsi­niz. (55:33)

(5:33) Ayetinde cin ve insanlara seslenilmesi; (55:15) ayetinde bahsi geçen canın cinler olmadığı görüşünü savunanlar için can ve cinin aynı varlık olduğunun bir delilidir. 

İnsanlar ve cinler kendi boyutlarında da olsalar yeryüzündeki yaşama bağlıdırlar. Bu yüzden yeryüzü sınavından tek kurtuluş yolları, imtihanlarını başarıyla vermelerine bağlıdır. Bu sınavı başarıyla verenler ALLAH’IN üstün gücü ve kudretiyle başka cennetlere geçebilirler.

Bu ayetteki, Haydi, gücünüz yeterse göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gidin! Bunu ancak üstün bir güç ve kudretle başarabilirsi­niz”  ifadesini;insanlar ve cinler gökyüzüne çıkamazlar fakat teknoloji sayesinde yerçekimine karşı itme gücü kullanarak atmosferi aşabilirler” şeklinde yorumlayanlar da vardır. Bu yorumun doğru olmadığı bir sonraki ayetten anlaşılabilir:   

İkinizin de üstüne ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız. (55:35)

İnsanoğlu birçok defa atmosferi geçerek uzaya çıkabilmiştir. Bunların hiçbirisinde onların üzerine ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilmemiştir. Eğer (55:33) ayetinde bahsedilen “sultan gücü” itme kuvveti olsaydı; yalın alevle kızıl duman, sultan gücüne sahip oldukları için hariç tutulmuş olan roket sistemi sayesinde gökyüzüne yükselen araçlara gönderilmeyip, roket sistemi kullanmadan gökyüzüne çıkmaya çalışan insanlara gönderilirdi. Böyle bir şey var mı? Bugüne kadar öyle bir şey oldu mu? Yani bugüne kadar tarihte sultan gücüne sahip olmadığı halde gökyüzüne çıkmaya uğraşan insanlara ateşten yalın bir alevle kızıl bir duman gönderilmiş midir? Hayır… Burada kastedilen yükseliş, ölümden sonra bu Dünya hayatından kaçıp, kurtularak cennete ulaşmaya yönelik tekâmülsel bir yükseliştir.   
      
Gök yarılıp, yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül halini aldığı zaman… (55:37)

İşte o gün ne insana ne cine günahı sorulmayacak. (55:39)

Suçlular simalarından tanınırlar da alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (55:41)

Göğün yarılıp, yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül halini aldığı zaman; insanların ve cinlerin ecel vakti gelenlerin öldükleri zamandır. Artık içinde yaşadıkları boyuttan çıkmış ve hesaba çekileceklerdir. (55:31) Ayetindeki Ey iki ağırlık! Yakında sizin için de vakit bulacağız” sözü gerçekleşecektir. İnsanların ve cinlerin suçlu olanları simalarından tanınarak yakalanacaklardır.

İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir. (55:43)

Perçemlerinden ve ayaklarından yakalanan suçlular göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gidemeyecekler; cehenneme gireceklerdir. Cehennemi yaşadıkları ve yaşayacakları yer yine Dünya hayatıdır.

Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar. (55:44)

İnsanların ve cinlerin yaşadığı iki farklı boyut yani sembolik olarak iki deniz; (55:44) ayetinde cehennem ateşi ve kaynar su olarak tasvir edilmiştir.

Dünya hayatı sınavını veremeyen insanlar öldüklerinde canları bedenlerinden ayrılır ve cinlerin bulunduğu boyuta geçip, orada farklı bedenleriyle yaşamaya başlarlar. İşte bu safha Araf safhasıdır. Eğer Dünya hayatı sınavlarını başarıyla verememişlerse ALLAH'IN belirleyeceği bir müddet sonra tekrar yeni bir anneden doğarak Dünya hayatına dönerler. Bu şekilde iki boyut arasında doğum-ölüm döngüsüyle dolaşır dururlar.

Dünya hayatı sınavını verenler ise Allah’ın sultan gücü ile bir daha Dünya hayatına gelmemek üzere başka bir cennet hayatına gönderilirler.

DENİZİN TEHLİKELERİ

Denizi bu şekilde yorumladığımızda denizdeki türlü tehlikelerin aynı zamanda Dünya hayatının çeşitli tehlikeleri, çileleri, dert ve sıkıntıları olduğunu anlamış oluruz. Deniz yerine Dünya hayatını koyduğumuzda yeni anlam değişmeyecektir. Yani ayetler denizin tehlikelerinden bahsederken hem tuzlu denizi kastetmekte hem de bir taraftan Dünya hayatından bahsetmiş olmaktadır.

Denizde (BAHRİ) bir sıkıntıya düştüğünüz zaman ALLAH’TAN başka yalvardıklarınız kaybolup, gider fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. (17:67)

İnsanlar denizde bir sıkıntıya düştüklerinde korkudan sadece ALLAH’A yalvarırlar; sonra karaya çıktıklarında ALLAH’I unuturlar. Peki, yeryüzünde hiç deniz ve denizcilikle alakası olmayan insanlar için bu tip ayetler ne ifade eder? Teorik bir bilgiden öteye geçmez. Oysaki burada anlatılmak istenen şey Dünya hayatının tehlikeleri olursa bu tehlikelerle yüz yüze gelen her insan yine hemen ALLAH’A yalvarır ama rahata kavuşunca yine ALLAH’I unutur. Böyle olunca ayetteki denize verilen bu anlam bütün insanları kapsar.      

Onun karada da sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. (17:68)

İnsanlar rahata erdiklerini, rahat içinde yaşadıklarını düşündüklerinde yine Dünya hayatının çeşitli tehlikeleri başlarına gelebilir. Dolayısıyla Dünya hayatı tehlikelerle dolu bir hayattır. Bu tehlikelere karşı ALLAH’TAN başka bir koruyucu da yoktur.  

Yahut sizi tekrar denize döndürüp, üstünüze kasıp kavuran bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından sonra da bize karşı kendiniz için arka çıkacak bir yardımcı bulamamadan güvende misiniz? (17:69)

İnsanların rahata erdiklerinde ALLAH’I unutuyor oluşları nedeniyle ALLAH tekrar bu insanların üzerine işin içinden çıkamayacakları türlü dertler, sıkıntılar gönderebilir. İnsanlar bu dert ve sıkıntıların içinde boğulup, gidebilir hatta ölebilirler. Böyle durumlarda da insanların ALLAH’TAN başka yardımcıları olmayacaktır. 

Andolsun biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (BAHRİ) taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (17:70)

İnsanoğlu şerefli bir varlık olarak yaratılmıştır. Onların karada ve denizde taşınmış olmaları türlü araçlarla karada ve denizde seyahat ettikleri anlamına gelmekten ziyade bazen Dünya hayatının türlü sıkıntıları bazen de Dünya hayatının rahatında yaşatıldıkları anlamına gelmektedir. Bu şekilde güzel ve temiz şeylerden rızıklandırılmışlardır.

İnsanlar yaratılmışların birçoğundan üstün kılınmıştır. Bu demektir ki insanlar yaratılmışların bir kısmından da üstün kılınmamışlardır.  

Veya derin denizin (BAHRİN) karanlıklarına benzer. Onu üst üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter, karanlıklar üstünde karanlıklar… İnsan elini uzattığı zaman neredeyse onu bile göremez. ALLAH’IN nur vermediği kimsenin nuru olmaz. (24:40)

İnsanlar Dünya hayatında bazen öyle zor zamanlar yaşayabilir ki işin içinden çıkamaz hale gelirler. Böyle zamanlarda insanların tek yardımcısı ALLAH’TIR.

Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? ALLAH ile birlikte başka ilâh mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz! (27:62)

Yahut karanın ve denizin (BAHRİ) karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? ALLAH ile birlikte başka bir ilâh mı var? ALLAH onların ortak koştuklarından yücedir. (27:63)

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada ve denizde (BAHRİ) fesat ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır. (30:41)

Dünya hayatının zorluklarında insanların çağrısına cevap veren ve insanları kurtaran tek varlık ALLAH’TIR. İnsanların zor veya rahat zamanlarında onlara yol gösteren tek ilah ALLAH’TIR. Buna rağmen insanlar yeryüzünde fesat çıkarmaya devam etmişler yani yerküreye zarar vermişler, birbirleri arasında savaşlar etmişler, hem kendi cinslerinin hem de diğer canlıların kanını dökmüşlerdir. İşte bu yüzden yaptıkları hataları anlayıp, pişmanlık duyarak tevbe etmeleri için ALLAH onlara yaptıklarının cezasını yine Dünya hayatında çektirmektedir.

KAYNATILAN DENİZLER

-      Tur Suresi’nde…

Ve andolsun Tur’a… (52:1)

Ayetteki Tur’un Sina’daki Tur Dağı olduğu sanılmaktadır. Oysaki Tur Dağı bir semboldür. Tur, insanların iki deniz arasında yani Dünya hayatı ve ahiret hayatı (bir sonraki hayat) arasında; başka bir ifadeyle cehennem ile cennet yaşamları ya da Araf arasında doğum ve ölüm yoluyla geliş-gidiş döngüsüdür.

Ve satır dizili kitaba… (52:2)

Yayılmış ince deri üzerine… (52:3)

İnce deri üzerine satır satır yazılı olduğundan akla ilk öncelikle Kuran gibi bir kitap gelmektedir Oysaki anlatılan şey, üzerinde her türlü varlık ve olayın yazılı bulunduğu Kâinat Kitabı ve bu kitabın yeryüzündeki ayetleri olan insan bedenleridir.

Ve mamur eve… (52:4)

Ve yükseltilmiş tavana… (52:5)

Ayetteki mamur ev, üzerinde hayatın sürmesi için oluşturulmuş Dünya gezegenidir. Yükseltilmiş tavan da yerkürenin gök kubbesidir.

Ve kaynatılmış denize (BAHRİ)… (52:6)

Rabbinin azabı gerçekleşecektir. (52:7)

Ona engel olacak bir şey yoktur. (52:8)

Bu ayetlerdeki kaynatılmış deniz, ileriki ayetlerden de anlaşılacağı üzere üzerinde cehennemin yaşatılacağı Dünya hayatı yani iki denizden içimi tuzlu ve acı olanıdır. Rabbin engel olunamayacak azabı Dünya hayatında gerçekleşecektir. Peki, bu ne zaman olacaktır?

O gün gök sallanıp, çalkalanır. (52:9)

Ve dağlar yürüdükçe yürür. (52:10)

İşte o gün yalanlayanların vay haline! (52:11)

Ki onlar daldıkları batıl içinde oyalanıp, duranlardır. (52:12)

O gün onlar cehennem ateşine itilip, kakılacaklar. (52:13)

İşte, yalanlamakta olduğunuz ateş budur. (52:14)

Bu bir büyü müdür yoksa siz mi görmüyorsunuz? (52:15)

“Girin oraya... İster dayanın ister dayanmayın sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.” (52:16)

Hiç şüphesiz muttakiler cennetlerde ve nimet içinde olacaklardır. (52:17)

Saat gelip de insanlar öldüklerinde gök sallanıp, çalkalanır; dağlar yürütülüp, gider. Yani ölüm gerçekleştiğinde can bedenden ayrıldığı için insan bedeni içinde örtülü olan can farklı bir boyuta geçmiş olur. Artık onun için bildiğimiz madde âlemi terk edilmiş, dağlar yürütülüp, gitmiş; gökler ve yer başka bir gökler ve yere dönüşmüştür. Artık özüne geri dönmüş olan can hesaba çekilecektir. Bu anı yalanlayan inkârcılar gerçekle yüzleşeceklerdir. Çünkü bu ana kadar ALLAH’I ve dolayısıyla ahireti yani bir sonraki yaşamı yalanlamışlar; ALLAH’IN öğütlediği şekilde doğru yolda yaşam sürmek yerine batıl içinde oyalanıp, durmuşlardır.

Artık cehenneme atılacaklardır. Cehennem bir yerin ya da bir gezegenin adı değildir. Cehennem yaptıklarının cezasının çekileceği bir yaşam halidir. Cehennemin yaşanacağı yer de “içimi tuzlu ve acı olan kaynatılmış deniz” şeklinde tasvir edilen Dünya hayatıdır. Kâfirlerin inkâr ettikleri şey de yeryüzünde tekrar diriltilecekleridir. Kâfirlere yaptıklarının karşılığı Dünya hayatında tattırılacaktır. Muttakiler ise tekrar yeryüzüne gönderilmeyecek; cennete gönderileceklerdir.     

-      Tekvir Suresi’nde…

Güneş dürüldüğü zaman… (81:1)

Ve yıldızlar bulanıp, söndüğü zaman… (81:2)

Ve dağlar yürütüldüğü zaman… (81:3)

Ve değerli mallar terk edildiği zaman… (81:4)

Ve vahşi hayvanlar toplandığı zaman… (81:5)

Buraya kadar olan ayetlerdeki ifadeler dolayısıyla anlatılan olayların kâinatın bozulup, çökmesi ile ilgili olduğu sanılmıştır. Oysaki burada anlatılanlar insanların ölüm esnasında karşılaşacakları olaylardır.

İnsan öldüğü için canı bedeninden ayrılmakta; bulunduğu madde âleminden çıkıp, can haline döndüğü başka bir âleme girmektedir. İşte bu yüzden artık onun için Güneş dürülmüş, yıldızlar sönmüş, dağlar yürütülüp, gitmiş; dolayısıyla değerli malları veya binekleri kendisi tarafından terk edilmiştir. Canın Dünya hayatı boyunca kullandığı ve bir kıyafet gibi Dünya’da terk ettiği bedenine de onu yemek üzere bakteriler, kurtçuklar, böcekler vb. vahşi hayvanlar toplanmıştır.

Zaten akıl yürütüldüğünde ayetlerin sıralamasında bir gariplik olduğu anlaşılacaktır. Zira Güneş dürüldüğünde, yıldızlar döküldüğünde yeryüzündeki hayat çoktan bitmiş olacak; ayı, kurt, aslan, kaplan, timsah vb. vahşi hayvanların bir araya toplanması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla ayetlerde kastedilen olayın ne kâinatın çökmesiyle ne de sanıldığı gibi vahşi hayvanların yeryüzünde bir yere toplanmasıyla alakası yoktur.

Ve denizler (BİHARU) kaynatıldığı zaman… (81:6)

Bu ayette kastedilen denizlerden biri tatlı ve kolay içimli, diğeri tuzlu ve acı olarak bahsedilmiş olan iki denizdir.

Bu iki denizin yani cinlerin içinde yaşam sürdüğü cennet ile insanların içinde yaşam sürdüğü cehennemin kaynatılması; sınava çekilen nefs için gönderileceği ortamın hazır hale getirilmesi anlamına gelmektedir.

Cinlerin içerisinde yaşadığı cennet hayatı, nefsin ulaşacağı nihai cennet hayatı olmayıp, Âdem’in ilk yerleştirildiği ve Dünya hayatı ile karşılıklı döngü halinde olan bir boyut ortamıdır. Dolayısıyla bu döngüye göre (55:44) ayeti gereği kafir olanlar kafir oldukları sürece cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar.”

Ve nefsler eşleştirildiği zaman… (81:7)

Her nefs Dünya hayatı sınavını verip, vermediğine göre ya insanların içerisinde bulunduğu cehennem ya da cinlerin içerisinde bulunduğu cennet hayatına gönderilecektir. Dolayısıyla bu iki yaşam boyutundaki bedeni ile eşleştirilecektir. Yani gönderileceği yerdeki bedenleri belirlenecektir. Dolayısıyla nefsler gönderileceği yerdeki yeni bedenler ile eşleştirilecektir.  

Ve o diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman… (81:8)

Hangi suçtan ötürü öldürüldü diye… (81:9)

Kız çocukları yeryüzündeki insanlığın devamı için çok önemli birer unsurdur. Dolayısıyla onların öldürülmelerinin hesabı ALLAH tarafından daha bir özel olarak sorulacaktır.

Ve sayfalar açıldığı zaman… (81:10)

Ve gök sıyrılıp, açıldığı zaman… (81:11)

Kâinatta her şey kaydedilmiş ve kaydedilmektedir. Hesap zamanı geldiğinde yaşama dair kaydedilmiş bütün bilgiler ortaya koyulacaktır. Artık gökler açılmış yani farklı bir boyut ortamında bulunulmaktadır.  

Ve cahim alevlendirildiği zaman… (81:12)

Ve cennet yaklaştırıldığı zaman… (81:13)

Görülecek hesabın sonucuna göre ya cehenneme ya da cennete girilecektir. Cahimin alevlendirilmesi ile cennetin yaklaştırılması, “Ve denizler kaynatıldığı zaman” ifadesinin başka bir anlatımıdır.

Nefs, neyi hazırladığını öğrenmiştir… (81:14)

Kayıtlı olan her şey ortaya koyulduğu ve nefsin yaptıkları görüldüğü için nefs bu esnada neyi hazırladığını bilmiştir yani cehenneme mi yoksa cennete mi gönderileceğini anlamıştır.

-      İnfitar Suresi’nde…

Ve gök yarıldığı zaman… (82:1)

Ve gezegenler saçıldığı zaman… (82:2)

Tekvir Suresi’ndeki anlatımın benzeri olarak insan öldüğünde canı bedeninden ayrıldığı için nefs artık bulunduğu madde aleminden başka bir aleme geçmiş; onun için gök yarılmış, gezegenler saçılıp, gitmiştir.

Ve denizler (BİHARU) kaynaştığı zaman… (82:3)

Denizlerin kaynatılması, içine gireceğin hayatın yani cehennemin veya cennetin senin yaşayacağın şekilde hazırlanması demektir. Nefs hesaba çekilecek ve cehenneme mi yoksa cennete mi gönderileceği belli olacaktır.

Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman… (82:4)

Kabirlerin içerisinden dışarı çıkarılacak olanlar cesetler değil, nefslerdir. Ancak hesaba çekildikten sonra gönderilecekleri cehennem veya cennette yeniden yaratılacak yeni bedenleri ile eşleştirileceklerdir.  

Her nefs yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek… (82:5)

Nefsin Dünya hayatında yaptığı her şey kainat kitabına kayıt edildiği için hesap zamanı ortaya koyulacak; böylece bütün sevaplar ve suçlar ayan beyan görülecek ve böylece nefs neyi yapıp neyi yapmadığını bilecektir. Dolayısıyla cehenneme mi yoksa cennete mi gönderileceğini anlayacaktır.

ÖZET

Yeryüzündeki hayat aralarındaki bir engelden dolayı birbirine karışmayan iki farklı boyutta sürmektedir. Bu iki farklı boyut Kuran’da iki deniz olarak sembolize edilmiştir. Bu hayatlardan biri insanların içerisinde bulunduğu boyut hayatı diğeri ise cinlerin içerisinde bulunduğu boyut hayatıdır. İnsanlar bu hayatta öldüklerinde diğer boyuttaki cin hayatına geçerler.

Cin hayatının bulunduğu boyut; İblis, Âdem ve eşinin kovulduğu ilk cennet ortamıdır. O boyut hayatında da kendine özgü bir yaşam ve sınav (yasak ağaçtan yememe) vardır. Dünya hayatı sınavını bitirenler öldükten sonra bu boyuta geri dönerler.  Dünya hayatı sınavını başarıyla veremeyenler ise yeni ama başka bir anne babadan yeniden Dünya hayatına doğmak üzere bir süre cennet boyutunda beklerler. Ne zamanki geçmiş Dünya hayatında veremedikleri sınava uygun bir anneden hamilelik gerçekleşir; işte o zaman bu cennette boyutunda bekleyen cinler anne karnındaki o ceninlere üflenir. 

Bahsedilen cennet hayatından başka da kâinatta cennetler vardır. Tekâmül basamaklarında yükselebilen insanlar o yaşam boyutlarına da çıkacaklardır.   
    
EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

NOT: Asa Kelimesi, İkişerli Kitap Konusunda Yorum, Nuh Tufanı, Musa’nın Denizi Yarması, Balığın Yunus’u Yutması, Cin Konusunda Yorum Konusunda Yorum, Tekrar Doğuş Konusunda Yorum adlı yazıları da okuyunuz.