Deniz,
yeryüzündeki hayatın ilk kaynağıdır. Dünya üzerindeki hayatın olmazsa
olmazıdır. İnsanlar için de sayısız faydası olan büyük bir su kitlesidir. Dolayısıyla
Kuran’da denize birçok kez atıfta bulunulmuştur.
Denizden
bahseden ayetleri ikiye ayırıp, o şekilde incelemek; deniz hakkında daha doğru
yorum yapmayı sağlayacaktır. Çünkü deniz ile ilgili ayetlerin büyük bir kısmı
bildiğimiz normal denizden bahsederken küçük bir kısmı ise Dünya yani
cehennemin yaşandığı hayatı ve paralel evrende yaşanan ahiret hayatını
sembolize etmektedir. ALLAH önce bildiğimiz denizden çokça bahsetmiş sonra
hayatı ve insanlığın hayat safhalarını anlatmak için bazı ayetlerindeki
sembolik anlatımlarında denizi kullanmıştır.
Deniz konusuna
bu şekilde bakıldığında iki denizin birleştiği yer, Nuh tufanı, Musa’nın
asasıyla denizi ikiye yarması, balığın Yunus’u yutması gibi konular daha iyi
anlaşılacaktır.
Şimdi
önce normal denizden bahseden ayetlere bakalım:
Şüphesiz göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara
yarar sağlayacak şeylerle denizde (BAHRİ) seyreden gemilerde, ALLAH’IN
gökyüzünden indirip, kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde
her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade
bulutları evirip, çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller
vardır. (2:164)
Sizin için de
yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz (BAHRİ) avı yapmak ve
ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı. Kara avı ise yasaklı olduğunuz sürece
size yasaklandı. Huzurunda toplanacağınız ALLAH’A karşı gelmekten sakının.
(5:96)
Gaybın anahtarları
yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde (BAHRİ)
olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da
hiçbir tane hiçbir yaş hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
(6:59)
De ki: "Kara ve denizin (BAHRİ) karanlıklarından sizi
kim kurtarır? ‘Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız’ diye O'na gizli
gizli yalvarır yakarırsınız." (6:63)
O, sayelerinde kara
ve denizin (BAHRİ) karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için
yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık.
(6:97)
O, sizi karada ve
denizde gezdirip, dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize (BAHRİ) açıldığınız
ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği,
yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip,
çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını
anlayınca dini ALLAH’A has kılarak “Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan
mutlaka şükredenlerden olacağız” diye ALLAH’A yalvarırlar. (10:22)
ALLAH, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve
onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde (BAHRİ)
yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.
(14:32)
O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız
için denizi (BAHRA) sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara
gittiğini görürsün. O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.
(16:14)
Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için
denizde (BAHRİ) gemiler yürütendir. Şüphesiz O, size karşı çok merhametlidir.
(17:66)
Denizde (BAHRİ) bir sıkıntıya düştüğünüz zaman ALLAH’TAN
başka yalvardıklarınız kaybolup, gider fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca
yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. (17:67)
Andolsun biz
insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (BAHRİ) taşıdık.
Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları
yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (17:70)
De ki: “Rabbimin
sözlerini yazmak için denizler (BAHRU) mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave
etsek Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler (BAHRU) tükenirdi.” (18:109)
Görmüyor musun ki ALLAH bütün yerdekileri ve emri uyarınca
denizde (BAHRİ) akıp, gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni
olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki ALLAH
insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. (22:65)
Eğer yeryüzündeki
ağaçlar kalem, deniz (BAHRU) de mürekkep olsa arkasından yedi deniz daha ona
katılsa ALLA’IN sözleri yine de tükenmez. Şüphesiz ALLAH mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir. (31:27)
Görmedin mi ki
gemiler ALLAH’IN nimetiyle denizde (BAHRİ) akıp, gitmektedir. ALLAH bunu ayetlerinden
bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla
sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. (31:31)
Denizde (BAHRİ)
yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi O'nun varlığının delillerindendir. (42:32)
ALLAH içinde
gemilerin emriyle akıp, gitmesi; O’nun lütfunu aramanız ve şükretmeniz için
denizi (BAHRA) sizin hizmetinize verendir. (45:12)
Buraya
kadar olan ayetlerde genel olarak insanların denizden türlü şekillerde yararlanarak
geçimlerini sağladıkları, ALLAH’IN yeryüzünde kurduğu yaşam sistemi, bu
sistemdeki her şeyin bir kitapta kayıtlı olduğu, bu sistem içerisinde olan her
şeyden ALLAH’IN haberdar olduğu ve yarattığı sisteme ve varlık âlemine ALLAH’IN
tamamen hâkim olduğu anlatılmıştır.
BİRBİRİNE KARIŞMAYAN İKİ DENİZ
Kuran’ın
bir de sembolik dille anlatılmış ayetleri vardır. Bu tip ayetlerde ilk okunan
ve anlaşılan anlamın haricinde bir de anlatılmak istenen anlamı vardır.
Yoksa yeri, yaratıklarının oturmasına elverişli kılan ve
aralarında ırmaklar meydana getiren, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren ve iki
deniz (BAHRAYNİ) arasına engel koyan mı? ALLAH’IN yanında başka bir tanrı mı?
Hayır; çoğu bilmezler. (27:61)
ALLAH
yeryüzünü, yarattıklarının yaşamasına elverişli kılmış; yaşamı destekleyen
ırmaklar ve sabit dağlar var etmiştir.
Bu
ayette düşünülmesi gereken önemli nokta; yeryüzünde birçok deniz varken neden
sadece iki denizden ve aralarına koyulan engelden bahsedildiğidir.
Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve
acı olan iki denizi (BAHRAYNİ) salıverip, aralarına da karışmalarına engel olan
bir sınır koyan ALLAH’TIR. (25:53)
İki deniz (BAHRANİ) bir değildir. Birinin suyu tatlı ve
kolay içimlidir diğeri tuzlu ve acıdır. Her birinden taze balıketi yersiniz,
takındığınız süsler çıkarırsınız. ALLAH’IN lütfuyla rızık aramanız için
gemilerin onu yararak gittiğini görürsün. Belki artık şükredersiniz. (35:12)
Ayetlerin
ilk görünen anlamı iki denizin salındığı ve yoğunluk farkından dolayı
birbirlerine karışmadıkları çünkü aralarında fiziki bir engel bulunduğudur. Böyle
bir bilginin Kuran’da veriliyor oluşu birçok insan açısından mucizevî bir
durumdur. Çünkü Kuran’ın inzali esnasında hatta çok daha sonraki tarihlere
kadar böyle bir bilgi insanoğlu tarafından bilinmemekteydi. Tabii ki bu bilgi
doğrudur. Ancak dikkatli düşünüldüğünde iki denizin birleştiği yerlerde “suyu
tatlı ve kolay içimli” şeklinde bahsedilen taraftaki denizden bu şekilde su
içilebilecek bir yerin yeryüzünde bulunmadığı ortaya çıkacaktır.
Ayetler
sembolik olarak insanların ve cinlerin içerisinde hayat sürdüğü yeryüzündeki farklı
yaşam boyutlarından bahsetmektedir. Yani yeryüzünde birbirine paralel iki
farklı yaşam boyutu vardır ve birinde insanlar, diğerinde ise cinler yaşam
sürmekte; bu iki yaşam boyutunun arasında da birbirine karışmalarını engelleyen
bir engel bulunmaktadır.
İnsanların
içerisinde yaşam sürdüğü boyut diğerine göre daha yoğun kaba madde içeren, bir
bedenin sahip olunduğu; geçim sıkıntısının, her türlü derdin ve acının bulunduğu
bir hayat boyutudur. Bu boyuttan “tuzlu ve acı deniz” şeklinde bahsedilmiştir.
Cinlerin
içerisinde bulunduğu boyut ise farklı bir yaratışta olduğu için kendine özgü
yoğunlukta bir bedenin sahip olunduğu, tam olarak bilemediğimiz farklı bir
yaşam boyutudur. Bu boyuttan “tatlı ve kolay içimli deniz” şeklinde
bahsedilmiştir.
Birbirine
paralel ve birbirine karışmayan bu iki farklı boyuttaki yaşamdan Rahman
Suresi’nde bahsedilmiştir.
RAHMAN SURESİ’NDE İKİ DENİZ
Rahman
Suresi’nin ilk ayetlerinden Rahman’ın Kuran’ı öğrettiğini, insanı yarattığını,
ona beyanı yani konuşarak açıklama yapmayı öğrettiğini, Güneş ve Ay’ın bir
hesap ile hareket ettiğini, yıldızların ve ağaçların secde ettiğini, gökyüzünü
yükseltip, dengeyi koyduğunu, yeryüzünü de yarattığı canlılar için yaşama uygun
hale getirdiğini öğrenmekteyiz. Bu sayılanlar gözümüzün önünde olduğu için
Rahman Suresi’nde birçok defa
“O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” şeklinde seslenilmiştir.
“O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” şeklinde seslenilmiştir.
(Bu seslenişin farklı ayetlerde birçok defa aynen
yinelenmesinin 19 kodu gibi matematiksel sebepleri olsa da konumuz olmadığı
için buna değinmiyorum. Ayrıca aynen tekrarlandığı ve isteyenlerin Rahman
Suresi’nden takip edebilecekleri için bu yazıda bu ayetlere yer vermiyorum.)
Bu seslenişin muhatabı, yeryüzünde iki farklı boyutta yaşam
süren iki varlıktır: İnsanlar ve Cinler…
İnsanı pişmiş çamur
gibi bir balçıktan yarattı. (55:14)
Cinleri (CANNE) de
yalın ateşten yarattı. (55:15)
İnsanlar ve cinler yeryüzünde iki farklı boyutta yaşam sürdükleri
için ayetler bu iki varlığın yaratılışlarını anlatarak devam etmiştir. Bu iki
varlık sonuçta insan türünün iki farklı safhasıdır.
Can hali, esasında bedene sahip olmayan bir insan
safhasıdır. Cehennemi tatmak üzere bir bedene girip, insanların bulunduğu
boyuta geçtiğinde artık “insan” adını almaktadır. Mevta olunca can bedenden
ayrılmakta; özüne yani Can haline dönmektedir. Bu şekilde bir tur yaptığında 2
kere ölüp, iki kere dirilmiş olmaktadır.
O, iki doğunun ve
iki batının Rabbidir. (55:17)
Bu
ayette insanların ve cinlerin kendi boyutlarına özgü birer tane doğu ve birer
tane batı olduğu için “iki doğu ve iki batı” ifadesi kullanılmıştır. Kuran’da
başka ayetlerde geçen “doğular ve batılar” ifadesi, üzerinde yaşamlar bulunan
farklı gezegenlerin de bulunduğuna işaret etmesi bakımından manidardır.
İki denizi (BAHRAYNİ) salıvermiştir; birbirine
kavuşuyorlar. (55:19)
Aralarında bir
engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. (55:20)
İşte aralarında engel olan bu iki deniz, insan ve cinlerin
içerisinde yaşam sürdüğü iki farklı yaşam boyutudur. İnsanların içerisinde
yaşam sürdüğü boyut “tuzlu ve acı deniz”; cinlerin içerisinde yaşam sürdüğü
boyut ise “tatlı ve kolay içimli deniz” şeklinde sembolize edilmiştir.
İkisinden de inci
ve mercan çıkar. (55:22)
Denizde (BAHRİ) akıp,
giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur. (55:24)
Bu ayetlerdeki inci mercanın çıkmasından kasıt, insanların
ve cinlerin bulunduğu iki boyut yaşamında da kendi faydalarına yarayan farklı
ürünlerin bulunduğu; akıp, giden dağlar gibi yüksek gemilerden kasıt da iki
boyutta da çeşitli nedenlerle seyahat etmeye yarayan muhtelif araçların
bulunduğudur. (Kuran’daki inci, mercan, gemi kelimeleriyle ilgili
incelemelerden bu tip sonuçlar çıkıyor.)
Üzerindeki her şey fanidir. (55:26)
Ancak yüce ve
cömert olan Rabbinin varlığı bakidir. (55:27)
Göklerde ve yerde
olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir. (55:29)
Yeryüzü üzerindeki her şey ölümlü
ve geçicidir. Sonsuza dek varlığı süren tek varlık ise ALLAH’TIR. Bütün
varlıklar O’ndan istemekte; O’nun dileği üzerine varlıklarını
sürdürebilmektedir. Kâinattaki işi, oluşu sürekli olarak O
gerçekleştirmektedir.
Ey iki ağırlık! Yakında sizin için de vakit
bulacağız. (55:31)
Bu ayette bahsedilen iki ağırlık
sahibi olan varlıklar cinler ve insanlardır. İkisi de kendilerine özgü bedenler
içerisinde yaşamlarını farklı boyutlarda sürdürmektedir. Dolayısıyla bu
sesleniş, cinlerin herkes gibi etten kemikten oluşan ama başka yerde oldukları
için görünmeyen insanlar olduğu iddiasını da çürütmektedir.
Toprak ve balçık şeklindeki
çamurdan yaratılmış insanın, topraktaki
minareleri ve suyu içeren bildiğimiz etten bir bedeni vardır. Dumansız, yalın
ateşten yaratılmış canın ise elektriksel, eterik, astral bir bedeni
vardır.
İnsanlar ve cinler farklı boyutlarda
da olsalar yeryüzü sınavına tabidirler ve sonuçta hesaba çekileceklerdir.
Ey cin ve insan toplulukları! Haydi, gücünüz yeterse
göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gidin! Bunu ancak üstün bir güç ve
kudretle (BİSULTANİN) başarabilirsiniz. (55:33)
(5:33) Ayetinde cin ve insanlara
seslenilmesi; (55:15) ayetinde bahsi geçen canın cinler olmadığı görüşünü
savunanlar için can ve cinin aynı varlık olduğunun bir delilidir.
İnsanlar
ve cinler kendi boyutlarında da olsalar yeryüzündeki yaşama bağlıdırlar. Bu
yüzden yeryüzü sınavından tek kurtuluş yolları, imtihanlarını başarıyla
vermelerine bağlıdır. Bu sınavı başarıyla verenler ALLAH’IN üstün gücü ve
kudretiyle başka cennetlere geçebilirler.
Bu
ayetteki, “Haydi, gücünüz yeterse göklerin ve yerin bucaklarından
geçip, gidin! Bunu ancak üstün bir güç ve kudretle başarabilirsiniz” ifadesini;
“insanlar ve cinler gökyüzüne çıkamazlar fakat teknoloji sayesinde
yerçekimine karşı itme gücü kullanarak atmosferi
aşabilirler” şeklinde yorumlayanlar da vardır. Bu yorumun doğru olmadığı bir
sonraki ayetten anlaşılabilir:
İkinizin de üstüne
ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi
koruyamazsınız. (55:35)
İnsanoğlu
birçok defa atmosferi geçerek uzaya çıkabilmiştir. Bunların hiçbirisinde
onların üzerine ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilmemiştir. Eğer
(55:33) ayetinde bahsedilen “sultan gücü” itme kuvveti olsaydı; yalın alevle
kızıl duman, sultan gücüne sahip oldukları için hariç tutulmuş olan roket
sistemi sayesinde gökyüzüne yükselen araçlara gönderilmeyip, roket sistemi
kullanmadan gökyüzüne çıkmaya çalışan insanlara gönderilirdi. Böyle bir şey var
mı? Bugüne kadar öyle bir şey oldu mu? Yani bugüne kadar tarihte sultan gücüne
sahip olmadığı halde gökyüzüne çıkmaya uğraşan insanlara ateşten yalın bir
alevle kızıl bir duman gönderilmiş midir? Hayır… Burada kastedilen yükseliş,
ölümden sonra bu Dünya hayatından kaçıp, kurtularak cennete ulaşmaya yönelik
tekâmülsel bir yükseliştir.
Gök yarılıp, yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül
halini aldığı zaman… (55:37)
İşte o gün ne
insana ne cine günahı sorulmayacak. (55:39)
Suçlular
simalarından tanınırlar da alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
(55:41)
Göğün yarılıp, yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül
halini aldığı zaman; insanların ve cinlerin ecel vakti gelenlerin öldükleri
zamandır. Artık içinde yaşadıkları boyuttan çıkmış ve hesaba çekileceklerdir. (55:31)
Ayetindeki “Ey iki
ağırlık! Yakında sizin için de vakit bulacağız” sözü gerçekleşecektir. İnsanların ve cinlerin suçlu olanları simalarından
tanınarak yakalanacaklardır.
İşte bu suçluların
yalanladıkları cehennemdir. (55:43)
Perçemlerinden ve ayaklarından yakalanan
suçlular göklerin ve yerin bucaklarından geçip, gidemeyecekler; cehenneme
gireceklerdir. Cehennemi yaşadıkları ve yaşayacakları yer yine Dünya hayatıdır.
Onlar, cehennem
ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar. (55:44)
İnsanların ve cinlerin yaşadığı iki farklı boyut yani
sembolik olarak iki deniz; (55:44) ayetinde cehennem ateşi ve kaynar su olarak
tasvir edilmiştir.
Dünya hayatı sınavını veremeyen insanlar öldüklerinde
canları bedenlerinden ayrılır ve cinlerin bulunduğu boyuta geçip, orada farklı
bedenleriyle yaşamaya başlarlar. İşte bu safha Araf safhasıdır. Eğer Dünya
hayatı sınavlarını başarıyla verememişlerse ALLAH'IN belirleyeceği bir müddet
sonra tekrar yeni bir anneden doğarak Dünya hayatına dönerler. Bu şekilde iki
boyut arasında doğum-ölüm döngüsüyle dolaşır dururlar.
Dünya hayatı sınavını verenler ise Allah’ın sultan gücü ile
bir daha Dünya hayatına gelmemek üzere başka bir cennet hayatına gönderilirler.
DENİZİN TEHLİKELERİ
Denizi
bu şekilde yorumladığımızda denizdeki türlü tehlikelerin aynı zamanda Dünya
hayatının çeşitli tehlikeleri, çileleri, dert ve sıkıntıları olduğunu anlamış
oluruz. Deniz yerine Dünya hayatını koyduğumuzda yeni anlam değişmeyecektir.
Yani ayetler denizin tehlikelerinden bahsederken hem tuzlu denizi kastetmekte
hem de bir taraftan Dünya hayatından bahsetmiş olmaktadır.
Denizde (BAHRİ) bir sıkıntıya düştüğünüz zaman ALLAH’TAN
başka yalvardıklarınız kaybolup, gider fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca
yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. (17:67)
İnsanlar
denizde bir sıkıntıya düştüklerinde korkudan sadece ALLAH’A yalvarırlar; sonra
karaya çıktıklarında ALLAH’I unuturlar. Peki, yeryüzünde hiç deniz ve denizcilikle
alakası olmayan insanlar için bu tip ayetler ne ifade eder? Teorik bir bilgiden
öteye geçmez. Oysaki burada anlatılmak istenen şey Dünya hayatının tehlikeleri
olursa bu tehlikelerle yüz yüze gelen her insan yine hemen ALLAH’A yalvarır ama
rahata kavuşunca yine ALLAH’I unutur. Böyle olunca ayetteki denize verilen bu
anlam bütün insanları kapsar.
Onun karada da sizi yere batırmasından veya başınıza taş
yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.
(17:68)
İnsanlar
rahata erdiklerini, rahat içinde yaşadıklarını düşündüklerinde yine Dünya
hayatının çeşitli tehlikeleri başlarına gelebilir. Dolayısıyla Dünya hayatı
tehlikelerle dolu bir hayattır. Bu tehlikelere karşı ALLAH’TAN başka bir
koruyucu da yoktur.
Yahut sizi tekrar denize döndürüp, üstünüze kasıp kavuran
bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından sonra da bize
karşı kendiniz için arka çıkacak bir yardımcı bulamamadan güvende misiniz?
(17:69)
İnsanların rahata erdiklerinde ALLAH’I unutuyor oluşları
nedeniyle ALLAH tekrar bu insanların üzerine işin içinden çıkamayacakları türlü
dertler, sıkıntılar gönderebilir. İnsanlar bu dert ve sıkıntıların içinde
boğulup, gidebilir hatta ölebilirler. Böyle durumlarda da insanların ALLAH’TAN
başka yardımcıları olmayacaktır.
Andolsun biz
insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (BAHRİ) taşıdık.
Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları
yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (17:70)
İnsanoğlu
şerefli bir varlık olarak yaratılmıştır. Onların karada ve denizde taşınmış
olmaları türlü araçlarla karada ve denizde seyahat ettikleri anlamına gelmekten
ziyade bazen Dünya hayatının türlü sıkıntıları bazen de Dünya hayatının
rahatında yaşatıldıkları anlamına gelmektedir. Bu şekilde güzel ve temiz
şeylerden rızıklandırılmışlardır.
İnsanlar
yaratılmışların birçoğundan üstün kılınmıştır. Bu demektir ki insanlar
yaratılmışların bir kısmından da üstün kılınmamışlardır.
Veya derin denizin (BAHRİN) karanlıklarına benzer. Onu üst
üste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter, karanlıklar üstünde
karanlıklar… İnsan elini uzattığı zaman neredeyse onu bile göremez. ALLAH’IN
nur vermediği kimsenin nuru olmaz. (24:40)
İnsanlar
Dünya hayatında bazen öyle zor zamanlar yaşayabilir ki işin içinden çıkamaz
hale gelirler. Böyle zamanlarda insanların tek yardımcısı ALLAH’TIR.
Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren
ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? ALLAH ile
birlikte başka ilâh mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz! (27:62)
Yahut karanın ve denizin (BAHRİ) karanlıklarında size
yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen
mi? ALLAH ile birlikte başka bir ilâh mı var? ALLAH onların ortak
koştuklarından yücedir. (27:63)
İnsanların
kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada ve denizde (BAHRİ) fesat
ortaya çıktı. Umulur ki dönerler
diye onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.
(30:41)
Dünya
hayatının zorluklarında insanların çağrısına cevap veren ve insanları kurtaran tek
varlık ALLAH’TIR. İnsanların zor veya rahat zamanlarında onlara yol gösteren
tek ilah ALLAH’TIR. Buna rağmen insanlar yeryüzünde fesat çıkarmaya devam
etmişler yani yerküreye zarar vermişler, birbirleri arasında savaşlar etmişler,
hem kendi cinslerinin hem de diğer canlıların kanını dökmüşlerdir. İşte bu
yüzden yaptıkları hataları anlayıp, pişmanlık duyarak tevbe etmeleri için ALLAH
onlara yaptıklarının cezasını yine Dünya hayatında çektirmektedir.
KAYNATILAN DENİZLER
-
Tur Suresi’nde…
Ve andolsun Tur’a… (52:1)
Ayetteki Tur’un Sina’daki Tur Dağı olduğu sanılmaktadır.
Oysaki Tur Dağı bir semboldür. Tur, insanların iki deniz arasında yani Dünya
hayatı ve ahiret hayatı (bir sonraki hayat) arasında; başka bir ifadeyle
cehennem ile cennet yaşamları ya da Araf arasında doğum ve ölüm yoluyla
geliş-gidiş döngüsüdür.
Ve satır dizili kitaba… (52:2)
Yayılmış ince deri üzerine… (52:3)
İnce deri üzerine satır satır yazılı olduğundan akla ilk
öncelikle Kuran gibi bir kitap gelmektedir Oysaki anlatılan şey, üzerinde her
türlü varlık ve olayın yazılı bulunduğu Kâinat Kitabı ve bu kitabın
yeryüzündeki ayetleri olan insan bedenleridir.
Ve mamur eve… (52:4)
Ve yükseltilmiş tavana… (52:5)
Ayetteki mamur ev, üzerinde hayatın sürmesi için
oluşturulmuş Dünya gezegenidir. Yükseltilmiş tavan da yerkürenin gök
kubbesidir.
Ve kaynatılmış
denize (BAHRİ)… (52:6)
Rabbinin azabı gerçekleşecektir.
(52:7)
Ona engel olacak bir şey yoktur.
(52:8)
Bu ayetlerdeki kaynatılmış deniz, ileriki ayetlerden de
anlaşılacağı üzere üzerinde cehennemin yaşatılacağı Dünya hayatı yani iki
denizden içimi tuzlu ve acı olanıdır. Rabbin engel olunamayacak azabı Dünya
hayatında gerçekleşecektir. Peki, bu ne zaman olacaktır?
O gün gök sallanıp, çalkalanır.
(52:9)
Ve dağlar yürüdükçe yürür. (52:10)
İşte o
gün yalanlayanların vay haline! (52:11)
Ki onlar daldıkları batıl içinde
oyalanıp, duranlardır. (52:12)
O gün onlar cehennem ateşine itilip,
kakılacaklar. (52:13)
İşte, yalanlamakta olduğunuz ateş
budur. (52:14)
Bu bir büyü müdür yoksa siz mi
görmüyorsunuz? (52:15)
“Girin oraya... İster dayanın ister
dayanmayın sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı
veriliyor.” (52:16)
Hiç şüphesiz muttakiler cennetlerde ve nimet içinde
olacaklardır. (52:17)
Saat gelip de insanlar öldüklerinde gök sallanıp,
çalkalanır; dağlar yürütülüp, gider. Yani ölüm gerçekleştiğinde can bedenden
ayrıldığı için insan bedeni içinde örtülü olan can farklı bir boyuta geçmiş
olur. Artık onun için bildiğimiz madde âlemi terk edilmiş, dağlar yürütülüp,
gitmiş; gökler ve yer başka bir gökler ve yere dönüşmüştür. Artık özüne geri
dönmüş olan can hesaba çekilecektir. Bu anı yalanlayan inkârcılar gerçekle
yüzleşeceklerdir. Çünkü bu ana kadar ALLAH’I ve dolayısıyla ahireti yani bir
sonraki yaşamı yalanlamışlar; ALLAH’IN öğütlediği şekilde doğru yolda yaşam
sürmek yerine batıl içinde oyalanıp, durmuşlardır.
Artık cehenneme atılacaklardır. Cehennem bir
yerin ya da bir gezegenin adı değildir. Cehennem yaptıklarının cezasının
çekileceği bir yaşam halidir. Cehennemin yaşanacağı yer de “içimi tuzlu ve acı
olan kaynatılmış deniz” şeklinde tasvir edilen Dünya hayatıdır. Kâfirlerin
inkâr ettikleri şey de yeryüzünde tekrar diriltilecekleridir. Kâfirlere
yaptıklarının karşılığı Dünya hayatında tattırılacaktır. Muttakiler ise tekrar
yeryüzüne gönderilmeyecek; cennete gönderileceklerdir.
- Tekvir Suresi’nde…
Güneş dürüldüğü
zaman… (81:1)
Ve yıldızlar
bulanıp, söndüğü zaman… (81:2)
Ve dağlar
yürütüldüğü zaman… (81:3)
Ve değerli mallar
terk edildiği zaman… (81:4)
Ve vahşi hayvanlar
toplandığı zaman… (81:5)
Buraya
kadar olan ayetlerdeki ifadeler dolayısıyla anlatılan olayların kâinatın
bozulup, çökmesi ile ilgili olduğu sanılmıştır. Oysaki burada anlatılanlar
insanların ölüm esnasında karşılaşacakları olaylardır.
İnsan
öldüğü için canı bedeninden ayrılmakta; bulunduğu madde âleminden çıkıp, can
haline döndüğü başka bir âleme girmektedir. İşte bu yüzden artık onun için
Güneş dürülmüş, yıldızlar sönmüş, dağlar yürütülüp, gitmiş; dolayısıyla değerli
malları veya binekleri kendisi tarafından terk edilmiştir. Canın Dünya hayatı
boyunca kullandığı ve bir kıyafet gibi Dünya’da terk ettiği bedenine de onu
yemek üzere bakteriler, kurtçuklar, böcekler vb. vahşi hayvanlar toplanmıştır.
Zaten
akıl yürütüldüğünde ayetlerin sıralamasında bir gariplik olduğu anlaşılacaktır.
Zira Güneş dürüldüğünde, yıldızlar döküldüğünde yeryüzündeki hayat çoktan
bitmiş olacak; ayı, kurt, aslan, kaplan, timsah vb. vahşi hayvanların bir araya
toplanması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla ayetlerde kastedilen olayın ne
kâinatın çökmesiyle ne de sanıldığı gibi vahşi hayvanların yeryüzünde bir yere
toplanmasıyla alakası yoktur.
Ve denizler (BİHARU) kaynatıldığı zaman… (81:6)
Bu
ayette kastedilen denizlerden biri tatlı ve kolay içimli, diğeri tuzlu ve acı
olarak bahsedilmiş olan iki denizdir.
Bu iki
denizin yani cinlerin içinde yaşam sürdüğü cennet ile insanların içinde yaşam
sürdüğü cehennemin kaynatılması; sınava çekilen nefs için gönderileceği ortamın
hazır hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
Cinlerin
içerisinde yaşadığı cennet hayatı, nefsin ulaşacağı nihai cennet hayatı
olmayıp, Âdem’in ilk yerleştirildiği ve Dünya hayatı ile karşılıklı döngü
halinde olan bir boyut ortamıdır. Dolayısıyla bu döngüye göre (55:44) ayeti
gereği kafir olanlar kafir oldukları sürece “cehennem ateşiyle kaynar su arasında
dolaşır dururlar.”
Ve nefsler eşleştirildiği zaman… (81:7)
Her
nefs Dünya hayatı sınavını verip, vermediğine göre ya insanların içerisinde
bulunduğu cehennem ya da cinlerin içerisinde bulunduğu cennet hayatına
gönderilecektir. Dolayısıyla bu iki yaşam boyutundaki bedeni ile
eşleştirilecektir. Yani gönderileceği yerdeki bedenleri belirlenecektir.
Dolayısıyla nefsler gönderileceği yerdeki yeni bedenler ile eşleştirilecektir.
Ve o diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman… (81:8)
Hangi suçtan ötürü öldürüldü diye… (81:9)
Kız çocukları yeryüzündeki insanlığın devamı için
çok önemli birer unsurdur. Dolayısıyla onların öldürülmelerinin hesabı ALLAH
tarafından daha bir özel olarak sorulacaktır.
Ve sayfalar açıldığı zaman…
(81:10)
Ve gök sıyrılıp, açıldığı zaman… (81:11)
Kâinatta
her şey kaydedilmiş ve kaydedilmektedir. Hesap zamanı geldiğinde yaşama dair
kaydedilmiş bütün bilgiler ortaya koyulacaktır. Artık gökler açılmış yani
farklı bir boyut ortamında bulunulmaktadır.
Ve cahim alevlendirildiği zaman… (81:12)
Ve cennet yaklaştırıldığı zaman… (81:13)
Görülecek
hesabın sonucuna göre ya cehenneme ya da cennete girilecektir. Cahimin
alevlendirilmesi ile cennetin yaklaştırılması, “Ve denizler kaynatıldığı zaman”
ifadesinin başka bir anlatımıdır.
Nefs, neyi
hazırladığını öğrenmiştir… (81:14)
Kayıtlı
olan her şey ortaya koyulduğu ve nefsin yaptıkları görüldüğü için nefs bu
esnada neyi hazırladığını bilmiştir yani cehenneme mi yoksa cennete mi
gönderileceğini anlamıştır.
- İnfitar Suresi’nde…
Ve gök yarıldığı
zaman… (82:1)
Ve gezegenler
saçıldığı zaman… (82:2)
Tekvir
Suresi’ndeki anlatımın benzeri olarak insan öldüğünde canı bedeninden ayrıldığı
için nefs artık bulunduğu madde aleminden başka bir aleme geçmiş; onun için gök
yarılmış, gezegenler saçılıp, gitmiştir.
Ve denizler (BİHARU) kaynaştığı zaman… (82:3)
Denizlerin
kaynatılması, içine gireceğin hayatın yani cehennemin veya cennetin senin
yaşayacağın şekilde hazırlanması demektir. Nefs hesaba çekilecek ve cehenneme
mi yoksa cennete mi gönderileceği belli olacaktır.
Kabirlerin
içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman… (82:4)
Kabirlerin içerisinden dışarı çıkarılacak olanlar cesetler değil, nefslerdir. Ancak hesaba çekildikten sonra
gönderilecekleri cehennem veya cennette yeniden yaratılacak yeni bedenleri ile
eşleştirileceklerdir.
Her nefs yaptığı ve
yapmadığı şeyleri bilecek… (82:5)
Nefsin
Dünya hayatında yaptığı her şey kainat kitabına kayıt edildiği için hesap
zamanı ortaya koyulacak; böylece bütün sevaplar ve suçlar ayan beyan görülecek
ve böylece nefs neyi yapıp neyi yapmadığını bilecektir. Dolayısıyla cehenneme
mi yoksa cennete mi gönderileceğini anlayacaktır.
ÖZET
Yeryüzündeki
hayat aralarındaki bir engelden dolayı birbirine karışmayan iki farklı boyutta
sürmektedir. Bu iki farklı boyut Kuran’da iki deniz olarak sembolize
edilmiştir. Bu hayatlardan biri insanların içerisinde bulunduğu boyut hayatı
diğeri ise cinlerin içerisinde bulunduğu boyut hayatıdır. İnsanlar bu hayatta
öldüklerinde diğer boyuttaki cin hayatına geçerler.
Cin
hayatının bulunduğu boyut; İblis, Âdem ve eşinin kovulduğu ilk cennet
ortamıdır. O boyut hayatında da kendine özgü bir yaşam ve sınav (yasak ağaçtan
yememe) vardır. Dünya hayatı sınavını bitirenler öldükten sonra bu boyuta geri
dönerler. Dünya hayatı sınavını
başarıyla veremeyenler ise yeni ama başka bir anne babadan yeniden Dünya
hayatına doğmak üzere bir süre cennet boyutunda beklerler. Ne zamanki geçmiş
Dünya hayatında veremedikleri sınava uygun bir anneden hamilelik gerçekleşir;
işte o zaman bu cennette boyutunda bekleyen cinler anne karnındaki o ceninlere
üflenir.
Bahsedilen
cennet hayatından başka da kâinatta cennetler vardır. Tekâmül basamaklarında
yükselebilen insanlar o yaşam boyutlarına da çıkacaklardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.
Bülent
DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
NOT: Asa Kelimesi, İkişerli
Kitap Konusunda Yorum, Nuh Tufanı, Musa’nın Denizi Yarması, Balığın Yunus’u
Yutması, Cin Konusunda Yorum Konusunda Yorum, Tekrar Doğuş Konusunda Yorum adlı
yazıları da okuyunuz.