Kuran
içerisindeki savm kelimesinin geçtiği bütün ayetlere bakıldığında savmın daha
çok dışarıdan gelebilecek zararlara karşı bir korunma ve izolasyon durumu
olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda Şehr-i Ramazan ve içerisindeki savm ile
ilgili ayetleri yorumlayacak olursak burada söz konusu olan savmın da yine
dışarıdan gelebilecek bir zarardan korunmaya yönelik bir önlem olduğu
anlaşılacaktır.
Ey iman eden
kimseler! Sizden önceki kimselerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de
korunma (SİYAMU) yazıldı. Umulur ki siz kurtulursunuz. (2:183)
(2:183)
Ayetinden anlaşılacağı üzere daha önceki kişilerin de korunmaları söz konusu
olmuş ve onlar da korunmuşlardır. Peki, bizden önceki kimseler ne zaman ve
nasıl savm yapmışlardır?
Sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa (korunamadığı
günler süresi kadar) başka günlerde… Gücü yeten kimselerin bir yoksulu
doyuracak fidye vermesi gerekir. Artık kim gönülden bir iyilik yaparsa o
kendisi için hayırlıdır. Ve eğer bilirseniz korunmanız (TESUMU) sizin için daha
hayırlıdır. (2:184)
(2:184)
Ayetine göre bu korunma sayılı günlerdedir. “Sayılı günler” yani “eyyamen
madudat” ifadesi Arapça dilinde bir tamlama olup; en az 3, en çok 10 günü ifade
etmektedir. Ancak Şehr-i Ramazan ifadesinin “Ramazan Ayı” olarak bilinmesinden
dolayı gelenekte 1 ay olarak uygulanmaktadır.
Kuran'da
"Eyyamen madudat" (sayılı günler) ifadesinin geçtiği başka ayetler de
vardır ve bu ayetlerin tamamında bu ifade "birkaç gün" olarak
Türkçeye çevrilmiştir.
Sayılı günlerde (EYYAMEN MADUDAT) ALLAH’I anın. Kim iki gün içinde acele
edip, dönerse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bu,
ALLAH’A karşı gelmekten sakınanlar içindir. ALLAH’A karşı gelmekten sakının ve
onun huzurunda toplanacağınızı bilin. (2:203)
Peki, sayılı günler kaç gün olabilir?
Bir de dediler ki: “Sayılı bir kaç gün (EYYAMEN MADUDAT) dışında cehennem
ateşi bize dokunmaz. ” De ki: “Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyle ise
Allah asla sözünden caymaz. Yoksa sizler Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi
söylüyorsunuz?” (2:80)
Çünkü onlar, "Cehennem sayılı bir kaç günün (EYYAMEN MADUDAT) dışında
bize dokunmayacak," dediler. Uydurdukları şeyler onları dinlerinde böylece
yanıltmıştır. (3:24)
Örnek ayetlerde görüldüğü gibi sadece Şehr-i Ramazan durumunda konuyu 30
gün olarak algılamak, Kuran'ı şartlanmış bir bakış açısıyla okumanın bir
sonucudur.
(Söz konusu
sayılı günlerin (2:196) ayetindeki “Hidayet bulamayan kimse Hac’da
üç gün, döndüğünüz zaman yedi gün korunsun (FESİYAMU). Tamamı on gündür.” ifadesiyle
bağlantılı olduğu düşünülebilir. Zira Kâbe’nin Dünya gezegenini sembolize eden
bir yapı olduğunu düşündüğümden gerçek Hac’cın doğum yoluyla Dünya hayatına
geliş olduğu kanaatindeyim.)
Şehr-i Ramazan ki onda hidayet rehberi olarak insanlara hidayeti ve doğruyu
ve yanlışı ayırt etmeyi açıklayan Kuran indirilmiştir. İçinizden kim bu şehre
şahit olursa korunsun (FEL-YESUMHU). Kim hasta veya
yolculukta olursa (korunamadığı günler süresi kadar) başka günlerde… ALLAH
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Size doğru yolu gösterdiğinden
dolayı sayıyı tamamlamanızı ve ALLAH’I yüceltmenizi ister. Umulur ki
şükredersiniz. (2:185)
Peki, savm dışarıdan gelebilecek bir zarardan korunmaya yönelik bir önlem
ise Şehr-i Ramazan nedir ve ne zamandır?
Şehr kelimesi sözlüklerde; zaman olarak “ay”, yerleşim yeri olarak “kent,
şehir, yerleşke”, durum olarak “açığa vurma, teşhir etme” anlamlarına
gelmektedir.
Şehr kelimesini alimler, "bir şeyin sınırı aşması, insanlarca bilinecek ölçüde ortaya çıkması, bir işin açık olması, gizli işlerin gizliliğinin kalkıp açığa çıkması" anlamlarında açıklamışlardır. Alimlere göre gökteki ayın adı "Şehr"dir. Bu ad ona, şöhreti ve açıkta oluşu nedeniyle verilmiştir.
"Şehr" kelimesinin bir şeyi açığa çıkarmak manası da vardır. Araplarda gökte görünen Ay'a "şehr" dendiği bilindiğinden Şehr-i Ramazan'ın, yılın en sıcak dönemindeki Dolunay vakti olduğuna dair yorumlar da vardır.
Şehr kelimesi Kuran'da tek başına
geçtiği yerlerde süre olarak takvimdeki ayı ifade etse de Şehr-i Ramazan,
Şehr-i Haram gibi kullanıldığı tamlamalarda başka kavramlara karşılık
gelmektedir.
Ve Ay’a konaklar (MENAZİLE) tayin ettik. Nihayet eski/kuru hurma dalına
benzer bir hale geldi. (36:39)
Şehr kelimesi;
Dünya yörüngesinde hurma dalı şeklinde dönen Ay’ın burgu yaptığı döngü
yerlerine verilen isimdir. Yani Ay’ın Dünya yörüngesinde burgu yaptığı
noktaların ismidir. İki “şehr” noktasının arası yaklaşık 29,5 gündür ve
bir yılda toplam 354 gün vardır. Türkçeye de “yerleşim yeri, yerleşke” olarak geçmiştir. Şehr-i
İstanbul yani İstanbul Yerleşkesi şeklindeki kullanımı buna örnek olarak
gösterilebilir.
Şüphesiz ALLAH Katı’nda gökleri ve yeri yarattığı günden beri ALLAH’IN
Kitabı’nda ayların (ŞUHURİ) sayısı oniki aydır (ŞEHREN). Bunlardan dördü
haramdır (HURUMUN). İşte bu en doğru bir hesaptır. Öyle ise onların içinde
kendinize zulmetmeyin. Müşrikler nasıl ki sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz
de onlara karşı topyekün savaşın. Bilin ki ALLAH takvâ sahipleriyle beraberdir.
(9:36)
(9:36) Ayetinde ayların (şehr) sayısının 12 olduğu ve bunlardan 4 tanesinin
haram aylar olduğu belirtilmektedir. Fakat hangi 4 ayın haram yani yasaklı
olduğu belirtilmemiştir.
Geleneksel öğretiye göre (9:36) ayetinde belirtildiği gibi yılın ayları
sayısının 12 olduğu ve Şehr-i Ramazan’ın da 30 günlük bir ay olduğu
bilindiğinden oruç tutulacak sayılı günler (eyyamen madudat) 30 gün olarak
belirlenmektedir.
Pek tabii ki ayetten ilk edindiğimiz bilgiye göre hem Güneş (Miladi) hem de
Ay (Hicri) takvimlerine göre bir yılda 12 ay vardır ve bunu bütün insanlar
bilmektedir. Kuran'da bu aylardan (şehr) sadece bir tanesinin ismi verilmiştir:
Şehr-i Ramazan…
İslami takvim hicreti başlangıç kabul etmiş fakat hicretten çok
sonraları, Ömer'in halifeliği döneminde ihtiyaçlara binaen ekonomik
gerekçelerle oluşturulmuş bir takvimdir. Yani Muharrem, Safer, Rebiülevvel,
Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval,
Zilkade, Zilhicce şeklindeki ay adları sonradan verilen isimlerdir. Bu ay isimlerinden
sadece bir tanesi yani “Ramazan” Kuran’da yer almaktadır.
Kuran “Şehr-i Ramazan” adlı bir aydan bahsettiği sırada Dünya üzerinde
hiçbir takvimde “Ramazan” adlı bir ay yoktur. Kaldı ki Kuran’ın inzalinden
öncekilere de farz kılınmış olan orucun (savmın), bizden önceki nesiller
tarafından hangi ayda tutulduğu meçhuldür...
Dolayısıyla her ne kadar “şehr” kelimesi tek başına kullanıldığı ayetlerde
süre olarak takvimdeki aylardan bahsediyor olsa da ALLAH, “Şehr-i
Ramazan” derken takvimdeki bir aydan değil, insanların hayatındaki yerleşik bir
sıkıntı döneminden bahsediyor olabilir.
Şiddetli sıcak anlamındaki “ramaz/ramza”dan gelen “ramazan” kelimesi ise
şiddetli sıcakla bağlantılı olarak sıkıntı, buhran, kavuran, bunalım vs. gibi
anlamlara gelmektedir. Örneğin “ramaz” kelimesi, “Güneş'in sıcaklığının
şiddetinden taşların sıcaklaması” olarak açıklanmaktadır. Okun ucunu iki taş arasında incelmesi için iki taş arasında dövmeye "ramd", inceltilmiş ok ucuna "ramid" denilmektedir.
Şehr-i Ramazan ifadesi, takvimdeki bir ayın ismi olarak düşünüldüğü ve
savmın da oruç tutma anlamına geldiği düşünüldüğünden her sene oruç tutulması
gereken bir aylık süre olarak anlaşılmıştır.
Halbuki (2:185) ayetindeki, "İçinizden kim bu şehre şahit olursa korunsun
(FEL-YESUMHU)." ifadesi bu şehrin her sene oruç tutulacak bir ay olmadığının göstergesi
gibidir. Öyle olsaydı, "Her sene Ramazan Ayı geldiğinde oruç tutun"
denilmesi gerekirdi. Zira Şehr-i Ramazan, herkesin aynı anda şahit
olamayabileceği bir durumdur ki kimler şahit olursa onlar korunacaktır. Hatta
onların Şehr-i Ramazan'a aynı zamanda şahit olmaları da şart değildir.
Esasında Şehr-i Ramazan, belirgin ve yerleşik bir sıkıntı dönemidir. Dolayısıyla yerleşik sıkıntı dönemi bütün insanların aynı zamanda oruç tutacakları bir ay
değildir. Zaten ayet bize, "Her Ramazan Ayı'na ulaştığınızda onu oruçlu
geçirin" dememekte; "Kim Ramazan Ayı'na şahit olursa onu oruçlu
geçirsin" demektedir. (Orucun ise savm kelimesiyle ne anlama geldiğini
gördük.) Yani Şehr-i Ramazan, her insanın topluca veya bireysel olarak hayatta
karşılaşabileceği işin içinden çıkılmaz, kronik bir sıkıntı halidir ve
dönemidir.
Kuran’da bu şekilde, resuller ve müminlerle ilgili yerleşik sıkıntı
dönemleri pek çoktur fakat özel birer örnek olarak Zekeriya ile Meryem’i gösterebiliriz.
Birisi erkekler için diğeri kadınlar için iyi birer örnektir...
Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman… (19:3)
“Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş,
yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle hiç mutsuz olmadım” demişti.
(19:4)
“Doğrusu ben arkamdan gelecek yakınlarım adına endişe
edip, korkuya kapıldım. Benim karım da bir kısırdır. Artık bana Kendi katından
bir yardımcı armağan et. (19:5)
Bana da Yakupoğulları’na da mirasçı olsun. Rabbim!
Onu, hoşnutluğunu kazanan biri eyle!" (19:6)
Zekeriya çok yaşlanmış ve karısı da artık çocuk doğuramayacak durumdadır.
Yani çocuk yapma durumları ortadan kalkmış ve peygamberlik zinciri kesilmiş
durumdadır yani işin içinden çıkılmaz bir sıkıntı durumu söz konusudur.
Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki onun adı Yahya'dır. Daha önce
ona kimseyi adaş yapmadık.
“Rabbim!” dedi; “Karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına
vardığım halde benim nasıl oğlum olabilir?”
“Öyledir”, dedi. “O bana kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değilken seni
de yaratmıştım” buyurdu.
“Rabbim, öyleyse bana bir işaret ver” dedi. ALLAH da “Senin işaretin,
sapasağlam olduğun hâlde insanlarla üç gece konuşamamandır” dedi.
Bunun üzerine Zekeriya, mabetten kavminin karşısına çıkarak onlara:
“Sabah-akşam tespihte bulunun” diye işaret verdi. (19:7-11)
Zekeriya bu durumda üç gece insanlarla konuşamamış yani adeta insanlardan
uzaklaştırılmış, iletişimi
kesilmiştir.
Böylelikle Ona gebe kalıvermiş sonra onunla
ıssız ve uzak bir yere çekilmişti. (19:22)
Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya
sürükledi de o zaman, “Keşke bu durum başıma gelmeden önce ölseydim de
unutulup, gitseydim!” dedi. (19:23)
Alt tarafından ona şöyle seslenmişti: "Hüzne
kapılma, Rabbin senin altında bir kaynak var etti." (19:24)
“Hurma dalını da kendine doğru salla; üzerine henüz
yeni olgunlaşmış taze hurma dökülüversin.”(19:25)
Artık ye, iç; gözün aydın olsun. Eğer herhangi
bir beşer görecek olursan de ki: "Ben Rahman’a savm adadım, bugün
asla hiç kimseyle konuşmayacağım." (19:26)
Meryem, eline
erkek eli değmediği halde hamile kalmıştır. Bu durumu insanlara nasıl
anlatacaktır? Üstelik içinde bulunduğu halkın gözünde evlilik dışı zina yapmış
ve çocuk doğuracaktır. Bu da işin içinden çıkılmaz sıkıntılı bir durumdur ki bu
hüznü, “Keşke bu durum başıma
gelmeden önce ölseydim de unutulup, gitseydim!” şeklinde
dilinden dökülmüştür. Çünkü bulunduğu topluma bu durumunu açıklayama imkanı
yoktur zira eline erkek eli değmeden hamile kaldığını insanlara nasıl
inandıracaktır? Ayrıca evlilik dışı bir ilişki yani zina ile suçlanacağı için
taşlanarak öldürülme tehlikesi vardır. İşte böyle bozuk bir psikoloji içinde
insanlardan korunmak için uzak bir yere çekilmiş ve insanlarla konuşmayacağını
ifade etmiştir. Gerçekten de devam eden ayetlere göre insanlar Meryem'in
hamile kaldığını ve evlilik dışı bir çocuk doğurduğunu görünce çok kötü bir
şekilde kendisini eleştirmişlerdir.
Bütün bu ayetlerin ışığında günümüzde Şehr-i Ramazan’ın daha iyi
anlaşılabilmesi için en güzel örnek “pandemik salgın” olarak nitelenmiş olan
“Covid-19” salgınıdır.
Ayetleri bu şekilde yorumlayacak olursak:
Sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa (korunamadığı
günler süresi kadar) başka günlerde… Gücü yeten kimselerin bir yoksulu
doyuracak fidye vermesi gerekir. Artık kim gönülden bir iyilik yaparsa o
kendisi için hayırlıdır. Ve eğer bilirseniz korunmanız (TESUMU) sizin için daha
hayırlıdır. (2:184)
Pandemik
(küresel) bir salgın olan Covid-19 da (sayısı belli olmayan) sayılı günler
boyunca sürecektir. Burada söz konusu olan savm bir yememe, içmeme olayı değil;
virüs tehlikesinden gelebilecek zarardan korunma olayıdır.
Daha önceden
hasta olup da virüsten etkilenecek hastaların doktorlar tarafından ilaçlarına
devam etmeleri ama sonrasında kendilerini karantinaya almaları telkin edilmiş;
yolculukta olanlar da özellikle yurtdışından evlerine döndüklerinde karantinaya
girmişler yani korunmuşlardır.
Ayetteki, “Gücü yeten kimselerin bir yoksulu doyuracak fidye
vermesi gerekir.” ifadesindeki “gücü yeten kimseler”, “oruç
tutmaya gücü yetmeyen kimseler” olarak anlaşılmıştır. Oysaki burada kastedilen
maddi güçtür. Herkes evinde karantinaya girip, korunduğunda insanlar zorunlu
ihtiyaçlarını ve geçimlerini nasıl sağlayacaklardır? Dolayısıyla maddi gücü
olan şahıslar günümüzde olduğu gibi imkanı olmayan ailelere para veya erzak
kolisi verecekler; devlet de çeşitli kamu kuruluşları aracılığıyla
vatandaşlarına yardımlarda bulunacaktır. Bu yardımlar ayetteki, “Artık kim gönülden bir iyilik
yaparsa o kendisi için hayırlıdır.” ifadesinin gerçeğe dönüşmesidir. Ayetteki “Ve
eğer bilirseniz korunmanız (TESUMU) sizin için daha hayırlıdır.” ifadesi
ise adeta “Evde Hayat Var, Hayat Eve Sığar, Evde Kal” sloganlarının dile gelmiş
halidir.
Şehr-i Ramazan ki onda hidayet rehberi olarak insanlara hidayeti ve doğruyu
ve yanlışı ayırt etmeyi açıklayan Kuran indirilmiştir. İçinizden kim bu şehre
şahit olursa korunsun (FEL-YESUMHU). Kim hasta veya
yolculukta olursa (korunamadığı günler süresi kadar) başka günlerde… ALLAH
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Size doğru yolu gösterdiğinden
dolayı sayıyı tamamlamanızı ve ALLAH’I yüceltmenizi ister. Umulur ki
şükredersiniz. (2:185)
İşte vahyin
inzal edilişi de böyle bir yerleşik sıkıntı döneminde gerçekleşmiştir.
Anlaşılan odur ki ALLAH’IN Resulü de böyle bir sıkıntılı dönemde
kendisini bir mağarada inzivaya çekmiş yani savm halindeyken kendisine Kuran
inzal edilmeye başlamıştır.
Covid-19’a
göre yorum yapmaya devam ettiğimizde, “İçinizden kim bu şehre şahit olursa korunsun
(FEL-YESUMHU). Kim hasta veya yolculukta olursa
(korunamadığı günler süresi kadar) başka günlerde…” ifadesi gereği küresel bir salgın ile karşı karşıya
gelen insanlar korunmalıdır. Günümüzde bu, evde kendini karantinaya alarak
gerçekleştirilmektedir. Zorunlu olmadan dışarıya çıkılmamalıdır. Hasta olanlar
ilaçlarını kullanmaya devam etmeli ama evde kalmalı, yurtdışından ülkelerine
dönen kişiler ise belli bir süre karantinaya girmelidir.
“ALLAH sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Size doğru yolu
gösterdiğinden dolayı sayıyı tamamlamanızı ve ALLAH’I yüceltmenizi
ister.” ifadesi günümüzde
karantina günleri sayısına denk gelmektedir. İnsanlar
mutlaka belirlenen süreler boyunca evde kalmalı ve ALLAH’I yüceltmelidir.
(Bu sayı bilim adamları tarafından “14 gün karantina süresi” olarak
belirlenmiştir. Yine bilim adamlarının ifadelerine göre virüsün belirtilerinin
ortaya çıkış süresi ortalama 5-7 gündür ancak garanti olması açısından 14 gün
olarak kabul edilmiştir.) Böyle bir durumdan kurtulduklarında ise ALLAH’A şükretmelidir.
Kullarım, beni senden sorarlarsa gerçekten ben yakınım. Bana dua edince dua
edenin duasına cevap veririm. O hâlde doğru yolu bulmaları için benim davetime
uysunlar, bana iman etsinler. (2:186)
ALLAH insanların dualarına cevap verecektir. Doğru yolu bulmaları
için ALLAH’IN davetine uymak ve ALLAH’A iman
etmek gerekir. ALLAH’IN Daveti Kuran’dadır.
Korunma
(SİYAMİ) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helaldir. Onlar
sizin elbisenizdir ve siz de onların elbisesisiniz. ALLAH gerçekten sizin
nefslerinize yazık ettiğinizi bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi affetti.
Artık şimdi onlara yaklaşın ve ALLAH’IN sizin için yazdığı şeyleri arayın.
Sabah vakti beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar yiyin ve
için. Sonra geceye dek korunmayı (SİYAME) tamamlayın. Mescidlerde
itikâfa çekilmiş iken onlara yaklaşmayın. Bunlar ALLAH’IN Sınırları’dır ki
bunlara yaklaşmayın. İşte ALLAH insanlara ayetlerini böyle açıklar. Umulur ki
kurtulurlar. (2:187)
Korunma
gecelerinde kadınlara yaklaşmak helaldir. Ayetteki, “ALLAH gerçekten
sizin nefslerinize yazık ettiğinizi bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi
affetti. Artık şimdi onlara yaklaşın ve ALLAH’IN sizin için yazdığı şeyleri
arayın.” ifadesi daha önce de bahsettiğimiz gibi sanki (58:3-4)
ayetlerinde konu edilen “zıhar” ile de bağlantılı görünmektedir. Bu yüzden
insanlar kendilerine yazık etmiş; ALLAH da insanların
tevbesini kabul ederek onları affettiğini bildirmiştir. Dolayısıyla korunma
gecelerinde kadınlara yaklaşmayı helal kılmıştır.
Savmın oruç
olarak anlaşılması ve orucun da yememek, içmemek şeklinde yerleşmiş olmasından
dolayı ayetteki, “Sabah vakti beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt
edilinceye kadar yiyin ve için.” ifadesinden sonra gelen, “Sonra
geceye dek korunmayı (SİYAME) tamamlayın.” ifadesi de sabahtan
akşama kadar yemeyerek ve içmeyerek geceye kadar orucun tamamlanması şeklinde
anlaşılmıştır. Oysa ki ayetin hemen devamındaki cümlede korunmanın gündüzleri kadınlarla cinsel ilişkiye girmemekle ilgili
olduğu, “Mescidlerde itikâfa çekilmiş iken onlara yaklaşmayın.” şeklinde
açıklanmıştır ve bunların ALLAH’IN Sınırları olduğu ifade
edilmiştir.
Artık ye, iç; gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan de ki: "Ben Rahman’a savm (SAVMEN) adadım, bugün asla hiç kimseyle konuşmayacağım." (19:26)
Savmın yememek, içmemekle ilgili olmadığı (19:26) ayetinde anlaşılmaktadır. Meryem savm yapmakta fakat ona "ye, iç" denilmektedir. Bu ayete göre savm kavramının içerisine, "Ben Rahman’a savm (SAVMEN) adadım, bugün asla hiç kimseyle konuşmayacağım." ifadesini söylemek dışında konuşmamak da girmektedir.
Dolayısıyla
isteyen yemeyebilir, içmeyebilir ama savm ile ilgili ayetlerin hiç birinde
insanlara direkt olarak “yemeyin, içmeyin” denmemiş; tam tersine yeri
geldiğinde “yiyin, için” denilmiştir. Zaten konu eğer yememek ve içmemek ile ilgili olsa Dünya'nın çeşitli yerlerinde, farklı ekonomik ve iklim şartlarında ve farklı sürelerde oruç tutulması bütün inanan insanlara haksızlık olacak ve ALLAH'IN adaletine aykırı bir durum oluşacaktır.
Ayetin
devamındaki, “İşte ALLAH insanlara ayetlerini böyle açıklar. Umulur
ki kurtulurlar.” ifadesiyle ALLAH’IN Açıklamaları
ve öğütlerini dinleyen insanların bu sıkıntılı günlerden kurtulmaları
umulmaktadır.
Savm ile
ilgili ayetlerin genelinden görüleceği üzere savm daha çok dışarıdan
gelebilecek bir zararı önlemeye yönelik bir korunma olayıdır ve yememe, içmeme
konusu olmayıp, duruma göre konuşmama veya karantina ortamına çekilerek
izolasyon olma gibi korunmanın içeriği değişebilmektedir.
Şehr-i Ramazan ki onda hidayet rehberi olarak insanlara hidayeti ve doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi açıklayan Kuran indirilmiştir. (2:185 ayetinden alıntı.)
Kullarım, beni senden sorarlarsa gerçekten ben yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. (2:186)
Ardı sıra gelen (2:185) ve (2:186) ayetlerine göre insanlara hidayeti ve doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi amaçlayan Kuran indirildiğinden insanlar savm yaparken ALLAH'A dua etmeli ve kurtuluşa ermek için Kuran okumalıdırlar. Bu esnada da fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yardım edilerek takva sahibi olmaya çalışılmalıdır. Zira savmın amacı (2:185) ayetindeki, “Sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola ulaştırmasına
karşılık ALLAH'I büyük tanımanız içindir” ifadesinde yer
almaktadır.
Şehr-i
Ramazan insanların Dünya hayatlarında karşılaşabilecekleri yerleşmiş ve belirginleşmiş sıkıntı
dönemleridir. Bu bir salgın hastalık dönemi, işin içinden çıkılmaz bir durum
veya bireysel bir hastalık hali olabilir. Önceden belirlenmiş belli bir başlangıç ve bitiş tarihi yoktur. Sadece sona ereceği "sayılı günler" ifadesinden bellidir.
Bu sıkıntı dönemlerinin bazısı bütün insanlarca aynı zamanda yaşanabilse de bazısı sadece bireysel olarak yaşanabilir. Bu tip sıkıntılı haller insanlık tarihi boyunca olmuş ve olacaktır yani insanlık tarihi boyunca her zaman tekrarlanacaktır. Tekrarlanma sıklığı da her yıl olmayabilir. Takvimdeki bir ay olarak görülmemelidir.
Bu dönemlerde yapılacak savm bir zorunluluk olup, bazen içerisinde dışarıdan gelebilecek bir ölüm tehlikesini de barındırmaktadır.
Bu konudaki en önemli soru: Savm insanların üzerine neden yazıldı ve savm genellikle bir kefaret olarak yapılıyorsa Şehr-i Ramazan'da yapılan savm neyin kefaretidir?
İnsanlar bu Dünya'da çok büyük suçlar işlediler; yasakları çiğnediler, tecavüzler ettiler, işkenceler ettiler, kan döktüler, insanları ve hayvanları öldürdüler...
İnsanların
kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada ve denizde fesat ortaya
çıktı. Umulur ki dönerler diye onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır. (30:41)
Bu sorunun yanıtı; bireysel veya toplu olarak insanların Dünya üzerinde çiğnedikleri yasakların (haramların), işledikleri suç ve günahların kefaretidir. Bu yüzden Şehr-i Ramazan'da savm yaparken dahi ALLAH'A yönelmeli, O'nun vahyini okumalı ve gereklerini yerine getirmelidirler.
NOT: Konuyla
bağlantılı olarak Savm Kelimesi, Hac ve Umre Konusunda Yorum, Yeryüzüne
Resmedilmiş Gökyüzü başlıklı yazıları okuyunuz.
En doğrusunu
ALLAH bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_