-
Secde Kelimesinin Sözlük Anlamı
Sözlüklerde secde; namaz
kılarken alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere getirerek alınan
yere kapanma durumu şeklinde açıklanmıştır.
-
Secde Kelimesinin Kuran’daki Anlamı
Kuran’daki secde kelimesinin kullanımlarına
bakıldığında secde kelimesine “yere kapanmak” anlamı vermek, çok yüzeysel
yapılmış bir iş olacaktır.
Bazı örnek ayetlere bakacak olursak:
Hani meleklere, “Âdem için secde
edin (USCUDU)” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen secde etmişler
(FESECEDU), İblis kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. (2:34)
Meleklerin Âdem’e secdesi
olayında önce meleklerin nasıl varlıklar olduğunu düşünmek ve olayı bu şekilde
anlamak gerekmektedir.
Melek, melik, malik, mülk
gibi kelimeler Arapça aynı kökten gelmekte olup; maddi âleme etki eden her
türlü varlığı kapsamaktadır.
Örneğin malik, maddi
âlemdeki herhangi bir varlığın (mülkin) sahibidir. Mülk, maddi âlemdeki varlıklardır.
“Mülkün sahibi Allah’tır” denildiğinde âlemlerdeki her varlığın sahibinin Allah
olduğu anlaşılmalıdır. Melek de aynı şekilde Allah tarafından insanlığın emrine
ve hizmetine girmesi istenilen her türlü varlıktır.
Meleklerin Âdem’e secde
etmesi olayı; insanın yaratılışında, insan hariç diğer varlıkların insan ile
nasıl bir etkileşimde bulunacaklarının dile getirilmesidir. Allah’ın emri ile
bütün varlıklar Âdem’e secde etmiş yani Âdem’in emrine ve hizmetine
girmişlerdir. Âdem’e secde etmekten kaçınan İblis ise Âdem’in Dünya hayatının
sınav konusu olduğu için emrine girmekten kaşınmıştır. Çünkü Âdem, Dünya hayatı
boyunca kendi içinde İblis ile mücadele edecektir. Dolayısıyla bu olaydaki
secde, yere kapanmak demek değil, Allah’ın emriyle Âdem’in emri altına (hizmetine)
girme olayıdır.
"Şu şehre girin, orada
dilediğiniz gibi, bol bol yiyin, secde ederek (SUCCEDEN) kapısından girin,
"bağışla!" deyin… Biz de yanılmalarınızı bağışlarız, iyilere daha da
artırırız" demiştik. (2:58)
Şehre girenler, Allah’ın
emrine uyarak ve o şehrin yasalarını (yaşam kurallarını) kabul etmiş olarak
kapısından girmişlerdir.
“Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan
ve secde et (USCUDU) ve rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi. (3:43)
Meryem’den,
Rabbine gönülden bağlanması ve O’nun emrine uyarak emrine girmesi istenmişti.
Meryem, Allah’ın o zamanlar geçerli vahyini okuyup, öğreniyor yani salâtı ikame
ediyordu. Allah’ın vahyine ve yaratma yasalarına bağlı, saygılı ve boynu
büküktü. Kendisinden de böyle kişilerle bir arada bulunması isteniyordu. Çünkü
Meryem seçilmiş bir kadındı ve İsa’yı Dünya’ya getirecekti.
Şüphesiz Rabbin katındakiler O’na
kulluk etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde
ederler (YESCUDUNE). (7:206)
Rabbin
katındakiler sadece Rabbi yüceltir ve O’na secde ederler yani emriyle O’nun
emri altına girerler.
Hani Yusuf
babasına, “Babacığım! Gerçekten ben on bir gezegen, Güneş’i ve Ay’ı gördüm. Gördüm
ki onlar bana secde ediyorlardı (SACİDİNE)” demişti. (12:4)
Gezegenler, Yusuf’un emrine yani yönetimi altına girmiş
görünmüşlerdi ki bu rüya; babası ve kardeşlerinin kendisi yönetimi altına
girmesiyle gerçekleşmişti.
Ana babasını arşın
üzerine çıkardı. Hepsi ona secde ederek (SUCCEDEN) kapandılar. Yusuf dedi ki: “Babacığım! İşte
bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan
benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra Rabbim beni zindandan çıkararak
ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği
şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.” (12:100)
Yusuf’un
babası ve kardeşleri, Yusuf’un emri altına girdiler.
Göklerde ve yerde kim varsa ister
istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde eder (YESCUDU).
(13:15)
Gölgelerin secde etme
olayı, Allah’ın emriyle fiziksel kanunlar gereği hareket ettiklerinin
göstergesidir.
Görmedin mi ki
şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar
ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir (YESCUDU). Birçoğunun üzerine de
azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir
kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. (22:18)
Göklerde ve yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, ağaçlar,
hayvanlar Allah’a secde etmektedir yani O’nun emriyle O’nun emri altında
varlıklarını sürdürmektedir. Fakat insanları birçoğu Allah’a secde etmişken bir
kısmı da secde etmemiştir. Bu secde etmeyen kısım İblis’e uyarak onun yolundan
gitmiş ve Allah’ın emrine karşı gelmişlerdir. Böylece bunlar, azabı hak
etmişlerdir.
Secde; Allah'ın yazılı ve/veya yaşayan
ayetlerini tasdikleyerek, kabul ederek, kabullenerek ve onlara koşulsuz teslim
olarak ya Allah’ın emri gereği O’nun emrine girmek ya da yine Allah’ın emri
gereği istediği bir varlığın veya bir şeyin emrine girmek demektir. Bu emre
giriş, cansız varlıklar ve hayvanlar için kendilerine yüklenilmiş varlık
ve/veya yaşam kurallarının yerine getirilmesi şeklinde tezahür etmektedir.
-
İçerisinde Secde Kelimesi ve Kelimenin Türevleri Geçen Ayetler
2. Bakara Suresi: 34, 58, 114, 125, 144,
149, 150, 187 ,191, 196, 217.
3. Ali İmran Suresi: 43, 113.
4. Nisa Suresi: 102, 154.
5. Maide Suresi: 2.
7. Araf Suresi: 11, 12, 29, 31, 120, 161, 206.
8. Enfal Suresi:34.
9. Tevbe Suresi: 7, 17, 18, 19, 28, 107,
108, 112.
12. Yusuf Suresi: 4, 100.
13. Rad Suresi: 15.
15. Hicr Suresi: 29, 30, 31, 32, 33, 98.
16. Nahl Suresi: 48, 49.
17. İsra Suresi: 1, 7, 61, 107.
18. Kehf Suresi: 21, 50.
19. Meryem Suresi: 58
20. Taha Suresi: 70, 116.
22. Hac Suresi: 18, 25, 26, 40, 77.
25. Furkan Suresi: 60, 64.
26. Şuara Suresi: 46, 219.
27. Neml Suresi: 24, 25.
32. Secde Suresi: 15.
38. Sad Suresi: 72, 73, 75.
39. Zümer Suresi: 9.
41. Fussilet Suresi: 37.
48. Fetih Suresi: 25, 27, 29.
50. Kaf Suresi: 40.
53. Necm Suresi: 62.
55. Rahman Suresi: 6.
68. Kalem Suresi: 42, 43.
72. Cin Suresi: 18.
76. İnsan Suresi: 26.
84. İnşikak Suresi: 21.
96. Alak Suresi: 19.
-
Secde Kelimesinin Kuran’daki Türevleri
Fiil formunda
kullanıldığı 35 yerde “emre uyarak emrine girmek” anlamında geçmiştir. (Bazı
ayetlerde birden fazla geçmiş.)
Hani meleklere, “Âdem için secde
edin (USCUDU)” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen secde etmişler
(FESECEDU), İblis kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. (2:34)
“Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan
ve secde et (USCUDU) ve rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi. (3:43)
Onların hepsi bir değildir. Kitap
ehli içinde gece saatlerinde ayakta duran, Allah’ın ayetlerini okuyup secde
eden (YESCUDUNE) bir topluluk da vardır. (3:113)
Ve sen
onların arasında olduğun zaman, onlara salâtı ikame ettireceğin zaman öyle ki
onların bir kısmı seninle beraber dursun ve silahlarını da alsınlar. Böylece
diğerleri secde ettikleri (SECEDU) zaman sizin arkanızda olsunlar. Ve salata
katılmayan grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber salata katılsınlar,
koruma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. Kâfirler silahlarınızdan ve
mühimmatınızdan gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize tek bir hamle ile
baskın yapmayı isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya
hasta olduysanız silahlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Ve korunma
tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kâfirler için “alçaltıcı azap”
hazırlamıştır. (4:102)
Andolsun, sizi yarattık. Sonra size
şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için secde edin (USCUDU)” dedik.
İblis’ten başka hepsi secde ettiler (FESECEDU). O, secde edenlerden olmadı.
(7:11)
Allah, “Sana emrettiğim zaman seni secde
etmekten (TESCUDE) ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni
ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. (7:12)
Şüphesiz Rabbin katındakiler O’na
kulluk etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde
ederler (YESCUDUNE). (7:206)
Göklerde ve yerde kim varsa ister
istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde eder (YESCUDU).
(13:15)
Bunun üzerine bütün melekler secde
ettiler (FESECEDE). (15:30)
O: "Balçıktan,
işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde etmem (Lİ ESCUDE)"
dedi. (15:33)
Göklerde ve yerde
bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler
(YESCUDU). (16:49)
Meleklere:
"Âdem’e secde edin (İSCUDU)" demiştik, İblis'ten başka hepsi secde
etmiş (FESECEDU), o ise: "çamurdan yarattığına mı secde edeceğim
(ESCUDU)?" demişti. (17:61)
Hani biz meleklere,
“Âdem için secde edin (İSCUDU)” demiştik de İblis’ten başka hepsi secde etmişti
(FESECEDU). İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz,
beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki
onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
(18:50)
Hani meleklere,
“Âdem için secde edin (İSCUDU)” demiştik de İblis’ten başka melekler hemen
secde etmişler (FESECEDU); İblis bundan kaçınmıştı. (20:116)
Görmedin mi ki
şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar
ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir (YESCUDU). Birçoğunun üzerine de
azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir
kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. (22:18)
Ey iman edenler!
Rükû edin, secde edin (VESCUDU), Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki
kurtuluşa eresiniz. (22:77)
Onlara, “Rahman’a
secde edin (USCUDU)” “Rahman da nedir?
Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz (ENESCUDU)?” derler ve bu onların
nefretini artırır. (25:60)
“Onun ve kavminin,
Allah’ı bırakıp güneşe secde eder (YESCUDUNE) gördüm. Şeytan, onlara
yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de
onlar doğru yolu bulamıyorlar.” (27:24)
“Göklerde ve yerde
gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri
bilen Allah’a secde etmesinler (LA YESCUDU) diye…” (27:25)
Derken bütün
melekler topluca secde ettiler (FESECEDE). (38:73)
Allah, “Ey İblis!
Ellerimle yarattığıma secde etmekten (TESCUDE) seni ne alıkoydu? Büyüklük mü
tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. (38:75)
Gece, gündüz, güneş
ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin
(TESCUDU). Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız onları yaratan Allah’a
secde edin (VESCUDU). (41:37)
Haydi, Allah’a
secde edin (FESCUDU) ve O’na kulluk edin. (53:62)
Yıldız ve ağaç
secde eder (YESCUDANİ). (55:6)
Gecenin bir
kısmında O’na secde et (FESCUD); geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.
(76:26)
Onlara Kuran
okunduğu zaman secde etmiyorlar (YESCUDUNE). (84:21)
Sakın sen ona itaat
etme; secde et (VESCUD) ve yaklaş. (96:19)
İsim formunda
kullanıldığı 4 yerde “emre uyarak emrine girmek” anlamında geçmiştir.
Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla
beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da
merhametlidirler. Onların rükû ve secde hâlinde (SUCCEDEN), Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır:
Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vaad etmiştir. (48:29)
Gecenin bir kısmında ve secdelerin
(SUCUDİ) ardından da O’nu tespih et. (50:40)
O gün işler güçleşir ve secdeye (SUCUDİ)
çağrılırlar; derken güçleri yetmez. (68:42)
Gözleri düşmüş, kendilerini de
zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, sapasağlam iken secdeye (SUCUDİ) davet
edilirlerdi. (68:43)
Sıfat formunda
kullanıldığı 2 yerde “emre uyarak emrine girmek” anlamında geçmiştir.
Hani biz beyti insanlara toplantı ve
güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir salât yeri
edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, itikâfa
girenler, rükû ve secde edenler (SUCUDİ) için evimi tertemiz tutun.” (2:125)
Hani biz İbrahim’e, beytin yerini,
“Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve
secde edenler (SUCUDİ) için temizle” diye belirlemiştik. (22:26)
İsim formunda
kullanıldığı diğer 28 yerde “secde edilen yer, emre uyarak emrine girilen yer, mescit”
anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette 2 kez geçmiş.)
Allah’ın
mescitlerinde (MESACİDA) onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması
için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara ancak korka korka girebilmelidirler.
Bunlar için Dünya’da rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır. (2:114)
Biz senin çok defa
yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Elbette seni, hoşnut olacağın
kıbleye çevireceğiz. Yüzünü Mescid-i Haram (MESCİDİL HARAMİ) yönüne çevir. Siz
de nerede olursanız olun, yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz
kendilerine kitap verilenler, bunun rablerinden bir gerçek olduğunu elbette
bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir. (2:144)
Nereden yola
çıkarsan çık, Mescid-i Haram’a (MESCİDİL HARAMİ) doğru dön. Bu, elbette
Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. Allah, sizin işlediklerinizden asla
habersiz değildir. (2:149)
Nereden yola
çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a (MESCİDİL HARAMİ) doğru çevir. Siz de
nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki zalimlerin dışındaki
insanların elinde bir koz olmasın. Zalimlerden korkmayın, benden korkun.
Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız. (2:150)
Siyam gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler siz de
onlara örtüsünüz. Allah, kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi
kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp
takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt
edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da geceye kadar siyamı tamamlayın. Bununla
birlikte siz mescitlerde (MESACİDİ) itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın.
Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine
karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böylece açıklar. (2:187)
Onları nerede
yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Zulüm ve
baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız Mescid-i Haram (MESCİDİL HARAMİ) yanında,
onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa
onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir. (2:191)
Haccı ve umreyi
Allah için tamamlayın. Eğer engellenmiş olursanız artık size kolay gelen hidayeti
gönderin. Bu hidayet, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.
İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olursa fidye olarak ya siyam
yapması ya sadaka vermesi ya da yararlı iş yapması gerekir. Güvende olduğunuz
zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen hidayeti
verir. İmkan bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman tam on gün siyam
eder. Bu, ailesi Mescid-i Haram (MESCİDİL HARAMİ) civarında olmayanlar içindir.
Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.
(2:196)
Sana haram şehrde
savaşmayı soruyorlar. De ki: “Onda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan
alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın (MESCİDİL HARAMİ) ziyaretine
engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır.
Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler,
sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim
dininden döner de kâfir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri Dünya’da
da ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli
kalacaklardır. (2:217)
Ey iman edenler!
Allah’ın işaretlerine ve haram şehre ve hidayetine ve kilidine ve Rablerinden
bol nimet ve hoşnutluk isteyerek haram eve gelenlere sakın saygısızlık etmeyin.
Haramlılıktan çıktığınızda avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan (MESCİDİL HARAMİ) alıkoydular
diye bir takımlarına beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin.
İyilik ve takva üzere yardımlaşın ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.
Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir. (5:2)
De ki: “Rabbim
adaleti emretti. Her secde yerinde (MESCİDİN) yüzlerinizi doğrultun. Dini
Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi
döneceksiniz.” (7:29)
Ey Âdemoğulları!
Her mescitte (MESCİDİN) ziynetinizi takının. Yiyin için fakat israf etmeyin.
Çünkü O, israf edenleri sevmez. (7:31)
Onlar Mescid-i
Haram’dan (MESCİDİL HARAMİ) alıkoyarken ve oranın korunmasına yardımcı/dost
değillerken Allah onlara ne diye azap etmesin? Oranın korunmasına yardımcı/dost
olanlar ancak Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat onların çoğu bilmez.
(8:34)
Allah’a ortak
koşanların Allah katında ve resulü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak
Mescid-i Haram’ın (MESCİDİL HARAMİ) yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız
başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece siz de onlara dürüst
davranın. Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. (9:7)
Allah’a ortak
koşanların inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken Allah’ın
mescitlerini (MESACİDA) imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa
gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır. (9:17)
Allah’ın
mescitlerini (MESACİDA) ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salatı ikame
eden ve zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.
İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. (9:18)
Siz ziyaretçilere
su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın (MESCİDİL HARAMİ) bakım ve onarımını; Allah’a
ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimsenin görevi gibi mi
tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zalim topluluğu doğru yola
erdirmez. (9:19)
Ey iman edenler!
Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından
sonra Mescid-i Haram’a (MESCİDEL HARAME) yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan
korkarsanız Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (9:28)
Bir de zararlı
faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, müminler arasına ayrılık sokmak
için ve öteden beri Allah ve resulüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir
mescit (MESCİDEN) yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kastımız
yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki bunlar mutlaka
yalancıdırlar. (9:107)
Onun içinde asla durma.
İlk günden temeli takva üzerine kurulan mescit (MESCİDUN), içinde durmaya
elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da
tertemiz olanları sever. (9:108)
Kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan (MESCİDİL
HARAMİ) çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya (MESCİDİL AKSA) götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
(17:1)
İyilik ederseniz
kendinize iyilik etmiş olursunuz; kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış
olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince yüzünüzü kara etsinler, daha
önce girdikleri gibi yine mescide (MESCİDE) girsinler ve ellerine geçirdikleri
her şeyi yerle bir etsinler diye… (17:7)
Böylece biz,
onların hâlinden haberdar ettik ki Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin
gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar, aralarında
onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın,
Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise
“Üzerlerine mutlaka bir mescit (MESCİDAN) yapacağız” dediler. (18:21)
İnkâr edenler ile
Allah’ın yolundan ve içinde yerli, misafir bütün insanları eşit kıldığımız
Mescid-i Haram’dan (MESCİDİL HARAMİ) alıkoyanlar (azabı hak etmişlerdir.) Kim
de orada zulmederek haktan sapmak isterse biz ona elem dolu bir azaptan
tattıracağız. (22:25)
Onlar hak
etmedikleri halde sadece “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından
çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanları diğer bazılarıyla defetmesi olmasaydı;
içlerinde Allah’ın ismi çok anılan savunmalar ve alışverişler ve salâtlar ve
mescitler (MESACİDU) muhakkak yıkılırdı. Şüphesiz ki Allah, kendisine yardım
edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç
sahibidir. (22:40)
Onlar, inkâr
edenler ve sizi Mescid-i Haram’ı (MESCİDİL HARAMİ) ziyaretten ve bekletilen hidayetleri
yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer oradaki henüz tanımadığınız inanmış
erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet
gelecek olmasaydı... Allah, dilediğini rahmetine koymak için böyle yapmıştır.
Eğer inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr
edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. (48:25)
Andolsun Allah, resulünün
rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı kazıtmış
veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a (MESCİDEL HARAME)
gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir
fetih daha verdi. (48:27)
“Şüphesiz mescitler
(MESACİDE) Allah’ındır. O hâlde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.”
(72:18)
İsim formunda
kullanıldığı diğer 18 yerde “emre uyarak emrine girmek” anlamında geçmiştir.
"Şu şehre girin, orada
dilediğiniz gibi, bol bol yiyin, secde ederek (SUCCEDEN) kapısından girin,
"bağışla!" deyin… Biz de yanılmalarınızı bağışlarız, iyilere daha da
artırırız" demiştik. (2:58)
Kesin söz vermeleri
için Tur dağını üzerlerine yükselttik ve: "Secde ederek (SUCCEDEN) kapıdan
girin" dedik. Onlara yine: "Cumartesi günleri sınırı aşmayın"
dedik ve kendilerinden sağlam bir söz aldık. (4:154)
Andolsun, sizi
yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için secde edin
(SCUDU)” dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler (FESECEDU). O, secde
edenlerden (SACİDİNE) olmadı. (7:11)
Sihirbazlar ise secde
edenlerden (SACİDİNE) oldular. (7:120)
Onlara: "Şu
şehirde oturun, dilediğiniz gibi yiyip, için, "affet!" deyin ve secde
ederek (SUCCEDEN) kapısından girin… Biz de yanılmalarınızı bağışlarız. İyi
davrananlara daha da artıracağız" denmişti. (7:161)
Bunlar, tövbe
edenler, kulluk edenler, hamdedenler, siyam edenler, rükû ve secde edenler
(SACİDUNE), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları
hakkıyla koruyanlardır. Müminleri müjdele. (9:112)
Hani Yusuf
babasına, “Babacığım! Gerçekten ben on bir gezegen, Güneş’i ve Ay’ı gördüm.
Gördüm ki onlar bana secde ediyorlardı (SACİDİNE)” demişti. (12:4)
Ana babasını arşın
üzerine çıkardı. Hepsi ona secde ederek (SUCCEDEN) kapandılar. Yusuf dedi ki: “Babacığım! İşte
bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan
benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra Rabbim beni zindandan çıkararak
ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği
şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.” (12:100)
Onu düzenleyip
içine ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secde edin (SACİDİNE)” demişti.
(15:29)
Ancak İblis, secde
edenlerle (SACİDİNE) beraber olmaktan kaçındı. (15:31)
Dedi: “Ey İblis! Secde
edenlerle (SACİDİNE) beraber olmamandaki maksadın ne?” (15:32)
O hâlde, Rabbini
hamd ile tespih et ve secde edenlerden (SACİDİNE) ol. (15:98)
İşte bunlar,
Âdem’in ve Nuh ile beraber bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakup’un ve
doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir.
Kendilerine Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak kapanır, secde ederlerdi
(SUCCEDEN). (19:58)
Bunun üzerine
sihirbazlar derhal secde ettiler (SACİDİNE). (26:46)
Secde edenler (SACİDİNE)
arasındaki dolaşmanı da… (26:219)
Bizim ayetlerimize
ancak kendilerine bu ayetlerle öğüt verildiği zaman secde edip (SUCCEDEN),
kapanan; kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar.
(32:15)
“Onu şekillendirip
içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secde edin (SACİDİNE).” (38:72)
Geceleyin secde
ederek (SACİDEN) ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin
rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? De ki: "Bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar."
(39:9)
Sıfat formunda
kullanıldığı diğer 5 yerde “emre uyarak emrine girmek” anlamında geçmiştir.
Allah’ın yarattığı şeyleri
görmüyorlar mı? Onların gölgeleri Allah’a secde ederek (SUCCEDEN) ve tevazu ile
boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir. (16:48)
De ki: İster inanın, ister
inanmayın; bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğunda onlar yüzüstü
kapanıp, secde ediyorlar (SUCCEDAN). (17:107)
Sihirbazlar hemen secdeye ettiler (SUCCEDEN)
ve “Harun ve Musa’nın Rabbine inandık” dediler. (20:70)
Onlar evlerinde, Rablerine secde
ederek (SUCCEDEN) ve kıyam ederek dururlar. (25:64)
Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla
beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da
merhametlidirler. Onların rükû ve secde hâlinde (SUCCEDEN), Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır:
Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vaad etmiştir. (48:29)
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_