29 Ekim 2016 Cumartesi

LİBAS KELİMESİ

Ey Ademoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek ve süslenecek elbise (LİBASEN) verdik. Takva elbisesi (LİBASU) var ya işte o daha hayırlıdır. Bu, Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar. (7:26)

Ey Ademoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için elbiselerini (LİBASEHUMA) soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır. (7:27)

(7:26) Ayetinde "avret yerleri" olarak anlamlandırılan "sevatikum" kelimesi, Kuran'ın genelinde "çirkinlikler, kötülükler" anlamında kullanılmış olup; bu ayette de "çirkinliklerinizi, kötülüklerinizi örtecek ve süslenecek elbise verdik" anlamında kullanılmalıdır. Zira bu şekilde anlamlandırılması, "libas" kelimesinin de diğer kullanımlarına bakıldığında ayetin vermek istediği mesaja daha uygundur.  

"Libas" kelimesi, insanlar tarafından yeryüzünde giyilen hem fiziki hem de mecazi bütün elbiseleri ve süsleri kapsamaktadır. 

(7:26) Ayetindeki gibi "takva" da bir elbise olabilmektedir. Yani "libas" kelimesinin kapsamına diğer bütün manevi elbiseler de girmektedir. 

"Libas" kelimesinin Kuran'daki diğer kullanımlarına bakalım:

Hakkı batılla örtüp (TELBİSÜ) de bile bile hakkı gizlemeyin. (2:42)

Ayette bahsedilen elbise yine batıl olarak ifade edilen manevi bir elbisedir.

Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler (LİBASUN), siz de onlara örtüsünüz (LİBASUN). Allah, kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böylece açıklar. (2:187)

Ayette bahsedilen kadınların ve erkeklerin birbirlerine örtü yani elbise olmaları yine manevi anlam içermektedir.

Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor (TELBİSUNE) ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz? (3:71)

(2:42) Ayetinde bahsedilen elbise gibi yine batıl olarak ifade edilen manevi bir elbisedir.

Eğer onu bir melek kılsaydık yine onu bir erkek kılardık ve yine örtündükleri (LEBESNA) şeyi onlara örterdik (YELBİSUN). (6:9)

Bu ayette de mecazen bir elbise ile örtünme söz konusudur.

De ki: "O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut fırkaları elbise (YELBİSEKUM) gibi size giydirerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir'dir." Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. (6:65)
Bu ayette de mecazen bir elbise ile örtünme söz konusudur.

İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya güvende olma (YELBİSU) işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır. (6:82)

Allah'ın verdiği güvenlik elbisesi içinde olma gibi mecazi bir anlamdadır. 

Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki (YELBİSU); onları helake sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak. (6:137)

(6:137) Ayetinde "yelbisu" kelimesi, "süsledi, örttü, elbiseledi" anlamında yine mecazen kullanılmıştır. 

O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs (TELBESUNEHA) çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. (16:14) 


(16:14) Ayetinde görüldüğü gibi süs anlamında da kullanılmıştır.

Allah, şöyle bir kenti misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku elbisesini (LİBASE) tattırdı. (16:112)

(16:112) Ayetinde "libas" kelimesi yine mecaz olarak kullanılmıştır.

İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler (SİYABEN) giyeceklerdir (YELBESUNE). O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! (18:31)
(18:31) Ayetinde her ne kadar fiziki bir elbise giymekten bahsedilse de Cennet ortamı ve gayb bilgisi söz konusu olduğu için Dünya ile bir benzetme yapılıyor olabilir.   
Bir de Davud’a, sizin için elbise (LEBUSİN) yapma sanatını öğrettik ki savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz? (21:80)


(21:80) Ayetinde insanları koruması için savaşlarda giyilen zırhlardan bahsedildiği anlaşılıyor.

Şüphesiz Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki elbiseleri (LİBASUHUM) ise ipektir. (22:23) 

(22:23) Ayetinde de (18:31) ayetinde olduğu gibi her ne kadar fiziki bir elbise giymekten bahsedilse de Cennet ortamı ve gayb bilgisi söz konusu olduğu için Dünya ile bir benzetme yapılıyor olabilir.   

O, geceyi size bir örtü (LİBASEN), uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır. (25:47)

(25:47) Ayetinde "libas" kelimesi yine mecazi bir örtü olarak kullanılmıştır.

İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır. Hepsinden de taze et yersiniz ve giyeceğiniz (TELBESUNEHA) süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan arayıp da şükretmeniz için gemilerin denizi yarıp gittiğini görürsün. (35:12) 

(35:12) Ayetinde, (16:14) ayetinde olduğu gibi giyilecek süs anlamında kullanılmıştır.


Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri (LİBASUHUM) de ipektir. (35:33)

(35:33) Ayetinde de (22:23) ve (18:31) ayetlerinde olduğu gibi her ne kadar fiziki bir elbise giymekten bahsedilse de Cennet ortamı ve gayb bilgisi söz konusu olduğu için Dünya ile bir benzetme yapılıyor olabilir.   

Müttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek (YELBESUNE) karşılıklı otururlar. (44:51-53)

(44:53) Ayetinde (35:33), (22:23),(18:31) ayetlerindeki gibi Cennet'teki bir elbiseden bahsediliyor. 

İlk yaratmada acizlik mi gösterdik ki? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe (LEBSİN) içindedirler. (50:15)

(50:15) ayetinde şüphe örtüsü altında olmak gibi yine mecazi bir elbise söz konusudur.

Uykunuzu bir dinlenme kıldık. Geceyi bir elbise (LİBASA) yaptık. (78:9-10)

(78:10) Ayetinde (25:47) ayetindeki gibi "libas" kelimesi yine mecazi bir örtü olarak kullanılmıştır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_















ZEVC KELİMESİ

İMRAAT KELİMESİ

NİSA KELİMESİ

ZİNA KONUSUNDA YORUM

26 Ekim 2016 Çarşamba

SİYAB KELİMESİ

Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah salatından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve akşam salatından sonra sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:58)
Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:59)
Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların ziynetlerini göstermeksizin elbiselerini (SİYABEHUNNE) çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (24:60)
Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur. Kendi evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı olarak yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selam verin. İşte Allah, düşünesiniz diye ayetleri size böyle açıklar. (24:61)


CİLBAB KELİMESİ

Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur halinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti. (17:61)
Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen onun soyunu, pek azı hariç, kontrolüm altına alacağım.” (17:62)
Allah, şöyle dedi: “Çekil, git. Onlardan kim sana uyarsa kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.” (17:63)
“Onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerini örtüle (ECLİB). Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Halbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaadetmez. (17:64)
“Şüphesiz, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter!” (17:65)

(17:64) Ayetindeki "eclib" kelimesi çevirmenler tarafından "yaygaraya boğma, yaygarayı koparma, bağırarak yönlendirme, gürültüyü basma, haykırarak yürüme, üzerine yürüme, üzerlerine yüklenme, üzerlerine çullanma, üzerlerine salma" gibi anlamlarda meallendirilmiştir.

Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini (CELABİBİHİN) giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (33:59)

Kadınlar dışarı çıkarken üstlerine örtü ya da daha doğru anlamıyla dış elbise (cilbab/celabibihin) almalıdırlar. Bu dış elbise, yörenin giyim alışkanlığına uygun herhangi bir dış kıyafet olabilir. Burada amaç yine vücut hatlarının karşı cinsi tahrik etmesini önlemektir. Aksi takdirde kadınlar hür ve namuslu olarak tanınmayabilecek ve bu yüzden erkekler tarafından tacize uğrayabileceklerdir. Bu Allah tarafından kadınlara bir öğüttür.

Bu dış elbisenin amacı kadınların ziynetlerinin belli olmasını önlemektir yani bu dış elbise bir nevi örtme ve savunma amacına hizmet etmektedir. 

(17:64) Ayetindeki "eclib" kelimesinin diğer bir türevi olan (33:59) ayetindeki "celabibihin" kelimesi, istisnasız bütün çevirmenler tarafından "dış elbise" olarak anlamlandırılmıştır. 

Dolayısıyla (17:64) Ayetindeki "eclib" kelimesi de "üzerlerini kapla, üzerlerini perdele, üzerlerini sarmala, üzerlerini örtüle" gibi anlamlarda olmalıdır. 

Bu şekilde anlamlandırıldığında İblis'in insanları her yönden kuşatıp, onları emrindeki hizmetkarlarıyla örterek kontrol altına alması; konuyu daha anlamlı hale getirmektedir. 

Kadınların dış bir elbiseyle örtünmesindeki savunma amacı gibi burada da İblis'in insanlara her yönden yanaşarak onları hakimiyeti ve kontrolü altına alması; Allah'ın vahyine karşı bir örtü, bir kalkan ve bir savunma amacını taşımaktadır. 

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_



25 Ekim 2016 Salı

HIMAR KELİMESİ

Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen kısımlar müstesna, ziynetlerini göstermesinler. Örtülerini (HUMURUHİNNE) yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! (24:31)

(24:31) Ayetindeki "humurihinne" kelimesi din adamlarının çoğunluğu tarafından başörtüsü olarak anlamlandırılmıştır. Bu şekilde anlamlandırılmasının en büyük nedeni, zamanın geleneksel giysileridir. Esasında "humurihinne" kelimesi içerisinde "baş" veya "saç" kelimesi geçmemekte ve herhangi bir örtü anlamına gelmektedir. 

Şimdi kelimenin Kuran'daki diğer kullanımlarına bakalım:

Sana içkiyi (HAMRİ) ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. (2:219)

Ey iman edenler! İçki (HAMRU), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. (5:90)
Şeytan, içki (HAMRİ) ve kumarla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve salattan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz? (5:91)

Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi. Biri, “Ben rüyamda şaraplık (HAMRA) üzüm sıktığımı gördüm” dedi. Diğeri, “Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz” dedi. (12:36)

“Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine şarap (HAMRA) sunacak, diğeri ise asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Yorumunu sorduğunuz iş böylece kesinleşmiştir.” (12:41)

Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap (HAMRİN) ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? (47:15)

Ayetlerde görüldüğü gibi "humur" kelimesiyle aynı kökten gelen "hamr" kelimesi "şarap, içki" anlamlarında meallendirilmiştir. "Humur" kelimesiyle aynı kökten gelen ve şarap veya içki olarak anlamlandırılan "hamr" kelimesi de "aklı örten" anlamında Allah'ın kitabında yer almıştır. Yani "hamr" kelimesi de "humur" kelimesi de Kuran'da "örten, örtü" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla içki aklı örttüğü için "hamr"; örtü de ziynetleri örttüğü için "humur" kelimesiyle ifade edilmiştir. Zira "hamr" ne ise "humur" da odur yani "örtü"dür...

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_





13 Ekim 2016 Perşembe

DİN GÜNÜ KONUSUNDA YORUM

İZİN GÜNÜ KONUSUNDA YORUM

İzin Günü, "Rabbim beni geri döndür. Böylece terk ettiğim salih amelleri işlerim." kişilere yeni bir yaşam hakkının verildiği gündür. 

Buradaki günden kasıt, 1 yaşam ve 1 ölümün toplamı olarak 1 Dünya hayatıdır. 

Örneğin şu anda Dünya'da hayat süren kişiler, İzin Günü'nde bulunmaktadırlar...

İzin Günü'yle ilgili olarak tuhafıma giden olay, bütün çevirmenlerin ağız birliği yapmış gibi İzin Günü'nü görmezden gelmeleri ve "o gün" diye çevirmeleridir. 

Sur'a üfürülüşün ve İzin Günü'nün ne demek olduğu anlaşıldığında, Dünya hayatındaki sınavını verememiş olanların tekrar dirilişlerinin defalarca olduğu kaçınılmaz olmaktadır.

ALİ İMRAN SURESİ'NDE

Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan gibi midir? Bu kimsenin varacağı yer cehennemdir; o ne kötü varılacak yerdir! (3:162)

Onlar Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir. (3:163)

Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir resul göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. (3:164)

Onların başına iki mislini getirdiğiniz bir musibet sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O, kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. (3:165)

İki topluluğun karşılaştığı gün (YEVM) başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir (İZNİ). Bu da müminleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. (3:166)

Onlara, “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. (3:167)

Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” (3:168)

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. (3:169)

Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. (3:170)

Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. (3:171)

Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve resulünün davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükafat vardır. (3:172)

Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. (3:173)

Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. (3:174)

O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun. (3:175)

Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır. (3:176)

İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. (3:177)

İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (3:178)

Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde, Allah’a ve resullerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükafat vardır. (3:179)

Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (3:180)

Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere nebileri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. (3:181)

“Bu, kendi ellerinizin gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. (3:182)

Onlar, “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice resuller, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” (3:183)

Eğer seni yalanladılarsa senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren resuller de yalanlanmıştı. (3:184)

Her nefis ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (3:185)

Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki bunlar azmi gerektiren işlerdendir. (3:186)

Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü arkalarına atıp, onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür! (3:187)

Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır. (3:188)

Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (3:189)

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. (3:190)

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)

“Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.” (3:192)

“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” (3:193)

“Rabbimiz! Resullerin aracılığı ile bize vaadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vaadinden dönmezsin.” (3:194)

Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır.” (3:195)

Kafirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. (3:196)

Az bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır! (3:197)

Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde ebedi kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır. (3:198)

Kitap ehlinden öyleleri var ki Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın ayetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. (3:199)

Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. (3:200)

NİSA SURESİ'NDE


Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (4:36)

Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. (4:37)



Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. (4:38)



Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan harcasalardı, kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir. (4:39)



Şüphesiz Allah zerre kadar zulüm etmez. Çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükafat verir. (4:40)



Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hali nice olacak! (4:41)



O İzin Günü (YEVME İZİN), Allah’ı inkar edip resule isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler. (4:42)



ENAM SURESİ'NDE


O öyle bir Rab’dır ki sizi çamurdan yaratmış, sonra bir ecel tayin etmiştir. Belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise hala şüphe ediyorsunuz. (6:2)



Halbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de... Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da... Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir. (6:3)



Onlara Rablerinin ayetlerinden hiçbir ayet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler. (6:4)



Nitekim hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde gelecektir. (6:5)



Onlardan önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkan ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik. (6:6)



Eğer sana kağıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı; yine o inkar edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi. (6:7)



Bir de dediler ki: “Ona bir melek indirilse ya!” Eğer bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu; sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (6:8)



Eğer onu bir melek kılsaydık yine onu bir adam yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk. (6:9)



Andolsun, senden önce de birçok resul alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıp mahvetmişti. (6:10)



De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.” (6:11)



De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun sizi mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini ziyana uğratanlar var ya işte onlar inanmazlar. (6:12)



Gece ve gündüzde barınan her şey O’nundur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (6:13)



De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği halde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?” De ki: “Bana, teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma." (6:14)



De ki: “Ben Rabbime isyan edersem gerçekten büyük bir günün azabından korkarım.” (6:15)



İzin Günü (YEVME İZİN) kim azaptan alıkonursa şüphesiz o kimse rahmete erişmiştir. Bu, apaçık bir kurtuluştur. (6:16)



Şayet Allah sana bir zarar dokundursa bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (6:17)


ARAF SURESİ'NDE


Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (7:3)



Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken yahut gündüz istirahat halinde iken gelmişti. (7:4)



Azabımız kendilerine geldiğinde, “Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı. (7:5) 



Kendilerine resul gönderilenlere mutlaka soracağız. Resullere de elbette soracağız. (7:6)



Andolsun, onlara tam bir bilgi ile anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz. (7:7)



İzin Günü (YEVME İZİN) amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (7:8)



Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar ayetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır. (7:9)



Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz! (7:10)



Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil (SAVVERNAKUM) verdik. Sonra da meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı. (7:11)


ENFAL SURESİ'NDE


Hani Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kafirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına” diye vahyediyordu. (8:12)




Bu, onların Allah’a ve Resulüne karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah’a ve resulüne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir. (8:13)




İşte şimdi siz tadın onu! Kafirlere bir de cehennem azabı vardır. (8:14)




Ey iman edenler. Savaş düzeninde iken kafirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin. (8:15)




-Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- İzin Günü'nde (YEVME İZİN) her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası! (8:16)




Onları siz öldürmediniz fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı. Müminleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (8:17)

HUD SURESİ'NDE


Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yok. O, sizi yeryüzünden yarattı ve sizi oranın imarında görevli kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. (11:61)



Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.” (11:62)



Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet vermişse O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.” (11:63)



“Ey kavmim! İşte size ayet olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın yoksa sizi yakın bir azap yakalar.” (11:64)



Derken onu kestiler. Dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.” (11:65)



Emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helaktan ve İzin Günü'nün (YEVMİ İZİN) rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (11:66)



Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. (11:67)



Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semud kavmi Rablerini inkar etti. Biliniz ki Semud kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. (11:68)


İBRAHİM SURESİ'NDE

Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (14:35)

“Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.” (14:36)

“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (BEYTİK EL MUHARREMİ) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Salatı ikame etmeleri için... Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (14:37)

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (14:38)

“Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.” (14:39)

“Rabbim! Beni salatı ikameye devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (14:40)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (14:41)

Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. (14:42)

Başlarını dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur. (14:43)

İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve resullerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?” (14:44)

“Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik.” (14:45)

Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile tuzakları Allah katındadır. (14:46)

Sakın Allah’ın, resullerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. (14:47)

Yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarlar. (14:48)

İzin Günü (YEVME İZİN) suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. (14:49)

Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. (14:50)

Allah, herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. (14:51)

NAHL SURESİ'NDE

Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Saatin emri de yalnızca göz açıp kapama gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir. (16:77)

Allah sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. (16:78)

Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. (16:79)

Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde, gerek ikamet gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi. (16:80)

Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor. (16:81)

Eğer yüz çevirirlerse artık sana düşen açık bir tebliğden ibarettir. (16:82)

Onlar Allah’ın nimetini bilirler, sonra da inkar ederler. Onların çoğu kafirlerdir. (16:83)

O gün her ümmetten bir şahit göndereceğiz; sonra inkar edenlere ne izin verilecek ne de Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işleme istekleri kabul edilecek. (16:84)

O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez ve kendilerine mühlet de verilmez. (16:85)

llah’a ortak koşanlar, ortaklarını gördüklerinde diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, seni bırakıp kendilerine tapmış olduğumuz ortaklarımızdır.” Koştukları ortaklar da onlara: “Siz elbette yalancılarsınız” diye laf atacaklar. (16:86)

Onlar İzin Günü (YEVME İZİN) Allah’a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolur. (16:87)

İnkar eden ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyanların, yapmakta oldukları bozgunculuklarına karşılık azaplarının üstüne azap ekleriz. (16:88)

Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. (16:89)

KEHF SURESİ'NDE

Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” (18:83)

Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda bir sebep verdik. (18:84)

O da bir sebebi izledi. (18:85)

Güneşin battığı yere varınca onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. (18:86)

Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azablandıracağız sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azabla azablandırır." (18:87)

“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. Ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” (18:88)

Sonra yine bir yol tuttu. (18:89)

Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu kendileriyle Güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. (18:90)

İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. (18:91)

Sonra yine bir yol tuttu. (18:92)

İki dağ arasına ulaşınca bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. (18:93)

Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” (18:94)

Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. (18:95)

“Bana demir getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor yapınca da “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. (18:96)

Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (18:97)

Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. (18:98)

İzin Günü (YEVME İZİN) biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sura (SURİ) üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. (18:99)

İzin Günü'nde (YEVME İZİN) cehennemi kafirlere sunarız. (18:100)

Onlar ki gözleri benim zikrime karşı perde içindeydi ve dinlemeye katlanamıyorlardı. (18:101)

İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirlere konak olarak hazırladık. (18:102)

TAHA SURESİ'NDE

Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir verdik. (20:99)

Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. (20:100)

Bu kimseler, günah yükünün altında yani azap içerisinde ebedi kalırlar. Kıyamet günü onlara ne kötü bir yüktür bu. (20:101)

O gün sura üfürülür ve günahkarları İzin Günü (YEVME İZİN) gözleri gömgök bir halde haşrederiz. (20:102)

Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız." (20:103)

Aralarında konuştuklarını Biz daha iyi biliriz. En akıllıları: "Sadece bir gün eğleştiniz" der. (20:104)

Sana dağların halini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” (20:105)

“Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan halinde bırakacaktır.” (20:106)

"Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.” (20:107)

İzin Günü kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye uyarlar. Sesler, Rahman’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin. (20:108)

İzin Günü'nde (YEVME İZİN) Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. (20:109)

O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onların bilgisi ise Rahman’ı kuşatamaz. (20:110)

Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hakim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. (20:111)

Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan. (20:112)

HAC SURESİ'NDE

De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (22:49)

Artık iman edip salih ameller işleyenler var ya işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet vardır. (22:50)

Ayetlerimizi geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya işte onlar cehennemliklerdir. (22:51)

Senden önce hiçbir resel ve nebi göndermedik ki bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, ayetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (22:52)

Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler. (22:53)

Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir. (22:54)

İnkar edenler, kendilerine saat ansızın gelinceye yahut da onlara kısır bir günün azabı gelip çatıncaya dek ondan bir şüphe içinde kalırlar. (22:55) 

İzin Günü (YEVME İZİN) mülk Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman edip salih ameller işlemiş olanlar Naim Cennetleri’ndedirler. (22:56)

İnkâr edip ayetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır. (22:57)

Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (22:58)

Elbette onları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, halimdir. (22:59)

Bu böyle. Bir de kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine zulmedilirse, elbette Allah ona yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır. (22:60)

Bu böyle. Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. (22:61)

Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. (22:62)

Allah’ın gökten yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? Şüphesiz Allah, çok lütufkardır, hakkıyla haberdardır. (22:63)

MÜMİNUN SURESİ'NDE

Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. (23:73)

Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar. (23:74)

Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı. (23:75)

Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar. (23:76)

Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir. (23:77)

Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (23:78)

O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız. (23:79)

O diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi de O’na aittir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz? (23:80)

Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler. (23:81)

Dediler ki: “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?” (23:82)

Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. (23:83)

De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?” (23:84)

"Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” (23:85)

De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” (23:86)

“Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” (23:87)

De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?” (23:88)

“Allah’ındır” diyecekler. Da ki: “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” (23:89)

Hayır, biz onlara gerçeği getirdik fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. (23:90)

Allah, çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı; her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah'ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır. (23:91)

Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından. (23:92)

De ki: "Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksin." (23:93) 

"Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim!" (23:94)

Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter. (23:95)

Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. (23:96)

De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” (23:97)

“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (23:98)

Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: "Rabbim, beni geri döndürün." (23:99)

"Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır. (23:100)


Sur’a üfürüldüğü zaman, İzin Günü (YEVME İZİN) ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. (23:101)


Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (23:102)


Kimlerin de tartıları hafif gelirse işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır. (23:103)


Ateş, yüzlerini yalar. Ve onlar da içinde sırıtıp kalacaklar. (23:104)


Allah, “Ayetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. (23:105)


Derler ki: “Ey Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi; biz, zalimler topluluğu olduk.” (23:106)


“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.” (23:107)


Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der. (23:108)


Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi. (23:109)


Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz. (23:110)


Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir. (23:111)


Allah, “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. (23:112)


Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. (23:113)


Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu bilmiş olsaydınız.” (23:114)



“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (23:115)


NUR SURESİ'NDE

İffetli, saf ve namuslu, inanmış kadınlara zina iftirasında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır. (24:23)

O gün dilleri, elleri ve ayakları yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. (24:24)

İzin Günü (YEVME İZİN) Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. (24:25)

FURKAN SURESİ'NDE

Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla. (25:17)



Onlar, “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki sonunda seni anmayı unuttular ve helake giden bir toplum oldular” derler. (25:18)



Söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse ona büyük bir azap tattırırız. (25:19)



Senden önce gönderdiğimiz bütün resuller de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. Sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir. (25:20)



Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler. (25:21)


Melekleri görecekleri İzin Günü (YEVME İZİN)... İşte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız” diyecekler. (25:22)


Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik. (25:23)



İzin Günü (YEVME İZİN) cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir. (25:24)



O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. (25:25)



İzin Günü (YEVME İZİN) gerçek hükümranlık Rahman’ındır ve kafirlere zorlu bir gün olacaktır. (25:26)



O gün zalim kimse ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de resullerle beraber aynı yolu tutsaydım!” (25:27)

“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!” (25:28)

“Andolsun, Zikir bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.” (25:29)

Resul, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kuran’ı terk edilmiş bir şey haline getirdi” dedi. (25:30)


Biz, işte böyle, her nebi için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter. (25:31)

NEML SURESİ'NDE

Her kim iyi amel getirirse ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar İzin Günü (YEVME İZİN) korkudan emindirler. (27:89)

Kimler de kötü amel getirirse yüzüstü ateşe atılırlar. “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz.” (27:90)

"Ben ancak bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum ki O burayı yasaklı kılmıştır ve her şey O'nundur. Ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum. (27:91)

Ve Kuran okumam emredildi. Artık kim doğru yolu bulursa faydası kendisine ait ve kim saparsa artık de ki: "Ben ancak korkutanlardanım." (27:92)