8 Ekim 2015 Perşembe

KIYAM KELİMESİ

Kıyam; Kuran'da “harekete geçmek, kalkışmak, emre hazır olmak için ayağa kalkmak, hazır bulunmak” anlamlarında kullanılmıştır… Kıyamın tam karşılığı; bilinçte yaşanan devrim sonucu, emre amade bir şekilde hazır olmak için kalkıştır... Kıyam kelimesine "ayakta dikilmek" anlamı vermek geleneksel şekilci uygulamaların bir sonucu olup, gerçek manayı basite indirgemektir.

Kıyam kelimesinin özünde, Allah’ın Sünnetullahı’nın (yaratma yasalarının) işlerliği sırasındaki değişime ve dönüşüme (yaratma veya yok etme, yeniden dirilme gibi) tanık olmak, hazır bulunmak ve bilinçte değişim-gelişim vardır.

Kıyam kelimesi Kuran’da ayetlere tanık olunacağı sıra, yeniden diriliş veya hesap günü ile ilgili ayetlerde geçer.

Geleneksel öğretide ise "Namazda ayakta durmak" anlamında kullanılmıştır.

Oysaki salatın geçtiği ayetlerde, salat ile birlikte yer almamaktadır. Bunun tek istisnası vardır:

AYET: Böylece salatı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken (KIYAMEN), otururken ve yan üstü iken (yatarken), Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, salatı yerine getirin. Muhakkak ki salat, müminlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur. (4:103)

Dikkat edersek namazın bir rüknuymuş gibi anlamlandırılan Kıyam, salatı bitirdikten sonra yapılan normal bir harekettir.

Şimdi Kıyam kelimesinin Kuran’daki türevlerini inceleyelim…

KIYAM Kelimesinin türevi KAME olarak 33 kere geçiyor:

“Harekete geçmek, kalkmak, kalkışmak, emre hazır olmak” anlamlarında…

AYET: Şimşek neredeyse onların gözlerini kamaştırır. Onları her aydınlatmasında onun (ışığında) yürürler. Ve onların üzerlerine karanlık çökünce de öylece (KAMU) kalırlar. Ve eğer Allah dileseydi, onların duymalarını da görmelerini de elbette giderirdi. Muhakkak ki Allah, her şeye kâdirdir (her şeye gücü yeter). (2:20)

(2:20) Ayetindeki (KAMU) ayakta dikilmek olarak anlaşılmasına rağmen anlatmak istediği şey; “ne yapacağını bilemez bir halde olmak, kör gibi hareket edememek, hayatında ilerleyememek” gibi sembolik bir ifadedir.

AYET: Salatlara (SALAVAT) ve salat-ı (SALAT) vusta’ya hafîz olun. Ve kalkın, Allah için kanitin (KUMU) olun! (2:238)

Dikkat edilirse (2:238) ayetinde önce salat (Kuran okuyuşu) ile insanların hazırlanması; ona bağlı olarak da sonrasında hayata uygulamak için hazır ve emre amade olmaları istenmektedir.

AYET: Riba (faiz) yiyenler ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı (YEKUMU) gibi kalkarlar (YEKUMUNE). İşte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse artık (faizden) vazgeçerse, o takdirde geçmiş olan onundur ve onun işi Allah’a aittir. Ve kim de dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır. (2:275)

(2:275) Ayetteki kalkış da ayakta dikilmek anlamında değildir.

AYET: Ve sen onların arasında olduğun zaman, onlara salatı ikame ettirdiğin takdirde, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber ayakta (FEL TEKUM)dursun ve silâhlarını da alsınlar, böylece diğerleri secde ettikleri zaman, sizin arkanızda olsunlar. Ve salatı ikame etmemiş olan grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber salatı ikame etsinler, koruma tedbirlerini ve silâhlarını da alsınlar. Kâfirler silâhlarınızdan ve mühimmatınızdan gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı ” isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta olduysanız, silâhlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Ve korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırlamıştır. (4:102)

(4:102) Salatı, namaz olarak anlamlandıran zihniyetin; şekilsel namazın varlığına delil olarak gösterdiği bir ayettir. Dikkat edilirse KAME kelimesi diğer hiçbir ayette ayakta dikilmek olarak anlamlandırılamaz. Bu ayette de yine (4:142) ve (5:6) ayetlerindeki gibi “salat için ayağa kalkış, harekete geçiş, hazır olmak, emre amade olmak” manalarında anlamlandırılmalıdır. (SALAT adlı yazı içindeki Savaş Zamanı Yapılan Salat başlıklı yazıyı okuyunuz.)

AYET: Ve kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, onlar için olduğu halde, onlara vermediğiniz haklar ve kendilerini nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ve çocuklardan aciz olanlar hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız (TEKUMU) konusunda Kitap’ta size tilavet edilmekte olanlarla size fetva veriyor. Ve hayır olarak ne yaparsanız, o takdirde muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir. (4:127)

(4:124) Ayetinde yine ayakta dikilmek anlamında değil, “adaletle davranmak için emre amade olunması” anlamında kullanılmış.

AYET: Muhakkak ki münafıklar, Allah'a hile yaparlar. Oysa O (Allah), onlara hile yapandır. Ve onlar, salata kalktıkları (KAMU) zaman, üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı pek az zikrederler. (4:142)

(4:142) Ayetinde yine salat içinde ayakta dikilmek yok, salata kalkış var yani salat için harekete geçiş…

AYET: Ey iman edenler! Salata kalktığınız (KUNTUM) zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınıza meshedin ve ayaklarınızı da topuklarınıza kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz o takdirde iyice yıkanıp temizlenin. Eğer hasta veya yolcu iseniz veya biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş ise eğer su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin. Ve de ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh edin, (sürün). Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. (5:6)

(5:6) Ayetinde yine salat içinde ayakta dikilmek yok, salata kalkış var yani salat için harekete geçiş…

AYET: Eğer o iki kişinin bir günaha müstahak olduğunun (sonradan) farkına varılırsa, o takdirde onlara daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçer (YEKUMANİ) sonra Allah’a şöyle yemin ederler; “Bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden mutlaka daha doğrudur, haktır ve biz haddi aşmadık. Aksi takdirde, o zaman biz mutlaka zalimlerden oluruz.” (5:107)

(5:107) Ayetinde genellikle “yerini almak, yerine geçmek” olarak çevrilen “yekumani” kelimesi “yerine hazır olmak” anlamında olmalıdır.

AYET: Onlardan ölen bir kimsenin üzerine, salatı ebediyen (hiçbir zaman) gerçekleştirme (TUSALLİ) ve onun kabri başında durma (TEKUM). Çünkü onlar, Allah’ı ve O’nun Resulünü inkâr ettiler ve onlar fasık(lar) olarak öldüler. (9:84) 

(9:84) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “kabir başında salat için hazır olmak” konusu var.

AYET: Ebediyen orada bulunma (TEKUM). İlk günden takva üzerine tesis edilen mescid, orada bulunmak için elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş (arınmış) olanları sever. (9:108)

(9:108) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “bulunmak, hazır olmak” konusu var.

AYET: Rabbimiz, hesap yapıldığı (görüldüğü) gün hazır bulunduğumuzda (YEKUMU) beni, annemi, babamı ve mü’minleri mağfiret et (günahlarımızı affet). (14:41)

(14:41) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “bulunmak, hazır olmak” konusu var. “Hesap günü hazır olduğumuzda” anlamını içeriyor.

AYET: Onların kalpleri üzerine rabıta kurduk (kalplerini Bize bağladık). Ayağa kalktıkları zaman (kalkınca) (KAMU) şöyle dediler: “Bizim Rabbimiz, semaların ve arzın Rabbidir. O'ndan başkasına ilâh olarak asla dua etmeyiz. Öyle yaparsak andolsun ki haddi aşarak yanlış söylemiş olurduk.” (18:14)

(18:14) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “bulunmak, hazır olmak” konusu var.

AYET: O, sen kıyam (TEKUMU) ettiğin zaman seni görür. (26:218)

(18:14) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “bulunmak, hazır olmak” konusu var. Ayette deniyor ki: “O, sen emre amade bir şekilde hazır olduğun zaman seni görür.”

AYET: Cinlerden ifrit: "Sen, makamından kalkmadan (TEKUMU) önce onu sana getiririm. Muhakkak ki ben, ona (onu gerçekleştirebileceğime) kuvvetle eminim." dedi. (27:39)

(27:39) Ayetinde “makamından kalkmadan” yani “harekete geçsen bile daha ayağa kalkmadan” anlamında kullanılmış.

AYET: Ve o saatin vuku bulduğu (TEKUMU) gün, mücrimler cennetten ümitlerini keserler. (30:12)

(30:12) Ayetinde vuku bulmak anlamında çevrilen “tekumu” kelimesi “hazır olduğu, gerçekleştiği” anlamlarında kullanılmış.

AYET: Ve o saatin vuku bulduğu (TEKUMU) gün, izin günü onlar fırkalara ayrılırlar. (30:14)

(30:14) Ayetinde vuku bulmak anlamında çevrilen “takumu” kelimesi “hazır olduğu, gerçekleştiği” anlamlarında kullanılmış.

AYET: Ve O’nun ayetlerindendir ki, gök ve yer O’nun emri ile durur (TEKUMA). Sonra sizi bir tek davetle çağırdığı zaman yerden çıkacaksınız. (30:25)

(30:25) Ayetinde gök ve yer Allah’ın emri ile durur ifadesinin açıklaması, ayakta dikilmek değildir. Emre amade olarak mevcut olmak, hazır olmak, bir nizam içerisinde denge halinde olmaktır.

AYET: Ve o saatin geldiği (TEKUMU) gün, mücrimler bir saatten fazla (mezarda) kalmadıklarına yemin ederler. İşte böyle döndürülüyorlardı (ölümden hayata döndürülüyorlardı). (30:55)

(30:55) Ayetinde saatin gerçekleştiği, hazır olduğu gün anlamında kullanılmış.

AYET: De ki: "Size sadece tek bir şey vaaz ediyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkın (TEKUMU). Sonra tefekkür edin." Sizin sahibinizde cinnet yoktur. O, ancak sizin için önünüzdeki şiddetli azaba (karşı) bir nezirdir (uyarıcı). (34:46)

(34:46) Ayetindeki kalkış da yine ayakta dikilmek değil, tefekküre hazır olmaktır.

AYET: O ateş ki sabah akşam ona arz olunurlar. Ve o saatin vuku bulacağı (TEKUMU) gün: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!" (denir). (40:46)

(40:46) Ayetinde “saatin gerçekleştiği, hazır olduğu” gün anlamında kullanılmış.

AYET: Muhakkak ki Biz, resullerimize ve iman edenlere ve Dünya hayatında şahitlerin bulunacağı (YEKUMU) gün mutlaka yardım edeceğiz. (40:51)

(40:51) Ayetinde yine “hazır olmak” anlamında kullanılmış.

AYET: Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Ve o saatin vuku bulacağı (TEKUMU) izin günü, bâtıl olanlar hüsranda olacaklardır. (45:27)

(45:27) Ayetinde “saatin gerçekleştiği, hazır olduğu” gün anlamında kullanılmış.

AYET: Ve Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü muhakkak ki sen gözümüzün önündesin. Ve kalktığın (TEKUMU) zaman Rabbini hamd ile tesbih et. (52:48)

“O, sen kıyam (TEKUMU) ettiğin zaman seni görür.” (26:218) ayetiyle bağlantı kurarsak, (52:48) ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, “bulunmak, hazır olmak, kalkışmak” konusu var.

AYET: Andolsun ki resullerimizi beyyinelerle (açık delillerle, ispat vasıtaları ile) gönderdik. Ve onlar ile beraber kitabı ve mizanı indirdik ki insanlar arasında adaleti yerine getirsinler (Lİ YEKUME) diye. Ve içinde kuvvetli sertlik bulunan demiri indirdik. Ve onda insanlar için pek çok menfaatler (faydalar) vardır. Ve (bu), gaybda (görmeden) kendisine ve resullerine yardım edecek olan kimseleri, Allah’ın bilmesi (belli etmesi) içindir. Muhakkak ki Allah; Kavî’dir (güçlüdür, kuvvetlidir), Azîz’dir. (57:25)

(57:25) ayetinde yine “ayakta dikilmek” anlamında değil, “emre amade bir şekilde hazır bulunmak” anlamında kullanılmış.

AYET: Ve muhakkak ki O; Allah’ın Kulu, O’na dua etmeye (YEDUHU) kalktığı (KAME) zaman, neredeyse üst üste birikip toplanıyorlardı. (72:19)

(72:19) Ayetinde ayakta dikilmek yok, dua etmeye kalkış var yani dua için harekete geçiş…
Not: Salat kelimesinin “dua etmek” olmadığı bu ayette görülür. Dua etmek “yeduhu” kelimesiyle ifade edilmiş.

AYET: Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk (KUMİ). (73:2)

(73:2) Ayetinde “ayakta dikil” denmiyor, uykudan uyanmak anlamında gece kalkışından bahsediliyor.

AYET: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde kalktığını (TEKUMU) biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun, salatı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir. (73:20)

(73:20) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” yok, uykudan uyanmak anlamında gece kalkışından bahsediliyor.

AYET: Kalk (KUM), artık inzar et (uyar). (74:2)

(74:2) Ayetinde yine “ayakta dikilmek” anlamında bir kalkış yok, “emere amade bir şekilde harekete geçmek üzere hazır ol” anlamında bir kalkış var.

AYET: O gün, ruh ve melekler, saf saf hazır bulunurlar (YEKUMU). Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir. (78:38)

(78:38) Ayetinde yine “emre amade şekilde hazır bulunmak” anlamı var.

AYET: Âlemlerin Rabbi için insanların kıyam edeceği (kalkacağı) (YEKUMUN) gün. (83:6)

(83:6) Ayetinde yine “emre amade şekilde hazır bulunmak” anlamı var.

KIYAM Kelimesinin türevi EKAME olarak 54 kere geçiyor:

(2:3), (2:43), (2:83), (2:110), (2:177), (2:229), (2:230), (2:277), (4:77), (4:102), (4:103), (5:12), (5:55), (5:66), (5:68), (6:72), (7:29), (7:170), (8:3), (9:5), (9:11), (9:18), (9:71), (10:87), (10:105), (11:114), (13:22), (14:31),
(14:37), (17:78), (18:77), (18:105), (20:14), (22:41), (22:78), (24:56), (27:3), (29:45), (30:30), (30:31), (30:43), (31:4), (31:17), (33:33), (35:18), (35:29), (42:13), (42:38), (55:9), (58:13), (65:2), (73:20), (98:5) Ayetlerinde "gerçekleştirmek, yerine getirmek, ayakta tutmak" anlamlarında kullanılmıştır

KIYAM Kelimesinin türevi İSTEKAMU olarak 10 kere geçiyor:

(9:7), (10:89), (11:112), (41:6), (41:30), (42:15), (46:13), (72:16), (81:28) Ayetlerinde “yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak, istikametlenmek, yönelmek” anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi AKVAM olarak 4 kere geçiyor:

(2:282), (4:46), (17:9), (73:6) Ayetlerinde “uygun, sağlam” anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAVAM olarak 1 kere geçiyor:

(25:67) Ayetinde “dengeli, kıvamında yerine getirmek” anlamında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAVVAMİN olarak 3 kere geçiyor:

(4:34), (4:135), (5:8) Ayetlerinde “dengeli, kıvamında yerine getirmek” anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAVM olarak 383 kere geçiyor:

(2:54), (2:60), (2:67), (2:118), (2:164), (2:230), (2:250), (2:258), (2:264), (2:286), (3:86), (3:86), (3:117), (3:140), (3:147), (4:78), (4:90), (4:90), (4:91), (4:92), (4:92), (4:104), (5:2), (5:8), (5:11), (5:20), (5:20), (5:21), (5:22), (5:25), (5:26), (5:41), (5:50), (5:51), (5:54), (5:58), (5:67),(5:68), (5:77), (5:84), (5:102), (5:108), (6:45), (6:47), (6:66), (6:68), (6:74), (6:77), (6:78), (6:80), (6:83), (6:89),(6:97), (6:98), (6:99), (6:105), (6:126), (6:133), (6:135), (6:144), (6:147), (7:32), (7:47), (7:52), (7:58), (7:59), (7:59), (7:60), (7:61), (7:64), (7:65), (7:66), (7:67), (7:69),(7:73), (7:75), (7:79), (7:80), (7:81), (7:82), (7:85), (7:88), (7:89), (7:90), (7:93), (7:93), (7:99), (7:109), (7:127), (7:127), (7:128), (7:133), (7:137), (7:137), (7:138), (7:138), (7:142), (7:145), (7:148), (7:150), (7:150), (7:150), (7:155), (7:159), (7:160), (7:164), (7:176), (7:177), (7:188), (7:203), (8:53), (8:58), (8:65), (8:72), (9:6), (9:11), (9:13), (9:14), (9:19), (9:24), (9:37), (9:39), (9:53), (9:56), (9:70), (9:70), (9:80), (9:96), (9:109), (9:115), (9:122), (9:127), (10:5), (10:6), (10:13), (10:24), (10:67), (10:71), (10:74), (10:75), (10:83), (10:84), (10:85), (10:86), (10:87), (10:98), (10:101), (11:25), (11:27), (11:28), (11:29), (11:29), (11:30), (11:36), (11:38), (11:44), (11:49), (11:50), (11:51), (11:52), (11:57), (11:60), (11:61), (11:63), (11:64), (11:70), (11:74), (11:78), (11:84), (11:85), (11:88), (11:89), (11:89), (11:92), (11:93), (11:98), (12:9), (12:37), (12:87), (12:110), (12:111), (13:3), (13:4), (13:7), (13:11), (14:4), (14:5), (14:6), (14:9), (14:28), (15:15), (15:58), (15:62), (16:11), (16:12), (16:13), (16:59), (16:64), (16:65), (16:67), (16:69), (16:79), (16:107), (18:15), (18:86), (18:90), (18:93), (19:11), (19:27), (19:97), (20:79), (20:83), (20:85), (20:86), (20:87), (20:90), (21:11), (21:52), (21:74), (21:77), (21:78), (21:106), (22:42), (22:43), (23:23), (23:24), (23:28), (23:33), (23:41), (23:44), (23:46), (23:47), (23:94), (23:106), (25:4), (25:18), (25:30), (25:36), (25:37), (26:10), (26:11), (26:70), (26:105), (26:117), (26:160), (26:166), (27:12), (27:24), (27:43), (27:46), (27:47), (27:51), (27:52), (27:54), (27:55), (27:56), (27:60), (27:86), (28:3), (28:21), (28:25), (28:32), (28:46), (28:50), (28:76), (28:79), (29:14), (29:16), (29:24), (29:28), (29:29), (29:30), (29:35), (29:36), (29:51), (30:21), (30:23), (30:24), (30:28), (30:37), (30:47), (32:3), (36:6), (36:19), (36:20), (36:26), (36:28), (37:30), (37:85), (37:115), (37:124), (38:12), (38:13), (39:39), (39:42), (39:52), (40:5), (40:29), (40:30), (40:31), (40:32), (40:38), (40:39), (40:41), (41:3), (43:5), (43:26), (43:44), (43:51), (43:54), (43:57), (43:58), (43:88), (44:17), (44:22), (44:28), (44:37), (45:4), (45:5), (45:13), (45:14), (45:20), (45:31), (46:10), (46:21), (46:23), (46:25), (46:29), (46:30), (46:31), (46:35), (47:38), (48:12), (48:16), (49:6), (49:11), (50:12), (50:14), (51:25), (51:32), (51:46), (51:53), (52:32), (53:52), (54:9), (54:33), (58:14), (58:22), (59:13), (59:14), (60:4), (60:13), (61:5), (61:7), (62:5), (63:6), (66:11), (69:7), (71:1), (71:2), (71:5) Ayetlerinde "kavim, halk, topluluk" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KIYAMET olarak 70 kere geçiyor:

(2:85), (2:113), (2:174), (2:212), (3:55), (3:77), (3:161), (3:180), (3:185), (3:194), (4:87), (4:109), (4:141), (4:159), (5:14), (5:36), (5:64), (6:12), (7:32), (7:167), (7:172), (10:60), (10:93), (11:60), (11:98), (11:99), (16:25), (16:27), (16:92), (16:124), (17:13), (17:58), (17:62), (17:97), (18:105), (19:95), (20:100), (20:101), (20:124), (21:47), (22:9), (22:17), (22:69), (23:16), (25:69), (28:41), (28:42), (28:61), (28:71), (28:72), (29:13), (29:25), (32:25), (35:14), (39:15), (39:24), (39:31), (39:47), (39:60), (39:67), (41:40), (42:45), (45:17), (45:26), (46:5), (58:7), (60:3), (68:39), (75:1), (75:6) Ayetlerinde "diriliş, dirilmek, ölümden sonra diriliş" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KIYAM olarak 1 kere geçiyor:

(6:161) Ayetinde "diriliş, ölümden sonra diriliş" anlamında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAYYİM olarak 5 kere geçiyor:

(9:36), (12:40), (18:2), (30:30), (30:43) Ayetlerinde "dik, düz, doğru, kesin, sürekli, ezelden ebede devamlı" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAYYİMAT olarak 2 kere geçiyor:

(98:3), (98:5) Ayetlerinde "değişmez, kesin, doğru, kesin, sürekli, ezelden ebede devamlı" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAYYUM olarak 3 kere geçiyor:

(2:255), (3:2), (20:111) Ayetlerinde "ezeli ve ebedi" anlamında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi MAKAM olarak 14 kere geçiyor:

(2:125), (3:97), (5:107), (10:71), (14:14), (17:79), (19:73), (26:58), (27:39), (37:164), (44:26), (44:51), (55:46), (79:40) Ayetlerinde "mevki, durum" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAİM olarak 17 kere geçiyor:

(3:18), (3:39), (3:75), (3:191), (4:5), (4:103), (5:97), (10:12), (11:100), (13:33), (22:26), (25:64), (39:9), (39:68), (51:45), (62:11), (70:33) Ayetlerinde "bilinçli olmak, şahit olmak, takipçi olmak, ayakta olmak, ayakta tutmak, ayakta kalmak, ayağa kalkmak, vekil olmak, dirilmek anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi KAİMAT olarak 5 kere geçiyor:

(3:113), (11:71), (18:36), (41:50), (59:5) Ayetlerinde "ayakta olmak, uyanık olmak, vuku bulmak, gerçekleşmek" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi TAKVİM olarak 1 kere geçiyor:

(95:4) Ayetinde "takvim, programlanmış zaman" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi İKAM olarak 2 kere geçiyor:

(21:73), (24:37) Ayetlerinde "gerçekleştirmek, yerine getirmek, ayakta tutmak" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi İKAMAT olarak 1 kere geçiyor:

(16:80) Ayetinde "yerleşmek, ikamet etmek" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi MUKİM olarak 10 kere geçiyor:

(4:162), (9:21), (9:68), (11:39), (14:40), (22:35), (39:40), (5:37), (42:45) Ayetlerinde "gerçekleştirmek, yerine getirmek, devamlı, kalıcı, sabit" anlamlarında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi MUKAM olarak 3 kere geçiyor:

(25:66), (25:76), (33:13) Ayetlerinde "ikamet yeri" anlamında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi MUKAMAT olarak 1 kere geçiyor:

(35:35) Ayetinde "ikamet yeri" anlamında kullanılmıştır.

KIYAM Kelimesinin türevi MUSTAKİM olarak 37 kere geçiyor:

(1:6), (2:142), (2:213), (3:51), (3:101), (4:68), (4:175), (5:16), (6:39), (6:87), (6:126), (6:153), (6:161), (7:16), (10:25), (11:56), (15:41), (16:76), (16:121), (17:35), (19:36), (22:54), (22:67), (23:73), (24:46), (26:182), (36:4), (36:61), (37:118), (42:52), (43:43), (43:61), (43:64), (46:30), (48:2), (48:20) Ayetlerinde "istikamet, doğru" anlamlarında kullanılmıştır.

KANİTİN Kelimesi

Kıyam kelimesinin bir türevi olmamakla beraber şekilsel namazdaki kıyam yani ayakta duruşa delil olarak gösterilen bir diğer kelime olan kanitin kelimesi, Kuran'dan incelendiğinde "emre amade olmak" anlamında kullanıldığı görülecektir.

AYET: Ve “Allah çocuk edindi.” dediler. O, (bundan) münezzehtir (berîdir). Hayır, göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi de O’na boyun eğmiştir (emrine amadedir) (KANİTUN). (2:116)

AYET: Salatlara (Salavat) ve salat-ı vusta’ya hafîz olun. Ve kalkın (KUMU), Allah için KANİTİN olun. (2:238)

AYET: Sabredenler ve sadıklar ve kanitin (KANİTİNE) olanlar ve infak edenler ve seherlerde mağfiret dileyenlerdir. (3:17)

AYET: Ey Meryem! Rabbin için kanitin (UKNUTİ) ol ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. (3:43)

AYET: Erkekler, mallarından harcamaları sebebiyle ve Allah’ın, onların bir kısmını, diğerlerine üstün kılmasından dolayı, kadınların üzerinde daha çok kaimdirler (koruyup gözetici, idare edicidirler). Bu bakımdan salih amel yapan kadınlar itaatkârdırlar (KANİTATUN), Allah’ın (onların haklarını ve iffetlerini) korumasıyla, onlar da gaybde koruyucudurlar. İtaatsizliklerinden korktuğunuz (kadınlara) ise (önce) nasihat ediniz. Ve (sonra da) yataklarında yalnız bırakınız. Ve (hâlâ itaat etmezlerse) onları çıkarınız. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki Allah Âli’dir (yücedir), Kebir'dir (büyüktür). (4:34)

AYET: Muhakkak ki İbrahim, Allah’a hanif (tek Allah’a inanan) olarak kanitin (KANİTEN) olan bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı. (16:120)

AYET: Ve göklerde ve yerde bulunan herkes, O’nundur. Hepsi O’na kanitindir (KANİTUN). (30:26)

AYET: Ve sizden kim, Allah ve O’nun Resul’üne kanitin (YAKNUT) olursa ve salih amel yaparsa ona ecrini iki kat veririz. Ve onun için Biz, kerim rızık hazırladık. (33:31)

AYET: Gerçekten İslâm olan (Allah’a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mümin erkekler ve mümin kadınlar, kanitin (KANİTİNE) olan erkekler ve kanitin (KANİTATİ) olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve Allah’ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! Allah, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı. (33:35)

AYET: Gece boyunca secde ederek ve kıyamda (KAİMEN) durarak kanitin (KANİTUN) olan, ahiretten çekinen (korkan) ve Rabbinin rahmetini dileyen mi? De ki: "(Hiç) bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak ulûl’elbab (daimî zikir sahipleri) tezekkür eder." (39:9)

AYET: Eğer (o) sizi boşarsa, onun Rabbinin, onun için sizin yerinize, sizden daha hayırlı olan Müslüman kadınlar, mümin kadınlar, kanitin (KANİTATİN) olan kadınlar, tövbe eden kadınlar, kul olan kadınlar, oruç tutan kadınlar, dul ve bakire olan kadınlardan zevceler (eşler) ile değiştirmesi umulur. (66:5)

AYET: İmran’ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kanitin (KANİTİN) olanlardan oldu. (66:12)

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.


Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder