6 Ekim 2015 Salı

SALAT KONUSUNDA YORUM

Salat kelimesi, Sad-Lam-Vav harflerinden oluşur ve Arapça'da iki kökten gelmiş olabileceği belirtilir:

1- Salaye: Ateşe yaslanmak.
2- Salave: Destek. Arapça sözlüklerde; canlıyı ayakta tutan omurga, desteklemek için dayamak veya yaslamak, desteklemek, destek, yardımlaşma” gibi anlamlara gelmektedir.

Kuran'da salat; “sahiplenmek, ilgilenmek, iletişim kurmak, bağlantı kurmak, bağ kurmak, yüz çevirmemek, yönelmek” gibi anlamlara gelir ve destek böylece gerçekleştirilir. 

Bu iletişim, bağlantı ya da yöneliş, Allah’ın resulü aracılığıyla indirdiği vahye ilgi gösterip ona sahip çıkmak ile olur. Bu sahip çıkış ise vahyi, Allah’ın belirlediği zamanlarda okuyup öğrenmek ile gerçekleştirilir. İnsanlar vahye inanıp, ona sahip çıkarak yani öğrenerek Allah ile iletişim kurmuş olurlar. Tıpkı Allah ve meleklerin resulle iletişim kurduğu gibi müminler de resule ve onun davası olan Kuran'a yani Allah'ın insanlara vahiyle öğütlediği yaşam tarzına yönelmelidirler. Bu yöneliş ve bağ; Kuran'ı sadece Arapça seslendirerek değil, onu anlayarak okumakla olur; vahye sahip çıkıp yaşamak ve yaşatmakla olur. (Vahyi yaşamak ve yaşatmak yani uygulama kısmı, nefsi arındırmayı amaçlayan Zekat kavramının konusudur.)

NOT: Salaye kökünün "ateşe yaslanmak" anlamı, inşallah ileride inceleyeceğim "Cehennem, Dünya'da tekrar tekrar dirilmektir" tezimi güçlendirmektedir.

SALATIN KURAN İÇİNDEKİ ANLAMI

AYET: Fakat o doğrulamadı (LA SADDEKA) ve salat etmedi (LA SALLA). (75:31)
AYET: Ve lakin yalanladı (KEZZEBE) ve yüz çevirdi (TEVELLA). (75:32)

(75:31-32) Ayetlerine baktığımızda "Doğrulamak" kelimesi "Saddeka" olup, tersi ise "Yalanlamak" anlamına gelen "Kezzebe"dir. Öyle ise aynı şekilde "Yüz çevirmek, ilgilenmemek" gibi anlamlara gelen "Tevella" kelimesinin tersi, Salatın türevi olan "Salla" kelimesinin anlamı olacaktır ki bu "ilgilenmek, iletişim kurmak, sahiplenmek, bağ kurmak, yönelmek" anlamlarıdır.

Benzer kullanım Alak Suresi'nde de bulunmaktadır:

AYET: Engelleyeni gördün mü? (96:9)
AYET: Bir kulu salat (SALLA) ettiği zaman. (96:10)
AYET: Sen gördün mü? Eğer o hidayet üzere ise. (96:11)
AYET: Veya takvayı emretti ise. (96:12)
AYET: Sen gördün mü, eğer yalanladı (KEZZEBE) ve yüz çevirdi (TEVELLA) ise? (96:13)

SALATIN ANLAMI OLARAK MAUN SURESİ

AYET: Dini yalanlayanı gördün mü? (107:1)
AYET: Oysa yetimi itip kakan işte odur. (107:2)
AYET: Ve miskini (yoksulu, çalışmaya gücü olmayanı) doyurmaya teşvik etmez. (107:3)
AYET: İşte o salat edenlere (MUSALLİN) yazıklar olsun. (107:4)
AYET: Onlar ki, salatlarından (SALATİHİM) gafil olanlardır. (107:5)
AYET: Onlar riya yapanlardır (gösteriş için yapanlardır). (107:6)
AYET: Ve mauna mani olurlar. (107:7)

Dini yalanlayan kişi konusunda şunları diyebiliriz:

Birincisi; dini yalanlayan kişi, Allah'a iman etmediği ve Kuran'ı da kabul etmediği için zaten salat etmez.

İkincisi; salat ediyor görünse de vahiy öğretisinden öğrendiklerinin sonucunda yetimi itip kakıp, miskini doyurmaya teşvik etmeyerek gereğini yapmadığı için riyakarlık yapmış olur. Yani okuduğu vahiy öğretisini ya hiç anlamamış ya da anlamış fakat işine gelmediği için uygulamamıştır. Böylece dini yalanlamış olur. Çünkü vahyi okuyup öğrenmiş olsaydı; uygulama kısmına geçip yetime sahip çıkacak, miskini doyurmaya teşvik edecek ve böylece gereğini yapmış olacaktı. Dini yalanlayan kişi gereğini yapmadığı gibi, mauna (zekata ve yardımlaşmaya) da mani olmaktadır.

SALATIN KURAN İÇİNDEKİ KULLANIMLARINA ÖRNEKLER

Kuran'ın geneli incelendiğinde salat kelimesi; 
ilgi göstermek, 
iletişim kurmak, 
yönelmek, 
bağlantı, 
bağlantı kurmak, 
din adına yapılan her türlü bağlılık ve ahitte bulunmak, 
Muhammed'in vahyi müminlere ve insanlara duyurduğu, okuduğu, öğrettiği ve müminlerin de belirlenmiş vakitlerde ve belirlenen şartlarda (temiz olma, sarhoş olmama/aklı başında olma, konuşmama) katılmak zorunda oldukları Kuran öğrenme-öğretme-anlama okuması 
anlamlarında geçmektedir.

AYET: Bunun üzerine, o mihrapta kaim olarak salat ederken (YUSALLİ), melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebi olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nida ettiler (bildirdiler). (3:39)

(3:39) Ayetinde Zekeriya, mihrapta vahiy çalışması yapmakta yani Rabbi ile iletişime geçmiş bir vaziyettedir. Dolayısıyla kendisine Yahya müjdelenmektedir.

AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi’ye salat ederler (YUSALLUNE). Ey iman edenler! Siz (de) O’na salat edin (SALLU)! Ve (O’na) teslim olarak salat edin (SELLİMU)! (33:56)

Bilindiği gibi (33:56) ayeti zamanla “Peygambere Salavat getirmek” adlı bir alışkanlığa kanıt getirilmiştir. Pek tabii ki yaşadıkları dönemde ve bulundukları şartlar içerisinde Muhammed'in yanında yer alan ve sürekli hayati tehdit altındaki müminler, dualarında “Allahümme Salli ala Muhammed” yani “Allah’ım Muhammed’e ilgi göster, onunla bağlantı kur, ona yardım et” cümlesini kullanmış olabilirler. Ve zaten Allah, kafirler ve müşrikler hoşlanmasa da ona yardım ederek onu koruyarak Nur’unu (Vahyi) tamamlamıştır. Ancak Muhammed vefat ettikten sonra hala “Allah’ım onunla bağlantı kur, ona ilgi göster, ona yardım et” demek anlamsız olmaktadır. 

(33:56) Ayetinin sonundaki “ve sellimu teslima” ifadesinin geleneksel öğretide süregelen “selam vermek” anlamında olmadığı, tam bir “teslimiyetle itaat etmek” demek olduğu; aynı ifadenin aynı konuda geçtiği (4:65) ayetinden anlaşılmaktadır:

AYET: Artık hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim (YUSELLİMU TESLİMA) olmadıkça” iman etmiş olmazlar. (4:65)

(4:65) Ayetinde bahsedilen kişilerin tam bir teslimiyetle teslim olmaları gereken şey, Allah'ın vahyi yani hükümleridir. Zaten Muhammed de vahye tabi olduğundan bu hükümlere göre hakem olmaktadır.

AYET: Nefsini tezkiye eden kimse felaha (kurtuluşa) ermiştir. (87:14)
AYET: Ve Rabbinin ismini zikretti ve de salat (SALLA) etti. (87:15)

Nefsini tezkiye etmenin tek yolu vahye tabi olmak, onu okuyup öğrenmek ve hayatında uygulamaktır.

AYET: Bu, elleri arasındakinin sadık kalanlarını tasdik eden ve ahirete ve ona inanan, şehirlerin anası ve onun etrafında olan kimseleri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Onlar, salatlarını (SALATİHİM) muhafaza ederler. (6:92)

(6:92) Ayetinde Kuran'a dikkat çekilerek "salatlarını muhafaza ederler" deniyor yani kendisiyle uyarılan o kitabı okurlar ve öğrenirler.

AYET: De ki: “Muhakkak ki; benim salatım (SALATİ), ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir.” (6:162)

(6:162) Ayetinde bahsedilen salat yine vahiy okunması ve öğrenilmesidir ki; ayetin bu kısmı teorik öğrenim kısmı, devamı ise vahyin pratiğe dönüşüm kısmıdır...

AYET: Rabbim, beni ve zürriyetimi salatı ikame edenlerden (MUKİMES SALATİ) kıl. Rabbimiz, duamı kabul buyur. (14:40)

(14:40) Ayetinde bahsedilen salat yine vahiy okuması (çalışması)...

AYET: Onlar, salatlarında (SALATİHİM) huşu duyanlardır. (23:2)

(23:2) Ayetinde bahsedilen salat yine vahiy okuması (çalışması)...

AYET: Onlar salatlarına (SALATİHİM) devam edenlerdir. (70:23)

(70:23) Ayetinde bahsedilen salat yine vahiy okuması (çalışması)...

AYET: Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm hali gelince vasiyet sırasında sizin içinizden iki adil kişi, aranızda şahitlik etsin. Veya yeryüzünde yolculuk ederken size ölüm olayı isabet ederse, sizden olmayan iki kişiyi şahit tutun. Eğer şüpheye düşerseniz, onları salattan (SALATİ) sonra alıkoyun. O zaman Allah’a şöyle yemin etsinler; “Yakınımız bile olsa, yeminimizi bir bedel ile değiştirmeyeceğiz ve Allah'ın şehadetini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde biz, mutlaka günahkar kimselerden oluruz.” (5:106)

(5:106) Ayetinde bahsedilen salat yine vahiy okuması (çalışması)...


İKAME KELİMESİNİN ANLAMI

Bir şeyin hakkını vererek yapmak, tam ve sürekli yerine getirmek (İkametü eş-şey’in), bir şeyi ayağa kaldırmak, hakim kılmak, canlı tutmak, doğrultmak anlamlarında kullanılmaktadır. Tamamen hayatına hakim kılmak için sürekli olarak vahyin okunup öğrenilmesi, Kuran'da "İkame Es-Salat" tamlaması ile ifade edilmiştir.Kuran’da bu kullanıma gösterilebilecek diğer örnekler: Ekimu Eş-Şehadet (Şahitliği İkame Etmek), Ekimu El-Vezn (Teraziyi İkame Etmek), Ekimu Vech (Benliği İkame Etmek), Ekimu Ala Usulihi (Ağacı kökleri üzerine İkame Etmek), Ekimu Cidar (Duvarı İkame Etmek), Ekimu Et-Tevrat ve El-İncil (Tevrat ve İncil'i İkame Etmek), Ekimu Hududullah (Allah’ın sınırlarını İkame Etmek), Ekimu Ed-Din (Dini İkame Etmek)...

"İkame" kelimesi ile ilgili olarak, bu örnek tamlamaları içeren ayetlere bakacak olursak:

AYET: Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah'ın sınırlarını korumada (YUKİMA HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI İKAME ETMEK) endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler. (2:229)
AYET: Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikahlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini (YUKİMA HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI İKAME ETMEK) düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar. (2:230)

AYET: Ve eğer Kitap Ehli, Tevrat ve İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni, gereği gibi uygulasalardı (EKAMUT/İKAME ETSELERDİ), mutlaka onlar, hem üstlerinden hem de ayaklarının altından (nice nimetler) yerlerdi. Onlardan bir kısmı muktesid olan bir ümmettir. Ve onlardan bir çoğunun yaptıkları şey ne kötü. (5:66)

AYET: De ki: "Ey Ehl-i Kitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça (TUKİMUT/İKAME ETMEDİKÇE) hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık. (5:68)

AYET: Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanif olarak dine çevir (EKİM/İKAME ET). Sakın müşriklerden olma!" (10:105)

AYET: Böylece ikisi yola çıktılar. Bir kasabanın halkına geldikleri zaman onun halkından, yemek istediler. Fakat onları (ikisini), misafir etmekten çekindiler. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular. Hemen onu düzeltti (EKAMEHU). Dedi ki: “Eğer sen dileseydin, elbette onun (bu hizmetin) için bir ücret alırdın.” (18:77)

AYET: O halde sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir (EKİM/İKAME ET/DOĞRULT). Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar. (30:30)

AYET: Allah tarafından ertelenmesi söz konusu olmayan bir günden önce, yüzünü güçlü ve eskimez dine döndür (EKİM/İKAME ET/DOĞRULT). O gün herkes bölük bölük ayrılacaktır. (30:43)

AYET: Sizin için, dinden, Nuh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun (EKİMUD/İKAME EDİN/DOĞRULTUN); onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. (42:13)

AYET: Mizanı titizlikle, adaletle koruyun (EKİMUL/İKAME EDİN/DOĞRULTUN) ve hüsrana araç yapmayın mizanı. (55:9)

AYET: Bir hurma ağacını kestiniz, yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınızsa (KAİMETEN/İKAME ETTİNİZSE/DOĞRULTTUNUZSA), bu Allah'ın izniyledir; yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir. (59:5)

AYET: Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı/Şahitliği Allah için tam bir biçimde yapın (EKİMUŞ/İKAME EDİN/DOĞRULTUN). Allah'a ve ahiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder. (65:2)

Dolayısıyla "ikame" fiili Kuran içinde "yerine getirmek, gerçekleştirmek, doğrultmak" gibi anlamlardadır. Benim anlayışıma en yakın anlam "doğrultmak"...

SALATIN İKAME EDİLMESİ

Ekimus Salate tamlaması ile ifade edilen Salatın İkamesi; belli vakitlerde, ön şartı temizlik ve negatif enerjilerden arınmak olan vahiy okumasını yaparak Allah ile bağın sağlanması, Allah ile iletişim kurulması, Allah'ın öğütlediği yaşam tarzına ve dine olan sahip çıkışın yerine getirilmesi, yönelişin doğrultulmasıdır.

Başka bir deyişle "Ön şartının temizlik ve negatif enerjilerden arınma, iç şartının ses tonu olduğu; başka herhangi bir şekil şartı olmadan belli vakitlerde ilahi vahyin bir ömür boyu ve her gün öğrenmek amacıyla anlayarak okunmasıdır."

Salatın İkamesinden; "Allah ile olan ilgi ve alakayı yerine getirmek, iletişim bağı kurmak" gibi manalar anlaşılmaktadır. Bu da vahyin belli vakitlerde (anlayarak) okunuşu ile olmaktadır. Yani salatın ikamesi ile kastedilen olay, vahyin okunuşu ile Allah'ın Dini'ne ve sistemine sahip çıkma olayıdır. Dolayısıyla salattan sonraki safha; paylaşım, sadaka, infak kavramlarını da kapsayan, öğrenilenlerin uygulamaya sokulması, gerçekleştirilmesi ve yaşanmasını gerektiren arınma safhası olan Zekattır.

KURAN’DAKİ SALAT NASIL İKAME EDİLİR (YERİNE GETİRİLİR/DOĞRULTULUR)? 

Aşağıdaki ayetlerde salatın nasıl ikame edileceğinin tarifi bulunmaktadır:

AYET: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salatı ikame et (EKIMIS SALAT). Muhakkak ki salat (SALATE), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir. (29:45)

(29:45) ayetini incelediğimizde salatın tarifine ulaşmaktayız…

Ayetin daha iyi anlaşılması için Türkçeden örnek verelim:

"Mutfaktan sana verilen yemeği ye ve karnını doyur."
Karnını nasıl doyuracaksın? Mutfaktan sana verilen yemeği yiyerek...

Ayete dönelim:

"Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salatı ikame et."
Salatı nasıl ikame edeceksin? Kitaptan sana vahyedilen şeyi okuyarak...

AYET: Onlar ki; Kitaba sımsıkı sarılırlar ve salatı ikame ederler (EKAMUS SALATE). Muhakkak ki Biz, salih olanların ecrini zayi etmeyiz. (7:170)

Salatı nasıl ikame ederler? Kitaba (yani vahye) sımsıkı sarılarak…

AYET: “Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana salatın (SALATUKE) mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşitsin.” dediler. (11:87)

Babalarının ibadet ettiği şeyleri ve de malları konusunda dilediklerini yapmayı terk etmelerini Şuayb’a emreden şey, Şuayb’ın aldığı vahiy bilgisiydi ve Şuayb bu bilgileri insanlara aktarıyordu.

AYET: Güneş'in batmasından, gecenin kararmasına kadar salat et (EKIMİS SALATE). Fecrin Kuran’ını ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kuran’ı şahitlidir. (17:78)

Dikkat edersek bu ayette Güneş'in batmasından gecenin kararmasına kadar bir salat (AKŞAM) ve SABAH Kuran'ı okuması vardır. Bu ayet, salatın Kuran okunması olduğunun açık bir delilidir. Bu ayette; "sarkması, kayması, batıya yönelmesi" vs. anlamlarda anlamlandırılmış olan "duluki" kelimesinin gerçek anlamının "batmak" olması gerektiğini, aşağıda "Salatın Vakitleri" başlıklı yazıda inceleyeceğiz.

AYET: Semalarda ve arzda olanların ve saflar halindeki kuşların, Allah’ı tespih ettiğini görmedin mi? Hepsi salatlarını (SALATEHU) ve tespihlerini bilmişlerdir. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. (24:41)

Semalarda ve arzda olanların hepsi, kendilerine özgü salat ve tespihlerini bilirler. Yani onlara vahyedilen vahiy doğrultusunda, Allah'ın kendilerine yüklediği görevleri yerine getirerek varlıklarını sürdürürler.

BAĞLANTI:

AYET: Ve senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti. (16:68)

AYET: Böylece onları iki günde yedi kat gök olarak kaza etti (yarattı, tamamladı). Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünya semasını kandillerle muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Aziz ve Alim olan (Allah'ın) takdiridir. (41:12)

Müminler de Allah tarafından kendilerine vahyedilen ayetleri okumak yani salat etmekle mükelleftirler. Salat ettikten sonra yani vahyi okuyup öğrendikten sonra buna göre hayatlarını sürdürürler, gereğini yaparlar, mümin gibi yaşarlar. Bu safha da zaten, sadaka, infak gibi paylaşım kavramlarını içine alan arınma safhası Zekat'tır. 

AYET: Muhakkak ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar ve salatı ikame edenler (EKAMUS SALATE) ve onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infak edenler, asla kesilmeyecek bir ticaret ümit ederler. (35:29)

Salatın ikamesi nasıl gerçekleştiriliyor? Allah’ın kitabını okuyarak…

AYET: Ve onlar, Rablerine icabet ederler ve salatı ikame ederler (EKAMUS SALATE). Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (42:38)

Salatın ikamesi nasıl gerçekleştiriliyor? Rablerine icabet ederek… Diğer ayetlerle birlikte düşünüldüğünde Rabbe icabet etmek, O’nun ilettiği vahye icabet etmekle olsa gerek…

AYET: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen da) onun üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (73:20)

Daha fazla söze gerek var mı? “Kuran’dan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin.”

Kısacası salatın ikamesi, Allah'ın vahyini okumak ile gerçekleştirilir. Bunu sağlamanın tek yolu, şirk batağına da düşmemek için sürekli okumak ve öğrenmektir. Aksi takdirde Kuran'la ve dolayısıyla Allah ile bağlantı kurulmamış olur. Salattan kopmak, müşrikliğe adım atmak demektir.

AYET: O'na yönelmiş kişiler olarak O'ndan sakının! Salatı yerine getirin (EKİMUS SALATE) ve sakın şirke sapanlardan olmayın. (30:31)

SALATIN VAHİY OKUMASI OLDUĞUNA DAİR BİR ÖRNEK

AYET: Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kuran’ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler. Sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. (46:29)
AYET: Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Musa’dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakka ulaştıran ve Tariki Mustakim’e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler. (46:30)
AYET: Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin. Ve O’na iman edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin. Ve sizi elim azaptan korusun. (46:31)
AYET: Ve Allah’ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah’tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalalet içindedirler. (46:32)

(46:29) Ayetinde Muhammed'e, Kuran'ı dinlemeleri için yönlendirilen Cinler; muhtemelen Muhammed'in Kuran okumasına yani salatına tanık olmuşlardır. Sonra bu tanık oldukları Kuran okuması yani salat bitince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak dönmüşlerdir.

Cinlerin; “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Musa’dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakka ulaştıran ve Tariki Mustakim’e hidayet eden bir kitap dinledik.” ifadesi, onların Kuran'ı anlayarak dinlediklerinin de bir göstergesidir.

KURAN OKUNDUĞU ZAMAN KULAK VERİP DİNLEMEK GEREKİR

AYET: Kuran okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz. (7:204)

AYET: Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kuran’ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler. Sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. (46:29)

Topluluk halinde Kuran okunduğu zaman susup dinlemek gerekir çünkü hem okunanları anlamak, hem de uyarıcı olarak diğer insanlara ulaştırmak gerekir.

SALAT KELİMESİNİN TÜREVLERİ

AYET: Bunun üzerine, o mihrapta kaim olarak salat ederken (YUSALLİ) melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebi olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nida ettiler (bildirdiler). (3:39)

Salat esnasında oluş için “yusalli” kelimesi kullanılmış. Dikkat edilirse salat esnasında Yahya ile müjdeleniyor.

AYET: Ve sen onların arasında olduğun zaman, onlara salatı ikame ettireceğin zaman, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber dursun ve silahlarını da alsınlar, böylece diğerleri secde ettikleri zaman sizin arkanızda olsunlar. Ve salata katılmayan (LEM YUSALLU) grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber salata katılsınlar (FE Lİ YUSALLU), koruma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. Kafirler silahlarınızdan ve mühimmatınızdan gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı” isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta olduysanız, silahlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Ve korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kafirler için “alçaltıcı azap” hazırlamıştır. (4:102)

(4:102) Ayetinde “onlara salatı ikame ettireceğin zaman” yani henüz salat esnasında olunmadığı için “fe ekamte lehumus salate” ifadesi kullanılmış.“salata katılmayan” yani salat esnasında olmayanlar için “yusallu” ifadesi kullanılmış.“salata katılsınlar” yani süren bir salat esnasına katılış için “yusallu” ifadesi kullanılmış.

AYET: Onlardan ölen bir kimsenin üzerine ebediyen salata katılma (TUSALLİ) ve onun kabri başında durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve O’nun Resul’ünü inkar ettiler ve onlar fasık olarak öldüler. (9:84)

Salattan men etme için “tusalli” ifadesi kullanılmış. Salatın tanımını "ilgilenmek, sahiplenmek, bağ kurmak, yönelmek" olarak yapmıştık. Bu ayette münafıklarla bütün ilişkinin kesilmesi isteniyor. "Ölüsünden de ilişkiyi kopar, ilgilenme, sahip çıkma" diyerek onlarla olan tüm bağların koparılması, ilişkinin kesilmesi isteniyor. Çünkü onlar daha önce yaptıkları salatları boşa çıkarmışlar, Allah'a ve resulüne muhalefet ederek savaşmamış ve imandan çıkmış bir şekilde ölmüşlerdir. 

Burada dikkat edilmesi gereken husus, ölüye salat edilmediğidir. Çünkü ölünün arkasından, onun için yapılan herhangi birşeyin ölüye faydası olmayacaktır. Herkesin kazandığı kendi eliyledir. Vefatıyla birlikte ölen kişinin defteri kapanmıştır. 

İnsan sevmediği kişinin cenazesine ya gitmez ya da yakınlarını teskin etmek için gider. Ancak ölünün toprağa defnedilişi sırasında orada bulunmak, ölen kişinin yakınları için bir teskin olma sebebidir. Acının paylaşılması, sahiplenilmesi olayıdır.

Ölümün bir ibret olması dolayısıyla mezarda toplanılıp, yaşayanların hayatlarında uygulamaları için onlarla birlikte veya tek başına salat edilebilir yani anlayarak Kuran okunabilir. Bu olay, geleneklerde ölünün ruhu için Yasin okuma şekline dönüşmüştür.

AYET: Onların mallarından sadaka olarak al ve onunla, onları temizle ve tezkiye et ve onlara salat et (SALLİ) , muhakkak ki; senin salatın (SALATEKE) onlar için bir sekinedir (sukunettir). Ve Allah; Semidir, Alimdir. (9:103)

Salata çağrı için “salli” ifadesi kullanılmış. (9:102) Ayetinde "diğerleri" diye bahsedilen ve savaşa çeşitli bahanelerle gitmeyenlerin kastedildiği bir kısım insan günahlarını itiraf etmişler. Salih ameli, diğer kötü (amel)le karıştırmışlar. Ayette Allah'ın, onların tövbelerini kabul etmesi umuluyor. 

(9:103) ayetinde ise hatalarını anlayıp pişman olan bu insanlarla tekrar "ilgilenmek, sahiplenmek, bağ kurmak, iletişim kurmak" anlamında salat yapılması yani vahiy çalışması isteniyor. Çünkü müminler, münafıklarla birlikte onlara uyan veya çeşitli bahanelerle savaştan kaçan bu insanlarla da ilgiyi, alakayı, bağı, iletişimi koparmışlardı. Salat ile birlikte, onların mallarından alınan sadaka ile hem nefisleri tezkiye edilmiş, arındırılmış hem de tekrar eski ilgi, alaka ve bağın kurulması sağlanmış olacaktır. Zira resulün bu salatı yani ilgisi, alakası, bağı, iletişimi onlara huzur verecektir. Böylece onların verdiği sadakaları yeniden kabul ederek, kendileriyle koparılan bağ tekrar bağlanmış ve iman üzere oldukları yeniden onaylanmış olacaktır. Dolayısıyla onlar da "kafir olduk, helak olduk" sıkıntısından kurtulup huzura kavuşacaklardır.

AYET: Sizi, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat (YUSALLİ) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, müminlere Rahimdir. (33:43)

Allah ve melekleri salat ederken salat esnasında oldukları için “yusalli” ifadesi kullanılmış.

AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi’ye salat (YUSALLU) ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salat (SALLU) edin! Ve (O’na) teslim olarak salat edin (SELLİMU)! (33:56)

Allah ve melekleri salat ederken salat esnasında oldukları için “yusalli” ifadesi kullanılmış. İman edenler salat esnasında olmayıp, salata çağrıldığı için “sallu” ve “sellimu” ifadeleri kullanılmış.

AYET: Fakat o tasdik etmedi ve salat etmedi (SALLA). (75:31)

Salat esnasında olmayış için “salla” ifadesi kullanılmış.

AYET: Ve Rabbinin ismini zikretti ve de salata katıldı (SALLA). (87:15)

Salat esnasına katılış için “salla” ifadesi kullanılmış.

AYET: Bir kulu salattayken (SALLA). (96:10)

Salat esnasında oluş veya engellenerek çıkarılış için “salla” ifadesi kullanılmış.

AYET: O halde Rabbin için salata katıl (SALLİ) ve güçlüklere göğüs ger. (108:2)

Salata çağrı için “salli” ifadesi kullanılmış.

NOT: Genellikle ayetlerde; vahiy okuması isim olarak “salat” olarak, vahiy okumasının gerçekleştirilmesi “ekiymus salat” olarak, henüz süren bir salat var ise salat esnasında oluş veya salat esnasına çağrı yusalli-yusallu olarak, henüz süren bir salat var ise salattan engelleniş “salla” olarak, henüz süren bir salat yok ise salattan men olmak, katılmamak tusalli olarak, henüz süren bir salat yok ise salata çağrı salla-salli-sellimu olarak ifade edilmiş.

ALLAH VE MELEKLERİN SALAT ETMESİ

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat (YUSALLİ) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, müminlere Rahimdir. (33:43)

AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi’ye salat (YUSALLUNE) ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salat (SALLU) edin! Ve (O’na) teslim olarak salat (SELLİMU) edin! (33:56)

Yukarıdaki ayetlerde "yusalli" kelimesi, salat esnasında olunmasını ifade eder. Salat kelimesinin destek anlamına geldiğini düşünenler; doğal olarak bu ayetlerde, Allah ve meleklerinin nebiyi her türlü desteklediğini düşünmektedirler. Allah ve melekleri tabii ki nebiyi her türlü destekleyebilirler fakat "yusalli" kelimesinin kullanılması yani salatın içeriğinin vahiy ile ilgili olması dolayısıyla kastedilen şey yine vahiysel iletişimle ilgili olmalıdır. Dolayısıyla müminler de tam bir teslimiyetle iman ederek nebi aracılığıyla indirilmiş olan vahye sahip çıkmalıdırlar. 

(57:9) ayeti bunun açık bir göstergesidir.

BAĞLANTI: 

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık ayetler indiren O’dur. Ve muhakkak ki Allah, sizin için elbette Rauftur, Rahimdir. (57:9)

Benzerliğe dikkat edelim:

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat (YUSALLİ) gönderen” (33:43’ten)
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık ayetler indiren” (57:9’dan)

ALLAH VE MELEKLERİNİN NEBİYE SALATI

AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi’ye salat (YUSALLUNE) ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salat (SALLU) edin! Ve (O’na) teslim olarak salat (SELLİMU) edin! (33:56)

Bu ayette Allah ve meleklerinin nebiye salatından kasıt yine vahiysel iletişimdir. 

Müminler de aynı şekilde vahye sahip çıkıp, onu okuyup öğrenerek nebinin uğrunda mücadele verdiği Allah'ın Dini'ne sahip çıkmalıdırlar. Zaten nebi, kendisine kitap indirilen resul demektir. 

Allah'ın resulü ve nebisi Muhammed’e Kuran isimli bir kitap indirildiği için salat ve zekat üzerine olan bütün konu; belli vakitlerde Kuran’ın okunup öğrenilmesi (Salat) ve öğrenilenlerin uygulanarak, gerekirse hayatın bu uğurda harcanılıp nefsin arındırılmasıdır (Zekat).

ALLAH VE MELEKLERİNİN MÜMİNLERE SALATI

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat (YUSALLİ) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, müminlere Rahimdir. (33:43)

Allah ve melekleri sadece nebiyle değil, aynı zamanda nebi aracılığıyla indirilmiş olan kitap dolayısıyla müminlerle de iletişime geçmiş olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında nebi ile müminler arasında bir fark yoktur. Müminler de kendi zamanlarında geçerli olan vahyi okuyup öğrenmeli yani salat etmelidirler. Yani bir mümin Musa zamanında yaşıyorduysa Tevrat ile İsa zamanında yaşıyorduysa İncil ile salat etmeliydi. İçinde bulunduğumuz zamanda ise geçerli son din kitabı olan Kuran ile salat edilmesi gereklidir. (Vahyin hayata uygulanarak arınma kısmı ise Zekat.)

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık ayetler indiren O’dur. Ve muhakkak ki Allah, sizin için elbette Rauftur, Rahimdir. (57:9)

RESULÜN MÜMİNLERE SALATI

AYET: Onların mallarından sadaka olarak al ve onunla, onları temizle ve tezkiye et ve onlara salat et (SALLİ) , muhakkak ki; senin salatın (SALATEKE) onlar için bir sekinedir (sukunettir). Ve Allah; Semidir, Alimdir. (9:103)

Onlara salat et yani ilgi göster, bağlantı kur, yönel… Resulün salatı, vahyin okunarak tebliğidir. Konu Kuran’ın açıklanması değil; yaşamın, ölümün, ahiretin vs. varlık ve yaşam kitabı olan kainat kitabının Kuran ile açıklanması olayıdır.

MÜMİNLERİN NEBİYE SALATI

AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye salat (YUSALLUNE) ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salat (SALLU) edin! Ve (O’na) teslim olarak salat (SELLİMU) edin! (33:56)

(33:56) ayetinde “sallallahu aleyhi vesellem” sözünün tekrarlanması emredilmiyor. Burada bir fiilin yapılması emrediliyor. Eğer “sallallahu aleyhi vesellem” sözünün tekrarlanması emredilseydi, ayette “kulu sallallahu aleyhi vesellem” (Sallallahu aleyhi vesellem deyiniz) ifadesinin yer alması gerekirdi. Aynı zamanda Allah ve meleklerinin salatından kasıt sözle salavat getirmek olsaydı, Kuran’da "Muhammed" isminin geçtiği yerlerin hemen peşinde “sallallahu aleyhi vesellem” ifadesinin geçmesi gerekirdi.

Bu ayette Allah ve meleklerinin nebiye salatından kasıt yine vahiysel bağ ve iletişimdir. Müminler de aynı şekilde vahye sahip çıkıp, onu okuyup öğrenerek; nebi aracılığıyla indirilen kitaba ve Allah'ın Dini'ne sahip çıkma işini gerçekleştirmelidirler. 

SAVAŞ ZAMANI YAPILAN SALAT

AYET: Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kafirlerin size kötülük edeceklerinden korkarsanız o takdirde salattan kısaltmanızda (TAKSURU) size bir günah yoktur. Muhakkak ki kafirler, sizin için apaçık düşmandır. (4:101)
AYET: Ve sen onların arasında olduğun zaman, onlara salatı ikame ettireceğin zaman, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber dursun ve silahlarını da alsınlar, böylece diğerleri secde ettikleri zaman sizin arkanızda olsunlar. Ve salata katılmayan (LEM YUSALLU) grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber salata katılsınlar (FE Lİ YUSALLU), koruma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. Kafirler silahlarınızdan ve mühimmatınızdan gaflette olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı” isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta olduysanız, silahlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Ve korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kafirler için “alçaltıcı azap” hazırlamıştır. (4:102)
AYET: Böylece salatı bitirdiğiniz zaman (KADAYTUMUS SALATE) artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman gerektiği gibi salatı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salat, müminlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur. (4:103)

Salatın tanımını; "yönelmek, ilgilenmek, sahip çıkmak, bağ kurmak, iletişim kurmak" anlamlarından yola çıkarak “geçerli vahyi (Kuran’ı) okumak” olarak yapmıştık. Tabii ki "okumak" derken kuru kuruya seslendirmek değil; yaşamak üzere anlayarak okumak, üzerinde düşünmek, öğrenmek yani vahye ve dolayısıyla Allah'ın dinine sahip çıkmak olarak düşünülmelidir.

(4:101) Ayetinden salatın savaş zamanında bile terk edilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. 

“Taksuru” kelimesinin türevlerini Kuran’dan incelediğimizde ”vazgeçmek, terk etmek” anlamı da vardır ki bana göre bu anlamda olması, ayetin devamına istinaden daha mantıklıdır. Yani bu anlamda olsaydı, o zaman ayet: “Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kafirlerin size kötülük edeceklerinden korkarsanız o takdirde salattan vazgeçmenizde (salatı terk etmenizde) size bir günah yoktur.” şeklinde olacaktı. Zira müminler kafirlerin kendilerine kötülük yapacaklarından korkmaktadırlar yani can korkusu vardır ki müminlerin o anda hayatta kalmaları salattan daha önemlidir. Bu nedenle burada söz konusu salattan kısaltmak, vakit ile ilgili bir kısaltmaktır. Ya da terk etmek söz konusu ise güvenlik hali oluşana kadar salattan vazgeçmek söz konusudur. Zira devamı ayette alınan tedbirler zaten bir baskın yeme durumuna karşı alınan önlemlerdir.

Bu ayetleri, savaş durumu olduğu için olağanüstü bir durumda gerçekleştirilen Cuma salatı gibi düşünmek gerekir. 

Normal Cuma salatında, müminler kararlaştırdıkları toplanma (Cuma) gününde bir araya gelirler ve vahiy (Kuran ayetleri) üzerinde müşavere ederler, düşünürler ve güncel problemlere çözümler ararlar idi. 

Bu ayetlerden de anlaşıldığına göre yine Kuran okuması yapılmakta ve muhtemelen savaşla ilgili Kuran ayetleri ışığında güncel savaş problemi üzerinde görüşülmektedir. 

Savaş durumu olduğu ve can korkusu altında bulunulduğu için buradaki salatın (vahiy okuması) en kısa sürede, bir an önce, oyalanmadan gerçekleştirilmesi, muhtemelen savaş ile ilgili ayetlerin incelenmesi ve güncel problem olan savaşa odaklı çözümler alınması gerekmektedir. 

Can güvenliği tehlikesi altında olunduğundan resul ve yanındaki müminlerin iki grupta Kuran okumasına katılmaları tavsiye edilmektedir. 

Birinci grup salatı ikame ederken yani Kuran okumasını yerine getirirken diğer grup onların korumasını yapmaktadır. 

Birinci grup, resul tarafından kendilerine aktarılan Kuran ayetleri üzerinde müşavere ederek (muhtemelen savaşa dair çözüm önerileri ile ilgili) ayetler hakkında ortak bir kabule ve karara vardıklarında (secde ettiklerinde) ikinci grup ile yer değiştirmektedirler. Böylece ikinci grup da aynı şekilde Kuran okumasını tamamlamaktadır. 

İkinci grubun secdesinden söz edilmemiş olsa da ayetin anlatımından anlaşılmaktadır ki, onlar da aynı ayetleri kavrayıp kabul ettikten sonra okuma sona ermektedir. 

Dolayısıyla (4:102) ayette bahsi geçen secde, yere kapanmak değil; ayetler ve varılan çözüm önerileri konusunda yapılacaklar ve emirler konusunda mutabık kalınma ve tasdikleme olayıdır.

Kısacası savaş zamanı yapılan salat, bünyesinde Kuran ayetlerini de barındıran adeta bir savaş brifingi gibidir. 

Dikkat edilirse (4:101) ayetinde muhatap müminler iken (4:102) ayetinde muhatap "Ve sen onların arasında olduğun zaman" ifadesiyle resul olmaktadır. 

(4:102) Ayetinde diğer dikkat edilmesi gereken nokta; resule hitaben yapılan "böylece diğerleri secde ettikleri zaman" ifadesidir. Yani buradaki secdenin içinde resul yoktur ve ayet "secde ettiğinizde" dememektedir. Dolayısıyla resulün, diğer müminlerle birlikte secde etmesi söz konusu değildir. Çünkü resul Kuran okumasını yapandır, anlatandır ve zaten birinci grupla secde etmiş yani tasdiklemeyi gerçekleştirmiştir.

Secde olayını canlandırmak gerekirse resul, anlatılacakları anlattıktan sonra tıpkı bir öğretmenin ders sonunda öğrencilerine sorması gibi: "Anladınız mı, kabul ediyor musunuz?" diye sormakta, müminler de: "Anladık ve kabul ettik" dediklerinde secde etmiş yani tasdikleyerek teslim olmuş olmaktadırlar.

(4:103) Ayetine göre savaş zamanı geçip, can korkusu ortadan kalktığı takdirde yine her zamanki gibi salata yani vahiy (Kuran) okumasına devam edilmesinin istenmesi ifade edilmektedir. Ayetteki: "Böylece salatı bitirdiğiniz zaman artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman gerektiği gibi salatı ikame edin." ifadesi üzerinde düşündüğümüzde salatın bir Kuran çalışması olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Savaş zamanı yapılan salat, yaşanmak üzere Kuran ayetlerinin anlayarak okunması işi olunca ne kadar süreceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Bu salatın süresi, okunulacak ve öğrenilecek ayetlerin uzunluğuna, müminlerin geç veya erken anlamalarına bağlıdır. Vahiy okuması uzun olabileceği gibi daha iyi kavramak için çok tekrar da gerektirebilir. Onun için olmalıdır ki, savaş ortamı gibi olağanüstü halde müminler iki gruba ayrılmak suretiyle salat yani Kuran okuması yapmaktadırlar.

SALAVAT (SALATLAR)

Salavat getirmekle alakası olmayan "salavat" kelimesi aslında salat kelimesinin çoğuludur. En az 3 vakit salatın varlığını gerektirir.

NOT: Bana göre bu vakitler: 1-SABAH 2-AKŞAM 3-CUMA vakti salatlarıdır. Bu konuyu “Salat Vakitleri” adlı başlıkta inceledim.

AYET: İşte onlar ki Rablerinden salatlar (SALAVAT) ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar hidayete ermiş olanlardır. (2:157)

Allah’ın rahmeti olarak insanları hidayete ve kurtuluşa erdiren bilgi, Allah’ın vahiy ile kurduğu iletişimdir. Rabbin salatının, vahiy iletişimi olduğunun düşünülmesi gerekir.

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize salat (YUSALLİ) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, müminlere Rahimdir. (33:43)

AYET: Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna açık ayetler indiren O’dur. Ve muhakkak ki Allah, sizin için elbette Rauftur, Rahimdir. (57:9)

(33:43) ve (57:9) ayetlerini birlikte düşündüğümüzde Allah'ın salat için ayetler indirdiği görülmektedir.

AYET: Salatlara (SALAVAT) ve salat-ı (SALAT) vustaya hafız olun. Ve kalkın, Allah için kanitin olun. (2:238)

Ayette yine insanların salatlara yani vahiy okumalarına (çalışmalarına) sahip çıkması isteniyor. 

NOT: Salatlar ve salat-ı Vusta ile ilgili açıklama, ilerleyen başlıklardan “Salat Vakitleri” içinde mevcut.

AYET: Fakat eğer korkarsanız, o zaman yaya yürürken veya binekte iken. Nihayet emin olduğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi artık Allah’ı zikredin. (2:239)

Dikkat edersek salat, korku halinde bile terk edilmemektedir. (4:101-103) Ayetlerinden anladığımıza göre sadece zaman olarak (rekat olarak değil) kısaltılabilir. (2:239) Ayetine göre korku halinde yaya olarak veya binek üzerinde (at, deve, otomobil, otobüs, gemi, uçak vs.) vahiy okuması yapılmalı, korku hali geçince ise yine normal şartlardaki gibi Allah zikredilmelidir. Yapılabilir mi? Yapılabilir. Normal şartlardaki Allah'ın zikri; vahyin okunması işi acele etmeden, daha detaylı, derinlemesine inceleyerek gerçekleştirilmelidir:

AYET: “Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu toplamak ve onu okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize aittir.” (75:16-19)

AYET: "İşte Hakk ve Melik olan Allah, Yücedir. Ve Kuran’ın tamamlanması hususunda O’nun vahyi, tamamlanmadan önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de. (20:114)

AYET: "İnsana bilmediği şeyleri öğretti." (96:5)

Bu noktada bir ayet daha yorumlama gereği duydum...

AYET: De ki: “Allah diye çağırın veya Rahman diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun en güzel isimleridir.” Salatında (SALATİKE) (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut. (17:110)

Salattaki (vahiy okumasındaki) sesin yükseltilmemesi ya da çok alçaltılmaması, bunun tersine ikisi arasında orta bir yol tutulması yani adeta normal konuşma sesiyle okunması, salatın şekilsel bir şartı olarak kabul edilebilir. Bunun amacının da bilinç olarak daha iyi anlamayı sağlamak olduğunu düşünüyorum. 

NOT: Gerçi ayetin orijinalinde "ses" kelimesi yok ama ayetten sesin kastedildiği anlaşılıyor.

AYET: Ve Araplardan Allah’a ve ahiret gününe inananlar vardır. Ve infak ettikleri şeyleri Allah’ın indinde ve Resul’ün salatlarında (SALAVATİR) bir vesile kabul ederler. Muhakkak ki; o, onlar için bir yakınlık vesilesidir, (öyle) değil mi? Allah, onları rahmetinin içine dahil edecek. Muhakkak ki Allah; Gafurdur ve Rahimdir. (9:99)

Resulün salatlarından kasıt yine vahyin okunup üzerinde konuşularak düşünüldüğü, Allah ile iletişime geçildiği zamanlardır.

AYET: Ve onlar, salatlarını (SALAVATİHİM) muhafaza edenlerdir. (23:9)

Salatlarını yani “vahiy okumalarını muhafaza ederler” denilmek isteniyor.

SALAT YERİ

Musalla, Salat yeri demektir. 

AYET: Ve Biz beyti insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrahim’in makamından bir salat yeri (MUSALLA) ittihaz edinin. Ve Biz, İbrahim’e ve İsmail ‘e: “Tavaf edenler, akifler, rüku ve secde edenler için beytimi temiz tutsunlar.” diye ahdettik. (2:125)

Buradaki Beyt'i (ev), Dünya gezegenidir. Kabe binası, Dünya gezegeni temsil eden bir sembol olarak yapılmıştır.

İbrahim'in makamı yani onun insan-ı kamil olarak ulaştığı, tek tanrıcı, insanın Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmadığı ve kendisini güvende hissettiği tekamül seviyesinin en üst düzeyinde olma durumudur.

Tavaf edenler; Dünya üzerinde dönüp duranlar, yaşayanlardır.

Akifler; akıllı varlıklar, alimler, ilim adamlarıdır.

Rüku edenler; vahyi kendilerine rehber edinip, Allah'ın huzurunda Sünnetullah'a boyun eğik bir şekilde Allah'ın yarattıklarına saygı gösterenlerdir.

Secde edenler; aklı veya ister istemez vücut varlıklarıyla tasdik ederek teslim olanlardır.

Beytin temiz tutulması; küresel temizliktir.

Dünya üzerindeki bütün insanlar da tıpkı İbrahim gibi olabilmek için Allah ile iletişime geçmeli yani Allah'ın nebisi aracılığıyla indirdiği kitabı okumalı ve yaşamak üzere öğrenmelidir.  

SALAT EDENLER 

Kuran içerisinde salat edenler "Musallin" kelimesiyle ifade edilir.

AYET: Salat edenler (MUSALLİN) hariç. (70:22)

AYET: “Biz salat edenlerden (MUSALLİN) olmadık.” dediler. (74:43)

"Allah'ın vahyini okumadık. Dolayısıyla gereklerini yerine getirmedik." diyorlar.

AYET: İşte o salat edenlere (MUSALLİN) yazıklar olsun. (107:4)

Allah'ın vahyine inanmadıkları için gereklerini yerine getirmeyenler...

KAFİRLERİN SALATI

AYET: Ve onlar, Mecsid-i Haram’dan men ediyorlarken ve onlar, O’nun dostları değilken; Allah niçin onlara azap etmesin? O’nun dostları ancak takva sahibi olanlardır. Ve fakat onların çoğu bilmezler. (8:34)
AYET: Ve onların salatları (SALATUHUM) Beytin yanında ıslık çalmak ve el çırpmadan başka birşey olmadı. Artık inkar etmiş olduğunuz şeyler sebebiyle azabı tadın! (8:35)

Kafirler; Dünya üzerinde (beyt/ev) yaşamları boyunca Allah'ın vahiylerini görmezden geldiler, inanmadılar ve eğlenceye dalıp boş işlerle uğraştılar. Ve hatta belki de günümüzde bazen gördüğümüz gibi topluca itiraz etmek ve yuhalamak maksadıyla ıslık çalıp, alkış yaptılar. Bunun sonucunda azaba girecekler.

BAĞLANTI: 

Kafirlerin islık çalma ve el çırpmayı, Kuran okunmasını veya okunurken duyulmasını engellemek için yaptıklarını (41:26) ayetinden anlıyoruz.

AYET: Kafirler: “Bu Kuran’ı dinlemeyin, (okuma süresi) içinde gürültü yapın. Umulur ki böylece siz galip olursunuz.” dediler. (41:26)

SALATIN AMACI ALLAH’I ZİKRETMEK

Salat yani Allah ile iletişim, vahyi okumak ve öğrenmek ile gerçekleştiriliyordu. Peki, salatın amacı nedir?

AYET: Muhakkak ki Ben, Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için salatı ikame et (EKIMİS SALATE)! (20:14)

AYET: Ey iman edenler! Cuma günü salat (SALATİ) için nida olunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz. (62:9)

AYET: Ve Rabbinin ismini zikretti ve de salata katıldı (FE SALLA). (87:15)

AYET: Onlar iman etmişlerdir ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi? (13:28)

Salat ne için ikame ediliyor? Allah’ı zikretmek için… Tabii ki Allah’ı zikretmek sadece lafla “Allah” demek değil. Bunun yanı sıra Allah’ın indirdiği zikir ile muhatap olmak, onu okumak, öğrenmek, anlamak ve yaşamak. Peki, Allah’ın zikri nedir? KURAN!

BAĞLANTI: 

AYET: Muhakkak ki zikri Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz. (15:9)

SALATIN ANLAMININ "DESTEK" OLMAYIŞI

Destek” anlamından yola çıkarak bazı Kuran mümini arkadaşlar ile bazı din alimleri; sosyal destek, paylaşım ve uygulama olan kısmı da salat kavramının içine sokmakta ve tanımlarını da buna göre yapmaktadırlar. Bu ise kavram karmaşasına yol açmaktadır.

Vahiyden öğrenilenlerin uygulamaya sokularak yaşama alınması ve nefsin arındırılması, bir sonraki safha olan Zekat'ın konusudur.

Salatın destek anlamında olduğunu öne süren arkadaşların getirdiği en önemli delil (33:56) ayetidir.


AYET: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebi’ye salat (YUSALLU) ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salat (SALLU) edin! Ve (O’na) teslim olarak salat edin (SELLİMU)! (33:56)


(33:56) Ayetinde "salat" kelimesine "destek" anlamı verdiğimizde ayette anlam bütünlüğü açısından bir sıkıntı doğmasa da aynı anlam başka ayetlerde yerine oturmamaktadır. 

AYET: “Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana salatın (SALATUKE) mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşitsin.” dediler. (11:87)

(11:87) Ayetinde görüldüğü gibi "salat" kelimesi yerine "destek" anlamı verildiğinde sıkıntı doğmakta yani konu anlamsız olmaktadır.

Zira "destekleme" olgusu Kuran içinde başka bir kavram ile zaten ifade edilmiştir ve Hemze-Ye-Dal kökünden gelmektedir:

AYET: Andolsun ki Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resuller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ül Kudüs ile destekledik (EYYEDNAHU). Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resule karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz. (2:87)

AYET: İşte Biz, o resullerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Ve Biz, Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler verdik. Ve onu Ruh’ül Kudüs ile destekledik (EYYEDNAHU). Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine beyyineler (açık deliller) geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin ayrılığa düştüler. O zaman onlardan kimi iman etti, kimi de inkar etti. Eğer Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah, dilediği şeyi yapar. (2:253)

AYET: Çarpışan iki fırka, sizin için bir ibret olmuştur. Bir fırka Allah'ın yolunda savaşıyor ve diğeri kafir olan, onları gözleri ile kendilerinin iki misli görüyorlardı. Ve Allah dilediğini, kendi yardımı ile destekler (YUEYYİDU). Muhakkak ki bunda, ulül ebsar (basiret sahipleri) için mutlaka ibret vardır. (3:13)

AYET: Allah şöyle buyurmuştu; “Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruh'ül Kudüs ile desteklemiştim (EYYEDTUKE) de beşikte iken de yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle nemli topraktan kuş şeklinde heykel yapmıştın, sonra onun içine üflemiştin. Böylece Benim iznimle bir kuş olmuştu. Ve doğuştan kör olanı ve alaca tenliyi yine Benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkartıyordun. Ve onlara apaçık belgeler getirdiğin zaman İsrailoğullarının saldırısını senden savmıştım. O zaman onlardan kafir olanlar; "Bu ancak, sadece apaçık bir sihirdir." demişlerdi.” (5:110)


AYET: Ve siz; yeryüzünde az olduğunuzu, aciz, güçsüz olduğunuzu hatırlayın. İnsanların sizi yakalamasından korkuyordunuz. O zaman sizi barındırdı ve sizi yardımı ile destekledi (EYYEDEKUM) ve sizi temiz rızıkla rızıklandırdı. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. (8:26)

AYET: Ve eğer sana hile yapmak isterlerse o taktirde muhakkak ki Allah, sana kafidir. Yardımı ile seni ve müminleri destekleyen (EYYEDEKE) O’dur. (8:62)


AYET: O'na sizin yardım etmeniz dışında o zaman Allah, O'na yardım etmişti. Kafir olanlar, O'nu çıkardığı zaman ikinin ikincisi idi. İkisi mağarada iken arkadaşına şöyle demişti: “Mahzun olma! Muhakkak ki; Allah, bizimle beraber.” O zaman Allah, O'nun üzerine sekinetini indirdi. Ve O'nu göremediğiniz bir ordu ile destekledi (EYYEDEHU). Kafirlerin sözünü sufli kıldı. Ve Allah’ın sözü; O, çok yücedir. Ve Allah; Azizdir, Hakimdir. (9:40)


AYET: Onların söylediklerine sabret, destek (EYDİ) sahibi kulumuz Davud’u zikret. Muhakkak ki o, evvab idi (Allah’a ulaşmıştı). (38:17)


AYET: Ve sema; Biz onu büyük bir destek (EYDİN) ile bina ettik. Ve muhakkak ki genişletici olan elbette Biziz. (51:47)


AYET: Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resül’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, onların kalplerinin içine imanı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (EYYEDEHUM). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felaha erenler değil mi? (58:22)


AYET: Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun! Meryemoğlu İsa’nın havarilere: “Kim Allah’a (ulaşmak için) benim yardımcılarım olur?” dediği zaman, havarilerin: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız.” dediği gibi. Bunun üzerine İsrailoğulları’ndan bir grup iman etti, bir grup inkar etti. O zaman iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik (EYYEDNE). Böylece onlar üstün geldiler. (61:14)


SALATIN ANLAMININ "TOPLUMSAL PAYLAŞIM VE DAYANIŞMA" OLMAYIŞI 

Bazı Kuran mümini arkadaşlar ile bazı din alimleri tarafından; "destek" anlamının, salatın tanımını oluşturmada ön plana çıkarılmasının devamı olarak; "toplumsal yardım ve dayanışma" olgusu da salatın tanımı içine alınmaktadır.  

Oysa ki Kuran içinde "toplumsal yardım, paylaşım ve dayanışma" olgusu da tıpkı "destek" olgusu gibi, başka bir kavram ile zaten ifade edilmiştir ve Ayn-Vav-Nun kökünden gelmektedir:

AYET: Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden yardım (NESTAİNU) isteriz. (1:5)

AYET: Sabırla ve salatla (SALAT) yardım (VESTEİNU) isteyin. Ve muhakkak ki o, huşu sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir. (2:45)

AYET: Dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et, onun ne olduğunu bize açıklasın.” Dedi ki: “Muhakkak ki O buyuruyor ki, o mutlaka ne genç, ne de yaşlı, ikisinin ortası yaşta (AVANUN) bir inektir. Artık emrolunduğunuz şeyi yapın.” (2:68)

(2:68) Ayetindeki "avanun" kelimesinin, diğer ayetlerdeki "yardım" anlamından yola çıkarak yine "yardım" ile ilgili bir anlama gelmesi gerektiğini düşünüyorum. İsrailoğullarının buzağıya tapmaları nedeniyle bu ineğin kesilmesi istendiğine göre; kesildiğinde "yardımlaşmaya yarayacak" anlamına geliyor olabilir. 

AYET: Ey iman edenler! Sabır ve salatla (SALAT) yardım (İSTAİNU) isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir. (2:153)

AYET: Ey iman edenler! Allah’ın şeriat hükümlerine, Haram şehre, kurbanlıklara, gerdanlıklı kurbanlık develere, Rablerinden bir fazl ve rızasını isteyerek, Beyt-el Haram’a gelenlerin güvenliğine saygısızlık etmeyin. Ve yasaklılıktan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-il Haram’dan alıkoymalarından dolayı bir kavme beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin. Birr ve takva üzerine yardımlaşın (TEAVENU). Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın (LA TEAVENU). Allah’a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah azabı şiddetli olandır. (5:2)

AYET: Musa kavmine şöyle dedi: “Allah’tan yardım (İSTAİNU) isteyin ve sabredin! Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Ve sonuç takva sahiplerinindir.” (7:128)


AYET: Ve üzerinde yalancı kan bulunan gömleğini getirdiler. Dedi: “Hayır. Sizi, nefsiniz bir işe sevketti. Artık bundan sonrası güzel sabırdır. Sizin anlattığınız şeye karşı yardım (MUSTEANU) istenecek olan Allah’tır.” (12:18)


AYET: “Bu konuda Rabbimin beni kuvvetlendirdiği şeyler daha hayırlıdır. Şimdi bana kuvvet ile yardım (EİNUNİ) edin. Onlarla sizin aranıza çok sağlam bir engel yapayım.” dedi. (18:95)


AYET: Dedi ki: “Rabbim hak ile hüküm ver. Ve bizim Rabbimiz, sizin vasıflandırmalarınıza rağmen yardım (MUSTEANU) istenilen Rahmandır.” (21:112)


AYET: Ve kafirler: “Bu, sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım (EANEHU) etti.” dediler. Böylece onlar, batılla ve zulümle gelmiş oldular. (25:4)


NOT: Salatın anlamının "destek" veya "toplumsal yardımlaşma, paylaşım ve destek" olarak düşünülemeyeceği; belli vakitlerde yapılmasından, ön şartı olan temizlikten, iç şartı olan ses tonundan da anlaşılmaktadır.

SALATIN ŞEKİL ŞARTI

Kuran'da salatın herhangi bir şekil şartı ve şekilsel tarifi yoktur.

AYET: Salatlara (SALAVAT) ve salat-ı (SALAT) vustaya hafız olun. Ve kalkın, Allah için kanitin olun. (2:238)
AYET: Fakat eğer korkarsanız, o zaman yaya yürürken veya binekte iken. Nihayet emin olduğunuz zaman, siz bilmiyorken size öğrettiği şekilde, artık Allah’ı zikredin. (2:239)

Salatın belirlenmiş vakitleri vardır.

AYET: Böylece salatı bitirdiğiniz zaman (KADAYTUMUS SALATE), artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, gerektiği gibi salatı yerine getirin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salat (SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)

Salatın ön şartı vardır.

AYET: Ey iman edenler olanlar! Sarhoş (SUKARA) iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünup (taraf) iken, yolcu olmanız hariç, gusül abdesti alıncaya kadar, salata yaklaşmayın (TAKRABÜS SALATE)! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su bulamamışsanız, o takdirde temiz toprağa teyemmüm edin, sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki Allah, günahları affeden, mağfiret edendir. (4:43)

Salat bünyesinde şekil olarak sayılabilecek tek husus ses tonu ve korku halinde yaya veya binek üzerinde gerçekleştirilebilmesidir.

SALAT SIRASINDAKİ SES TONU  

AYET: Ve Hakkı, O’nu, Biz indirdik. Ve Hakk ile indi. Seni, müjdeleyici ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik. (17:105)
AYET: Ve Kuran, onu kısımlara ayırdık. İnsanlara, onu muksin olarak (uzun sürede) okuman için tenzilen (kısımlara ayırıp, uzun sürede okunabilecek şekilde), bir indirişle indirdik. (17:106)
AYET: De ki: “O’na inanılsın veya inanılmasın, O’ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.” (17:107)
AYET: Ve derler ki: “Rabbimiz, Sübhan’dır (herşeyden münezzehtir). Eğer Rabbimiz vaadettiyse, (o) mutlaka ifa edilmiştir.” (17:108)
AYET: Ve çeneleri üstüne kapanırlar. Ve huşuları artarak ağlarlar. (17:109)
AYET: De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun en güzel isimleridir.” Salatında (SALATİKE)  (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut. (17:110)

Yine bu ayetlerin anlatısından, salatın Kuran okuması olduğu çıkmaktadır. 

(17:110) Ayetinin orijinlinde "ses" kelimesi olmamasına rağmen bütün çevirmenler tarafından anlam "ses tonu" olarak verilmiştir. Eğer buradaki anlam salat sırasındaki ses tonu ise o takdirde salatın bir Kuran okuması olduğu düşünülmelidir. Yani ne çok kısık, ne de çok bağırarak, adeta konuşma tonuyla bir Kuran okuması olduğu anlaşılabilir. 

İsteyen istediği gibi salat edebilir ama Allah'ın emretmediği birşeyi "Allah böyle emretti" diyemez.

SALATIN ÖN ŞARTI

AYET: Ey iman edenler olanlar! Sarhoş (SUKARA) iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünup (taraf) iken, yolcu olmanız hariç, gusül abdesti alıncaya kadar, salata yaklaşmayın (TAKRABÜS SALATE)! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su bulamamışsanız, o takdirde temiz toprağa teyemmüm edin, sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki Allah, günahları affeden, mağfiret edendir. (4:43)

AYET: Ey iman edenler! Salata (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınıza meshedin ve ayaklarınızı da topuklarınıza kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz o takdirde iyice temizlenin. Eğer hasta veya yolcu iseniz veya biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara yaklaşmış ise eğer su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin. Ve de ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. (5:6)

Salatın ön şartı temizlenmektir. Bunun da herhangi bir ritüeli yoktur. Ayetlerde yazdığı kadarıyla yapılması yeterlidir. Bu temizlenmenin sadece maddi bedensel temizlik olmadığını; mesela ağzın veya burnun yıkanmayışından, dişlerin fırçalanmayışından, saçların yıkanmayışından ya da yüzün, ellerin ve ayakların sabunla yıkanmayışından anlaşılmaktadır. Bu temizlik, teyemmüm olgusunu da düşündüğümüzde vücuttan negatif enerjilerin atılması dahil, aklı başında olmamak veya taraflı bakış açısına sahip olmak gibi durumları ortadan kaldırmayı amaçlayan manevi temizliği de içerir.

Kadınların hayızlı olmaları da salat için bir engel değildir. İlgili ayetlerle bununla ilgili bir kısıtlama yoktur. 

BAĞLANTI:

Din adamları (4:43) ayetindeki “sukara” kelimesini alkol sarhoşluğuymuş gibi anlamlandırmışlardır. Bu kelimeyi Kuran’da incelediğimizde “aklı başında olmamak, aklı başından gitmek, şok halinde olmak” gibi anlamlarda olduğunu aslında alkol sarhoşluğu olmadığını görürüz. Zaten henüz sarhoş olmayan birine “sarhoş iken salata yaklaşma” demek ne kadar abes ise alkol sarhoşu olan birine de “sarhoşken salata yaklaşma” demek aynı şekilde abes ve anlamsızdır.

AYET: Onu gördüğünüz gün, emziren kadınların hepsi, emzirdiğini unutup bırakır. Yük (bebek) taşıyan kadınların hepsi, taşıdığı yükü (bebeğini) düşürür. Ve insanları, sarhoş (SUKARA) olmadıkları halde sarhoş (BİSUKARA) görürsün. Ve lakin Allah’ın azabı şiddetlidir. (22:2) 

AYET: Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz) (SUKKİRET). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar. (15:15)

AYET: Hurma ve üzümden, şeker (SEKEREN) ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için elbette bir ayet vardır. (16:67)

AYET: Ömrüne andolsun ki; muhakkak ki, onlar sarhoşlukları (SEKRETİHİM) içinde bocalıyorlardı. (15:72)

AYET: Ve ölüm sarhoşluğu (SEKRETUL) hak ile geldi. İşte senin ondan kaçtığın şey budur. (50:19)

Sanırım sakarin, şeker kelimelerinin kaynağı da bu kelimedir. 

(4:43) ve (5:6) Ayetlerindeki “cünup” kelimesinin de cenabet olmakla alakası yoktur. Zaten ilgili ayetlerde kadınlarla yakınlaşmış olmak sonucunda temizlikten bahsedilmektedir. “Cünup” kelimesinii Kuran’dan incelediğimizde geçtiği ayetlerde “taraf” anlamına geldiği görülmektedir. 

Kısacası (4:43) ayetinde “sarhoş iken” denilirken kastedilen şey “aklınız başında değilken, derinlemesine düşünmüyorken, aklınızda başka şeyler varken” gibi anlamlara gelmekte ve salata yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.

(4:43) ve (5:6) ayetlerinde “cünup” denilirken kastedilen şey “taraflı iken, taraflı bir bakış açısına sahipseniz, şartlanmış halde iken” gibi anlamlara gelmekte ve salata yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.

AYET: Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kuran’dır. (56:77)
AYET: Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır. (56:78)
AYET: O’na, arınmış/temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz. (56:79)

(56:77-79) Ayetlerinde bahsedilen arınmışlık olayı da manevi temizlik, arınmışlıktır. Yoksa elimizdeki bir kitap olarak Kuran’a isteyen istediği gibi dokunabiliyor.

KIBLE

AYET: Biz, senin, yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı olacağın Kıbleye (KIBLETEN) döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü (VECHİKE) Mescid-i Haram tarafına (ŞATRA) çevir. Ve siz nerede olursanız yüzlerinizi (VECHEKE) o yöne (ŞATRAHU) çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden bir hak olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. (2:144)

AYET: Ve nereden çıkarsan çık, bundan sonra yüzünü (VECHEKE) Mescid-i Haram yönüne (ŞATRA) çevir. Ve muhakkak ki o Rabbinden mutlaka bir haktır. Ve Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (2:149)

(2:144) ve (2:149) ayetlerinde kastedilen Mescid-i Haram’ın, Kabe denilen dört duvardan oluşan yapı ve aynı zamanda Kıble olduğunu düşünürsek bu Kıbleye Namaz sırasında dönüleceğinin Kuran’i bir delili yoktur. Kıblenin geçtiği hiçbir ayette salat kavramıyla yan yana geçmemiştir ve salatın bir şekil şartı değildir. Kıble konusunu iyi anlamak için öncesinde İbrahim’in kelimelerle imtihanını, duasını, insanlara imam oluşunu ve milletini anlamak gerekir.

Kıble; İbrahim Milleti’nin yaşam tarzı doğrultusunda olmaktır, bu doğrultuda yaşam tarzı sürmektir. İbrahim’in Milleti olan ümmetin Mescidi Haram olan Dünya’da hayatlarının sınavını vererek Mescidi Aksa'ya yani Cennete ulaşabilmeleri için sadece Resul’e, dolayısıyla Allah’ın kitabına ve hikmetine uymaları, Allah’ın Sıratı Müstakim dediği doğru yol üzerinde ilerlemeleridir. Yani Kıble, stratejik bir hedeftir.

Kıble; şekilsel olarak bir yöne, bir tarafa doğru dönüp durmak, bir yönü veya bir yeri kendine istikamet olarak almak değildir. Böyle bir tarif, ancak Kıblenin en yüzeysel, en basit anlatımı olabilir. 

NOT: Kıble konusunda daha detaylı bilgiyi KIBLE KONUSUNDA YORUM başlıklı yazımdan okuyunuz.

SALAT VAKİTLERİ

GÜNLÜK SALAT 2 VAKİTTİR.

Salatın vakitleri ile ilgili ayetleri inceleyelim... 

AYET: Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, SABAH SALATI'NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve AKŞAM SALATI'NDAN (SALATİL IŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:58)

Kuran'da salat vakitleri ile ilgili iki isim vardır:

SABAH SALATI (Salatil Fecr)
AKŞAM SALATI (Salatil İşa).

Sabah Salatı vakti: Günün aydınlanmasından (siyah ile beyaz ipliğin ayırt edilmesinden) Güneş doğana kadar geçen süre arasıdır. Havanın ilk aydınlanmasından Güneş'in doğmasına kadar olan süre olan sabahta hava aydınlıktır ama henüz Güneş doğmamıştır. 

Akşam Salatı vakti: Güneş'in batmasından havanın kararmasına kadar geçen süre kadardır. Güneşin batmasından havanın kararmasına kadar olan süre olan akşamda henüz tam karanlık olmamıştır. 

Bu alaca karanlık vakitler Kuran'da gecenin yakınları (zülefi) olarak geçer.

Dikkat edersek (24:58) ayetinde mahrem halde bulunulabilecek üç vakit açıklanırken Sabah ve Akşam salatlarının haricinde sadece "öğleyin soyunduğunuz vakit" denilmektedir. Bu da salatın günde 2 vakit olduğunun başka bir göstergesidir. Zira gün içinde başka salat vakti olsaydı, aynı şekilde o salat vakitlerinin de bu ayet içerisinde ismiyle birlikte sayılması gerekirdi. Mahrem halde bulunulabilecek vakitlerden olan öğlenin bir salat vakti olmadığı, Sabah ve akşam salatları gibi adıyla birlikte geçmemesinden de anlaşılmaktadır. Öğle vakti olsa olsa öğle paydosu olarak düşünülebilir.   

AYET: Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısımlarında salatı ikame et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür. (11:114)

Gündüz, Güneş'in doğuşundan Güneş'in batışına kadardır. Yani gökyüzünde Güneş vardır. Gündüzün iki tarafı ise Güneş doğmadan önceki Sabah ve Güneş battıktan sonraki Akşam vaktidir. Bu vakitlerde gökyüzünde Güneş olmadığı için alacakaranlıktır. Bu yüzden bu vakitlere Kuran "gecenin yakınları" demektedir.

(11:114) Ayetindeki VE bağlacı insanları yanıltmaktadır. İnsanlar; "Gündüzün iki tarafında VE gecenin gündüze yakın kısımlarında salatı ikame et" ifadesinde "Gündüzün iki tarafında" ile "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadelerini birbirinden bağımsız düşünmekte ve 2'den fazla salat sayısı üretmektedirler. Oysaki ayetteki VE kelimesi, "Gündüzün iki tarafında" ile "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadelerini birbirine bağlamaktadır. Yani "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi VE kelimesinden önceki "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin açıklamasıdır. 

Bu ayetteki VE kelimesine Türkçe'den anlam vermek gerekirse YANİ kelimesi anlama yakın doğru bir karşılık olabilecektir.

"Gündüzün iki tarafında VE (YANİ) gecenin gündüze yakın kısımlarında salatı ikame et" ifadesinde VE kelimesinden sonraki kısım, öncekinin açıklamasıdır. 

Gündüzün iki tarafında... Peki iki tarafın neresinde? Gecenin gündüze yakın kısımlarında... Yani Sabah ve Akşam...




Din adamları "gündüzün iki tarafındaki" ifadesinde bahsi geçen Sabah ve Akşam salatlarını; Güneş'in doğuşundan en tepedeki konumuna kadar geçen süreyi bir taraf, en tepedeki konumundan Güneş'in batışına kadar geçen süreyi de bir taraf kabul ederek gündüzün içine sokmuşlar. Lakin buna riayet de edememişler çünkü Salatil Vusta olarak Öğle Namazını ve ikinci taraftaki Namaz olarak İkindi Namazı'nı belirlemişler ama ilk tarafta yani Güneş'in doğuşundan en tepe noktasındaki konumu arasındaki zaman aralığında olması gereken Namazı unutmuşlar ya da hesap etmemişlerdir...

Bunu en güzel otomobil direksiyonuyla örneklendirebiliriz... Bir sürücü adayına: "Direksiyonu iki tarafından ve yere yakın yerlerinden tut" dediğimizde, pek tabii ki direksiyonu yere yakın iki yerden tutacaktır... 


"Direksiyonun iki tarafından ve yere yakın kısımlarından tut" ifadesine göre direksiyon üzerinde, alttaki iki kırmızı bölüm sürücü adayının direksiyonu tutması gereken yerlerdir.

NOT: VE Bağlacı ile ilgili olarak VE BAĞLACI YORUMU başlıklı yazımı okuyunuz: 

GECENİN YAKINLARI

Ayetin metninde, “yakınlık” anlamında olan zülfe’nin çoğulu zülef kelimesi vardır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi göstermektedir. Ayetteki "gecenin zülfeleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Peki Sabah Salatı ile Akşam Salatı toplamda 2 vakit ise en az 3 vakit nerededir? 

Sabah ve Akşam Salatları toplamda 2 vakit olmasına rağmen birer zaman aralığıdır. Bu zaman aralıklarında 2'den fazla zamanlar (süre parçaları) vardır. Mesela Sabah vakti 4:00-5:30 arası ise 4:01, 4:02, 4:03, 4:04,...5:29 dakikalarının tamamı Sabah Salatı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır. Aynı şekilde Akşam vakti 20:00-22:00 arası ise 20:01, 20:02, 20:03, 20:04,... 21:59 dakikalarının tamamı Akşam Salatı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır. Yani Sabah ve Akşam vakit aralıklarında yüzlerce zaman kesiti vardır ve maksimum sınırları belli olmak üzere bu zaman kesitlerinden herhangi biri salat vakti olarak kabul edilip Kuran okunabilir. Maksimum sınırların belli olmasından kasıt, Sabah ve Akşam Salatlarının vakit aralıklarıdır. 

(2:238) Ayetindeki "Salatları, ortalama salat olarak koruyun" ifadesi, "salatları ne çok uzatın ne de çok kısaltın" anlamına gelip, Sabah ve Akşam salatlarının en fazla belirlenen sınırlarda gerçekleştirilmesini gerektirir.

AYET: Güneşin batmasından (DULUKİ), gecenin kararmasına kadar salatı ikame et (EKIMİS SALATE). Ve Sabah (FECR) Kuran’ını... Muhakkak ki Sabah Kuran’ı şahitlidir. (17:78)

Bazı din adamları (17:78)'deki "duluki" kelimesini "sarkmak, dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda çevirmişler ve böylece Öğle veya İkindi salatı vaktini bulmuşlardır. 

Ayetin devamına baktığımızda doğru anlamın "batmak" olduğu görülecektir çünkü ayetin devamı Akşam vaktini anlatmaktadır. Eğer kelimenin anlamı "sarkmak, dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda olsaydı, bu defa Öğle veya İkindi salatından birini anlattığı iddia edilen ama Akşam salatını da kapsayan yani birden fazla salatı içeren hatalı bir durum ortaya çıkmaktadır. 

Ayetin devamındaki "Fecrin Kuran'ı" ifadesi de salatın gerçek anlamının "Kuran okumak" olduğunu bir kez daha teyit etmektedir.

SALAT VAKİTLERİNİN SABAH VE AKŞAM OLMASINA BİR ÖRNEK

AYET: Ve kafirler: “Bu (Kuran), sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım etti.” dediler. Böylece onlar, batılla ve zulümle gelmiş oldular. (25:4)

AYET: Ve “O (Kuran), O’nun (önceden) yazdırdığı ve sabah akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler. (25:5)


Dikkat edersek (25:5) ayetindeki "sabah akşam" ifadesi, Kuran okumasının bu vakitlerde yapıldığının bir göstergesidir.


SALATIN SABAH VE AKŞAM YAPILMASI ŞART MIDIR?

AYET: Böylece salatı bitirdiğiniz zaman artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman salatı doğrultun. Muhakkak ki salat, müminlerin üzerine "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur. (4:103)

Vakit olarak değerlendirecek olursak; Allah'ın 24 saatlik günü düzenleyiş zamanlarına uymak açısından yararlı bir öneridir ve şarttır. 

Salat, anlamak ve öğrenmek amacıyla yapılan bir Kuran okuması olduğundan; Sabah ve Akşam vakitleri, insanların iş ve dinlenmeye ayıracakları vakitler dışındaki en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerin haricindeki zamanlar hem iş, hem de dinlenme için düzenlenmiştir. 

AYET: Ve geceyi, size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)

Bu 2 vakit insanların, Kuran'ı salim kafayla anlayabilecekleri en makul zamanlardır. Fakat bu zamanlarda salatı zorunlu olarak gerçekleştiremeyen bir insan, işini ve dinlenmesini etkilemeden diğer zamanlarda da salatı yerine getirebilir. Boş vakitlerin bu şekilde değerlendirilmesi, işi ve dinlenmeyi engellemediği sürece faydalı olacaktır. Esasen diğer zamanlar, salattan öğrenilenlerin uygulama zamanıdır...

GECE KALKIŞI

AYET: Güneş’in batmasından, gecenin kararmasına kadar salat et (EKIMİS SALATE). Fecrin (Sabah) Kuran’ını ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kuran’ı şahitlidir. (17:78)
AYET: Gecenin bir kısmında ve sana özel nafile olarak onunla teheccüde uyan. Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır. (17:79)

(17:78) Ayetinde “Güneş’in batmasından, gecenin kararmasına kadar salat et.” şeklinde Akşam salatının vakit aralığı verilmektedir. Hemen ardından ise Sabah salatı vaktinde Kuran okunması istenmektedir. Görüldüğü gibi salat vakti yapılan şeyin, Kuran okunması olduğu anlaşılmaktadır. 

Yine devamındaki (17:79) Ayetinde resulün, kendisine özel olarak gecenin bir vaktinde kalkıp Kuran üzerinde düşünmesi isteniyor. Bu ayetin orijinalinde salat kelimesi yoktur ve bir önceki ayetten, konunun Kuran okumak ve üzerinde düşünmek olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu ayeti teyit etmek üzere, gece kalkıldığında yapılacak şeyin Kuran okumak olduğu aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır:

AYET: Ey örtünüp gizlenen! Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk! Onun (gecenin) yarısı veya ondan (yarısından) biraz eksilt. Veya onu daha arttır. Ve Kuran’ı tane tane güzel bir şekilde oku. (73:1-4)

AYET: Muhakkak ki Biz, sana yakında ağır bir söz ilka edeceğiz (ulaştıracağız). Muhakkak ki gece kalkışı tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha sağlamdır. Muhakkak ki senin için gündüzleyin uzun meşguliyet vardır. (73:5-7)

(73:5-7) ayetlerinde gece kalkışının istenmesinin sebepleri; "ağır bir söz ulaştırılması, tesir bakımından kuvvetli oluşu, okuyuş bakımından daha sağlam olması, gündüzün içinde uzun meşguliyetin bulunması" şeklinde sıralanmakta ve amacın Kuran okumak olduğu (74:1-4) ayetlerinden de açıkça anlaşılmaktadır.

AYET: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen da) onun üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahimdir. (73:20)

(73:20) Ayetinden de görüleceği üzere müminlere gece kalktıklarında “Kuran’dan size kolay geleni okuyun!” şeklinde seslenilmektedir. 

Anlaşılan odur ki Müzzemmil Suresi'nin ilk ayetleri gereği geceleri kalkan ve Kuran okuyan Allah'ın resulünün yanında diğer müminler de Kuran okumak, zikir yapmak, kanitin olmak amacıyla kalkmışlardır. 

Ayetin devamında Allah; gece ve gündüzün düzenlenişinden ve bunu insanların asla hesaplayamayacaklarından bahsederek, insanlardan bir kısmının hasta olabileceğini, bir kısmının Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını, bir kısmının ise Allah’ın yolunda savaşacaklarını ifade edip, herhalde gece kalkışın zor olduğunu ve kalkamayanlar için tövbeleri kabul ettiğini belirtmiş oluyor. 

Kanaatimce Kuran okumak için gece kalkışı vakti, bu ayetle birlikte salatın yerine getirilmesi gereken zorunlu vakitlerden biri olmaktan çıkarılıyor.

AYET: Onların (hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah'ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır. (3:113)

VUSTA SALATI KONUSU

AYET: Salatları (SALAVATİ) ve Orta Salatı'nı (SALATİL VUSTA) koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. (2:238)

İnsanlar; (2:238) ayetindeki "Salatları" (Salavati) ifadisinin çoğul olmasından ve Arapça grameri gereği en az 3 salata işaret etmesinden hareketle en az 3 salat, ayetin devamındaki Orta Salatı (Salatil Vusta) ifadesinden de ayrıca bir salat üretmişler. Orta Salatını, Sabah ve Akşam Salatlarının ortasında, Öğle veya İkindi gibi vakitlere oturtmuşlardır. 

Oysaki Orta Salatı, Öğle veya İkindi olarak ayrıca bir salat olsaydı, en az 3 salatı ifade eden "Salatları" ifadesinin içinde zaten yer almış olacaktı ve ayrıca belirtilmesine gerek kalmayacaktı. 

Ayetteki "Vusta" (Orta) kelimesinin Kuran içindeki diğer anlamlarına bakıldığında vasat, vasati gibi kelimelerle aynı anlamda yani "ortalama" anlamına geldiği anlaşılacaktır. Ayetin anlatmak istediği konu; "Salatları, ortalama salat olarak korumaktır." Yani ne çok kısa ne çok uzun. Bunun tek istisnası, savaş zamanı yapılan topluca salattır. İnsanlar can derdinde olduğu için salatın kısaltılmasında sakınca yoktur. Kuran'da rekat diye birşey geçmediği için rekat olarak değil, süre olarak kısaltılmasında sakınca yoktur... 

ÇOK ÖNEMLİ: (2:238) ayetinde bahsedildiği gibi salatil vusta adında başka bir salat olsaydı; "Ve onlar, salatlarını koruyanlardır." (23:9) ayetinde de (2:238) ayetindeki gibi "salatlarını ve vusta salatını koruyanlar" demesi gerekirdi.

Peki "Salatlara" ifadesi Arapçaya göre en az 3 salatı belirtiyorsa ve Sabah ve Akşam olmak üzere günde sadece 2 vakit salat varsa 3. salat hangisidir? 

Cevap: Cuma (toplanma) günü topluca yapılan salat...

CUMA SALATI

AYET: Ey iman edenler! Cuma (toplanma) günü salat (SALATİ) için nida edildiği zaman hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz. (62:9)
AYET: Artık salatı bitirdiğiniz zaman (KUDİYETIS SALATU) yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki, böylece siz felaha (kurtuluşa) erersiniz. (62:10)

AYET: Ve onlar, Rablerine icabet ederler ve salatı ikame ederler (EKAMUS SALATE). Ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (42:38)

Müminlerin vaktini önceden belirledikleri veya (4:101-103) ayetlerinde bahsedildiği üzere savaş gibi olağan üstü durumlarda, alışverişi (Dünya işlerini) terk ederek Kuran ayetlerini okuyup, üzerinde düşünüp karşılıklı müşavere ettikleri ve güncel problemlere çözümler ürettikleri toplanma günü yani CUMA günü gerçekleştirdikleri salattır.

Cuma (toplanma) günü yapılan salatın getirdiği diğer bir sonuç da müminlerin özellikle alışverişi (Dünya işlerini) bırakıp salata katılmalarının istenmesidir. Dolayısıyla bu durum, gündüz içerisinde alışverişin bırakılıp salat yapılan başka bir vaktin olmamasını gerektirmektedir. Örneğin Öğle veya İkindi gibi gündüz içinde yapılan salat vakitleri olsaydı, bunlar da alışverişin kesilmesini gerektirecekti ve bu durum da Kuran'da açıklanacaktı.

Cuma salatının “şu vakit olması şarttır” diye bir vakti yoktur. Ya önceden belirlenmiş bir vakit olabilir ya da olağanüstü bir durumda toplanılıyor olabilir. “Alışverişi bırakın” ifadesi sanki ticareti ve Dünya işlerini bırakıp gündüz içinde toplanılıyormuş gibi izlenim uyandırmaktadır.

Cuma günü, müminler bir araya gelerek Allah’ın zikrine sarılırlar. O zikir Müslümanlar için Kuran’dır. Kuran’dan önceki müminler için ise kendi zamanlarında geçerli olan Allah’ın vahyidir. Kadın erkek ayrımı olmaksızın iman edenler; ayetleri okurlar, üzerinde konuşup karşılıklı müşavere ederler ve güncel problemlere de çözümler ararlar. Ulaştıkları çözümlere uygun olarak da imkanlarının elverdiği şekilde gereğini yaparlar, rızıklandırıldıkları şeylerden infak ederler.

(62:10) Ayetindeki: "salatı bitirdiğiniz zaman yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin." ifadesi salatın bir Kuran okuması/çalışması olduğunun göstergesidir.

SALAT VAKİTLERİ İLE İLGİLİ SONUÇ

Kısacası müminler için günlük sadece 2 vakit salat vardır: Sabah ve Akşam. 

Diğer vakitler ise gündüz iş, gece de dinlenme olarak Allah tarafından düzenlenmiştir.

AYET: Ve geceyi, size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü (de) yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)

Günlük salat vakitlerinin dışındaki tek salat vakti, Cuma (Toplanma) günü yapılan topluca salattır. 

Böylece Kuran'da; ikisi günlük, birisi ise kararlaştırılan toplanma gününde icra edilen 3 adet salat vardır.

İÇERİSİNDE SALAT KELİMESİ GEÇEN FAKAT SALATIN TARİFİ BULUNMAYAN DİĞER AYETLER

AYET: Onlar ki, gayba iman ederler, salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler (başkalarına verirler). (2:3)

AYET: Ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin. Ve rükû edenlerle beraber rükû edin. (2:43)

AYET: Sabırla ve salatla (SALAT) yardım isteyin. Ve muhakkak ki o, huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir. (2:45)

AYET: Ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin. Nefsleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise onu Allah’ın indinde bulursunuz. Muhakkak ki Allah, amellerinizi en iyi görendir. (2:110)

AYET: Ey iman edenler! Sabır ve salatla (SALAT) yardım isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir. (2:153)

AYET: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz ebrar kılacak davranış biçimi değildir. Lakin ebrar kılacak davranış biçimi kişinin, Allah’a, sonraki güne, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman etmesi ve sevdiği maldan, akrabalara (yakınlık sahiplerine) yetimlere, miskinlere, yolda kalmış yolculara, isteyen (muhtaçlara), köle ve esirlere vermesi ve salatı ikame etmesi (EKAMES SALATE) ve zekatı vermesidir. Ve ahd verdikleri zaman ahdlerine vefa edenler, zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar takva sahibi olanlardır. (2:177)

AYET: Muhakkak ki iman edenlerin ve ıslah edici amel işleyenlerin, salatı ikame edenlerin (EKAMUS SALATE) ve zekatı verenlerin ecirleri, Rablerinin katındadır. Ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar. (2:277)

AYET: Kendilerine: “Ellerinizi çekin, salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Hâlbuki onların üzerine savaş yazıldığı zaman, onlardan bir kısmı, (düşmanları olan) insanlardan, Allah’tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar ve: “Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar tehir etseydin (geciktirseydin) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya metaı (menfaati) azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler için daha hayırlıdır. Ve siz, kıl kadar zulmedilmezsiniz.” (4:77)

AYET: Muhakkak ki münafıklar, Allah'a hile yaparlar. Oysa O, onlara hile yapandır. Ve onlar, salata (SALATİ) kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı pek az zikrederler. (4:142)

AYET: Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ve salatı ikame edenler (MUKİMİNES SALATE) ve zekatı verenler ve Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte onlara “büyük ecir” vereceğiz. (4:162)

AYET: Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları’ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allah: “Eğer salatı ikame ederseniz (EKAMTUMUS SALATE) ve zekat verirseniz ve resullerime iman edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, muhakkak ki ben sizinle beraberim ve de mutlaka sizin günahlarınızı örterim ve sizi, mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” dedi. Artık, bundan sonra sizden kim inkar ederse mutlaka sevva edilmiş yoldan sapmış olur. (5:12)

AYET: Sizin velîniz sadece Allah ve O’nun Resulü ve iman edip salat ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı veren kimselerdir ve onlar rüku edenlerdir. (5:55)

AYET: Ve salata (SALATİ) çağırdığınız zaman, onu oyun ve alay konusu edindiler. Bu, onların akıl etmeyen bir kavim olmaları sebebiyledir. (5:58)

AYET: Oysaki şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı zikretmekten ve salattan (SALATİ) alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi? (5:91)

AYET: Ve salatı ikame etmek (ile de emrolunduk) (EKİMUS SALATE). Ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve Zatına haşrolunacağınız, O’dur. (6:72)

AYET: Onlar salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler. (8:3)

AYET: Böylece haram şehrler çıktığı zaman artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayın ve onları muhasara edin (kuşatın). Gözetleme yerlerinin hepsine oturun (onları gözaltında tutun). Bundan sonra eğer tövbe ederlerse ve salatı ikame eder (EKAMUS SALATE) ve zekat verirlerse o takdirde onların yolunu serbest bırakın. Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (9:5)

AYET: Bundan sonra eğer onlar tövbe ederlerse ve salatı ikame ederlerse (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verirlerse artık, sizin dinde kardeşlerinizdir. Ve bilen bir kavim için ayetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. (9:11)

AYET: Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve salatı ikame eden (EKAMES SALATE) ve zekat veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların böylece hidayete erenlerden olması umulur. (9:18)

AYET: Ve onların infaklarının onlardan kabul edilmesine mani olan şey, ancak Allah’ı ve O’nun resullerini inkar etmeleri ve salata (YETUNES SALATE) üşenerek gelmeleri ve onların ancak kerih görerek infak etmeleridir. (9:54)

AYET: Ve mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Ma’ruf ile emreder ve münkerden nehyederler ve salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekatı verirler. Allah ve O’nun Resul’üne itaat ederler. İşte onlar, Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah; Azizdir, Hakimdir. (9:71)

AYET: Onlar, sabırla Rablerinin Vechini dileyenler ve salatı ikame edenler (EKAMUS SALATE) ve onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infak edenlerdir. Ve çirkinlikleri, güzellikler ile savan kimselerdir. İşte onlar için, bu Dünya’nın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır. (13:22)

AYET: İman eden kullarıma söyle: “Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce salatı ikame etsinler (YUKİMUS SALATE)! Onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infak etsinler!” (14:31)

AYET: Bundan sonra onların arkasından gelen nesil, salatı (SALATE) ihmal (zayi) ettiler. Ve şehvetlere tâbî oldular. Artık yakında gayya ile karşılaşacaklar. (19:59)

AYET: Ve ehline salatı (SALATİ) emret ve onun üzerinde sabırlı ol. Senden rızık istemiyoruz. Seni, Biz rızıklandırırız. Akıbet takva sahiplerinindir. (20:132)

AYET: Ve onları, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, salat etmeyi (İKAMES SALATİ) ve zekat vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular. (21:73)

AYET: Onlar, Allah’ı zikrettikleri zaman kalpleri titreyenlerdir. Onlara isabet edenlere sabredenlerdir ve salatı ikame edenlerdir (MUKİMİS SALATİ). Ve onlar, onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (22:35)

AYET: Onlar, sadece “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Ve eğer, Allah’ın insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı, mabetleri, kiliseleri, havraları ve salatları (SALAVATUN) ve içinde Allah’ın isminin çok zikredildiği mescitleri mutlaka harap olup yıkılırdı. O’na yardım edene, Allah mutlaka yardım eder. Muhakkak ki Allah, elbette Kaviyy’dir (kuvvetli, güçlü) Azîz’dir (yüce). (22:40)

AYET: Yeryüzünde onlara imkanlar verseydik, salatı ikame ederler (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verirler, maruf ile emrederler ve münkerden nehyederlerdi. Bütün işlerin akıbeti, Allah’a aittir. (22:41)

AYET: Ve Allah uğrunda hakkıyla cihat edin. O, sizi seçti. Dinde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrahim’in dinidir. O, sizi daha önce de “Müslümanlar” olarak isimlendirdi. Bunda da resul size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin Mevlanız. (O), ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcı. (22:78) 

AYET: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, salatı ikame etmekten (İKAMİS SALATİ) ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37) 

AYET: Ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE). Ve zekatı verin. Ve resule itaat edin ki böylece rahmet olunasınız. (24:56)

AYET: Onlar, salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekatı verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakîn olarak inanırlar. (27:3)

AYET: Onlar, salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekatı verirler. Ve onlar, ahirete yakin hasıl ederler (kesinlikle inanırlar). (31:4)

AYET: Ve evlerinizde karar kılın. Evvelki cahiliye zamanındaki gibi açmayın. Salatı ikame edin (EKIMNES SALATE) ve zekatı verin. Allah ve O’nun Resulüne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor. (33:33)

AYET: Ve yük taşıyan birisi başka birinin yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu yüklenmeye çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşu duyanları ve salatı ikame edenleri (EKAMUS SALATE) uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır. (35:18)

AYET: Gizli görüşmenizden önce sadaka vermekten korktunuz mu? Öyleyse yapamadığınız zaman Allah sizin tövbenizi kabul etti. O takdirde salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekatı verin, Allah’a ve O’nun Resulüne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58:13)

AYET: Ve onlar, salatlarını (SALATİHİM) muhafaza edenlerdir. (70:34)

AYET: Ve onlar, Allah için hanifler olarak dinde halis kullar olmaktan ve salatı ikame etmekten (YUKİMUS SALATE) ve zekatı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum din budur. (98:5)

SALAT VE ZEKAT

Salat ve Zekat birbiriyle yakından alakalı iki kavramdır. Tabiri caizse et ve tırnak gibidir. Salat yani vahiy okuması, devamında uygulamayı yani yaşayarak arınmayı gerektirir. Bu da zaten Zekat'tır. Zekat, salata yani vahiyden okunup öğrenilenlere göre gerçekleştirilir. Kısacası Salat ve Zekat, dinin tamamıdır. En kısa tabirle Oku/Öğren ve Gereğini Yap/Uygula demektir. İkamei Salat ve İtai Zekat kavramlarını tam anlam olarak Türkçeye çevirmek gerekirse "Yönelişi Doğrult yani Vahyi Okuyarak Öğren ve Yaşayarak Arın" demek gerekir. Kuran’da adı geçen bütün resul ve nebiler, bütün müminler, kendi zamanlarında geçerli olan vahyi okuyup öğrenmişler ve hayatlarını bu uğurda yaşayarak harcamışlardır.

Zekat, ilahi vahiyden öğrenilenlerin maddi-manevi uygulamaya dönüştürülerek yaşanması ve böylece nefsin arındırılmasıdır.

AYET: Biz, İsrailoğulları’ndan: “Allah’tan başkasına kul olmayın, ana-babaya, yakınlara (akrabaya), yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin, salatı ikame edin (EKİMUS SALATE), zekatı verin.” diye misak almıştık. Sonra da sizden pek azınız hariç döndünüz. Ve siz, yüz çeviren kimselersiniz. (2:83)

AYET: Musa ve kardeşine vahyettik: “İkinizin kavmi için Mısır’a evler yapın ve evlerinizi kıble kılın ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE). Ve müminleri müjdele!” (10:87)

AYET: Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını ekin bitmeyen bir vadiye, Senin Beyt-i Haramının yanında iskan ettim (yerleştirdim). Ey Rabbimiz! Salatı ikame etsinler (YUKİMUS SALATE). Bir kısım insanların kalbini onlara meylettir. Ve onları ürünlerden rızıklandır. Böylece onlar şükrederler. (14:37)

AYET: Ve beni nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece salatı (SALATİ) ve zekatı bana vasiyet etti. (19:31)

AYET: Ve o, ehline salatı (SALATİ) ve zekatı emrediyordu. Ve o, Rabbinin katında razı olunmuşlardandı. (19:55)

AYET: Ey yavrum, salatı ikame et (EKIMIS SALATE)! Ma’ruf ile emret ve münkerden nehyet. Ve sana isabet eden şeylere sabret. Muhakkak ki bu, azmedilen işlerdendir. (31:17)

SALAT YAPILMAMASININ CEZASI

Salatın hiç yapılmıyor olmasının Dünyevi bir cezası Kuran'da yoktur. 

Fakat salatın yapılmamış olması, hesap gününde sekara girmeye sebep olacaktır. 

AYET: Sizi sekarın içine sevk eden nedir? (74:42)
AYET: “Biz salat (MUSALLİN) edenlerden olmadık.” dediler. (74:43)
AYET: Ve biz yoksulları doyurmuyorduk. (74:44)

İnkarcılar, salat etmedikleri yani Allah'ın vahiy öğretisini öğrenmedikleri için hidayet rehberinden uzak kalmış oluyorlar ve dolayısıyla uygulama kısmını yani gereğini yapmadıkları için sekara sevk olunuyorlar.

SALAT KONUSUNDA GENEL SONUÇ

İnsanlar salatı doğrultarak (yerine getirerek), temizlik ön şartını ve ses tonu iç şartını yerine getirerek hayatlarına yansıtmak üzere belli vakitlerde, bir ömür boyu ve herhangi bir şekilsel şartı olmaksızın Kuran'ı okumalı ve Allah'ın öğütlediği yaşam tarzını öğrenmelidirler.

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

6 yorum:

  1. Çalışmak kelimesini uzun süredir düşünüyordum.Ayrıca İş de bazı yerlerde uygun olabiliyor.Benim Kur'an çalışmasının geceleri ve sabah diğer çalışmanın da(bedenen olursa alın teri ve yorgunluk olacağı için daha makbuldur)gündüz saatlerinde yapılması gerektiği gibi bir anlayışım oluştu.Mesela ÇALIŞMAK Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.29/45.şimdi burada namaz yerine çalışmayı koyarsak daha anlamlı ve doğru olmuyor mu?Çalışmayan sadece Kur'an çalışan insan o zamanda Kur'an'ı satmak zorunda kalır ki Allah bundan menediyor.Ayrıca zekat için de bir gelirin olması ve diğer insanların içinde olman gerekir.Yine namazı dosdoğru kılın mı?İşinizi dosdoğru yapın mı*DAHA UYGUN?Biliyorsunuz kısa ve öz yorumlar makbuldür.Tabii ki çok fazla düşünce kafamda,Allah biliyor.İnsan çalışırkende Allah'ı anabilir ve işleri kolaylaşır.Doğrusunu ALLAH bilir.

    YanıtlaSil
  2. Ben salatı, "öğrenmek ve uygulamak amacıyla vahiy okuması" olarak açıkladım.

    Salatın Çalışma olduğu konusunu değerlendirelim:

    1.
    AYET: “Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana salatın (SALATUKE) mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşitsin.” dediler. (11:87)

    Şuayb'ın salatında Çalışma fiili nasıl olacak?

    “Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana ÇALIŞMAN mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşitsin.” dediler.

    Çalışmak, bir insana birşey emreder mi? Salat bir vahiy çalışması olursa o takdirde anlam yerine oturur.

    2.
    Çalışmak fiili Kuran'da başka bir kelime ile zaten geçiyor. (Sin-Ayn-Ya kökünde) Örnek:

    AYET: Ve insan için, çalışmasından (SEA) başka bir şey yoktur. (53:39)
    AYET: Ve onun yaptığı çalışma (SAYEHU), yakında görülecektir. (53:40)

    3.
    AYET: De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun en güzel isimleridir.” Salatında (SALATİKE) (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut. (17:110)

    Çalışma kelimesi nasıl olacak? Çalışma yaparken çok göze batma, çok da silik olma anlamında mı?

    4.
    AYET: Ey iman edenler! Salata (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın ve başlarınıza meshedin ve ayaklarınızı da topuklarınıza kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz o takdirde iyice temizlenin. Eğer hasta veya yolcu iseniz veya biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara yaklaşmış ise eğer su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin. Ve de ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. (5:6)

    Her çalışmadan önce abdest mi alınacak?

    5.
    AYET: Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, SABAH SALATI'NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve AKŞAM SALATI'NDAN (SALATİL IŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:58)

    Çalışma olayını herhalde sabah, akşam diye sınırlandıramayız. Ancak sabah ve akşam salatlarını gündüz ve gece diye anlamlandırsak bu sefer de aşağıdaki ayete takılıyoruz.

    AYET: Ve geceyi, size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü (de) yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)

    Ayetteki gündüzü iş ve çalışma zamanı olarak düşünürsek sabah ve akşam salatları (çalışmaları), Kuran'ın zaman tariflerine göre gündüzün dışına taşmış oluyor.

    Ama salatı, vahiy çalışması olarak düşünürsek herşey yerine oturuyor. Ne dersin?

    YanıtlaSil
  3. Yorumlamamlarınız oldukça anlamlı. Teşekkürler. Ancak nacizane bir bilgi olarak; aşağıdaki söz konusu ayette Kıyamet süresinde geçer. Ve günahkar bir kulun kendini aklamaya çalışmasına karşılık Allah'ın verdiği cevabından bahseder. Bahsi geçen vahy okumasıyla bit ilgisi yoktur. Tekrar teşekkürler. Allah ilminizi/ilmimizi artırsın inşaallah.


    AYET: “Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu toplamak ve onu okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize aittir.” (75:16-19)

    YanıtlaSil
  4. bende salat ve namazi cok arastirdim ve surekli bilim insanlarini dinledim ama senin aciklaman hepsinin ustunde namaz olmadigi kesin allah kurani arapca ve anlasilir indirmistir namaz arapca degilse ve nasil kilinacagi yazmiyosa yoktur cunki allah hersehi yazmis bukadar onemli bi detayi atlamaz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Namazın tarifi hiç bir kutsal kitapta yoktur. Adı bile geçmez...

      Sil
  5. Üstad Kur'an meali olarak hangisini tavsiye ediyorsunuz?

    YanıtlaSil