10 Aralık 2015 Perşembe

ZEKAT KONUSUNDA YORUM

ZEKÂT KAVRAMI

Zekât kavramı, ilahi vahiyden öğrenilenlerin maddi-manevi uygulamaya dönüştürülerek yaşanması ve böylece nefsin arındırılmasıdır.

Nefsin arındırılması; malın-mülkün, Allah’ın verdiği rızkın ve gerekirse hayatın ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacı doğrultusunda ve Allah yolunda harcanılmasıyla gerçekleştirilmektedir. 

SALAT VE ZEKÂT

Salat ve Zekât birbiriyle yakından alakalı ve birbirinin devamı iki kavram olarak et ve tırnak gibidir. Salat yani vahiy okuması, devamında uygulamayı yani yaşayarak arınmayı gerektirir ki bu da zaten Zekât kavramıdır.

ZekâtSalata yani vahiyden okunup öğrenilenlere göre gerçekleştirilir.
Zekâtın belli bir zamanı, belli bir ölçücü yoktur. Zamanı ve ölçüyü, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaç durumları belirler.

Kısacası Salat ve Zekât, dinin tamamını kapsamaktadır.

En kısa tabirle: Oku/Öğren ve Gereğini Yap/Uygula demektir.

İkame-i Salat ve İta-i Zekât kavramlarını tam anlam olarak Türkçeye çevirmek gerekirse "Allah’a Yönelişi Doğrult yani Vahyi Okuyarak Öğren ve Uygulayarak Nefsini Arındır" demektir.

Kuran’da adı geçen bütün resul ve nebiler, bütün müminler, kendi zamanlarında geçerli olan vahyi okuyup öğrenmişler ve hayatlarını bu uğurda yaşayarak harcamışlardır. Böylece Allah’ın dosdoğru yolundan sapmamışlardır.

NOT: Konu bütünlüğü açısından SALAT KONUSUNDA YORUM başlıklı yazımı okuyunuz.

İÇERİSİNDE ZEKÂT GEÇEN FAKAT ZEKÂTIN TANIMININ BULUNMADIĞI AYETLER

AYET: Ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin ve rükû edenlerle beraber rükû edin. (2:43)

AYET: Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ve salatı ikame edenler ve zekâtı (ZEKATE) verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte onlara “büyük ecir” vereceğiz. (4:162)


AYET: Sizin veliniz sadece Allah ve O’nun Resul'ü ve iman edip salatı ikame eden ve zekâtı (ZEKATE) veren kimselerdir ve onlar rükû edenlerdir. (5:55)

AYET: “Bize bu Dünya’da ve ahirette güzellikler yaz. Gerçekten biz tövbe edip, Sana döndük.” Allah: “Azabımı dilediğime isabet ettiririm. Ve rahmetim herşeyi kuşattı. Böylece onu takva sahiplerine ve zekâtı (ZEKATE) veren kimselere yazacağım. Ve onlar ki; onlar, ayetlerimize iman ederler.” (7:156)

AYET: Böylece haram aylar çıktığı zaman artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayın ve onları muhasara edin (kuşatın). Gözetleme yerlerinin hepsine oturun. Bundan sonra eğer tövbe ederlerse ve salatı ikame eder ve zekât (ZEKATE) verirlerse o takdirde onların yolunu serbest bırakın. Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (9:5)

AYET: Bundan sonra eğer onlar, tövbe ederlerse ve salatı ikame ederlerse ve zekâtı (ZEKATE) verirlerse artık sizin dinde kardeşlerinizdir. Ve bilen bir kavim için ayetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. (9:11)

AYET: Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve salatı ikame eden ve zekât (ZEKATE) veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların böylece hidayete erenlerden olması umulur. (9:18)

AYET: Ve mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Maruf ile emreder ve münkerden yasaklarlar ve salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler. Allah ve O’nun Resul'üne itaat ederler. İşte onlar, Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah; Azizdir, Hâkimdir. (9:71)

AYET: Ve beni nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece salatı ve zekâtı (ZEKATİ) bana vasiyet etti (emretti). (19:31)

AYET: Ve o, ehline salatı ve zekâtı (ZEKATİ) emrediyordu. Ve o, Rabbinin katında razı olunmuşlardandı. (19:55)

AYET: Ve Allah için hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dinde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrahim’in dinidir. O, sizi daha önce de “Müslümanlar” olarak isimlendirdi. Bunda da resul size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin, Allah’a sarılın. O, sizin Mevlâ’nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı. (22:78)

AYET: Ve onlar, zekâtı (ZEKATİ) verenlerdir. (23:4)

AYET: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, salatı ikame etmekten ve zekâtı (ZEKATİ) vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37)

AYET: Ve salatı ikame edin. Ve zekâtı (ZEKATE) verin. Ve resule itaat edin ki böylece rahmet olunasınız. (24:56)

AYET: Onlar, salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakın olarak inanırlar. (27:3)

AYET: Ve insanların mallarında artış olsun diye faizden verdiğiniz şey, o takdirde Allah’ın katında artmaz. Allah’ın vechini dileyerek verdiğiniz zekât (ZEKATİN); işte böylece kat kat artıranlar onlardır. (30:39)

AYET: Onlar salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler. Ve onlar, ahirete kesinlikle inanırlar. (31:4)

AYET: Ve evlerinizde karar kılın. Evvelki cahiliye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin. Allah ve O’nun Resul’üne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor. (33:33)

AYET: Onlar zekât (ZEKATE) vermezler. Ve onlar, onlar ahireti inkâr edenlerdir. (41:7)

AYET: Ve onlar, Allah için Hanifler olarak dinde halis kullar olmaktan ve salatı ikame etmekten ve zekâtı (ZEKATE) vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum din budur. (98:5)


    1.BÖLÜM: ZEKÂT KELİMESİNİN ANLAMI

AYET: Nefse ve dizayn edene andolsun. (91:7)
AYET: Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti. (91:8)
AYET: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse (ZEKKAHA) felâha (kurtuluşa) ermiştir. (91:9)
AYET: Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa hüsrana uğramıştır. (91:10)

AYET: Nefsini tezkiye (TEZEKKA) eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir. (87:14)

AYET: Müminler felâha (kurtuluşa) ermiştir. (23:1)
AYET: Onlar, salatlarında huşû duyanlardır. (23:2)
AYET: Ve onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir. (23:3)
AYET: Ve onlar, zekâtı (ZEKATİ) verenlerdir. (23:4)

Zekât kelimesi ve türevlerinin Kuran ayetleri içindeki kullanımlarına bakıldığında “nefsi tezkiye etmek, nefsi temize çıkarmak, nefsi arındırmak, temiz, arınmış” anlamlarıyla karşılaşılmaktadır.

ZEKÂT kelimesinin ZEKÂ Türevi (Fiil)

Zekâ kökünün anlamı, nefsini tezkiye etmektir.

AYET: Ey iman edenler, Şeytan'ın adımlarına tabi olmayın! Ve kim Şeytan'ın adımlarına tabi olursa o takdirde muhakkak ki o, fuhşu ve münkeri emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı, içinizden hiçbiri ebediyen nefsini tezkiye (ZEKÂ) edemezdi. Lakin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye (YUZEKKİ) eder. Ve Allah; Semidir, Âlimdir. (24:21)

(24:21) Ayetinde açıklandığına göre Şeytan’a aldanmamak tavsiye edilmektedir. Çünkü Şeytan fuhşu ve kötülüğü emretmektedir. Eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı olmasaydı, insanlardan hiçbiri ebediyen nefsini tezkiye edemezdi. Ancak Allah, dilediğinin nefsini tezkiye etmektedir. Bunu da âlemlere rahmet olsun diye gönderdiği resulü aracılığıyla indirilen Kuran’a tabi olanlar ve böylece vahyi öğrenip uygulayanlar başaracaklardır. 

ZEKÂT kelimesinin ZEKKA Türevi

AYET: Rabbimiz! Onların arasından kendilerinden, onlara Senin ayetlerini okuyacak, onlara Kitap’ı ve hikmeti öğretecek ve onları tezkiye (YUZEKKİHİM) edecek bir resul beas et. Muhakkak ki Sen, Sen, Azizsin, Hâkimsin. (2:129)

AYET: Nitekim size, aranızda, sizden bir Resul gönderdik ki, ayetlerimizi size okusun ve sizi tezkiye (YUZEKKİKUM) etsin, size Kitap’ı ve hikmeti öğretsin ve bilmediğiniz şeyleri öğretsin. (2:151)

AYET: Andolsun ki Allah, müminlerin üzerine bir nimet olmak üzere kendilerinden bir resul beas eder. Onlara O’nun ayetlerini tilâvet eder ve onları tezkiye eder (YUZEKKİHİM) ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler. (3:164)

AYET: Ümmiler arasında, kendilerinden bir resul beas eden O’dur. Onlara, O’nun ayetlerini okur ve onları tezkiye eder (YUZEKKİHİM), onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretir. Ve daha önce elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler. (62:2)

Allah, insanlar arasından bir resul diriltir ve o resul insanlara Allah’ın ayetlerini okuyarak onların nefslerini tezkiye eder.

Esasında resul bir aracıdır yani insanların nefslerini tezkiye eden resulün kendisi değil, insanlara okuduğu Allah’ın ayetleridir. Dolayısıyla bu yüzden ayetlerin devamında onlara Kitap’ı ve hikmeti öğretecek” ifadeleri yer almaktadır. Bahsi geçen kitap özel anlamda Kuran, genel anlamda ise Varlık ve Yaratılış kitabı olan Kâinattır. Hikmet ise Kuran içerisinde mevcut olan Allah’ın yaratılış kanunlarına uygun hükümlerdir.

Allah, kendi hükümlerini insanlara resulü aracılığıyla ve onun ağzından iletir. Dolayısıyla resulün insanların nefsini tezkiye etmesi, Kuran ayetleri sayesindedir. Çünkü resul, insanlara kendi sözlerini değil; Allah’ın ayetlerini okumakta, Allah’ın kitabını ve hikmetini öğretmektedir. Resul Kuran’ı açıklamamakta, Kuran ile açıklamaktadır.

AYET: Muhakkak ki onlar, Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir şeyleri gizlerler ve onu az bir bedelle satarlar. İşte onların yedikleri, karınlarında ateşten başka bir şey olmaz. Ve kıyamet günü Allah, onlarla konuşmayacak ve onları tezkiye (YUZEKKİHİM) de etmeyecek. Ve onlar için elim bir azap vardır. (2:174)

AYET: Muhakkak ki onlar; Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere satarlar. İşte onlar için ahirette bir nasip yoktur. Ve Allah onlar ile konuşmayacak ve kıyamet günü onlara bakmayacak. Ve onları temize çıkarmayacak (YUZEKKİHİM) ve onlar için elim azap vardır. (3:77)

Allah’ın indirdiği Kitaptan bir şeyleri gizleyenlerin ve bir şeyleri bir bedel karşılığı satanların nefsleri tezkiye olmayacaktır. Ve bunlar sonraki hayatlarında azap ile karşılaşacaklardır.   

AYET: Onların mallarından sadaka olarak al ve onunla, onları temizle ve tezkiye et (TUZEKKİHİM) ve onlara dua et, muhakkak ki; senin duan onlar için bir sükûnettir. Ve Allah; Semidir, Âlimdir. (9:103)

(9:103) Ayetine göre tezkiye olmanın bir şekli, mallarından harcamaktır. Burada sadaka olarak alınan malın, herhangi bir ölçüsü yoktur.

AYET: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan sakınırlar. Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (TUZEKKU). O, kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir. (53:32)
AYET: Kendi nefslerini temize çıkaranları (YUZEKKUNE) görmedin mi? Hayır. Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder (YUZEKKİ). Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile) zulüm olunmazlar. (4:49)

AYET: Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse (ZEKKAHA) felâha (kurtuluşa) ermiştir. (91:9)

Zekat kelimesinin türevi (53:32), (4:49) ve (91:9) ayetlerinde yine nefsin tezkiyesi anlamında geçmektedir. 

ZEKÂT kelimesinin TEZEKKA Türevi

AYET: İçinde ebedi kalacakları, altından nehirler akan Adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (TEZEKKA) mükâfatıdır. (20:76)

AYET: Ve yük taşıyan birisi başka birinin yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu yüklenmeye çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybda Rabbine huşû duyanları ve salatı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (TEZEKKA), o takdirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır. (35:18)

AYET: Firavuna git, muhakkak ki o azdı. (79:17)
AYET: Ve de ona de ki: “Sen tezkiye olmak (TEZEKKA) ister misin?” (79:18)

AYET: Ve sen bilemezsin, umulur ki böylece o tezkiye (YEZZEKKA) olur. (80:3)

AYET: Ve onun tezkiye (YEZZEKKA) olmamasında, senin üzerinde bir sorumluluk yoktur. (80:7) 
AYET: Nefsini tezkiye eden (TEZEKKA) kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir. (87:14)

AYET: O ki malını verir, temizlenir (YETEZEKKA). (92:18)

Zekât kelimesinin türevi olan “Tezekka” kelimesi, geçtiği ayetlerde “temizlenmek, nefsini temizlemek” anlamlarında kullanılmıştır.

ZEKÂT kelimesinin EZKA Türevi

AYET: Ve kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıktan sonra artık onlar kendi aralarında marufla razı olurlarsa o takdirde onların eşleri ile nikâhlamalarına engel olmayın. İşte böyle sizden Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan kimseye bununla öğüt veriliyor. İşte bunlar, sizin daha çok tezkiye (EZKA) olmanız ve daha iyi temizlenmeniz içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. (2:232)

AYET: Ve böylece aralarında sorsunlar diye onları dirilttik. Onlardan konuşan biri şöyle dedi: “Ne kadar kaldınız?” “Günün bir kısmı veya bir gün (kadar).” dediler. (Diğerleri de): “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir.” dediler. Artık sizden birisini, sizin bu gümüş paranızla şehre gönderin. Böylece en temiz (EZKA) yiyecek hangisi, baksın (da) ondan size bir rızık getirsin. Ve tedbirli olsun. Sakın sizi bir kimseye sezdirmesin. (18:19)

AYET: Eğer orada kimseyi bulamazsanız size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size “geri dönün” denirse o takdirde geri dönün. O, sizin için daha temizdir (EZKA). Ve Allah, yaptığınız şeyleri en iyi bilendir. (24:28)

AYET: Mümin erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir (EZKA). Muhakkak ki Allah, yaptıkları şeylerden haberdardır. (24:30)

Zekât kelimesinin “Ezka” türevi (2:232) ayetinde “nefsin temizlenmesi”, (18:19), (24:28) ve (24:30) ayetlerinde ise “temiz, temizlenmiş, arınmış” anlamlarında kullanılmıştır.

ZEKÂT kelimesinin ZEKAT Türevi

AYET: Ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin ve rükû edenlerle beraber rükû edin. (2:43)

AYET: Biz, İsrailoğulları’ndan “Allah’tan başkasına kul olmayın, ana-babaya, yakınlara, yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin.” diye misak almıştık. Sonra da sizden pek azınız hariç döndünüz. Ve siz, yüz çeviren kimselersiniz. (2:83)

AYET: Ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin. Nefsleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise onu Allah’ın indinde bulursunuz. Muhakkak ki Allah, amellerinizi en iyi görendir. (2:110)

AYET: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz BİRR değildir. Lâkin birr; kişinin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve nebilere iman etmesi ve sevdiği maldan, akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolda kalmış yolculara, isteyen (muhtaçlara), köle ve esirlere vermesi ve salatı ikame etmesi ve zekâtı (ZEKATE) vermesidir. Ve ahd verdikleri zaman ahdlerine vefa edenler, zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar muttakilerdir (takva sahibi olanlardır). (2:177)

AYET: Muhakkak ki iman edenlerin ve ıslah edici amel işleyenlerin, salatı ikame edenlerin ve zekâtı (ZEKATE) verenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar. (2:277)

AYET: Kendilerine: “Ellerinizi çekin ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin” denilen kimseleri görmedin mi? Hâlbuki onların üzerine savaş yazıldığı zaman onlardan bir kısmı, insanlardan Allah’tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar.  Ve: “Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar geciktirseydin olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya menfaati azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler için daha hayırlıdır. Ve siz, kıl kadar zulmedilmezsiniz.” (4:77)

AYET: Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ve salatı ikame edenler ve zekâtı (ZEKATE) verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte onlara “büyük ecir” vereceğiz. (4:162)

AYET: Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları’ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allah: “Eğer salatı ikame ederseniz ve zekât (ZEKATE) verirseniz ve resullerime iman edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, muhakkak ki ben sizinle beraberim ve de mutlaka sizin günahlarınızı örterim ve sizi, mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” dedi. Artık, bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka dizayn edilmiş yoldan sapmış olur. (5:12)

AYET: Sizin veliniz sadece Allah ve O’nun Resul'ü ve iman edip salatı ikame eden ve zekâtı (ZEKATE) veren kimselerdir ve onlar rükû edenlerdir. (5:55)

AYET: “Bize bu Dünya’da ve ahirette güzellikler yaz. Gerçekten biz tövbe edip, Sana döndük.” Allah: “Azabımı dilediğime isabet ettiririm. Ve rahmetim herşeyi kuşattı. Böylece onu takva sahiplerine ve zekâtı (ZEKATE) veren kimselere yazacağım. Ve onlar ki; onlar, ayetlerimize iman ederler.” (7:156)

AYET: Böylece haram aylar çıktığı zaman artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayın ve onları muhasara edin (kuşatın). Gözetleme yerlerinin hepsine oturun. Bundan sonra eğer tövbe ederlerse ve salatı ikame eder ve zekât (ZEKATE) verirlerse o takdirde onların yolunu serbest bırakın. Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (9:5)

AYET: Bundan sonra eğer onlar, tövbe ederlerse ve salatı ikame ederlerse ve zekâtı (ZEKATE) verirlerse artık sizin dinde kardeşlerinizdir. Ve bilen bir kavim için ayetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. (9:11)

AYET: Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve salatı ikame eden ve zekât (ZEKATE) veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların böylece hidayete erenlerden olması umulur. (9:18)

AYET: Ve mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. Maruf ile emreder ve münkerden yasaklarlar ve salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler. Allah ve O’nun Resul'üne itaat ederler. İşte onlar, Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah; Azizdir, Hâkimdir. (9:71)

AYET: Ve beni nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece salatı ve zekâtı (ZEKATİ) bana vasiyet etti (emretti). (19:31)

AYET: Ve o, ehline salatı ve zekâtı (ZEKATİ) emrediyordu. Ve o, Rabbinin katında razı olunmuşlardandı. (19:55)

AYET: Ve onları, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, salatı ikame etmeyi ve zekât (ZEKATİ) vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular. (21:73)

AYET: Yeryüzünde onlara imkânlar verseydik, salatı ikame ederler, zekâtı (ZEKATE) verirler, maruf ile emrederler ve münkerden yasaklarlardı. Bütün işlerin akıbeti (sonucu), Allah’a aittir. (22:41)

AYET: Ve Allah için hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dinde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrahim’in dinidir. O, sizi daha önce de “Müslümanlar” olarak isimlendirdi. Bunda da resul size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin, Allah’a sarılın. O, sizin Mevlâ’nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı. (22:78)

AYET: Ve onlar, zekâtı (ZEKATİ) verenlerdir. (23:4)

AYET: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, salatı ikame etmekten ve zekâtı (ZEKATİ) vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37)

AYET: Ve salatı ikame edin. Ve zekâtı (ZEKATE) verin. Ve resule itaat edin ki böylece rahmet olunasınız. (24:56)

AYET: Onlar, salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakın olarak inanırlar. (27:3)

AYET: Ve insanların mallarında artış olsun diye faizden verdiğiniz şey, o takdirde Allah’ın katında artmaz. Allah’ın vechini dileyerek verdiğiniz zekât (ZEKATİN); işte böylece kat kat artıranlar onlardır. (30:39)

AYET: Onlar salatı ikame ederler ve zekâtı (ZEKATE) verirler. Ve onlar, ahirete kesinlikle inanırlar. (31:4)

AYET: Ve evlerinizde karar kılın. Evvelki cahiliye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin. Allah ve O’nun Resul’üne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor. (33:33)

AYET: Onlar zekât (ZEKATE) vermezler. Ve onlar, onlar ahireti inkâr edenlerdir. (41:7)

AYET: Gizli görüşmenizden önce sadaka vermekten korktunuz mu? Öyleyse yapamadığınız zaman Allah sizin tövbenizi kabul etti. O takdirde salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin, Allah’a ve O’nun Resul’üne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58:13)

AYET: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen de) onun üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin! Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (73:20)

AYET: Ve onlar, Allah için hanifler olarak dinde halis kullar olmaktan ve salatı ikame etmekten ve zekâtı (ZEKATE) vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum din budur. (98:5)

Zekât kelimesinin Zekât türevinin kullanıldığı buraya kadar olan ayetlerde “Zekât vermek” anlamında kullanılmakta fakat Zekât verme işinin nasıl yapılacağından bahsedilmemektedir.

AYET: Böylece onların Rabbinin, onu ondan daha hayırlı, temiz (ZEKATEN) ve merhamete daha yakın olanla değiştirmesini istedik. (18:81)

AYET: Ve katımızdan ona, sevgi ve nefs tezkiyesi (ZEKATEN) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu. (19:13)

(18:81) ve (19:13) ayetlerinde “temiz, nefsi tezkiye edilmiş, nefs tezkiyesi” anlamlarında kullanılmıştır.

ZEKÂT kelimesinin ZEKİYY Türevi

AYET: “Ben sadece sana temiz (ZEKİYYEN) bir erkek çocuk bağışlamak için senin Rabbinin bir resulüyüm.” dedi. (19:19)

(19:19) Ayetinde bahsi geçen “Zekiyyen” kelimesi birçok çevirmen tarafından “Zeki” olarak meallendirilmiş olmasına rağmen doğru anlamı “nefsi tezkiye edilmiş” olmalıdır.

ZEKÂT kelimesinin ZEKİYYET Türevi

AYET: Böylece bir (erkek) çocuğa rastlayıncaya kadar gittiler. (Hızır), onu (çocuğu) öldürdü. (Musa): “Sen, temiz (ZEKİYYETEN) bir kişiyi (başka) bir nefse karşılık olmaksızın mı öldürdün? Andolsun ki sen, kötü bir şey yaptın.” dedi. (18:74)

(18:74) Ayetinde geçen “Zekiyyeten” kelimesi, “temiz” anlamında kullanılmıştır.

2.BÖLÜM: ZEKÂT ÖNCESİ

AYET: Rabbimiz! Onların arasından kendilerinden, onlara Senin ayetlerini okuyacak, onlara Kitap’ı ve hikmeti öğretecek ve onları tezkiye (YUZEKKİHİM) edecek bir resul beas et. Muhakkak ki Sen, Sen, Azizsin, Hâkimsin. (2:129)

AYET: Nitekim size, aranızda, sizden bir Resul gönderdik ki, ayetlerimizi size okusun ve sizi tezkiye (YUZEKKİKUM) etsin, size Kitap’ı ve hikmeti öğretsin ve bilmediğiniz şeyleri öğretsin. (2:151)

AYET: Andolsun ki Allah, müminlerin üzerine bir nimet olmak üzere kendilerinden bir resul beas eder. Onlara O’nun ayetlerini tilâvet eder ve onları tezkiye eder (YUZEKKİHİM) ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler. (3:164)

AYET: Ümmiler arasında, kendilerinden bir resul beas eden O’dur. Onlara, O’nun ayetlerini okur ve onları tezkiye eder (YUZEKKİHİM), onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretir. Ve daha önce elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler. (62:2)

(2:129), (2:151), (3:164) ve (62:2) Ayetlerinden bir kez daha anlaşıldığı kadarıyla nefsi tezkiye etmeden önce ayetlerin okunması, kitabın ve hikmetin öğrenilmesi gerekmektedir.

3.ZEKÂT NASIL YERİNE GETİRİLİR?

A-MAL VEREREK

AYET: Onların mallarından sadaka olarak al ve onunla, onları temizle ve tezkiye et (TUZEKKİHİM) ve onlara dua et, muhakkak ki; senin duan onlar için bir sükûnettir. Ve Allah; Semidir, Âlimdir. (9:103)

(9:103) Ayetine göre tezkiye olmanın şekillerinden biri, mallarından harcamaktır. Burada sadaka olarak alınan malın, herhangi bir ölçüsü yoktur. O malın ne zaman alınacağına dair herhangi bir bilgi de bulunmamaktadır.

AYET: Çok takva sahibi olan ise ondan uzaklaştırılacak. (92:17)
AYET: O ki malını verir, temizlenir (YETEZEKKA). (92:18)
AYET:  Ve bir kimseye (malını vermesi), O’nun katında, “bir nimet karşılığı olsun” diye değildir. (92:19)

(92:17-19) Ayetlerine göre tezkiye olmak yine mal vermekle gerçekleştirilmektedir.

AYET: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz BİRR değildir. Lâkin birr; kişinin Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve Kitab’a ve nebilere iman etmesi ve sevdiği maldan akrabalara ve yetimlere ve miskinlere ve yolda kalmış yolculara ve isteyen (muhtaçlara) ve köle ve esirlere vermesi ve salatı ikame etmesi ve zekâtı (ZEKATE) vermesidir. Ve ahd verdikleri zaman ahdlerine vefa edenler, zorlukta ve darlıkta ve şiddetli savaş halinde sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. İşte onlar muttakilerdir (takva sahibi olanlardır). (2:177)

(2:177) Ayetindeki; Lâkin birr; kişinin Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve Kitab’a ve nebilere iman etmesi ve sevdiği maldan akrabalara ve yetimlere ve miskinlere ve yolda kalmış yolculara ve isteyen (muhtaçlara) ve köle ve esirlere vermesi ve salatı ikame etmesi ve zekâtı (ZEKATE) vermesidir.” ifadesinin orijinalinde de çok fazla ve bağlacı kullanılmıştır.

Ayetteki Lâkin birr; kişinin Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve Kitab’a ve nebilere iman etmesi” ifadesi Salatın yani Kuran’ı inanarak öğrenmek amacıyla okumanın gereği “ve sevdiği maldan akrabalara ve yetimlere ve miskinlere ve yolda kalmış yolculara ve isteyen (muhtaçlara) ve köle ve esirlere vermesi” ifadesi ise Zekâtın gereğidir ve ayetteki karşılığıdır.

Fakat maalesef ki geleneksel ön yargıların etkisiyle burada anlatılanlar ayrı, Salat ve Zekât ayrı düşünülmektedir. Ve hatta SalatNamaz adlı şekilsel bir ritüele dönüşmüş; Zekât ise malın kırkta biri gibi bir ölçüye indirgenmiştir. (Bak. VE BAĞLACI KONUSUNDA YORUM)

AYET: Gizli görüşmenizden önce sadaka vermekten korktunuz mu? Öyleyse yapamadığınız zaman Allah sizin tövbenizi kabul etti. O takdirde salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin, Allah’a ve O’nun Resul’üne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58:13)

(58:13) Ayetinde yine Zekatın öncesinde Sadakadan bahsedilmiştir. Ayette O takdirde salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin” derken, Allah’ın resulü aracılığıyla indirdiği vahyi yani Kuran’ı okunması ve gereğinin yapılması istenmektedir.

B-ALLAH’IN ÖĞÜTLERİNİ YERİNE GETİREREK

AYET: Ve kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıktan sonra artık onlar kendi aralarında marufla razı olurlarsa o takdirde onların eşleri ile nikâhlamalarına engel olmayın. İşte böyle sizden Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olan kimseye bununla öğüt veriliyor. İşte bunlar, sizin daha çok tezkiye (EZKA) olmanız ve daha iyi temizlenmeniz içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. (2:232)

AYET: Mümin erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki Allah, yaptıkları şeylerden haberdardır. (24:30)

(2:232) ve (24:30) Ayetlerini okuduğumuzda anlamaktayız ki; insanın nefsini tezkiye eden yine Allah’ın öğütlerinin öğrenilmesi ve yapılmasıdır. 

C-HAYIR OLARAK HERHANGİ BİRŞEY SUNARAK

AYET: Ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin ve nefsleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise onu Allah’ın indinde bulursunuz. Muhakkak ki Allah, amellerinizi en iyi görendir. (2:110)

“Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salatı ikame et.” (29:45 ayetinden alıntı.) SALAT KONUSUNDA YORUM ile VE BAĞLACI HAKKINDA YORUM adlı yazılarımda anlattığım gibi, nasıl ki Salatı İkame Etmek için kitaptan vahyedileni okumak gerekmektedir; Zekât vermek yani nefsi tezkiye etmek için de Salatı İkame Etmek gerekmektedir. Çünkü nasıl Zekât verileceği yani nefsin tezkiye edileceğini öğrenmek için Kuran okumak yani Salatı İkame Etmek gerekmektedir. Zira hikmetin kaynağı Kuran’dır.

Aynı şekilde (2:110) ayetinde “zekâtı (ZEKATE) verin ve nefsleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise” ifadesinde nefsin tezkiye edilmesi için hayır yapılması Zekâtın gereğidir.

AYET: Muhakkak ki iman edenlerin ve ıslah edici amel işleyenlerin, salatı ikame edenlerin ve zekâtı (ZEKATE) verenlerin ecirleri Rablerinin katındadır. Ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar. (2:277)

Tıpkı yukarıdaki (2:177) ayetindeki gibi, (2:277) ayetindeki iman edenlerin” ifadesi Salatın yani Kuran’ı inanarak öğrenmek amacıyla okumanın gereği “ve ıslah edici amel işleyenlerin”  ifadesi ise Zekâtın gereğidir.

AYET: Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları’ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allah: “Eğer salatı ikame ederseniz ve zekât verirseniz ve resullerime iman edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, muhakkak ki ben sizinle beraberim ve de mutlaka sizin günahlarınızı örterim ve sizi, mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” dedi. Artık, bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka dizayn edilmiş yoldan sapmış olur. (5:12)

Yine (2:177) ve (2:277) ayetlerindeki gibi, (5:12) ayetindeki “ve resullerime iman edip ifadesi Salatın yani Kuran’ı inanarak öğrenmek amacıyla okumanın gereği onlara yardım ederseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz 
ifadesi ise Zekâtın gereğidir.

AYET: Ve insanların mallarında artış olsun diye faizden verdiğiniz şey, o takdirde Allah’ın katında artmaz. Allah’ın vechini dileyerek verdiğiniz zekât (ZEKATİN); işte böylece kat kat artıranlar onlardır. (30:39)

(30:39) Ayetinde bahsi geçen ve Allah katında artan Zekat yani nefs tezkiyesi, Allah’ın vechini dileyerek verilen mal-mülk veya paranın yanı sıra yapılan hayır işlerine bağlıdır.

AYET: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen de) onun üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin ve zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin! Muhakkak ki Allah; Gafurdur, Rahimdir. (73:20)

(73:20) ayetinde Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salatı ikame edin” ifadesindeki Salatın İkamesi, kitaptan kolay gelenin okunması gereği “ve salatı ikame edin ve zekâtı verin” ifadesindeki Zekat vermek, Salatın İkamesi gereği “zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz…”  ifadesindeki Allah’a borç vermek ve hayır takdim etmek ise Zekat vermenin yani nefsi tezkiye edip arındırmanın gereğidir.

D-SAVAŞARAK

AYET: Kendilerine: “Ellerinizi çekin ve salatı ikame edin ve zekâtı (ZEKATE) verin” denilen kimseleri görmedin mi? Hâlbuki onların üzerine savaş yazıldığı zaman onlardan bir kısmı, insanlardan Allah’tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar.  Ve: “Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar geciktirseydin olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya menfaati azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler için daha hayırlıdır. Ve siz, kıl kadar zulmedilmezsiniz.” (4:77)

(4:77) Ayetine göre “salatı ikame edin ve zekâtı verin” ifadesinde 
Zekat vermek, Salatı İkame Etmenin yani Kuran’ı okumanın gereği olup, üzerine savaş farz kılınanların savaşması da Zekat vermenin yani nefslerini tezkiye etmenin gereğidir.  

4.BÖLÜM: ZEKATIN AYETLERDEKİ TARİFİ 

Salat ve Zekât birçok ayette birlikte kullanılmıştır. Bu ayetler, infak (harcama) ayetleriyle karşılıklı olarak incelendiğinde Zekâtın nasıl verilip nefsin tezkiye edileceğine dair tarif çıkarılabilir.           

Örnek:

AYET: Ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin. Ve rükû edenlerle beraber rükû edin. (2:43)

AYET: Onlar ki, gayba iman ederler ve salatı ikame ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler (harcarlar). (2:3)

Örnek:

AYET: Ve salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin. Nefsleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise onu Allah’ın indinde bulursunuz. Muhakkak ki Allah, amellerinizi en iyi görendir. (2:110)

AYET: İman eden kullarıma söyle: “Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce salatı ikame etsinler ve onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infak etsinler!” (14:31)

Örnek:

AYET: Ve beni nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece salatı (SALATİ) ve zekâtı bana vasiyet etti. (19:31)

AYET: De ki: “Muhakkak ki; benim salatım ve yaptıklarım ve hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (6:162)

Örnek:

AYET: Onlar salatı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı verirler ve onlar ki, onlar ahirete yakîn olarak inanırlar. (27:3)

AYET: Onlar salatı ikame ederler ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler. (8:3)

Örnek:

AYET: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, salatı ikame etmekten (İKAMİS SALATİ) ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37) 


AYET: İman eden kullarıma söyle: “Dostluk ve alışverişin olmadığı o günün gelmesinden önce salatı ikame etsinler ve onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aleni (açık) olarak infak etsinler!” (14:31)

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder