5 Şubat 2018 Pazartesi

ZEKÂTIN VERİLMESİ (ATÜ EZ ZEKÂT)

“Zekâtın verilmesi” şeklinde Türkçeye çevrilen “Atü Ez Zekât” tamlaması; salâtın ikamesiyle vahiyden öğrenilenlerin hayata geçirilmesi, vahyin bütün gereklerinin fiiliyata dökülmesi yani malın, mülkün ve gerekirse hayatın Allah yolunda harcanarak nefsin arındırılmasıdır. Kısacası amaç, nefsin arınmışlığa ulaştırılmasıdır. Bu da sadece vahyi okumakla değil, fiiliyata dökmekle yapılacak bir iştir.

Türkçeden örnek vermek gerekirse; salâtın ikamesine “ders çalışmak” denseydi, Atü Ez Zekât da “sınava girerek kazanmak” olurdu. Yani “salâtı ikame edin ve zekâtı verin” demek; bu örneğe göre “dersinizi çalışın ve sınavınızı kazanın” demek olurdu.

Önce “salâtı ikame edin ve zekâtı verin” tamlamalarını içeren ayetlere bakalım:

Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (2:43)

İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz ve anne babaya ve yakınlara ve yetimlere ve yoksullara iyilik edeceksiniz ve herkese güzel sözler söyleyeceksiniz ve salâtı ikame edeceksiniz (EKİMUS SALATE) ve zekâtı vereceksiniz (ATÜZ ZEKATE)” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. (2:83)

Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE). Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)

İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve kitap ve nebilere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yolda kalmışa ve isteyene ve kölelere verenlerin ve salâtı ikame eden (EKAMES SALATE) ve zekâtı veren (ATÜZ ZEKATE) ve antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (2:177)

Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen ve salâtı ikame eden (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verenlerin (ATEVÜZ ZEKATE) mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. (2:277)

Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin ve salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE)” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (4:77)

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame edenler (MUKİMİNES SALATE) ve zekâtı verenler (MUTUNEZ ZEKATE) ve Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)

Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer salâtı ikame eder (EKAMTUMUS SALATE) ve zekâtı verir (ATEYTUMUZ ZEKATE) ve elçilerime inanır ve onları desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” (5:12)

Sizin dostunuz ancak Allah’tır ve resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı veren (YUTUNEZ ZEKATE) müminlerdir. (5:55)

Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler ve salâtı ikame eder (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verirlerse (ATEVÜZ ZEKATE)  kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (9:5)

Fakat tövbe edip, salâtı ikame eder (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verirlerse (ATEVÜZ ZEKATE) artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. (9:11)

Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salâtı ikame eden (EKAMES SALATE) ve zekâtı veren (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. (9:18)

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder ve kötülükten alıkoyarlar ve salâtı ikame eder (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı verirler (YUTUNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (9:71)

“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece salâtı (SALATİ) ve zekâtı (ZEKATİ) emretti.” (19:31)

Halkına salâtı (SALATİ) ve zekâtı (ZEKATİ) emrederdi. Rabbinin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı. (19:55)

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame etmeyi (İKAMES SALATİ) ve zekâtı vermeyi (İTAEZ ZEKATİ) vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. (21:73)

Onlar öyle kimselerdir ki şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek salâtı ikame eder (EKAMES SALATE) ve zekâtı verir (ATEVÜZ ZEKATE) ve iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir. (22:41)

Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kuran’da Müslüman diye isimlendirdi ki resul size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız. Artık salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! (22:78)

Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan ve salâtı ikame etmekten (İKAMİS SALATİ) ve zekât vermekten (İTAİZ ZEKATİ) alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37)

Salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve resule itaat edin ki size merhamet edilsin. (24:56)

Onlar salâtı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekatı verirler (YUTUNEZ ZEKATE) ve onlar ahirete kesin inanırlar. (27:3)

Onlar salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı veren (YUTUNEZ ZEKATE) kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. (31:4)

Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Salâtı ikame edin (EKİMNES SALATE) ve zekâtı verin (ATİNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey resulün ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (33:33)

Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a ve resulüne itaat edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (58:13)

Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı. Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (73:20)

Hâlbuki onlara ancak dini Allah’a has kılarak hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı ikame etmeleri (YUKİMUS SALATE) ve zekâtı vermeleri (YUTUZ ZEKATE) emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (98:5)

Ayetlerde “salâtı ikame edin ve zekâtı verin” denildiğinde bundan; “vahye dönük olmayı ayakta tutun ve gereklerini yaparak nefsinizi arındırın” anlamı çıkarılmalıdır.   

Salâtın ikamesi ve zekâtın verilmesi, birbirinden ayrılmaması gereken etle tırnak gibi iki fiildir ve Kuran’da da genellikle bu şekilde kullanılmıştır. Bu iki kavram arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Salâtın ikamesi geçtiği halde devamında zekâtın verilmesi ifadesinin kullanılmadığı ayetlerde ise çoğunlukla zekâtın verilişinin nasıl olacağına dair açıklamalar yer almıştır.

Örnek ayetler:

Onlar gayba inanırlar, salâtı ikame ederler (YUKİMİNES SALATE) ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. (2:3)

Onlar salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. (8:3)

Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden ve salâtı ikame eden (EKAMUS SALATE) ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. (13:22)

İnanan kullarıma söyle, salâtı ikame etsinler (YUKİMUS SALATE) ve hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar. (14:31)

Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen ve başlarına gelen musibetlere sabreden ve salâtı ikame eden (MUKİMİS SALATİ) ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. (22:35)

Şüphesiz Allah’ın kitabını okuyanlar ve salâtı ikame edenler (EKAMUS SALATE) ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. (35:29)

(2:43) Ayetindeki “zekatı verin” ifadesinde zekatın nasıl verileceğinin açıklaması, (2:3), (8:3), (13:22), (14:31), (22:35) ve (35:29) ayetlerindeki “kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar” ifadesidir. Yani salâtı ikame edenler zekâtı verirken, kendilerine verilen rızıktan gizli veya açıktan Allah için harcamakta ve böylece kötülüğü iyilikle ortadan kaldırmaktadırlar. 

Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve nefsiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)

Salâtın ikamesiyle vahiyden öğrenilenler, devamında zekâtın verilmesiyle fiiliyata dökülmekte ve böylece salih amele sebep olmakta; nefsin arındırılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla (2:110) ayetine göre insan nefsi için her ne iyilik yaparsa Allah katında onun karşılığını bulacaktır.

Daha önce kendilerine, “ellerinizi çekin ve salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKÂTA)” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (4:77)

(4:77) Ayetine göre Allah, bazen insanların üzerine savaş yazmaktadır. İnsanlar savaşa girdiklerini yaşamdaki gerçeklerden anlasalar da müminler üzerlerine yazılan savaşı, salâtın ikamesini sürekli gerçekleştirdikleri için vahiyden öğrenmekte, gerçek nedenlerini anlamakta ve zekâtı vermeleri yani vahyin gereği olarak hakla batılın savaşına katılmaları gerekmektedir. 

Bir de bize, “Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye emrolundu. O, huzurunda toplanacağınız Allah’tır. (6:72)

Salatın ikamesinin devamında zekatın verilmesi ifadesinin bulunmadığı (6:72) ayetindeki “Allah’a karşı gelmekten sakının” ifadesi, salatın ikamesiyle vahiyden öğrenilenlerin sonucunda Allah’a itaat etmeyi gerektirmekte ve dolayısıyla insanlara vahyin gereklerini yapmaya sevk ederek nefslerini arındırmayı sağlamaktadır. Buradan da anlaşılmaktadır ki Allah’a karşı gelmekten sakınmak da zekâtın verilmesinin genel tariflerinden biri olarak nefsin arınmasını sağlayacaktır.   

De ki: “Şüphesiz benim salâtım (SALATİ) ve yaptıklarım (NUSUKİ) ve yaşamam ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (6:162)

(6:162) Ayetindeki “nusuk” kelimesini çevirmenlerin çoğu “ibadetlerim” şeklinde çevirmişlerdir. Oysaki “nusuk” kelimesinin karşılığı, salât sonucunda vahiyden öğrenilen ve yaşam sırasında âlemlerin Rabbi Allah için yapılan her şeydir. Adeta nefsin arındırılması amacıyla zekâtın verilmesi sırasında yapılan her işin genel adıdır. Dolayısıyla salâttan öğrenilenlerin yapılması, zekâtın verilmesi anlamına gelmektedir. Bunlar bir takım şekilsel hareketler değildir. 

Kitaba sımsıkı sarılanlara ve salâtı ikame edenlere (EKAMUS SALATE) gelince şüphesiz biz, iyiliğe çalışan kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz. (7:170)

(7:170) Ayetine göre salatı ikame edenler, devamında iyiliğe çalışan kimselerdir. Çünkü Allah’ın vahyini öğrenmekte ve gereklerini yani salih amelleri yapmaktadırlar. Dolayısıyla zekâtlarını bu şekilde vermektedirler. Allah, bu kimselerin yaptıkları iyiliklerin karşılığının zayi olmayacağını ifade etmektedir.

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde salâtı ikame et (EKİMİS SALATE). Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. (11:114)

(11:114) Ayetine göre salatın ikamesi, iyiliklere sebep olmakta ve kötülükleri gidermektedir. Çünkü salâtın ikamesiyle vahyin gerekleri öğrenilmekte ve yerine getirilerek iyiliklere sebep olunmaktadır. Sonuçta da nefs arındırılmaktadır.  

Onlardan sonra salâtı (SALATE) zayi eden ve şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. (19:59)

(19:59)’da bahsedilen nesil, salatı zayi ettikleri için Allah’ın vahyinden kopmuşlar ve dolayısıyla vahyin gereklerini yaparak zekatlarını verecekleri yerde; şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşmüşlerdir. Allah’ın doğru yolundan sapmaları sebebiyle azaba çarptırılacaklardır.

O halde Rabbin için salata katıl (SALLİ) ve güçlüklere göğüs ger (VENHAR). (108:2)

(108:2) Ayetine göre salata katılmanın gereği, devamında güçlüklere göğüs germektir. Zaten bir mümin için vahyin okunması ve öğrenilmesi, devamında gereklerinin yapılmasını yani her türlü çabayı ve mücadeleyi gerektirmektedir. (Maalesef ki bu ayetin sonundaki “venhar” kelimesi bazı Kuran çevirilerinde “kurban kes” anlamında meallendirilmiştir.)

Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, günahını yüklenmeye çağırırsa ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa... Sen ancak görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve salâtı ikame edenleri (EKAMUS SALATE) uyarırsın ve kim arınırsa (TEZEKKA) ancak kendisi için arınmış (YETEZEKKA) olur. Dönüş ancak Allah’adır. (35:18)

(35:18) Ayetine göre arınacak olanlar salatın ikamesiyle vahyi öğrenecekler ve Rablerinden için için korktuklarından gereklerini yaparak nefslerini arındıracaklardır. İşte, insanı fahşa ve kötülüklerden koruyacak olan da salâtın ikamesiyle vahiyden öğrenilenlerdir. Çünkü vahiyle sürekli muhatap olmanın sonucu, salih emelleri gerçekleştirir hale gelmektir.  

Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin (TUZEKKİHİM) bir sadaka (SADEKATEN) al ve onlara salât et. Çünkü senin salâtın (SALATEKE) onlar için sükûnettir. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (9:103)

(9:103) Ayetine göre nefsin temizliği, mallardan bir miktar sadaka alınmasıyla gerçekleştirilmektedir. Esasında bu, müminlerin davaya olan sadakatlerinin de sınanması ve bir göstergesidir.

Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mümin olarak varırsa işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin (TEZEKKA) mükâfatıdır. (20:75-76)

Salih mealler işleyerek nefsini temizleyenlerin mükâfatı, Adn cennetleridir. 

-  Zekâtın Verilmesinin Amacı

Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Salâtı ikame edin (EKİMNES SALATE) ve zekâtı verin (ATİNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey resulün ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. (33:33)

Allah, insanların günah kirini gidermek ve onları tertemiz yapmak istemektedir. Bunun da yolu, salâtın ikamesi ve zekâtın verilmesidir yani vahyi okumak, öğrenmek ve gereklerinin yapılarak nefsin arınmışlığa ulaştırılmasıdır.

Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE). Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)

Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen ve salâtı ikame eden (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verenlerin (ATEVÜZ ZEKATE) mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. (2:277)

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame edenler (MUKİMİNES SALATE) ve zekâtı verenler (MUTUNEZ ZEKATE) ve Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)

Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı. Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (73:20)

(2:110), (2:277), (4:162) ve (73:20) Ayetlerine göre yapılan iyilikler başka insanların veya hayvanların işine yarasa da aslında iyilik yapanın kendisi için yapılmış olmaktadır. Ve bu iyilikler, mükâfat olarak karşılıklarını Allah katında bulacaktır.

Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer salâtı ikame eder (EKAMTUMUS SALATE) ve zekâtı verir (ATEYTUMUZ ZEKATE) ve elçilerime inanır ve onları desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” (5:12)

(5:12) Ayetine göre salatı ikame edip, zekatı verenler; Allah tarafından içinden ırmaklar akan cennetlere koyulacaktır.

Kurtulmuştur arınan (TEZEKKA)… (87:14)  

(87:14) Ayetine göre kurtuluş arınmayla olacaktır.

Dolayısıyla zekâtın verilmesinin yani nefsin arınmışlığa ulaştırılmasının amacı, cenneti hak edecek bir olgunluğa gelerek kurtuluşa ermektir. Fakat vahyi okuyup, öğrendikleri halde gereklerini yapmayanlar ise kurtuluşa eremeyecek ve cehenneme gireceklerdir.

Salâtın ikamesini ve zekâtın verilmesini gerçekleştirenler; Şeytan’a uyarak cehenneme girmek yerine Allah’ın gönderdiği hidayet rehberlerine uyarak kurtuluşa erecek ve böylece cennete gireceklerdir.  

En Doğrusunu ALLAH Bilir.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder