“Zekâtın
verilmesi” şeklinde Türkçeye çevrilen “Atü Ez Zekât” tamlaması; salâtın
ikamesiyle vahiyden öğrenilenlerin hayata geçirilmesi, vahyin bütün
gereklerinin fiiliyata dökülmesi yani malın, mülkün ve gerekirse hayatın Allah
yolunda harcanarak nefsin arındırılmasıdır. Kısacası amaç, nefsin arınmışlığa
ulaştırılmasıdır. Bu da sadece vahyi okumakla değil, fiiliyata dökmekle
yapılacak bir iştir.
Türkçeden
örnek vermek gerekirse; salâtın ikamesine “ders çalışmak” denseydi, Atü Ez Zekât
da “sınava girerek kazanmak” olurdu. Yani “salâtı ikame edin ve zekâtı verin”
demek; bu örneğe göre “dersinizi çalışın ve sınavınızı kazanın” demek olurdu.
Önce
“salâtı ikame edin ve zekâtı verin” tamlamalarını içeren ayetlere bakalım:
Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE) ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (2:43)
İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet
etmeyeceksiniz ve anne babaya ve yakınlara ve yetimlere ve yoksullara iyilik
edeceksiniz ve herkese güzel sözler söyleyeceksiniz ve salâtı ikame edeceksiniz
(EKİMUS SALATE) ve zekâtı vereceksiniz (ATÜZ ZEKATE)” diye söz almıştık. Sonra
pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. (2:83)
Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE). Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu
bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz
değildir. Asıl iyilik, Allah’a ve ahiret gününe ve meleklere ve kitap ve nebilere
iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara ve yetimlere ve
yoksullara ve yolda kalmışa ve isteyene ve kölelere verenlerin ve salâtı ikame
eden (EKAMES SALATE) ve zekâtı veren (ATÜZ ZEKATE) ve antlaşma yaptıklarında
sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı
zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru
olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
(2:177)
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen ve salâtı ikame
eden (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verenlerin (ATEVÜZ ZEKATE) mükâfatları Rableri
katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. (2:277)
Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin ve
salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE)” denilenleri
görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan,
Allah’tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş
yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya
geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha
hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.” (4:77)
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana
indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame edenler
(MUKİMİNES SALATE) ve zekâtı verenler (MUTUNEZ ZEKATE) ve Allah’a ve ahiret
gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)
Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan sağlam söz almıştı.
Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle
beraberim. Andolsun eğer salâtı ikame eder (EKAMTUMUS SALATE) ve zekâtı verir (ATEYTUMUZ
ZEKATE) ve elçilerime inanır ve onları desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç
verirseniz elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden
ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse
mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” (5:12)
Sizin dostunuz ancak Allah’tır ve resulüdür ve Allah’ın
emirlerine boyun eğerek salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı veren (YUTUNEZ
ZEKATE) müminlerdir. (5:55)
Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık
bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine
oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler ve salâtı ikame eder (EKAMUS
SALATE) ve zekâtı verirlerse (ATEVÜZ ZEKATE) kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah
çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (9:5)
Fakat tövbe edip, salâtı ikame eder (EKAMUS SALATE) ve
zekâtı verirlerse (ATEVÜZ ZEKATE) artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen
bir kavme ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. (9:11)
Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan
ve salâtı ikame eden (EKAMES SALATE) ve zekâtı veren (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’tan
başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan
olmaları umulur. (9:18)
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.
İyiliği emreder ve kötülükten alıkoyarlar ve salâtı ikame eder (YUKİMUNES
SALATE) ve zekâtı verirler (YUTUNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat ederler.
İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir. (9:71)
“Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana
yaşadığım sürece salâtı (SALATİ) ve zekâtı (ZEKATİ) emretti.” (19:31)
Halkına salâtı (SALATİ) ve zekâtı (ZEKATİ) emrederdi.
Rabbinin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı. (19:55)
Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık
ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame etmeyi (İKAMES SALATİ) ve
zekâtı vermeyi (İTAEZ ZEKATİ) vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden
kimselerdi. (21:73)
Onlar öyle kimselerdir ki şayet kendilerine yeryüzünde
imkân ve iktidar versek salâtı ikame eder (EKAMES SALATE) ve zekâtı verir
(ATEVÜZ ZEKATE) ve iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin
âkıbeti Allah’a aittir. (22:41)
Allah
uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük
yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu
Kuran’da Müslüman diye isimlendirdi ki resul size şahit olsun, siz de insanlara
şahit olasınız. Artık salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE) ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel
yardımcıdır! (22:78)
Bunları ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan ve salâtı
ikame etmekten (İKAMİS SALATİ) ve zekât vermekten (İTAİZ ZEKATİ) alıkoyar.
Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37)
Salatı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE) ve resule itaat edin ki size merhamet edilsin. (24:56)
Onlar salâtı ikame ederler (YUKİMUNES SALATE) ve zekatı
verirler (YUTUNEZ ZEKATE) ve onlar ahirete kesin inanırlar. (27:3)
Onlar salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE) ve zekâtı veren (YUTUNEZ
ZEKATE) kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. (31:4)
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının
açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Salâtı ikame edin (EKİMNES
SALATE) ve zekâtı verin (ATİNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey resulün
ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak
istiyor. (33:33)
Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz
mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık salatı ikame
edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a ve resulüne itaat
edin. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (58:13)
Şüphesiz
Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini
ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle
yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna gücünüzün
yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı. Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni
okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın
lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise
Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde Kuran'dan kolayınıza geleni
okuyun. Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve Allah’a
güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu Allah
katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz.
Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir. (73:20)
Hâlbuki onlara ancak dini Allah’a has kılarak hakka yönelen
kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı ikame etmeleri (YUKİMUS SALATE) ve
zekâtı vermeleri (YUTUZ ZEKATE) emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (98:5)
Ayetlerde
“salâtı ikame edin ve zekâtı verin” denildiğinde bundan; “vahye dönük olmayı
ayakta tutun ve gereklerini yaparak nefsinizi arındırın” anlamı
çıkarılmalıdır.
Salâtın ikamesi ve zekâtın verilmesi, birbirinden
ayrılmaması gereken etle tırnak gibi iki fiildir ve Kuran’da da genellikle bu
şekilde kullanılmıştır. Bu iki kavram arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Salâtın
ikamesi geçtiği halde devamında zekâtın verilmesi ifadesinin kullanılmadığı
ayetlerde ise çoğunlukla zekâtın verilişinin nasıl olacağına dair açıklamalar
yer almıştır.
Örnek ayetler:
Onlar gayba inanırlar, salâtı ikame ederler (YUKİMİNES SALATE)
ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda
harcarlar. (2:3)
Onlar salâtı ikame eden (YUKİMUNES SALATE)
ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan
kimselerdir. (8:3)
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden ve salâtı ikame eden (EKAMUS
SALATE) ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah
için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için
dünya yurdunun iyi sonucu vardır. (13:22)
İnanan kullarıma söyle, salâtı ikame etsinler (YUKİMUS SALATE) ve
hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine
rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.
(14:31)
Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen ve başlarına gelen
musibetlere sabreden ve salâtı ikame eden (MUKİMİS SALATİ) ve kendilerine rızık
olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir. (22:35)
Şüphesiz Allah’ın kitabını okuyanlar ve salâtı ikame edenler (EKAMUS SALATE)
ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah
yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. (35:29)
(2:43) Ayetindeki “zekatı
verin” ifadesinde zekatın nasıl verileceğinin açıklaması, (2:3), (8:3),
(13:22), (14:31), (22:35) ve (35:29) ayetlerindeki “kendilerine rızık olarak
verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar” ifadesidir. Yani salâtı ikame
edenler zekâtı verirken, kendilerine verilen rızıktan gizli veya açıktan Allah
için harcamakta ve böylece kötülüğü iyilikle ortadan kaldırmaktadırlar.
Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE) ve nefsiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu
bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)
Salâtın ikamesiyle
vahiyden öğrenilenler, devamında zekâtın verilmesiyle fiiliyata dökülmekte ve
böylece salih amele sebep olmakta; nefsin arındırılmasını sağlamaktadır.
Dolayısıyla (2:110) ayetine göre insan nefsi için her ne iyilik yaparsa Allah
katında onun karşılığını bulacaktır.
Daha önce kendilerine, “ellerinizi çekin ve salâtı ikame edin (EKİMUS
SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKÂTA)” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine
savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi,
hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir
zamana kadar erteleseydin ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret,
Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar
haksızlık edilmez.” (4:77)
(4:77) Ayetine göre Allah, bazen insanların üzerine savaş
yazmaktadır. İnsanlar savaşa girdiklerini yaşamdaki gerçeklerden anlasalar da
müminler üzerlerine yazılan savaşı, salâtın ikamesini sürekli
gerçekleştirdikleri için vahiyden öğrenmekte, gerçek nedenlerini anlamakta ve
zekâtı vermeleri yani vahyin gereği olarak hakla batılın savaşına katılmaları
gerekmektedir.
Bir de bize, “Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve Allah’a karşı
gelmekten sakının” diye emrolundu. O, huzurunda toplanacağınız Allah’tır.
(6:72)
Salatın
ikamesinin devamında zekatın verilmesi ifadesinin bulunmadığı (6:72) ayetindeki
“Allah’a karşı gelmekten sakının” ifadesi, salatın ikamesiyle vahiyden
öğrenilenlerin sonucunda Allah’a itaat etmeyi gerektirmekte ve dolayısıyla
insanlara vahyin gereklerini yapmaya sevk ederek nefslerini arındırmayı
sağlamaktadır. Buradan da anlaşılmaktadır ki Allah’a karşı gelmekten sakınmak
da zekâtın verilmesinin genel tariflerinden biri olarak nefsin arınmasını
sağlayacaktır.
De ki: “Şüphesiz benim salâtım
(SALATİ) ve yaptıklarım (NUSUKİ) ve yaşamam ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah
içindir.” (6:162)
(6:162) Ayetindeki “nusuk” kelimesini çevirmenlerin çoğu
“ibadetlerim” şeklinde çevirmişlerdir. Oysaki “nusuk” kelimesinin karşılığı,
salât sonucunda vahiyden öğrenilen ve yaşam sırasında âlemlerin Rabbi Allah
için yapılan her şeydir. Adeta nefsin arındırılması amacıyla zekâtın verilmesi
sırasında yapılan her işin genel adıdır. Dolayısıyla salâttan öğrenilenlerin
yapılması, zekâtın verilmesi anlamına gelmektedir. Bunlar bir takım şekilsel
hareketler değildir.
Kitaba sımsıkı sarılanlara ve salâtı
ikame edenlere (EKAMUS SALATE) gelince şüphesiz biz, iyiliğe çalışan kimselerin
mükâfatını zayi etmeyiz. (7:170)
(7:170) Ayetine göre salatı ikame edenler, devamında iyiliğe
çalışan kimselerdir. Çünkü Allah’ın vahyini öğrenmekte ve gereklerini yani
salih amelleri yapmaktadırlar. Dolayısıyla zekâtlarını bu şekilde
vermektedirler. Allah, bu kimselerin yaptıkları iyiliklerin karşılığının zayi
olmayacağını ifade etmektedir.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde salâtı
ikame et (EKİMİS SALATE). Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar
için bir öğüttür. (11:114)
(11:114) Ayetine göre salatın ikamesi, iyiliklere sebep
olmakta ve kötülükleri gidermektedir. Çünkü salâtın ikamesiyle vahyin gerekleri
öğrenilmekte ve yerine getirilerek iyiliklere sebep olunmaktadır. Sonuçta da
nefs arındırılmaktadır.
Onlardan sonra salâtı (SALATE) zayi eden ve şehvet ve dünyevî
tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük
bir azaba çarptırılacaklardır. (19:59)
(19:59)’da
bahsedilen nesil, salatı zayi ettikleri için Allah’ın vahyinden kopmuşlar ve
dolayısıyla vahyin gereklerini yaparak zekatlarını verecekleri yerde; şehvet ve
dünyevi tutkularının peşine düşmüşlerdir. Allah’ın doğru yolundan sapmaları
sebebiyle azaba çarptırılacaklardır.
O halde
Rabbin için salata katıl (SALLİ) ve güçlüklere göğüs ger (VENHAR). (108:2)
(108:2) Ayetine göre salata katılmanın gereği,
devamında güçlüklere göğüs germektir. Zaten bir mümin için vahyin okunması ve
öğrenilmesi, devamında gereklerinin yapılmasını yani her türlü çabayı ve
mücadeleyi gerektirmektedir. (Maalesef ki bu ayetin sonundaki “venhar” kelimesi
bazı Kuran çevirilerinde “kurban kes” anlamında meallendirilmiştir.)
Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez.
Günah yükü ağır olan kimse, günahını yüklenmeye çağırırsa ondan hiçbir şey
yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa... Sen ancak görmedikleri hâlde
Rablerinden için için korkanları ve salâtı ikame edenleri (EKAMUS SALATE) uyarırsın
ve kim arınırsa (TEZEKKA) ancak kendisi için arınmış (YETEZEKKA) olur. Dönüş
ancak Allah’adır. (35:18)
(35:18)
Ayetine göre arınacak olanlar salatın ikamesiyle vahyi öğrenecekler ve
Rablerinden için için korktuklarından gereklerini yaparak nefslerini
arındıracaklardır. İşte, insanı fahşa ve kötülüklerden koruyacak olan da
salâtın ikamesiyle vahiyden öğrenilenlerdir. Çünkü vahiyle sürekli muhatap
olmanın sonucu, salih emelleri gerçekleştirir hale gelmektir.
Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve
temizleyeceğin (TUZEKKİHİM) bir sadaka (SADEKATEN) al ve onlara salât et. Çünkü
senin salâtın (SALATEKE) onlar için sükûnettir. Allah hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir. (9:103)
(9:103)
Ayetine göre nefsin temizliği, mallardan bir miktar sadaka alınmasıyla
gerçekleştirilmektedir. Esasında bu, müminlerin davaya olan sadakatlerinin de
sınanması ve bir göstergesidir.
Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mümin olarak
varırsa işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde
ebediyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan
temizlenenlerin (TEZEKKA) mükâfatıdır. (20:75-76)
Salih
mealler işleyerek nefsini temizleyenlerin mükâfatı, Adn cennetleridir.
- Zekâtın Verilmesinin Amacı
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının
açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Salâtı ikame edin (EKİMNES
SALATE) ve zekâtı verin (ATİNEZ ZEKATE). Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey resulün
ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak
istiyor. (33:33)
Allah,
insanların günah kirini gidermek ve onları tertemiz yapmak istemektedir. Bunun da
yolu, salâtın ikamesi ve zekâtın verilmesidir yani vahyi okumak, öğrenmek ve
gereklerinin yapılarak nefsin arınmışlığa ulaştırılmasıdır.
Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ
ZEKATE). Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız Allah katında onu
bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür. (2:110)
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen ve salâtı ikame
eden (EKAMUS SALATE) ve zekâtı verenlerin (ATEVÜZ ZEKATE) mükâfatları Rableri
katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. (2:277)
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana
indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame edenler
(MUKİMİNES SALATE) ve zekâtı verenler (MUTUNEZ ZEKATE) ve Allah’a ve ahiret
gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)
Şüphesiz
Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini
ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle
yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna gücünüzün
yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı. Artık, Kuran’dan kolayınıza geleni
okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın
lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise
Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde Kuran'dan kolayınıza geleni
okuyun. Salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin (ATÜZ ZEKATE) ve
Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu
Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz.
Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir. (73:20)
(2:110),
(2:277), (4:162) ve (73:20) Ayetlerine göre yapılan iyilikler başka insanların
veya hayvanların işine yarasa da aslında iyilik yapanın kendisi için yapılmış
olmaktadır. Ve bu iyilikler, mükâfat olarak karşılıklarını Allah katında
bulacaktır.
Andolsun, Allah İsrailoğulları’ndan sağlam söz almıştı.
Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle
beraberim. Andolsun eğer salâtı ikame eder (EKAMTUMUS SALATE) ve zekâtı verir (ATEYTUMUZ
ZEKATE) ve elçilerime inanır ve onları desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç
verirseniz elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden
ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse
mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” (5:12)
(5:12)
Ayetine göre salatı ikame edip, zekatı verenler; Allah tarafından içinden
ırmaklar akan cennetlere koyulacaktır.
Kurtulmuştur arınan (TEZEKKA)… (87:14)
(87:14)
Ayetine göre kurtuluş arınmayla olacaktır.
Dolayısıyla
zekâtın verilmesinin yani nefsin arınmışlığa ulaştırılmasının amacı, cenneti
hak edecek bir olgunluğa gelerek kurtuluşa ermektir. Fakat
vahyi okuyup, öğrendikleri halde gereklerini yapmayanlar ise kurtuluşa
eremeyecek ve cehenneme gireceklerdir.
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder