5 Şubat 2018 Pazartesi

SALÂTIN ŞEKİL ŞARTI

Kuran'da salâtın ve salâtın ikamesinin, yapılması gerekli vücut hareketleri anlamında herhangi bir şekil şartı ve şekilsel tarifi yoktur.

Salâtlara (SALÂVATİ) ve salât-ı (SALÂTİ) vustaya hafız olun. Ve kalkın, Allah için kanitin olun. (2:238)
Fakat eğer korkarsanız o zaman yaya yürürken veya binekte iken… Nihayet emin olduğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi artık Allah’ı zikredin. (2:239)

“Salâvat” konusunu, “SALÂT” başlığı altında daha önce incelenmiştir. “Vusta Salâtı” konusu da “Vakit Şartı” başlıklı yazıda işlenmiştir.

(2:238) Ayetine dikkat edilirse normal zaman ve şartlarda salâtın sürekli yerine getirilmesi zaten istenmektedir. Yani bu bir ömür boyu sürdürülmesi gereken bir iştir. Hatta savaş veya korku halinde bile terk edilmemelidir.

(2:239) Ayetine göre korku halinde yaya olarak veya binek üzerinde (at, deve, otomobil, otobüs, gemi, uçak vs.) bile salâta devam edilmeli yani vahiy okuması yapılmalıdır. Korku hali geçince ise yine normal şartlardaki gibi salât yapılmalı ve hemen sonrasında Allah zikredilmelidir.

Peki, salâtın ikamesi “namaz kılmak” olsaydı; şekil şartı nasıl yerine getirilebilirdi? (Mesela korku halinde ve yaya olarak kaçan bir kişi nasıl namaz kılabilirdi?) Normal şartlarda getirilemezdi fakat yine din adamlarının zorlama yorumlarıyla yerine getirilebilmektedir. 

(2:239) Ayetinin devamında “Nihayet emin olduğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi artık Allah’ı zikredin.” denilmiştir. Buna göre kendimize şu soruyu sormalıyız: “Allah bize bilmediğimiz şeyleri nasıl öğretiyor?” Bu sorunun cevabı bellidir: Vahiy ile… Öyleyse Allah’ı yine onun inzal ettiği vahiyler aracılığıyla zikretmemiz gerekmektedir. İşte bunun adı da salâtın ikamesidir.

Böylece salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE) artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât (SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)

(4:101-103) Ayetleri savaş zamanı yapılan salâttan bahsetmektedir.

Salâtın ikamesini kısaca “belli vakitlerde vahye dönük olmayı ayağa kaldırmak” olarak da ifade edebiliriz. Bu yüzden savaş zamanı yapılan salâtı, tıpkı bir Cuma (toplantı) salâtı gibi düşünmeliyiz. Cuma salâtından en büyük farkı, normal şartlarda toplanmak yerine olağanüstü bir durumda müminler bir araya gelmişlerdir. Savaş durumu söz konusu olduğu ve can tehlikesi altında bulunulduğu için bu vahiy çalışmasını müminlerin bir an önce bitirmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla bu ayetlerden anladığımıza göre salâtın rekât olarak değil; zaman olarak kısaltılması müminlerden istenmektedir. (“Savaş Zamanı Yapılan Salât” başlıklı yazıyı okuyunuz.)

Öyleyse ayette “salâtı bitirdiğinizde” ifadesi vahiy çalışmamızı bitirmiş olduğumuzu kastetmektedir. Dolayısıyla hemen ardından ayaktayken, otururken veya yan üstü uzanmış iken yani normal şartlarda Allah zikredilmeli ve Allah’ın zikri olan ayetler düşünülmelidir.  

(4:101-103) Ayetleriyle bahsedilen savaş zamanı, öğrencilerin sınav zamanı olsaydı; bu sırada yapılması gereken salâtın anlamı “ders”, salâtın ikamesi de “ders çalışmak” olsaydı ve konuyu Türkçeden örnek bir cümleyle anlatmak gerekseydi şöyle diyecektik:

(Sınav zamanı için) Böylece dersi bitirdiğinizde artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken konuyu düşünün! Daha sonra tatile çıktığınızda dersinizi çalışın. Muhakkak ki ders, öğrencilerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak planlanmıştır. (4:103 ayetiyle benzetme.)

Normal şartlardaki salâtın ikamesi yani kısaca vahyin okunması işi acele etmeden, daha detaylı, derinlemesine inceleyerek gerçekleştirilmelidir:

“Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip, durma. Şüphesiz, onu toplamak ve onu okutmak Bize aittir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize aittir.” (75:16-19)

"İşte Hak ve Melik olan Allah, Yücedir. Ve Kuran’ın tamamlanması hususunda O’nun vahyi, tamamlanmadan önce acele etme. Ve “Rabbim, benim ilmimi artır.” de. (20:114)

Ayetlerde görüldüğü gibi vahyin okunması işi de bir yöntem ile yapılmalı yani dikkatli olunmalı ve acele edilmemelidir. Vahyi açıklama işini Rabbimiz üzerine almıştır. Zira ayetler birbirini teyit etmekte ve açıklamaktadır.

Nihayet emin olduğunuz zaman bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi artık Allah’ı zikredin. (2:239)

"İnsana bilmediği şeyleri öğretti." (96:5)

Allah, insana bilmediği şeyleri nasıl öğretmiştir? Tekrar belirtmek gerekir ki bu soruya cevap, “vahyederek” olmalıdır… Dolayısıyla Allah, yine insanlara kurtuluşun yolunu vahiy yoluyla öğretmektedir. Bu da salâtın ikamesiyle yani belli vakitlerde vahye dönük olmanın ayağa kaldırılmasıyla gerçekleşecektir. 

-      Hazırlık Ön Şartı

Salâtın hazırlık için ön şartı; temizlenmektir. Buradaki hedef, insanı hem maddi hem de manevi yönden temizlemek ve ardından yapılacak salâtın ikamesine yani vahiy çalışmasına hazırlamak; salâtın ikamesi sırasında ise son derece rahat bir şekilde ayetlere odaklanmasını sağlamaktır. Bunun da herhangi bir ritüeli, şekil şartı yoktur.

Salâta hazırlık ile ilgili sadece iki ayet vardır.

Ey iman edenler! Sarhoş (SUKARA) iken ne söylediğinizi bilinceye kadar ve cünub (CUNUBEN) iken -yolcu olmanız hariç- yıkanıncaya (TAGTESİLÜ) kadar salâta yaklaşmayın (TAKRABÜS SALATE)! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su (MAEN) bulamamışsanız o takdirde temiz toprağa teyemmüm edin (TEYEMMEMÜ), sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki Allah, günahları affeden, mağfiret edendir. (4:43)

(4:43) Ayetine göre sarhoşken yani aklımız herhangi bir sebeple başımızda değilken ve cünub iken yani objektif değilken, önyargılıyken, taraflı bir bakışa sahipken (“sukara” ve “cünub” kelimeleri ile ilgili açıklama aşağıdadır) bu durumlardan çıkabilmek ve ayılmak, aklımızı başımıza alarak akıl yürütebilmek için yıkanmalıyız. Bu yıkanmanın nasıl olacağı, (5:6) ayetinde açıklanmıştır: 

“Salâta (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın (FAGSİLU) ve başlarınızı ve ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin.”

Ancak hasta isek veya yolculukta isek veya tuvaletten gelmişsek veya kadınlara dokunmuşsak (cinsel ilişkide bulunmuşsak) fakat su bulamamışsak o takdirde temiz bir toprağa teyemmüm ederek yüzümüze ve ellerimize mesh etmeliyiz. Demek ki bu hallerde su bulabilirsek yine yıkanmalıyız.

Buradan da anlamaktayız ki kadınlara yaklaşmak, “cünub” kelimesinden sonra ayetin devamında ayrıca zaten zikredilmiş ve su bulunduğu takdirde yıkanmamız öğütlenmiştir. Yani “cünub” olmanın, bilinen anlamda “kadınlarla cinsel ilişkiye girmek” olmadığı anlaşılmaktadır.

Ayet bize demek istemektedir ki:

Aklınız herhangi bir sebeple başında değilse ve bu veya başka bir sebeple taraflı bir bakış açısına sahipseniz, önyargılarınız varsa yıkanıp da aklınızı başınıza almadan yani ayılmadan salâta yaklaşmayın. (Çünkü ayetleri derinlemesine anlayamazsınız.) Bunun haricinde hasta, yolculukta, tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuş iseniz (cinsel ilişkide bulunmuş iseniz) fakat su bulamamışsanız o takdirde temiz bir toprağa teyemmüm ederek yüzünüze ve ellerinize mesh etmeli ve hem temizlenmeli hem de vücudunuzdaki negatif enerjileri uzaklaştırmalısınız. Fakat su bulursanız yıkanmalısınız. Aksi takdirde kendinizi rahat hissetmeyeceğiniz gibi Kuran’a da odaklanamazsınız ve konuları yeterince düzgün anlayamazsınız…  

Ey iman edenler! Salâta (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın (FAGSİLU) ve başlarınızı ve ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin. Eğer cünub (CUNUBEN) iseniz o takdirde iyice temizlenin (FETTAHHERU). Eğer hasta veya yolcu iseniz veya biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara yaklaşmış ise eğer su (MAEN) bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin (TEYEMMEMÜ). Ve de ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh edin (sürün). Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek (YUTAHHİRAKUM) ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki böylece siz şükredersiniz. (5:6)

(5:6) Ayetini (4:43) ayetiyle birlikte düşündüğümüzde, (5:6) ayetindeki: Salâta (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın (FAGSİLU) ve başlarınızı ve ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin.” ifadesinde istenilen fiillerin, (4:43) ayetindeki “sukara” yani “herhangi bir sebeple aklı başında olmamak” halini ortadan kaldırmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

(4:43) Ayetinde hem “sukara” hem de aynı anda “cünub” halinde olanların yıkanması “tagtesilü” kelimesiyle istenirken (5:6) ayetinde ise “sukara” oluştan bahsedilmeden “cünub” olanların bu hallerinden temizlenmeleri için fiziki bir yıkanmaya gerek duyulmadığı “fettahheru” kelimesinin kullanılmasından anlaşılmaktadır. Yani yıkanmak için hem “sukara” hem de “cünub” hallerinin ikisi birden olması gerekmektedir.

Ayetteki Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek (YUTAHHİRAKUM) ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister” ifadesinde temizlik için kullanılan “yutahhirakum” kelimesiyle cünub olmaktan temizlenmeyi bildiren “fettahheru” kelimesinin aynı kelimenin türevleri oluşu, burada kastedilen temizliğin yıkanmayla sonuçlanan fiziki bir temizliği değil; manevi bir iç temizliğini amaçladığını göstermektedir.

Bu ayetin (4:43) ayetinden en büyük farkı “sukara” halinden bahsetmemesi ve salâtın ikamesinden önceki gerçek amacın, iman eden insanları iç temizliğine ulaştırmak olmasıdır. Bu şekilde iman eden insanlar Kuran’ı daha iyi anlayacak, kurtuluşa ermeleri sağlanacak ve böylece Allah’ın üzerlerindeki nimetini tamamlaması gerçekleşecektir.

Bu ayet de bize demek istemektedir ki:

Salâta kalkacağınız zaman vücudunuzun belirtilen uzuvlarını yıkamalı, ayılmalı ve odaklanmalısınız. Herhangi bir sebeple taraflı bir bakış açısına sahipseniz, önyargılarınız varsa onlardan uzaklaşmalı ve aklınızı başınıza alarak objektif olmalısınız. Bunun haricinde hasta, yolculukta, tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuş iseniz (cinsel ilişkide bulunmuş iseniz) fakat su bulamamışsanız o takdirde temiz bir toprağa teyemmüm ederek yüzünüze ve ellerinize mesh etmeli ve hem temizlenmeli hem de vücudunuzdaki negatif enerjileri uzaklaştırmalısınız. Fakat su bulursanız yıkanmalısınız. Aksi takdirde kendinizi rahat hissetmeyeceğiniz gibi Kuran’a da odaklanamazsınız ve konuları yeterince düzgün anlayamazsınız. Böylece temizlenemezsiniz ve Allah da üzerinizdeki nimetini tamamlamaz… 

Din adamları (4:43) ayetindeki “sukara” kelimesini sadece alkol sarhoşluğuymuş gibi anlamlandırmışlardır.

Bu kelime Kuran’da incelendiğinde “aklı başında olmamak, aklı başından gitmek, şok halinde olmak” gibi anlamlarda olduğu; aslında sadece alkol sarhoşluğu olmadığı görülmektedir. Zaten henüz sarhoş olmayan birine “sarhoş iken salâta yaklaşma” demek ne kadar abes ise alkol sarhoşu olan birine de “sarhoşken salâta yaklaşma” demek aynı şekilde abes ve anlamsızdır.

“Sukara” kelimesinin geçtiği diğer ayetler:

Onu gördüğünüz gün, emziren kadınların hepsi emzirdiğini unutup bırakır. Yük (bebek) taşıyan kadınların hepsi taşıdığı yükü (bebeğini) düşürür. Ve insanları, sarhoş (SUKARA) olmadıkları halde sarhoş (BİSUKARA) görürsün. Ve lakin Allah’ın azabı şiddetlidir. (22:2) 

Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz) (SUKKİRET). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar. (15:15)

Hurma ve üzümden şeker (SEKEREN) ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda akıl eden bir kavim için elbette bir ayet vardır. (16:67)

Ömrüne andolsun; muhakkak ki onlar sarhoşlukları (SEKRETİHİM) içinde bocalıyorlardı. (15:72)

Ve ölüm sarhoşluğu (SEKRETUL) hak ile geldi. İşte senin ondan kaçtığın şey budur. (50:19)

Sakarin, sugar, şeker gibi kelimelerinin kaynağı da bu kelimedir. 

(4:43) ayetinde “sarhoş iken” denilirken kastedilen şey “aklınız başında değilken, derinlemesine düşünmüyorken, aklınızda başka şeyler varken” gibi anlamlara gelmekte ve salâta yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.

(4:43) ve (5:6) Ayetlerindeki “cünub” kelimesinin de bilinen anlamda cenabet olmakla alakası yoktur. Zaten ilgili ayetlerde kadınlarla yakınlaşmış olmak sonucunda temizlikten ayrıca bahsedilmektedir.

“Cünub” kelimesinin geçtiği diğer ayetler:

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları (CÜNUBİHİM) üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)

Eğer size yasaklananların büyüklerinden kaçınırsanız (TECTENİBU) sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. (4:31)

Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya ve akrabaya ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak (CUNUBİ) komşuya ve yanınızdaki (CENBİ) arkadaşa ve yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (4:36)

Böylece salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE) artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât (SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)

Ey iman edenler! (Aklı örten) içki ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının (FECTENİBUHU) ki kurtuluşa eresiniz. (5:90)

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları ve böğürleri (CUNUBUHUM) ve sırtları bunlarla dağlanacak ve “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!” denilecek. (9:35)

İnsana bir sıkıntı dokundu mu gerek yan üstü (CENBİHİ) yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler böylece süslenmiştir. (10:12)

Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak (VECNUBNİ) tut.” (14:35)

Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının (VECTENİBUT)” diye resul gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün. (16:36)

Peki, karada sizi ters çevirip (CANİBE) yere geçirmesinden yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende misiniz? (17:68)

İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan (BİCANİBİH) çizer. Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa düşer. (17:83)

Ona, Tur’un sağ tarafından (CANİBİ) seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık. (19:52)

 “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tur’un sağ yanını (CANİBE) vaat ettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.” (20:80)

Bu böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların dışında (FECTENİBU) bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının (VECTENİBU). (22:30)

Büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları (CUNUBUHA) üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin ve istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. (22:36)

Annesi, Musa’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Musa’yı, onlar farkına varmadan uzaktan (CUNUBİN) gözledi. (28:11)

Görüldüğü gibi “cünub” kelimesini Kuran’dan incelediğimizde, geçtiği ayetlerde “yan, taraf, taraflı, uzak, uzaklaşmak, kaçınmak” anlamlarına geldiği görülmektedir. 

Kısacası (4:43) ve (5:6) ayetlerinde “cünub” denilirken kastedilen şey,  “taraflı iken, taraflı bir bakış açısına sahipseniz, şartlanmış halde iken” gibi anlamlara gelmekte ve
salâta yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.

“Sukara” ve “cünub” ifadelerini ayette birleştirdiğimizde karşımıza, “aklınız başında değilken ne söylediğinizi bilene ve taraflılıktan arınana kadar salâta yaklaşmayın” ifadesi çıkmaktadır.

Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kuran’dır. (56:77)
Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap’tadır. (56:78)
O’na, arınmış/temizlenmiş (MUTAHHERUN) olanlardan başkası dokunamaz. (56:79)

(56:77-79) Ayetlerinde bahsedilen arınmışlık ve temizlik olayı da aslen manevi arınmışlık ve temizliktir. Yoksa elimizdeki bir kitap olarak (Mushaf) Kuran’a isteyen istediği gibi dokunabilmektedir. Ancak bir insan salâtın ikamesini yerine getirecekse (4:43) ve (5:6) ayetlerinde belirtildiği gibi hazırlık yapmalıdır. Çünkü salâtın ikamesi normal bir okuma değil, ders çalışma şeklinde salim kafayla odaklanmayı ve negatif enerjilerden arınmayı gerektiren detaylı bir okumadır.

Salâta hazırlığın (4:43) ve (5:6) ayetlerinde yazdığı kadarıyla yapılması yeterlidir. Bu temizlenmenin sadece maddi bedensel temizlik olmadığı; mesela ağzın veya burnun yıkanmayışından, dişlerin fırçalanmayışından, saçların (suyla veya şampuanla) yıkanmayışından ya da yüzün, ellerin ve ayakların sabunla yıkanmayışından vs. anlaşılmaktadır.

Bu temizlik, teyemmüm olgusunu da düşündüğümüzde vücuttan negatif enerjilerin atılması dâhil aklı başında olmamak (sukara) veya objektif olmayan, taraflı bakış açısına sahip olmak (cünub) gibi durumları ortadan kaldırmayı amaçlayan manevi temizliği yani bakış açısını değiştirmeyi, objektifliği sağlamayı ve bilinç temizliğini de içermektedir.

Kadınların hayızlı olmaları da salât için bir engel değildir. İlgili ayetlerle bununla ilgili bir kısıtlama da yoktur. Hasta sayıldıkları bu durumda su bulunuyorsa yıkanacaklar veya bulunmuyorsa teyemmüm edeceklerdir. Ayrıca erkekler onlarla yakınlaşmış olduklarında onlar da erkeklerle temasa geçmiş olacaklarından aynı temizliği yapmaları gerekecektir.

Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının. Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (7:31)

İnsanlar topluca salat edecekleri mescitlerde (secde yapılan yani Allah’ın emri altına girilen yerlerde) ziynetlerini takabilirler, güzel kıyafetler giyebilirler.

Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, SABAH SALÂTI’NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve AKŞAM SALÂTI’NDAN (SALATİL İŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:58)

Sabah Salâtı’ndan önce, öğleyin soyunulan vakit ve Akşam Salâtı’ndan sonra mahrem yani çıplak halde olunabildiğine göre tek başına salât esnasında giyinik olarak salât ediliyor olmalıdır. Zira çıplak olarak salât etmek de aklın başka yerde olmasına sebep olabileceğinden salata hazırlık kurallarına aykırı bir durumdur.

-      İç Şartı

Biz onu hak olarak inzal ettik ve o da hak ile inzal edildi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. (17:105)
Ve Kuran’ı, okunacakları toplayan olarak insanlara dura dura okuyasın diye peyderpey inzal ettik. (17:106)
De ki: “İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman çeneleri üstüne kapanarak secde ederler.” (17:107)
“Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. (17:108)
Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve onların huşularını arttırır. (17:109)
De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın nihayet en güzel isimler o’nundur.” Salâtında (BİSALATİKE) sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. (17:110)

Yine bu ayetlerin anlatısından, salâtın Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır. Zira ayetler Kuran’dan, onun okunması sırasında kendilerine ilim verilenlerin içinde bulundukları ruh halinden, yaratıcıya ne şekilde hitap edilmesinden yani kendisinin zikredilmesinden ve bu sırada yapılmış olan salâttaki ses tonundan bahsetmektedir.

(17:106) Ayetindeki “Ve Kuran’ı, okunacakları toplayan olarak insanlara dura dura okuyasın diye peyderpey inzal ettik.” ifadesi, resulün insanlara nasıl salat edeceğinin de başka bir açıklamasıdır.  

(17:110) Ayetinin orijinlinde "ses" kelimesi olmamasına rağmen bütün çevirmenler tarafından anlam "ses tonu" olarak verilmiştir. Eğer buradaki anlam salât sırasındaki ses tonu ise o takdirde salâtın bir Kuran okuması olduğu düşünülmelidir. Bu şekilde düşünülürse ne çok kısık, ne de çok bağırarak, adeta konuşma tonuyla bir Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır. 

Salâttaki (vahiy okumasındaki) sesin yükseltilmemesi ya da çok alçaltılmaması, bunun tersine ikisi arasında orta bir yol tutulması yani adeta normal konuşma sesiyle okunması, salâtın şekilsel bir şartı olarak kabul edilebilir. Bunun amacının da bilinçte daha iyi anlamayı sağlamak olduğu düşünülmelidir. 

-      Vakit Şartı

Böylece salâtı bitirdiğiniz zaman artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman salâtı ikame edin. Muhakkak ki salât, müminlerin üzerine ‘vakitleri belirlenmiş bir farz’ olmuştur. (4:103)

Salâtın vakitli olmasını değerlendirecek olursak; Allah'ın 24 saatlik bir günü düzenleme zamanlarına uymak açısından yararlı bir öneridir ve şarttır. 

Salât, anlamak ve öğrenmek amacıyla yapılan bir Kuran okuması olduğundan; Sabah ve Akşam vakitleri, insanların iş ve dinlenmeye ayıracakları vakitler dışındaki en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerin haricindeki zamanlar Allah tarafından iş veya dinlenme için düzenlenmiştir. 


Ve geceyi size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)

Bu 2 vakit insanların, Kuran'ı salim kafayla anlayabilecekleri en makul zamanlardır. Fakat bu zamanlarda salâtı zorunlu olarak gerçekleştiremeyen bir insan, işini ve dinlenmesini etkilemeden diğer zamanlarda da salâtı yerine getirebilir. Boş vakitlerin bu şekilde değerlendirilmesi, işi ve dinlenmeyi engellemediği sürece faydalı olacaktır. Esasen diğer zamanlar, salâttan öğrenilenlerin uygulama zamanıdır...

(a)       Günlük Salâtlar

Günlük salât sadece 2 vakittir.

Salâtın vakitleri ile ilgili ayetler: 

Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, SABAH SALÂTI’NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve AKŞAM SALÂTI’NDAN (SALATİL İŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (24:58)

Kuran'da salât vakitleri ile ilgili iki vaktin ismi vardır:

SABAH SALÂTI (Salâtil Fecr) ve AKŞAM SALÂTI (Salâtil İşa).

Sabah Salâtı vakti: Günün aydınlanmasından (siyah ile beyaz ipliğin ayırt edilmesinden) Güneş doğana kadar geçen süre arasıdır. Havanın ilk aydınlanmasından Güneş'in doğmasına kadar olan süre olan sabahta hava aydınlıktır ama henüz Güneş doğmamıştır. 

Akşam Salâtı vakti: Güneş'in batmasından havanın kararmasına yani geceye kadar geçen süre kadardır. Güneşin batmasından havanın kararmasına kadar olan süre olan akşamda henüz tam karanlık olmamıştır. Sabah vaktinin simetriğidir.

Bu alaca karanlık iki vakit, Kuran'da gecenin yakınları (zülefi) olarak geçmektedir ki ikisinde de Güneş bulunmamaktadır. Bu şekliyle aynı zamanda Güneş’e tapan eski inançlar da kendi payını almıştır.

Dikkat edersek (24:58) ayetinde mahrem halde bulunulabilecek üç vakit açıklanırken sabah ve akşam salâtlarının haricinde sadece "öğleyin soyunduğunuz vakit" denilmektedir. Bu da salâtın günde 2 vakit olduğunun başka bir göstergesidir. Zira gün içinde başka salât vakti olsaydı; aynı şekilde o salât vakitlerinin de bu ayet içerisinde ismiyle birlikte anılması gerekirdi. Mahrem halde bulunulabilecek bir vakit olan öğlenin bir salât vakti olmadığı, sabah ve akşam salâtları gibi adıyla birlikte (öğle salâtı, ikindi salâtı gibi) geçmemesinden de anlaşılmaktadır. Ayetteki öğleyin soyunulan vakit olsa olsa öğle paydosu veya dinlenmesi olarak düşünülmelidir. Çünkü ayetteki “öğleyin soyunduğunuz vakit” ifadesi bu düşünceyi desteklemektedir.

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde salâtı ikame et. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. (11:114)

Gündüz, Güneş'in doğuşundan Güneş'in batışına kadardır. Yani gökyüzünde Güneş vardır.

Gündüzün iki tarafı ise Güneş doğmadan önceki sabah ve Güneş battıktan sonraki akşam vaktidir. Bu vakitlerde gökyüzünde Güneş olmadığı için alacakaranlıktır. Bu yüzden bu vakitlere Allah, "gecenin yakınları" demektedir.

(11:114) Ayetindeki VE bağlacı insanları yanıltmaktadır. Geleneksel öğretiden etkilenmiş ve Kuran’da 5 vakit namazı arayan birçok insan; "Gündüzün iki tarafında VE gecenin gündüze yakın kısımlarında salâtı ikame et" ifadesindeki VE bağlacını ayraç gibi değerlendirerek  "Gündüzün iki tarafında" ile "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadelerini birbirinden bağımsız düşünmekte ve 2'den fazla yani 4 adet salât vakti üretmektedir. Oysaki ayetteki VE kelimesi bir bağlaç olup, "Gündüzün iki tarafında" ile "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadelerini birbirine bağlamaktadır. Yani "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi VE kelimesinden önceki "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin açıklamasıdır. Şöyle ki: Ayet bize ‘gündüzün iki tarafında’ demekte ayrıca iki tarafın neresinde olduğunu da VE bağlacından sonra açıklamaktadır. Bu ayetteki VE kelimesine Türkçeden anlam vermek gerekirse YANİ kelimesi anlama yakın doğru bir karşılık olabilecektir. "Gündüzün iki tarafında VE (YANİ) gecenin gündüze yakın kısımlarında salâtı ikame et" ifadesinde VE kelimesinden sonraki kısım, öncekinin açıklaması olmaktadır. Gündüzün iki tarafında ama tam nerelerinde? Gecenin gündüze yakın kısımlarında... Yani Sabah ve Akşam...

Salâtın ikamesini “namaz kılmak” olarak düşünen din adamları, gelenekte uygulanan ve (gündüzü ikiye böldüğümüzde) gündüzün sadece bir tarafına sıkıştırılmış olan öğle ve ikindi namazı vakitlerini Kuran’da aramakta ve bu ayeti kendilerine delil olarak göstermektedirler. Ancak gündüzün iki tarafında olması gereken bu vakitlerin neden sadece bir tarafa sokulduğu sorusuna sadece rivayetler yoluyla cevap verebilmektedirler. Yani din adamları "gündüzün iki tarafındaki" ifadesinde kastedilen sabah ve akşam salâtlarını; Güneş'in doğuşundan en tepedeki konumuna kadar geçen süreyi bir taraf, en tepedeki konumundan Güneş'in batışına kadar geçen süreyi de bir taraf kabul ederek gündüzün içine sokmuşlardır. Lakin “Salâtil Vusta” olarak düşündükleri Öğle Namazını ve İkindi Namazını gündüzün sadece ikinci yarısına sıkıştırmışlardır. Çünkü gündüzün ilk yarısında herhangi bir namaz yoktur. Hâlbuki ayet ‘gündüzün tarafları’ diyerek gündüzün dış taraflarını yani etrafını kastetmektedir.

Bunu en güzel otomobil direksiyonuyla örneklendirebiliriz... 

Bir direksiyon usta öğreticisi, bir sürücü adayına:"Direksiyonu iki tarafından ve yere yakın yerlerinden tut" dediğinde sürücü adayı pek tabii ki direksiyonu 4 yerinden değil,  yere yakın iki yerinden (tarafından) tutacaktır... (Bak. “VE BAĞLACI” başlıklı yazı.)

Ve kâfirler: “Bu, sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım etti.” dediler. Böylece onlar, batılla ve zulümle gelmiş oldular. (25:4)
Ve “O, O’nun yazdırdığı ve sabah-akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler. (25:5)

Dikkat edilirse (25:5) ayetindeki "sabah-akşam" ifadesi, Kuran okumasının bu vakitlerde yapıldığının başka bir göstergesidir.

(b)       Gecenin Yakınları

"Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısımlarında (ZÜLEF) salâtı ikame et. Muhakkak ki iyilikler kötülükleri giderir." (11:114)

Ayetin orijinal metninde, ‘yakınlık’ anlamında olan zülfe’nin çoğulu zülef kelimesi bulunmaktadır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi göstermektedir. Öyleyse ayetteki "gecenin zülefleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Peki, sabah salâtı ile akşam salâtı toplamda 2 vakit ise en az 3 vakit nerededir? 

Sabah ve akşam salâtları toplamda 2 vakit olmasına rağmen birer zaman aralığıdır. Bu iki zaman aralığında 2'den fazla küçük zaman aralıkları (süre parçaları) vardır. Yani bu iki zaman aralığı, birçok zaman aralığından oluşmaktadır.

Mesela sabah vakti 4:00-5:30 arası ise 4:01, 4:02, 4:03, 4:04,...5:29 dakikalarının tamamı sabah salâtı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır. Aynı şekilde akşam vakti 20:00-22:00 arası ise 20:01, 20:02, 20:03, 20:04,... 21:59 dakikalarının tamamı akşam salâtı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır.

Yani sabah ve akşam vakit aralıklarında yüzlerce zaman kesiti vardır ve başlangıç ile bitiş için maksimum sınırları belli olmak üzere bu zaman kesitlerinden herhangi biri salât vakti olarak kabul edilip, Kuran okunabilir; salât vakti içinde mola verilebilir. Maksimum sınırların belli olmasından kasıt, sabah ve akşam salâtlarının vakit aralıklarıdır. Bu vakitlerde mola verildiğinde salât sayısı, sabah ve akşam salâtı sınırlarını aşmamak şartıyla otomatikman 2’yi aşmaktadır.

(2:238) Ayetindeki "Salâtları, ortalama salât olarak koruyun" ifadesi, "Salâtları ne çok uzatın ne de çok kısaltın" anlamına gelip, sabah ve akşam salâtlarının en fazla belirlenen sınırlarda gerçekleştirilmesini gerektirir.

AYET: Güneşin batmasından (DULUKİ), gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et (EKIMİS SALATE). Ve Sabah (FECR) Kuran’ını... Muhakkak ki Sabah Kuran’ı şahitlidir. (17:78)

Bazı din adamları (17:78)'deki "duluki" kelimesini "sarkmak, dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda çevirmişler ve böylece Güneş’in sarkmasından gecenin kararmasına kadar olan vakit aralığındaki namaz vaktinin öğle veya ikindi olması gerektiğini savunmuşlardır. Hâlbuki ayetin devamına baktığımızda doğru anlamın "batmak" olduğu görülecektir çünkü ayetin devamı, ‘gecenin kararmasına kadar’ diyerek Güneş’in batışıyla başlayan akşam vaktini anlatmaktadır. Eğer kelimenin anlamı "sarkmak, dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda olursa bu defa öğle veya ikindi salâtından birini anlattığı iddia edilmekte fakat akşam salâtını da kapsayan yani birden fazla salâtı içeren hatalı bir durum ortaya çıkmaktadır. 

Ayetin devamındaki "Fecrin Kuran'ı" ifadesi de salâtın gerçek anlamının "Kuran okumak" olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. Ayrıca aynı şekilde akşam salâtında ne yapılması gerektiğini de bize anlatmaktadır.

(c)        Cuma Salâtı

Ey iman edenler! Cuma (toplanma) günü salât (SALATİ) için nida edildiği zaman hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz. (62:9)
Artık salâtı bitirdiğiniz zaman (KUDİYETIS SALATU) yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki böylece siz kurtuluşa erersiniz. (62:10)

Ve onlar, Rablerine icabet ederler ve salâtı ikame ederler (EKAMUS SALATE) ve onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (42:38)

Cuma Salâtı; müminlerin vaktini önceden belirledikleri zamanlarda veya (4:101-103) ayetlerinde bahsedildiği üzere savaş gibi olağan üstü durumlarda, alışverişi (Dünya işlerini) terk ederek Kuran ayetlerini okuyup, üzerinde düşünüp karşılıklı müşavere ettikleri ve güncel problemlere çözümler ürettikleri toplanma günü yani Cuma günü gerçekleştirdikleri salâttır.

Cuma (toplanma) günü yapılan salâtın getirdiği diğer bir sonuç da müminlerin özellikle alışverişi (Dünya işlerini) bırakıp salâta katılmalarının istenmesidir. Dolayısıyla bu durum, gündüz içerisinde alışverişin bırakılıp salât yapılan başka bir vaktin olmamasını gerektirmektedir. Örneğin Öğle veya İkindi gibi gündüz içinde yapılan başka salât vakitleri olsaydı, bunlar da alışverişin kesilmesini gerektirecekti ve bu durum da tıpkı Cuma günü salâtı gibi Kuran'da açıklanacaktı…

Cuma salâtının “şu vakit olması şarttır” diye kesin bir vakti yoktur. Ya önceden belirlenmiş bir vakit olabilir ya da olağanüstü bir durumda toplanılıyor olabilir. Önemli olan Cuma salâtı için herhangi bir şekilde çağrı yapıldığında bir araya, Allah’ın zikri için toplanmaktır.

Günümüzde namaz kılmak için bir araya gelinen Cuma günü, tamamen geleneksel bir gün ve uygulamadır. Esasında Cuma günü, toplantı günü demektir ve haftanın herhangi bir günü yapılabilir. Ayetteki “alışverişi bırakın” ifadesi sanki ticareti ve Dünya işlerini bırakıp gündüz içinde toplanılıyormuş gibi izlenim uyandırmaktadır ki zaten böyle yapılmalıdır. Önemli olan Dünya işlerini bırakıp, topluca salâtın ikamesine yönelmek ve Allah’ın ayetleri üzerinde müşavere ederek güncel problemlere çözümler üretmektir.

Kısacası Cuma (toplanma) günü, müminler bir araya gelerek Allah’ın zikrine sarılmalıdırlar. O zikir Müslümanlar için Kuran’dır. Kuran’dan önceki müminler için ise kendi zamanlarında geçerli olan Allah’ın vahyi idi. Kadın erkek ayrımı olmaksızın iman edenler; ayetleri okumalı, üzerinde konuşup karşılıklı müşavere etmeli ve güncel problemlere de çözümler aramalıdırlar. Ulaştıkları çözümlere uygun olarak da imkânlarının elverdiği şekilde gereğini yapmalı, rızıklandırıldıkları şeylerden infak etmelidirler.

(62:10) Ayetindeki: "salâtı bitirdiğiniz zaman yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin." ifadesi salâtın bir Kuran okuması (çalışması) olduğunun göstergesidir.

Kuran okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz. (7:204)

Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kuran’ı dinlemeleri için... Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler. Sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. (46:29)

Topluluk halinde Kuran okunduğu zaman susup dinlemek gerekir çünkü hem okunanları anlamak hem de uyarıcı olarak diğer insanlara ulaştırmak gerekmektedir.

(d)       Vusta Salâtı

Salâtları (SALAVATİ) ve Orta Salâtı’nı (SALATİL VUSTA) koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. (2:238)

İnsanlar; (2:238) ayetindeki "Salâtları" (“Salâvati”) ifadesinin çoğul olmasından ve Arapça grameri gereği en az 3 salâta işaret etmesinden hareketle en az 3 salât, ayetin devamındaki Orta Salâtı (Salâtil Vusta) ifadesine istinaden de ayrıca bir salât olduğunu düşünmüşlerdir. Böylece Orta Salâtını, Sabah ve Akşam Salâtlarının ortasına, Öğle veya İkindi gibi vakitlere oturtmuşlardır. 

Oysaki Orta Salâtıyla kastedilen şey, Öğle veya İkindi gibi ayrıca bir salât olsaydı; en az 3 salâtı ifade eden "Salâtları" ifadesinin içinde zaten yer almış olacaktı ve ayrıca belirtilmesine gerek kalmayacaktı. 

Ayetteki "Vusta" kelimesinin Kuran içindeki diğer anlamlarına bakıldığında vasat, vasati gibi kelimelerle aynı anlamda olduğu yani "orta, ortalama" anlamına geldiği anlaşılmaktadır.

Ayetteki “ve” bağlacına istinaden anlatılmak istenilen konu; "Salâtları, ortalama salât olarak korumaktır." Yani salâtlar ne çok kısa ne de çok uzun tutulmalı; salât için ikisinin ortası bir vakit harcanmalıdır. Bunun tek istisnası, savaş zamanı yapılan topluca salâttır. İnsanlar can derdinde olduğu için savaş zamanı yapılan salâtın kısaltılmasında sakınca yoktur. Kuran'da rekât diye bir şey geçmediği için buradaki kısaltmadan kasıt; rekât kısaltması değil, süre kısaltması anlamındadır... 

ÇOK ÖNEMLİ: 

Ve onlar ki salâtlarını (SALAVATİHİM) korurlar. (23:9)

Bu, elleri arasındakinin sadık kalanlarını doğrulayan ve ahirete ve ona inanan, şehirlerin anası ve onun etrafında olan kimseleri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Onlar, salâtlarını (SALATİHİM) korurlar. (6:92)

(2:238) ayetinde bahsedildiği gibi “salâtil vusta” yani “orta salâtı” adında başka bir salât olsaydı (23:9) ve (6:92) ayetlerinde de tıpkı (2:238) ayetindeki gibi "salâtlarını ve vusta salâtını korurlar" denmesi gerekirdi.

Peki, "Salâtları" ifadesi Arapçaya göre en az 3 salâtı belirtiyorsa ve Sabah ve Akşam olmak üzere günde sadece 2 vakit salât varsa 3. salât hangisidir? Bu salât, bir önceki başlıkta incelediğimiz Cuma (toplanma) günü topluca yapılan salâttır...

(e)       Gece Kalkışı

Güneş’in batmasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et (EKİMİS SALATE) ve sabahın Kuran’ını… Çünkü sabahın Kuran’ı şahitlidir. (17:78)

(17:78) Ayetinde “Güneş’in batmasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et” denilerek Akşam salâtının vakit aralığı belirtilmiş ve bu vakit aralığında yapılması istenilen salâtın ikamesi ifade edilmiştir. Hemen ardından ise “ve sabahın Kuran’ını” denilerek Sabah salâtı vaktinde Kuran okunmasının yapılması istenmiştir. Buradan da görüldüğü gibi salât vakti yapılan şeyin, Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır. 

Gecenin bir kısmında ve sana özel nafile olarak onunla teheccüde uyan. Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır. (17:79)

(17:79) Ayetinde resulün, kendisine özel olarak gecenin bir vaktinde kalkıp Kuran üzerinde düşünmesi isteniyor. Bu ayetteki teheccüd olayı, her ne kadar çevirmenler tarafından “teheccüd namazı” diye adlandırsa da  ayetin orijinalinde salât kelimesi yoktur ve bir önceki ayetten, konunun Kuran okumak ve üzerinde düşünmek olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu ayeti teyit etmek üzere, gece kalkıldığında yapılacak şeyin Kuran okumak olduğu aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır:

Ey örtünüp gizlenen! Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk! Onun yarısı veya ondan biraz eksilt. Veya onu daha arttır. Ve Kuran’ı tane tane güzel bir şekilde oku. (73:1-4)

Muhakkak ki Biz, sana yakında ağır bir söz vahyedeceğiz. Muhakkak ki gece kalkışı tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha sağlamdır. Muhakkak ki senin için gündüz uzun meşguliyet vardır. (73:5-7)

(73:5-7) ayetlerinde gece kalkışının istenmesinin sebepleri; "ağır bir söz ulaştırılması, tesir bakımından kuvvetli oluşu, okuyuş bakımından daha sağlam olması, gündüzün içinde uzun meşguliyetin bulunması" şeklinde sıralanmakta ve amacın Kuran okumak olduğu (73:1-4) ayetlerinden de açıkça anlaşılmaktadır.

Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen da) onun üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Onu sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahimdir. (73:20)

(73:20) Ayetinden de görüleceği üzere müminlere gece kalktıklarında “Kuran’dan size kolay geleni okuyun!” şeklinde seslenilmiştir. Ayetin devamında “Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin!” denilerek salâtın ikamesinin Kuran okuyarak gerçekleştirileceği bir kez daha ifade edilmiştir.

Anlaşılan odur ki Müzzemmil Suresi'nin ilk ayetleri gereği geceleri kalkan ve Kuran okuyan Allah'ın resulünün yanında diğer müminler de Kuran okumak, zikir yapmak, kanitin olmak amacıyla kalkmışlardır. 

Ayetin devamında Allah; gece ve gündüzün düzenlenişinden ve bunu insanların asla hesaplayamayacaklarından bahsederek, insanlardan bir kısmının hasta olabileceğini, bir kısmının Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını, bir kısmının ise Allah’ın yolunda savaşacaklarını ifade edip, gece kalkışın zor olduğunu ve kalkamayanlar için tövbeleri kabul ettiğini belirtmiş olmaktadır. Böylece Kuran okumak için gece kalkışı vakti, bu ayetle birlikte salâtın yerine getirilmesi gereken zorunlu vakitlerden biri olmaktan çıkarılmıştır.

Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah'ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır. (3:113)

Kitap ehlinden ise isteğe bağlı olarak gece saatlerinde kıyamda duran, Allah'ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır fakat bu gece kalkış zamanı onlar için de zorunlu bir vakit değildir.

(f)        Salât Vakitleri İle İlgili Sonuç

Müminler için günlük sadece 2 vakit salât vardır: Sabah ve Akşam. 

Bu iki vakit hem isim olarak müminlerin salât vakti şeklinde Kuran’da geçmekte hem de inkârcıların eleştirilerinde yer almaktadır.

Dediler ki: "Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam birileri tarafından okunuyor." (25:5)

Diğer vakitler ise gündüz iş, gece de dinlenme olarak Allah tarafından düzenlenmiştir.

Ve geceyi, size örtü yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan O’dur. Ve gündüzü yayılma zamanı yaptı. (25:47)

Günlük salât vakitlerinin dışındaki tek salât vakti, Cuma (Toplanma) günü yapılan topluca salâttır. 

Gece Kuran okumak için kalkış ise zorunlu değildir.


Böylece Kuran'da; ikisi günlük, birisi ise kararlaştırılan toplanma gününde icra edilen 3 adet salât vakti vardır.

En Doğrusunu ALLAH Bilir.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

2 yorum: