Kuran'da salâtın
ve salâtın ikamesinin, yapılması gerekli vücut hareketleri anlamında herhangi
bir şekil şartı ve şekilsel tarifi yoktur.
Salâtlara (SALÂVATİ)
ve salât-ı (SALÂTİ) vustaya hafız olun. Ve kalkın, Allah için kanitin olun. (2:238)
Fakat eğer korkarsanız o zaman yaya yürürken veya
binekte iken… Nihayet emin olduğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi
artık Allah’ı zikredin. (2:239)
“Salâvat” konusunu, “SALÂT”
başlığı altında daha önce incelenmiştir. “Vusta
Salâtı” konusu da “Vakit Şartı”
başlıklı yazıda işlenmiştir.
(2:238) Ayetine dikkat edilirse normal zaman ve
şartlarda salâtın sürekli yerine getirilmesi zaten istenmektedir. Yani bu bir
ömür boyu sürdürülmesi gereken bir iştir. Hatta savaş veya korku halinde bile
terk edilmemelidir.
(2:239) Ayetine göre korku halinde yaya olarak veya
binek üzerinde (at, deve, otomobil, otobüs, gemi, uçak vs.) bile salâta devam
edilmeli yani vahiy okuması yapılmalıdır. Korku hali geçince ise yine normal
şartlardaki gibi salât yapılmalı ve hemen sonrasında Allah zikredilmelidir.
Peki, salâtın ikamesi “namaz kılmak” olsaydı; şekil
şartı nasıl yerine getirilebilirdi? (Mesela korku halinde ve yaya olarak kaçan
bir kişi nasıl namaz kılabilirdi?) Normal şartlarda getirilemezdi fakat yine
din adamlarının zorlama yorumlarıyla yerine getirilebilmektedir.
(2:239) Ayetinin devamında “Nihayet emin olduğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi
artık Allah’ı zikredin.” denilmiştir.
Buna göre kendimize şu soruyu sormalıyız: “Allah bize bilmediğimiz
şeyleri nasıl öğretiyor?” Bu sorunun cevabı bellidir: Vahiy ile… Öyleyse
Allah’ı yine onun inzal ettiği vahiyler aracılığıyla zikretmemiz gerekmektedir.
İşte bunun adı da salâtın ikamesidir.
Böylece salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE)
artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra
güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât
(SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)
(4:101-103) Ayetleri savaş zamanı yapılan salâttan
bahsetmektedir.
Salâtın ikamesini kısaca “belli vakitlerde vahye
dönük olmayı ayağa kaldırmak” olarak da ifade edebiliriz. Bu yüzden savaş
zamanı yapılan salâtı, tıpkı bir Cuma (toplantı) salâtı gibi düşünmeliyiz. Cuma
salâtından en büyük farkı, normal şartlarda toplanmak yerine olağanüstü bir
durumda müminler bir araya gelmişlerdir. Savaş durumu söz konusu olduğu ve can tehlikesi
altında bulunulduğu için bu vahiy çalışmasını müminlerin bir an önce
bitirmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla bu ayetlerden
anladığımıza göre salâtın rekât olarak değil; zaman olarak kısaltılması
müminlerden istenmektedir. (“Savaş
Zamanı Yapılan Salât” başlıklı yazıyı okuyunuz.)
Öyleyse ayette “salâtı bitirdiğinizde” ifadesi
vahiy çalışmamızı bitirmiş olduğumuzu kastetmektedir. Dolayısıyla hemen ardından
ayaktayken, otururken veya yan üstü uzanmış iken yani normal şartlarda Allah
zikredilmeli ve Allah’ın zikri olan ayetler düşünülmelidir.
(4:101-103) Ayetleriyle bahsedilen savaş zamanı,
öğrencilerin sınav zamanı olsaydı; bu sırada yapılması gereken salâtın anlamı
“ders”, salâtın ikamesi de “ders çalışmak” olsaydı ve konuyu Türkçeden örnek
bir cümleyle anlatmak gerekseydi şöyle diyecektik:
(Sınav
zamanı için) Böylece dersi bitirdiğinizde artık ayaktayken, otururken ve yan
üstü iken konuyu düşünün! Daha sonra tatile çıktığınızda dersinizi çalışın.
Muhakkak ki ders, öğrencilerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak
planlanmıştır. (4:103 ayetiyle benzetme.)
Normal şartlardaki salâtın ikamesi yani kısaca vahyin
okunması işi acele etmeden, daha detaylı, derinlemesine inceleyerek
gerçekleştirilmelidir:
“Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip,
durma. Şüphesiz, onu toplamak ve onu okutmak Bize aittir. Şu halde, Biz onu
okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize
aittir.” (75:16-19)
"İşte Hak ve Melik olan Allah, Yücedir. Ve
Kuran’ın tamamlanması hususunda O’nun vahyi, tamamlanmadan önce acele etme. Ve
“Rabbim, benim ilmimi artır.” de. (20:114)
Ayetlerde görüldüğü gibi vahyin
okunması işi de bir yöntem ile yapılmalı yani dikkatli olunmalı ve acele
edilmemelidir. Vahyi açıklama işini Rabbimiz üzerine almıştır. Zira ayetler
birbirini teyit etmekte ve açıklamaktadır.
Nihayet emin olduğunuz zaman bilmediğiniz şeyleri
size öğrettiği gibi artık Allah’ı zikredin. (2:239)
"İnsana bilmediği şeyleri öğretti."
(96:5)
Allah, insana bilmediği
şeyleri nasıl öğretmiştir? Tekrar belirtmek gerekir ki bu soruya cevap,
“vahyederek” olmalıdır… Dolayısıyla Allah, yine insanlara kurtuluşun yolunu
vahiy yoluyla öğretmektedir. Bu da salâtın ikamesiyle yani belli vakitlerde vahye dönük olmanın ayağa kaldırılmasıyla
gerçekleşecektir.
- Hazırlık Ön Şartı
Salâtın hazırlık için ön şartı; temizlenmektir. Buradaki hedef, insanı
hem maddi hem de manevi yönden temizlemek ve ardından yapılacak salâtın
ikamesine yani vahiy çalışmasına hazırlamak; salâtın ikamesi sırasında ise son
derece rahat bir şekilde ayetlere odaklanmasını sağlamaktır. Bunun da herhangi
bir ritüeli, şekil şartı yoktur.
Salâta hazırlık
ile ilgili sadece iki ayet vardır.
Ey iman edenler!
Sarhoş (SUKARA) iken ne söylediğinizi bilinceye kadar ve cünub (CUNUBEN) iken -yolcu
olmanız hariç- yıkanıncaya (TAGTESİLÜ) kadar salâta
yaklaşmayın (TAKRABÜS SALATE)! Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya
sizden biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su (MAEN) bulamamışsanız
o takdirde temiz toprağa teyemmüm edin (TEYEMMEMÜ), sonra onu yüzlerinize ve
ellerinize mesh edin (sürün). Muhakkak ki Allah, günahları affeden, mağfiret
edendir. (4:43)
(4:43) Ayetine göre sarhoşken
yani aklımız herhangi bir sebeple başımızda değilken ve cünub iken yani
objektif değilken, önyargılıyken, taraflı bir bakışa sahipken (“sukara” ve
“cünub” kelimeleri ile ilgili açıklama aşağıdadır) bu durumlardan çıkabilmek ve
ayılmak, aklımızı başımıza alarak akıl yürütebilmek için yıkanmalıyız. Bu
yıkanmanın nasıl olacağı, (5:6) ayetinde açıklanmıştır:
“Salâta (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın (FAGSİLU) ve başlarınızı ve
ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin.”
Ancak hasta isek veya
yolculukta isek veya tuvaletten gelmişsek veya kadınlara dokunmuşsak (cinsel
ilişkide bulunmuşsak) fakat su bulamamışsak o takdirde temiz bir toprağa
teyemmüm ederek yüzümüze ve ellerimize mesh etmeliyiz. Demek ki bu hallerde su
bulabilirsek yine yıkanmalıyız.
Buradan da anlamaktayız ki
kadınlara yaklaşmak, “cünub” kelimesinden sonra ayetin devamında ayrıca zaten
zikredilmiş ve su bulunduğu takdirde yıkanmamız öğütlenmiştir. Yani “cünub”
olmanın, bilinen anlamda “kadınlarla cinsel ilişkiye girmek” olmadığı
anlaşılmaktadır.
Ayet bize demek istemektedir ki:
Ayet bize demek istemektedir ki:
Aklınız herhangi bir
sebeple başında değilse ve bu veya başka bir sebeple taraflı bir bakış açısına
sahipseniz, önyargılarınız varsa yıkanıp da aklınızı başınıza almadan yani
ayılmadan salâta
yaklaşmayın. (Çünkü ayetleri derinlemesine anlayamazsınız.) Bunun haricinde hasta,
yolculukta, tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuş iseniz (cinsel ilişkide
bulunmuş iseniz) fakat su bulamamışsanız o takdirde temiz bir toprağa teyemmüm
ederek yüzünüze ve ellerinize mesh etmeli ve hem temizlenmeli hem de
vücudunuzdaki negatif enerjileri uzaklaştırmalısınız. Fakat su bulursanız
yıkanmalısınız. Aksi takdirde kendinizi rahat hissetmeyeceğiniz gibi Kuran’a da
odaklanamazsınız ve konuları yeterince düzgün anlayamazsınız…
Ey iman edenler! Salâta (SALATİ) kalktığınız zaman yüzlerinize ve
dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın (FAGSİLU) ve başlarınızı ve
ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin. Eğer cünub (CUNUBEN) iseniz o
takdirde iyice temizlenin (FETTAHHERU). Eğer hasta veya yolcu iseniz veya
biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlara yaklaşmış ise eğer su (MAEN) bulamazsanız
o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin (TEYEMMEMÜ). Ve de ondan yüzlerinize ve
ellerinize mesh edin (sürün). Allah size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek
(YUTAHHİRAKUM) ve sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki
böylece siz şükredersiniz. (5:6)
(5:6) Ayetini
(4:43) ayetiyle birlikte düşündüğümüzde, (5:6) ayetindeki: “Salâta (SALATİ)
kalktığınız zaman yüzlerinize ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın
(FAGSİLU) ve başlarınızı ve ayaklarınızı topuklarınıza kadar meshedin.” ifadesinde istenilen fiillerin, (4:43)
ayetindeki “sukara” yani “herhangi bir sebeple aklı başında olmamak” halini
ortadan kaldırmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
(4:43) Ayetinde
hem “sukara” hem de aynı anda “cünub” halinde olanların yıkanması “tagtesilü”
kelimesiyle istenirken (5:6) ayetinde ise “sukara” oluştan bahsedilmeden “cünub”
olanların bu hallerinden temizlenmeleri için fiziki bir yıkanmaya gerek
duyulmadığı “fettahheru” kelimesinin kullanılmasından anlaşılmaktadır. Yani
yıkanmak için hem “sukara” hem de “cünub” hallerinin ikisi birden olması
gerekmektedir.
Ayetteki “Allah
size güçlük çıkarmak istemez, sizi temizlemek (YUTAHHİRAKUM) ve sizin
üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister” ifadesinde temizlik için
kullanılan “yutahhirakum” kelimesiyle cünub olmaktan temizlenmeyi bildiren
“fettahheru” kelimesinin aynı kelimenin türevleri oluşu, burada kastedilen
temizliğin yıkanmayla sonuçlanan fiziki bir temizliği değil; manevi bir iç
temizliğini amaçladığını göstermektedir.
Bu ayetin (4:43) ayetinden en
büyük farkı “sukara” halinden bahsetmemesi ve salâtın ikamesinden önceki gerçek
amacın, iman eden insanları iç temizliğine ulaştırmak olmasıdır. Bu şekilde iman
eden insanlar Kuran’ı daha iyi anlayacak, kurtuluşa ermeleri sağlanacak ve
böylece Allah’ın üzerlerindeki nimetini tamamlaması gerçekleşecektir.
Bu ayet de bize demek
istemektedir ki:
Salâta
kalkacağınız zaman vücudunuzun belirtilen uzuvlarını yıkamalı, ayılmalı ve
odaklanmalısınız. Herhangi bir sebeple taraflı bir bakış açısına sahipseniz,
önyargılarınız varsa onlardan uzaklaşmalı ve aklınızı başınıza alarak objektif
olmalısınız. Bunun haricinde hasta, yolculukta, tuvaletten gelmiş veya
kadınlara dokunmuş iseniz (cinsel ilişkide bulunmuş iseniz) fakat su
bulamamışsanız o takdirde temiz bir toprağa teyemmüm ederek yüzünüze ve
ellerinize mesh etmeli ve hem temizlenmeli hem de vücudunuzdaki negatif
enerjileri uzaklaştırmalısınız. Fakat su bulursanız yıkanmalısınız. Aksi
takdirde kendinizi rahat hissetmeyeceğiniz gibi Kuran’a da odaklanamazsınız ve
konuları yeterince düzgün anlayamazsınız. Böylece temizlenemezsiniz ve Allah da
üzerinizdeki nimetini tamamlamaz…
Din adamları
(4:43) ayetindeki “sukara” kelimesini sadece alkol sarhoşluğuymuş gibi
anlamlandırmışlardır.
Bu kelime
Kuran’da incelendiğinde “aklı başında olmamak, aklı başından gitmek, şok
halinde olmak” gibi anlamlarda olduğu; aslında sadece alkol sarhoşluğu olmadığı
görülmektedir. Zaten henüz sarhoş olmayan birine “sarhoş iken salâta yaklaşma” demek ne kadar abes ise alkol sarhoşu olan birine de
“sarhoşken salâta yaklaşma”
demek aynı şekilde abes ve anlamsızdır.
“Sukara” kelimesinin geçtiği diğer ayetler:
Onu gördüğünüz gün, emziren kadınların hepsi emzirdiğini unutup bırakır. Yük (bebek) taşıyan kadınların hepsi taşıdığı yükü (bebeğini) düşürür. Ve insanları, sarhoş (SUKARA) olmadıkları halde sarhoş (BİSUKARA) görürsün. Ve lakin Allah’ın azabı şiddetlidir. (22:2)
Mutlaka: “Sadece gözlerimiz bağlandı (engellendi, gerçeği göremiyoruz) (SUKKİRET). Hayır, biz büyülenmiş bir kavimiz.” demiş olacaklar. (15:15)
Hurma ve üzümden şeker (SEKEREN) ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda akıl eden bir kavim için elbette bir ayet vardır. (16:67)
Ömrüne andolsun; muhakkak ki onlar sarhoşlukları (SEKRETİHİM) içinde bocalıyorlardı. (15:72)
Ve ölüm sarhoşluğu (SEKRETUL) hak ile geldi. İşte senin ondan kaçtığın şey budur. (50:19)
Sakarin, sugar, şeker gibi kelimelerinin kaynağı da bu kelimedir.
(4:43) ayetinde
“sarhoş iken” denilirken kastedilen şey “aklınız başında değilken,
derinlemesine düşünmüyorken, aklınızda başka şeyler varken” gibi anlamlara gelmekte
ve salâta yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan
kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.
(4:43) ve (5:6)
Ayetlerindeki “cünub” kelimesinin de bilinen anlamda cenabet olmakla alakası
yoktur. Zaten ilgili ayetlerde kadınlarla yakınlaşmış olmak sonucunda
temizlikten ayrıca bahsedilmektedir.
“Cünub” kelimesinin geçtiği diğer ayetler:
Onlar
ayaktayken, otururken ve yanları (CÜNUBİHİM) üzerine yatarken Allah’ı anarlar.
Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere
yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.
(3:191)
Eğer
size yasaklananların büyüklerinden kaçınırsanız (TECTENİBU) sizin küçük
günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. (4:31)
Allah’a
ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya ve akrabaya ve
yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak (CUNUBİ) komşuya ve
yanınızdaki (CENBİ) arkadaşa ve yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin.
Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (4:36)
Böylece
salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE) artık ayaktayken, otururken ve yan
üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame
edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât (SALATE), müminlerin üzerine vakitleri
belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)
Ey
iman edenler! (Aklı örten) içki ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları ancak
şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının (FECTENİBUHU) ki kurtuluşa
eresiniz. (5:90)
O
gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları ve böğürleri
(CUNUBUHUM) ve sırtları bunlarla dağlanacak ve “İşte bu, kendiniz için
biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım, biriktirip
sakladıklarınızı!” denilecek. (9:35)
İnsana
bir sıkıntı dokundu mu gerek yan üstü (CENBİHİ) yatarken, gerek otururken,
gerekse ayakta iken bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık
mı sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer
gider. İşte o haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler böylece süslenmiştir.
(10:12)
Hani
İbrahim demişti ki: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara
tapmaktan uzak (VECNUBNİ) tut.” (14:35)
Andolsun
biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının (VECTENİBUT)” diye
resul gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine
sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonunun ne
olduğunu görün. (16:36)
Peki,
karada sizi ters çevirip (CANİBE) yere geçirmesinden yahut üzerinize taşlar
savuran kasırga göndermesinden sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan
güvende misiniz? (17:68)
İnsana
nimet verdiğimizde yüz çevirip yan (BİCANİBİH) çizer. Kendisine şer dokununca
da umutsuzluğa düşer. (17:83)
Ona,
Tur’un sağ tarafından (CANİBİ) seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için
kendimize yaklaştırdık. (19:52)
“Ey
İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tur’un sağ yanını (CANİBE)
vaat ettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.” (20:80)
Bu
böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse bu, Rabbi katında kendisi için
bir hayırdır. Haramlığı size okunanların dışında (FECTENİBU) bütün hayvanlar
size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden
kaçının (VECTENİBU). (22:30)
Büyük
baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için
onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken üzerlerine Allah’ın
adını anın. Yanları (CUNUBUHA) üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de
yiyin ve istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin.
Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. (22:36)
Annesi,
Musa’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Musa’yı, onlar farkına
varmadan uzaktan (CUNUBİN) gözledi. (28:11)
Görüldüğü gibi
“cünub” kelimesini Kuran’dan incelediğimizde, geçtiği ayetlerde “yan, taraf,
taraflı, uzak, uzaklaşmak, kaçınmak” anlamlarına geldiği görülmektedir.
Kısacası (4:43) ve (5:6) ayetlerinde “cünub” denilirken kastedilen şey, “taraflı iken, taraflı bir bakış açısına sahipseniz, şartlanmış halde iken” gibi anlamlara gelmekte ve salâta yaklaşma niyetinde olanların bu durumdan kendilerini arındırmaları, temizlemeleri istenmektedir.
“Sukara” ve “cünub”
ifadelerini ayette birleştirdiğimizde karşımıza, “aklınız başında değilken ne
söylediğinizi bilene ve taraflılıktan arınana kadar salâta yaklaşmayın” ifadesi çıkmaktadır.
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kuran’dır. (56:77)
Mahfuz
(korunmuş) olan bir Kitap’tadır. (56:78)
O’na,
arınmış/temizlenmiş (MUTAHHERUN) olanlardan başkası dokunamaz. (56:79)
(56:77-79) Ayetlerinde bahsedilen arınmışlık ve temizlik olayı da aslen manevi arınmışlık ve temizliktir. Yoksa elimizdeki bir kitap olarak (Mushaf) Kuran’a isteyen istediği gibi dokunabilmektedir. Ancak bir insan salâtın ikamesini yerine getirecekse (4:43) ve (5:6) ayetlerinde belirtildiği gibi hazırlık yapmalıdır. Çünkü salâtın ikamesi normal bir okuma değil, ders çalışma şeklinde salim kafayla odaklanmayı ve negatif enerjilerden arınmayı gerektiren detaylı bir okumadır.
Salâta hazırlığın (4:43) ve (5:6) ayetlerinde
yazdığı kadarıyla yapılması yeterlidir. Bu temizlenmenin sadece maddi bedensel
temizlik olmadığı; mesela ağzın veya burnun yıkanmayışından, dişlerin
fırçalanmayışından, saçların (suyla veya şampuanla) yıkanmayışından ya da
yüzün, ellerin ve ayakların sabunla yıkanmayışından vs. anlaşılmaktadır.
Bu temizlik, teyemmüm olgusunu da düşündüğümüzde vücuttan
negatif enerjilerin atılması dâhil aklı başında olmamak (sukara) veya objektif
olmayan, taraflı bakış açısına sahip olmak (cünub) gibi durumları ortadan
kaldırmayı amaçlayan manevi temizliği yani bakış açısını değiştirmeyi,
objektifliği sağlamayı ve bilinç temizliğini de içermektedir.
Kadınların
hayızlı olmaları da salât için bir engel değildir. İlgili ayetlerle bununla
ilgili bir kısıtlama da yoktur. Hasta sayıldıkları bu durumda su bulunuyorsa
yıkanacaklar veya bulunmuyorsa teyemmüm edeceklerdir. Ayrıca erkekler onlarla
yakınlaşmış olduklarında onlar da erkeklerle temasa geçmiş olacaklarından aynı
temizliği yapmaları gerekecektir.
Ey Âdemoğulları! Her mescitte
ziynetinizi takının. Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri
sevmez. (7:31)
İnsanlar
topluca salat edecekleri mescitlerde (secde yapılan yani Allah’ın emri altına
girilen yerlerde) ziynetlerini takabilirler, güzel kıyafetler giyebilirler.
Ey iman edenler!
Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş
olanlar, SABAH SALÂTI’NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve
AKŞAM SALÂTI’NDAN (SALATİL İŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa
izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu
vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. İşte
Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. (24:58)
Sabah Salâtı’ndan önce, öğleyin soyunulan
vakit ve Akşam Salâtı’ndan sonra mahrem yani çıplak halde olunabildiğine göre tek
başına salât esnasında giyinik olarak salât ediliyor olmalıdır. Zira çıplak olarak
salât etmek de aklın başka yerde olmasına sebep olabileceğinden salata hazırlık
kurallarına aykırı bir durumdur.
- İç Şartı
Biz onu hak olarak inzal ettik ve o
da hak ile inzal edildi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
(17:105)
Ve Kuran’ı, okunacakları toplayan
olarak insanlara dura dura okuyasın diye peyderpey inzal ettik. (17:106)
De ki: “İster ona inanın, ister
inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman çeneleri
üstüne kapanarak secde ederler.” (17:107)
“Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin
vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. (17:108)
Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar ve
onların huşularını arttırır. (17:109)
De ki: “İster Allah diye çağırın,
ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın nihayet en güzel
isimler o’nundur.” Salâtında (BİSALATİKE) sesini pek yükseltme, çok da kısma.
İkisi ortası bir yol tut. (17:110)
Yine bu
ayetlerin anlatısından, salâtın Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır. Zira
ayetler Kuran’dan, onun okunması sırasında kendilerine ilim verilenlerin içinde
bulundukları ruh halinden, yaratıcıya ne şekilde hitap edilmesinden yani
kendisinin zikredilmesinden ve bu sırada yapılmış olan salâttaki ses tonundan
bahsetmektedir.
(17:106)
Ayetindeki “Ve Kuran’ı, okunacakları toplayan olarak insanlara dura dura okuyasın
diye peyderpey inzal ettik.” ifadesi, resulün insanlara nasıl salat
edeceğinin de başka bir açıklamasıdır.
(17:110) Ayetinin orijinlinde "ses" kelimesi olmamasına rağmen bütün çevirmenler tarafından anlam "ses tonu" olarak verilmiştir. Eğer buradaki anlam salât sırasındaki ses tonu ise o takdirde salâtın bir Kuran okuması olduğu düşünülmelidir. Bu şekilde düşünülürse ne çok kısık, ne de çok bağırarak, adeta konuşma tonuyla bir Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır.
Salâttaki (vahiy okumasındaki) sesin yükseltilmemesi ya da çok alçaltılmaması, bunun tersine ikisi arasında orta bir yol tutulması yani adeta normal konuşma sesiyle okunması, salâtın şekilsel bir şartı olarak kabul edilebilir. Bunun amacının da bilinçte daha iyi anlamayı sağlamak olduğu düşünülmelidir.
(17:110) Ayetinin orijinlinde "ses" kelimesi olmamasına rağmen bütün çevirmenler tarafından anlam "ses tonu" olarak verilmiştir. Eğer buradaki anlam salât sırasındaki ses tonu ise o takdirde salâtın bir Kuran okuması olduğu düşünülmelidir. Bu şekilde düşünülürse ne çok kısık, ne de çok bağırarak, adeta konuşma tonuyla bir Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır.
Salâttaki (vahiy okumasındaki) sesin yükseltilmemesi ya da çok alçaltılmaması, bunun tersine ikisi arasında orta bir yol tutulması yani adeta normal konuşma sesiyle okunması, salâtın şekilsel bir şartı olarak kabul edilebilir. Bunun amacının da bilinçte daha iyi anlamayı sağlamak olduğu düşünülmelidir.
- Vakit Şartı
Böylece salâtı bitirdiğiniz zaman artık ayaktayken,
otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz
zaman salâtı ikame edin. Muhakkak ki salât, müminlerin üzerine ‘vakitleri
belirlenmiş bir farz’ olmuştur. (4:103)
Salâtın
vakitli olmasını değerlendirecek olursak; Allah'ın 24 saatlik bir günü düzenleme
zamanlarına uymak açısından yararlı bir öneridir ve şarttır.
Salât, anlamak ve öğrenmek amacıyla yapılan bir Kuran okuması olduğundan; Sabah ve Akşam vakitleri, insanların iş ve dinlenmeye ayıracakları vakitler dışındaki en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerin haricindeki zamanlar Allah tarafından iş veya dinlenme için düzenlenmiştir.
Ve geceyi size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)
Bu 2 vakit insanların, Kuran'ı salim kafayla anlayabilecekleri en makul zamanlardır. Fakat bu zamanlarda salâtı zorunlu olarak gerçekleştiremeyen bir insan, işini ve dinlenmesini etkilemeden diğer zamanlarda da salâtı yerine getirebilir. Boş vakitlerin bu şekilde değerlendirilmesi, işi ve dinlenmeyi engellemediği sürece faydalı olacaktır. Esasen diğer zamanlar, salâttan öğrenilenlerin uygulama zamanıdır...
Salât, anlamak ve öğrenmek amacıyla yapılan bir Kuran okuması olduğundan; Sabah ve Akşam vakitleri, insanların iş ve dinlenmeye ayıracakları vakitler dışındaki en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerin haricindeki zamanlar Allah tarafından iş veya dinlenme için düzenlenmiştir.
Ve geceyi size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O’dur. Ve gündüzü yayılma (çalışma) zamanı yaptı. (25:47)
Bu 2 vakit insanların, Kuran'ı salim kafayla anlayabilecekleri en makul zamanlardır. Fakat bu zamanlarda salâtı zorunlu olarak gerçekleştiremeyen bir insan, işini ve dinlenmesini etkilemeden diğer zamanlarda da salâtı yerine getirebilir. Boş vakitlerin bu şekilde değerlendirilmesi, işi ve dinlenmeyi engellemediği sürece faydalı olacaktır. Esasen diğer zamanlar, salâttan öğrenilenlerin uygulama zamanıdır...
(a)
Günlük Salâtlar
Günlük salât sadece 2 vakittir.
Salâtın vakitleri ile ilgili ayetler:
Ey iman edenler!
Ellerinizin altında bulunan ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş
olanlar, SABAH SALÂTI’NDAN (SALATİL FECRİ) önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve
AKŞAM SALÂTI’NDAN (SALATİL İŞAİ) sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa
izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu
vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. İşte
Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir. (24:58)
Kuran'da salât vakitleri ile ilgili iki vaktin ismi
vardır:
SABAH SALÂTI (Salâtil Fecr) ve AKŞAM SALÂTI (Salâtil İşa).
Sabah Salâtı vakti: Günün aydınlanmasından (siyah ile beyaz ipliğin ayırt
edilmesinden) Güneş doğana kadar geçen süre arasıdır. Havanın ilk
aydınlanmasından Güneş'in doğmasına kadar olan süre olan sabahta hava
aydınlıktır ama henüz Güneş doğmamıştır.
Akşam Salâtı
vakti: Güneş'in batmasından havanın kararmasına yani
geceye kadar geçen süre kadardır. Güneşin batmasından havanın kararmasına kadar
olan süre olan akşamda henüz tam karanlık olmamıştır. Sabah vaktinin simetriğidir.
Bu alaca
karanlık iki vakit, Kuran'da gecenin yakınları (zülefi) olarak geçmektedir ki ikisinde
de Güneş bulunmamaktadır. Bu şekliyle aynı zamanda Güneş’e tapan eski inançlar da
kendi payını almıştır.
Dikkat edersek (24:58) ayetinde mahrem halde bulunulabilecek üç vakit açıklanırken sabah ve akşam salâtlarının haricinde sadece "öğleyin soyunduğunuz vakit" denilmektedir. Bu da salâtın günde 2 vakit olduğunun başka bir göstergesidir. Zira gün içinde başka salât vakti olsaydı; aynı şekilde o salât vakitlerinin de bu ayet içerisinde ismiyle birlikte anılması gerekirdi. Mahrem halde bulunulabilecek bir vakit olan öğlenin bir salât vakti olmadığı, sabah ve akşam salâtları gibi adıyla birlikte (öğle salâtı, ikindi salâtı gibi) geçmemesinden de anlaşılmaktadır. Ayetteki öğleyin soyunulan vakit olsa olsa öğle paydosu veya dinlenmesi olarak düşünülmelidir. Çünkü ayetteki “öğleyin soyunduğunuz vakit” ifadesi bu düşünceyi desteklemektedir.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin
gündüze yakın vakitlerinde salâtı ikame et. Çünkü iyilikler kötülükleri
giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. (11:114)
Gündüz, Güneş'in doğuşundan Güneş'in batışına kadardır. Yani gökyüzünde
Güneş vardır.
Gündüzün iki tarafı ise Güneş doğmadan önceki sabah ve Güneş battıktan
sonraki akşam vaktidir. Bu vakitlerde gökyüzünde Güneş olmadığı için
alacakaranlıktır. Bu yüzden bu vakitlere Allah, "gecenin
yakınları" demektedir.
(11:114) Ayetindeki VE bağlacı insanları yanıltmaktadır. Geleneksel
öğretiden etkilenmiş ve Kuran’da 5 vakit namazı arayan birçok insan; "Gündüzün
iki tarafında VE gecenin gündüze yakın kısımlarında salâtı ikame et" ifadesindeki
VE bağlacını ayraç gibi değerlendirerek "Gündüzün
iki tarafında" ile "gecenin gündüze yakın
kısımlarında" ifadelerini birbirinden bağımsız düşünmekte ve
2'den fazla yani 4 adet salât vakti üretmektedir. Oysaki ayetteki VE kelimesi
bir bağlaç olup, "Gündüzün iki tarafında" ile "gecenin
gündüze yakın kısımlarında" ifadelerini birbirine
bağlamaktadır. Yani "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi
VE kelimesinden önceki "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin
açıklamasıdır. Şöyle ki: Ayet bize ‘gündüzün iki tarafında’ demekte ayrıca
iki tarafın neresinde olduğunu da VE bağlacından sonra açıklamaktadır. Bu
ayetteki VE kelimesine Türkçeden anlam vermek gerekirse YANİ kelimesi anlama
yakın doğru bir karşılık olabilecektir. "Gündüzün iki tarafında VE
(YANİ) gecenin gündüze yakın kısımlarında salâtı ikame et" ifadesinde
VE kelimesinden sonraki kısım, öncekinin açıklaması olmaktadır. Gündüzün
iki tarafında ama tam nerelerinde? Gecenin gündüze yakın kısımlarında... Yani
Sabah ve Akşam...
Salâtın ikamesini “namaz kılmak” olarak düşünen din adamları, gelenekte
uygulanan ve (gündüzü ikiye böldüğümüzde) gündüzün sadece bir tarafına
sıkıştırılmış olan öğle ve ikindi namazı vakitlerini Kuran’da aramakta ve bu
ayeti kendilerine delil olarak göstermektedirler. Ancak gündüzün iki tarafında
olması gereken bu vakitlerin neden sadece bir tarafa sokulduğu sorusuna sadece
rivayetler yoluyla cevap verebilmektedirler. Yani din adamları "gündüzün
iki tarafındaki" ifadesinde kastedilen sabah ve akşam salâtlarını;
Güneş'in doğuşundan en tepedeki konumuna kadar geçen süreyi bir taraf, en
tepedeki konumundan Güneş'in batışına kadar geçen süreyi de bir taraf kabul
ederek gündüzün içine sokmuşlardır. Lakin “Salâtil Vusta” olarak düşündükleri Öğle Namazını ve
İkindi Namazını gündüzün sadece ikinci yarısına sıkıştırmışlardır. Çünkü
gündüzün ilk yarısında herhangi bir namaz yoktur. Hâlbuki ayet ‘gündüzün
tarafları’ diyerek gündüzün dış taraflarını yani etrafını kastetmektedir.
Bunu en güzel otomobil direksiyonuyla örneklendirebiliriz...
Bir direksiyon usta öğreticisi, bir sürücü adayına:"Direksiyonu
iki tarafından ve yere yakın yerlerinden tut" dediğinde sürücü
adayı pek tabii ki direksiyonu 4 yerinden değil, yere yakın iki yerinden (tarafından) tutacaktır... (Bak.
“VE BAĞLACI” başlıklı yazı.)
Ve kâfirler: “Bu,
sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım
etti.” dediler. Böylece onlar, batılla ve zulümle gelmiş oldular. (25:4)
Ve “O, O’nun yazdırdığı ve sabah-akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler. (25:5)
Ve “O, O’nun yazdırdığı ve sabah-akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler. (25:5)
Dikkat edilirse (25:5) ayetindeki "sabah-akşam" ifadesi, Kuran okumasının bu vakitlerde yapıldığının başka bir göstergesidir.
(b)
Gecenin Yakınları
"Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın
kısımlarında (ZÜLEF) salâtı ikame et. Muhakkak ki iyilikler kötülükleri
giderir." (11:114)
Ayetin orijinal metninde, ‘yakınlık’ anlamında olan zülfe’nin çoğulu zülef kelimesi bulunmaktadır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi göstermektedir. Öyleyse ayetteki "gecenin zülefleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Peki, sabah salâtı ile akşam salâtı toplamda 2 vakit ise en az 3 vakit nerededir?
Ayetin orijinal metninde, ‘yakınlık’ anlamında olan zülfe’nin çoğulu zülef kelimesi bulunmaktadır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi göstermektedir. Öyleyse ayetteki "gecenin zülefleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Peki, sabah salâtı ile akşam salâtı toplamda 2 vakit ise en az 3 vakit nerededir?
Sabah ve akşam salâtları toplamda 2 vakit olmasına rağmen birer zaman
aralığıdır. Bu iki zaman aralığında 2'den fazla küçük zaman aralıkları (süre
parçaları) vardır. Yani bu iki zaman aralığı, birçok zaman aralığından
oluşmaktadır.
Mesela sabah vakti 4:00-5:30 arası ise 4:01, 4:02, 4:03, 4:04,...5:29
dakikalarının tamamı sabah salâtı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır. Aynı
şekilde akşam vakti 20:00-22:00 arası ise 20:01, 20:02, 20:03, 20:04,... 21:59
dakikalarının tamamı akşam salâtı vaktinin içinde olup, gecenin yakınlarıdır.
Yani sabah ve akşam vakit aralıklarında yüzlerce zaman kesiti vardır ve başlangıç
ile bitiş için maksimum sınırları belli olmak üzere bu zaman kesitlerinden
herhangi biri salât vakti olarak kabul edilip, Kuran okunabilir; salât vakti
içinde mola verilebilir. Maksimum sınırların belli olmasından kasıt, sabah ve
akşam salâtlarının vakit aralıklarıdır. Bu vakitlerde mola verildiğinde
salât sayısı, sabah ve akşam salâtı sınırlarını aşmamak şartıyla otomatikman
2’yi aşmaktadır.
(2:238) Ayetindeki "Salâtları, ortalama salât olarak
koruyun" ifadesi, "Salâtları ne çok uzatın ne de çok kısaltın" anlamına gelip, sabah ve akşam salâtlarının en fazla belirlenen sınırlarda
gerçekleştirilmesini gerektirir.
AYET: Güneşin batmasından (DULUKİ), gecenin kararmasına kadar salâtı
ikame et (EKIMİS SALATE). Ve Sabah (FECR) Kuran’ını... Muhakkak ki Sabah
Kuran’ı şahitlidir. (17:78)
Bazı din adamları (17:78)'deki "duluki" kelimesini
"sarkmak, dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda çevirmişler ve
böylece Güneş’in sarkmasından gecenin kararmasına kadar olan vakit aralığındaki
namaz vaktinin öğle veya ikindi olması gerektiğini savunmuşlardır. Hâlbuki
ayetin devamına baktığımızda doğru anlamın "batmak" olduğu görülecektir
çünkü ayetin devamı, ‘gecenin kararmasına kadar’ diyerek Güneş’in batışıyla
başlayan akşam vaktini anlatmaktadır. Eğer kelimenin anlamı "sarkmak,
dönmek, batıya yönelmek" vs. gibi anlamlarda olursa bu defa öğle veya
ikindi salâtından birini anlattığı iddia edilmekte fakat akşam salâtını da
kapsayan yani birden fazla salâtı içeren hatalı bir durum ortaya
çıkmaktadır.
Ayetin devamındaki "Fecrin Kuran'ı" ifadesi de salâtın gerçek anlamının "Kuran okumak" olduğunu
bir kez daha teyit etmektedir. Ayrıca aynı şekilde akşam salâtında ne yapılması
gerektiğini de bize anlatmaktadır.
(c)
Cuma Salâtı
Ey iman edenler!
Cuma (toplanma) günü salât (SALATİ) için nida edildiği zaman hemen Allah’ın
zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke
bilseniz. (62:9)
Artık salâtı
bitirdiğiniz zaman (KUDİYETIS SALATU) yeryüzüne yayılın ve Allah’ın fazlından
isteyin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki böylece siz kurtuluşa erersiniz.
(62:10)
Ve onlar,
Rablerine icabet ederler ve salâtı ikame ederler (EKAMUS SALATE) ve onlar,
işlerini aralarında toplanıp istişare ederler. Ve onları rızıklandırdığımız
şeylerden infak ederler. (42:38)
Cuma Salâtı; müminlerin
vaktini önceden belirledikleri zamanlarda veya (4:101-103) ayetlerinde
bahsedildiği üzere savaş gibi olağan üstü durumlarda, alışverişi (Dünya işlerini)
terk ederek Kuran ayetlerini okuyup, üzerinde düşünüp karşılıklı müşavere
ettikleri ve güncel problemlere çözümler ürettikleri toplanma günü yani Cuma
günü gerçekleştirdikleri salâttır.
Cuma (toplanma)
günü yapılan salâtın getirdiği diğer bir sonuç da müminlerin özellikle
alışverişi (Dünya işlerini) bırakıp salâta katılmalarının istenmesidir.
Dolayısıyla bu durum, gündüz içerisinde alışverişin bırakılıp salât yapılan
başka bir vaktin olmamasını gerektirmektedir. Örneğin Öğle veya İkindi gibi
gündüz içinde yapılan başka salât vakitleri olsaydı, bunlar da alışverişin
kesilmesini gerektirecekti ve bu durum da tıpkı Cuma günü salâtı gibi Kuran'da
açıklanacaktı…
Cuma salâtının
“şu vakit olması şarttır” diye kesin bir vakti yoktur. Ya önceden belirlenmiş
bir vakit olabilir ya da olağanüstü bir durumda toplanılıyor olabilir. Önemli
olan Cuma salâtı için herhangi bir şekilde çağrı yapıldığında bir araya, Allah’ın
zikri için toplanmaktır.
Günümüzde namaz
kılmak için bir araya gelinen Cuma günü, tamamen geleneksel bir gün ve uygulamadır.
Esasında Cuma günü, toplantı günü demektir ve haftanın herhangi bir günü
yapılabilir. Ayetteki “alışverişi bırakın” ifadesi sanki ticareti ve Dünya
işlerini bırakıp gündüz içinde toplanılıyormuş gibi izlenim uyandırmaktadır ki
zaten böyle yapılmalıdır. Önemli olan Dünya işlerini bırakıp, topluca salâtın
ikamesine yönelmek ve Allah’ın ayetleri üzerinde müşavere ederek güncel
problemlere çözümler üretmektir.
Kısacası Cuma (toplanma)
günü, müminler bir araya gelerek Allah’ın zikrine sarılmalıdırlar. O zikir
Müslümanlar için Kuran’dır. Kuran’dan önceki müminler için ise kendi
zamanlarında geçerli olan Allah’ın vahyi idi. Kadın erkek ayrımı olmaksızın
iman edenler; ayetleri okumalı, üzerinde konuşup karşılıklı müşavere etmeli ve
güncel problemlere de çözümler aramalıdırlar. Ulaştıkları çözümlere uygun
olarak da imkânlarının elverdiği şekilde gereğini yapmalı, rızıklandırıldıkları
şeylerden infak etmelidirler.
(62:10)
Ayetindeki: "salâtı bitirdiğiniz zaman yeryüzüne yayılın ve Allah’ın
fazlından isteyin ve Allah’ı çok zikredin." ifadesi salâtın
bir Kuran okuması (çalışması) olduğunun göstergesidir.
Kuran okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun
ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz. (7:204)
Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kuran’ı
dinlemeleri için... Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler.
Sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. (46:29)
Topluluk halinde Kuran okunduğu zaman susup
dinlemek gerekir çünkü hem okunanları anlamak hem de uyarıcı olarak diğer insanlara
ulaştırmak gerekmektedir.
(d)
Vusta Salâtı
Salâtları (SALAVATİ) ve Orta Salâtı’nı (SALATİL VUSTA) koruyun. Tam bir
saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. (2:238)
İnsanlar; (2:238) ayetindeki "Salâtları" (“Salâvati”) ifadesinin
çoğul olmasından ve Arapça grameri gereği en az 3 salâta işaret etmesinden
hareketle en az 3 salât, ayetin devamındaki Orta Salâtı (Salâtil Vusta)
ifadesine istinaden de ayrıca bir salât olduğunu düşünmüşlerdir. Böylece Orta Salâtını,
Sabah ve Akşam Salâtlarının ortasına, Öğle veya İkindi gibi vakitlere
oturtmuşlardır.
Oysaki Orta Salâtıyla kastedilen şey, Öğle veya İkindi gibi ayrıca bir salât
olsaydı; en az 3 salâtı ifade eden "Salâtları" ifadesinin içinde
zaten yer almış olacaktı ve ayrıca belirtilmesine gerek kalmayacaktı.
Ayetteki "Vusta" kelimesinin Kuran içindeki diğer anlamlarına
bakıldığında vasat, vasati gibi kelimelerle aynı anlamda olduğu yani "orta,
ortalama" anlamına geldiği anlaşılmaktadır.
Ayetteki “ve” bağlacına istinaden anlatılmak istenilen konu; "Salâtları,
ortalama salât olarak korumaktır." Yani salâtlar ne çok kısa
ne de çok uzun tutulmalı; salât için ikisinin ortası bir vakit harcanmalıdır.
Bunun tek istisnası, savaş zamanı yapılan topluca salâttır. İnsanlar can
derdinde olduğu için savaş zamanı yapılan salâtın kısaltılmasında sakınca
yoktur. Kuran'da rekât diye bir şey geçmediği için buradaki kısaltmadan kasıt; rekât
kısaltması değil, süre kısaltması anlamındadır...
ÇOK ÖNEMLİ:
Ve onlar ki salâtlarını
(SALAVATİHİM) korurlar. (23:9)
Bu, elleri arasındakinin sadık kalanlarını doğrulayan ve ahirete ve ona
inanan, şehirlerin anası ve onun etrafında olan kimseleri uyarman için
indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Onlar, salâtlarını (SALATİHİM) korurlar.
(6:92)
(2:238) ayetinde bahsedildiği gibi “salâtil vusta” yani “orta salâtı” adında
başka bir salât olsaydı (23:9) ve (6:92) ayetlerinde de tıpkı (2:238)
ayetindeki gibi "salâtlarını ve vusta salâtını korurlar" denmesi
gerekirdi.
Peki, "Salâtları" ifadesi Arapçaya göre en az 3 salâtı
belirtiyorsa ve Sabah ve Akşam olmak üzere günde sadece 2 vakit salât varsa 3. salât
hangisidir? Bu salât, bir önceki başlıkta incelediğimiz Cuma (toplanma)
günü topluca yapılan salâttır...
(e)
Gece Kalkışı
Güneş’in
batmasından gecenin kararmasına kadar salâtı ikame et (EKİMİS SALATE) ve sabahın
Kuran’ını… Çünkü sabahın Kuran’ı şahitlidir. (17:78)
(17:78) Ayetinde “Güneş’in batmasından gecenin kararmasına
kadar salâtı
ikame et” denilerek Akşam salâtının vakit aralığı
belirtilmiş ve bu vakit aralığında yapılması istenilen salâtın ikamesi ifade
edilmiştir. Hemen ardından ise “ve sabahın Kuran’ını” denilerek
Sabah salâtı vaktinde Kuran okunmasının yapılması istenmiştir. Buradan da görüldüğü
gibi salât vakti yapılan şeyin, Kuran okuması olduğu anlaşılmaktadır.
Gecenin bir kısmında ve sana özel nafile olarak onunla teheccüde uyan.
Rabbinin seni Makam-ı Mahmut’a beas etmesi (ulaştırması) yakındır. (17:79)
(17:79) Ayetinde resulün, kendisine özel olarak gecenin bir
vaktinde kalkıp Kuran üzerinde düşünmesi isteniyor. Bu ayetteki teheccüd olayı,
her ne kadar çevirmenler tarafından “teheccüd namazı” diye adlandırsa da ayetin orijinalinde salât kelimesi yoktur ve
bir önceki ayetten, konunun Kuran okumak ve üzerinde düşünmek olduğu
anlaşılmaktadır. Yine bu ayeti teyit etmek üzere, gece kalkıldığında yapılacak
şeyin Kuran okumak olduğu aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır:
Ey örtünüp gizlenen! Az bir kısmı hariç olmak üzere gece kalk! Onun
yarısı veya ondan biraz eksilt. Veya onu daha arttır. Ve Kuran’ı tane tane
güzel bir şekilde oku. (73:1-4)
Muhakkak ki Biz, sana yakında ağır bir söz vahyedeceğiz. Muhakkak ki
gece kalkışı tesir bakımından daha kuvvetli ve okuyuş bakımından daha
sağlamdır. Muhakkak ki senin için gündüz uzun meşguliyet vardır. (73:5-7)
(73:5-7) ayetlerinde gece kalkışının istenmesinin sebepleri; "ağır
bir söz ulaştırılması, tesir bakımından kuvvetli oluşu, okuyuş bakımından daha
sağlam olması, gündüzün içinde uzun meşguliyetin bulunması" şeklinde
sıralanmakta ve amacın Kuran okumak olduğu (73:1-4) ayetlerinden de açıkça
anlaşılmaktadır.
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun,
gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazen) onun yarısında ve (bazen da) onun
üçte birinde kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Onu
sizin asla hesaplayamayacağınızı bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti.
O halde Kuran’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta
olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından isteyerek
dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını
bildi. Artık O’ndan size kolay geleni okuyun ve salâtı ikame edin (EKİMUS
SALATE) ve zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz
için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve
daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin! Muhakkak ki
Allah; Gafur’dur, Rahimdir. (73:20)
(73:20) Ayetinden de görüleceği üzere müminlere gece
kalktıklarında “Kuran’dan size kolay geleni okuyun!” şeklinde
seslenilmiştir. Ayetin devamında “Artık
O’ndan size kolay geleni okuyun ve salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE) ve zekâtı
verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin!” denilerek salâtın ikamesinin Kuran okuyarak
gerçekleştirileceği bir kez daha ifade edilmiştir.
Anlaşılan odur ki Müzzemmil Suresi'nin ilk ayetleri gereği geceleri
kalkan ve Kuran okuyan Allah'ın resulünün yanında diğer müminler de Kuran
okumak, zikir yapmak, kanitin olmak amacıyla kalkmışlardır.
Ayetin devamında Allah; gece ve gündüzün düzenlenişinden ve bunu
insanların asla hesaplayamayacaklarından bahsederek, insanlardan bir kısmının
hasta olabileceğini, bir kısmının Allah’ın fazlından isteyerek dolaşacaklarını,
bir kısmının ise Allah’ın yolunda savaşacaklarını ifade edip, gece kalkışın zor
olduğunu ve kalkamayanlar için tövbeleri kabul ettiğini belirtmiş olmaktadır.
Böylece Kuran okumak için gece kalkışı vakti, bu ayetle birlikte salâtın yerine
getirilmesi gereken zorunlu vakitlerden biri olmaktan çıkarılmıştır.
Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda
durup, Allah'ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır. (3:113)
Kitap ehlinden ise isteğe bağlı olarak gece
saatlerinde kıyamda duran, Allah'ın ayetlerini tilavet eden ve secde eden bir
ümmet vardır fakat bu gece kalkış zamanı onlar için de zorunlu bir vakit
değildir.
(f)
Salât Vakitleri İle İlgili
Sonuç
Müminler için günlük sadece 2 vakit salât vardır: Sabah ve Akşam.
Bu iki vakit hem isim olarak müminlerin salât vakti şeklinde Kuran’da
geçmekte hem de inkârcıların eleştirilerinde yer almaktadır.
Dediler ki:
"Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam
birileri tarafından okunuyor." (25:5)
Diğer vakitler ise gündüz iş, gece de dinlenme olarak Allah tarafından
düzenlenmiştir.
Ve geceyi, size örtü yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan O’dur. Ve
gündüzü yayılma zamanı yaptı. (25:47)
Günlük salât vakitlerinin dışındaki tek salât vakti, Cuma (Toplanma)
günü yapılan topluca salâttır.
Gece Kuran okumak için kalkış ise zorunlu değildir.
Böylece Kuran'da; ikisi günlük, birisi ise kararlaştırılan toplanma
gününde icra edilen 3 adet salât vakti vardır.
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
Rabbim ilminizi arttırsın.
YanıtlaSilAllah hepimizin ilmini artırsın.
Sil