5 Şubat 2018 Pazartesi

İKAME

-      İkame Kelimesinin Sözlük Anlamı

İkame kelimesinin sözlüklerde iki anlamı vardır:

Birincisi “bir başka şeyin yerine koyma, yerine kullanma” (örneğin bal yerine reçel);

İkincisi “ayakta durdurma, ayakta tutma, ayağa kaldırma”…

Allah; insanları yoldan çıkaracak İblis’in vesveselerine karşı; insanlara salâtın ikamesini emrederek onların kurtuluşa ermelerini sağlayacak hidayet rehberi olan Kuran’ı öğrenip, yaşamlarına sokmalarını öğütlemiştir. Yani salâtın ikamesiyle insanlar yaşamları boyunca boş işlerle oyalanmak yerine vahye dönük olmayı ayakta tutmalılardır.  

Oysaki “ikame” kelimesi ve türevleri, “salât” kelimesiyle tamlama olarak geçtiği yerlerde din adamları tarafından “kılmak” olarak anlamlandırılmıştır. Bunun sebebi, “salât” kelimesinin “namaz” olarak anlamlandırılmasıdır fakat yanlış bir anlamlandırmadır. Dolayısıyla “salâtın ikamesi” tamlaması, “namaz kılmak” olarak anlamlandırılmış ve insanlar bu şekilde yönlendirilmek istenmiştir.

Örnek:

Onlar gayba inanırlar ve namazı kılarlar (YUKİMUNES SALATE) ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler. (2:3)

Dolayısıyla “ikame” kelimesinin doğru anlamını Kuran’dan anlayabilmek için “salât” kelimesiyle birlikte geçmediği diğer kullanımlarına bakmak gerekir.

  -  İkame Kelimesinin Kuran’daki Anlamı

Kaf-Vav-Mim harf köklerinden oluşan “İkame” kelimesi, türevleriyle birlikte Kuran’da 660 kez kullanılmış olup; “bir şeyin hakkını vererek yapmak, tam ve sürekli yerine getirmek (İkametü eş-şey’in), bir şeyi ayağa kaldırmak, ayakta tutmak, hâkim kılmak, canlı tutmak, kalıcı kılmak, sürekli işleyen hale getirmek, doğrultmak” anlamlarında kullanılmaktadır.

Örnekler:

Onlar gayba inanırlar ve salâtı ikame ederler (YUKİMUNE) ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. (2:3)

Zekeriya mihrapta durmuş (KAİMUN) salât ederken, melekler ona seslendiler:  "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir nebi olarak Yahya'yı müjdeliyor." (3:39)

Onların hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran (KAİMETUN) ve secde ederek Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. (3:113)

Onlar ayaktayken (KİYAMEN), otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan (KAVVAMİNE) ve adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (5:8)

De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran (KİYEMEN) bir dine, İbrahim'in hanif dinine… O, müşriklerden değildi.” (6:161) 

İbrahim’in karısı ayakta (KAİMETUN) idi. Güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakup’u. (11:71)

Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde gerek ikamet (İKAMETİKUM) gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi. (16:80)

Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu (EKAMEHU). Musa, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. (18:77)

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame (İKAME) etmeyi ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. (21:73)

Tartıyı adaletle yapın ve teraziyi eksik tutmayın (AKİMU). (55:9)

Yemin olsun biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar (YEKUME). Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)

Hurma ağaçlarından her neyi kestiniz yahut kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa (KAİMETEN) hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir. (59:5)

“O kıyamet (KİYAMETİ) günü ne zaman?” diye sorar. (75:6)

-      İçerisinde İkame Kelimesi ve Kelimenin Türevleri Geçen Ayetler

1. Fatiha Suresi: 6.
2. Bakara Suresi: 3, 20, 43, 54, 60, 67, 83, 85, 110, 113, 118, 125, 142, 164, 174, 177, 212, 213, 229, 230, 238, 250, 255, 258, 264, 275, 277, 282, 286.
3. Ali İmran Suresi: 2, 18, 39, 51, 55, 75, 77, 86, 97, 101, 113, 117, 140, 147, 161, 180, 185, 191, 194.
4. Nisa Suresi: 5, 34, 46, 68, 77, 78, 87, 90, 91, 92, 102, 103, 104, 109, 127, 135, 141, 142, 159, 162, 175.
5. Maide Suresi: 2, 6, 8, 11, 12, 14, 16, 20, 21, 22, 25, 26, 36, 37, 41, 50, 51, 54, 55, 58, 64, 66, 67, 68, 77, 84, 97, 102, 107, 108.
6. Enam Suresi: 12, 39, 45, 47, 66, 68, 72, 74, 77, 78, 80, 83, 87, 89, 97, 98, 99, 105, 126, 133, 135, 144, 147, 153, 161.
7. Araf Suresi: 16, 29, 32, 47, 52, 58, 59, 60, 61, 64, 65, 66, 67, 69, 73, 75, 79,80, 81, 82, 85, 88, 89, 90, 93, 99, 109, 127, 128, 133, 137, 138, 142, 145, 148, 150, 155, 159, 160, 164, 167, 170, 172, 176, 177, 188, 203.
8. Enfal Suresi: 3, 53, 58, 65, 72.
9. Tevbe Suresi: 5, 6, 7, 11, 13, 14, 18, 19, 21, 24, 36, 37, 39, 53, 56, 68, 70, 71, 80, 84, 96, 108, 109, 115, 122, 127.
10. Yunus Suresi: 5, 6, 12, 13, 24, 25, 60, 67, 71, 74, 75, 83, 84, 85, 86, 87, 89, 93, 98, 101, 105.
11. Hud Suresi: 25, 27, 28, 29, 30, 36, 38, 39, 44, 49, 50, 51, 52, 56, 57, 60, 61, 63, 64, 70, 71, 74, 78, 84, 85, 88, 89, 92, 93, 98, 99, 100, 112, 114.
12. Yusuf Suresi: 9, 37, 40, 87, 110, 111.
13. Rad Suresi: 3, 4, 7, 11, 22, 33.
14. İbrahim Suresi: 4, 5, 6, 9, 14, 28, 31, 37, 40, 41.
15. Hicr Suresi: 15, 41, 58, 62, 76.
16. Nahl Suresi: 11, 12, 13, 25, 27, 59, 64, 65, 67, 69, 76, 79, 80, 92, 107, 121, 124.
17. İsra Suresi: 9, 13, 35, 58, 62, 78, 79, 97.
18. Kehf Suresi: 2, 14, 15, 36, 77, 86, 90, 93, 105.
19. Meryem Suresi: 11, 27, 36, 73, 95, 97.
20. Taha Suresi: 14, 79, 83, 85, 86, 87, 90, 100, 101, 111, 124.
21. Enbiya Suresi: 11, 47, 52, 73, 74, 77, 78, 106.
22. Hac Suresi: 9, 17, 26, 35, 41, 42, 43, 54, 67, 69, 78.
23. Müminun Suresi: 16, 23, 24, 28, 33, 41, 44, 46, 47, 73, 94, 106.
24. Nur Suresi: 37, 46, 56.
25. Furkan Suresi: 4, 18, 30, 36, 37, 64, 66, 67, 69, 76.
26. Şuara Suresi: 10, 11, 58, 70, 105, 117, 160, 166, 182, 218.
27. Neml Suresi: 3, 12, 24, 39, 43, 46, 47, 51, 52, 54, 55, 56, 60, 86,     
28. Kasas Suresi: 3, 21, 25, 32, 41, 42, 46, 50, 61, 71, 72, 76, 79.
29. Ankebut Suresi: 13, 14, 16, 24, 25, 28, 29, 30, 35, 36, 45, 51.
30. Rum Suresi: 12, 14, 21, 22, 23, 24, 28, 30, 31, 37, 43, 47, 55.
31. Lokman Suresi: 4, 17.
32. Secde Suresi: 3, 25.
33. Ahzab Suresi: 13, 33.
34. Sebe Suresi: 46.
35. Fatır Suresi: 14, 18, 29, 35.
36. Yasin Suresi: 4, 6, 19, 20, 26, 28, 61.
37. Saffat Suresi: 30, 85, 115, 118, 124, 164.
38. Sad Suresi: 12, 13.
39. Zümer Suresi: 9, 15, 24, 31, 39, 40, 42, 47, 52, 60, 67, 68.
40. Mümin Suresi: 5, 29, 30, 31, 32, 38, 39, 41, 46, 51.
41. Fussilet Suresi: 3, 6, 30, 40, 50.
42. Şura Suresi: 13, 15, 38, 45, 52.
43. Zuhruf Suresi: 5, 26, 43, 44, 51, 54, 57, 58, 61, 64, 88.
44. Duhan Suresi: 17, 22, 26, 28, 37, 51.
45. Casiye Suresi: 4, 5, 13, 14, 17, 20, 26, 27, 31.
46. Ahkaf Suresi: 5, 10, 13, 21, 23, 25, 29, 30, 31, 35.
47. Muhammed Suresi: 38.
48. Fetih Suresi: 2, 12, 16, 20.
49. Hucurat Suresi: 6, 11.
50. Kaf Suresi: 12, 14.
51. Zariyat Suresi: 25, 32, 45, 46, 53.
52. Tur Suresi: 32, 48.
53. Necm Suresi: 52.
54. Kamer Suresi: 9, 33.
55. Rahman Suresi: 9, 46.
57. Hadid Suresi: 25.
58. Mücadele Suresi: 7, 13, 14, 22.
59. Haşr Suresi: 5, 13, 14.
60. Mümtehine Suresi: 3, 4, 13.
61. Saff Suresi: 5, 7.
62. Cuma Suresi: 5, 11.
63. Münafikun Suresi: 6.
65. Talak Suresi: 2.
66. Tahrim Suresi: 11.
67. Mülk Suresi: 22.
68. Kalem Suresi: 39.
69. Hakka Suresi: 7.
70. Mearic Suresi: 33.
71. Nuh Suresi: 1, 2, 5.
72. Cin Suresi: 16, 19.
73. Müzzemmil Suresi: 2, 6, 20.
74. Müddessir Suresi: 2.
75. Kıyame Suresi: 1, 6.
78. Nebe Suresi: 38.
79. Naziat Suresi: 40.
81. Tekvir Suresi: 28.
83. Mutaffifin Suresi: 6.
95. Tin Suresi: 4.
98. Beyyine Suresi: 3, 5. 

-      İkame Kelimesinin Kuran’daki Türevleri

Fiil formunda kullanıldığı 33 yerde “ayağa kalkmak, kalkışmak, ayakta durmak, ayağa kalkmak, ayakta dikilmek, doğrulmak, bulunmak, yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak, yerine geçmek, yerine durmak, görülmek, kopmak, başlamak, uzay boşluğunda durmak” anlamlarında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla geçmiş.)

Bu ayetler: (2:20, 238, 275), (4:102, 127, 142), (5:6, 107), (9:84, 108), (14:41), (18:14), (26:218), (27:39), (30:12, 14, 25, 55), (34:46), (40:46, 51), (45:27), (52:48), (57:25), (72:19), (73:2, 20), (74:2), (78:38), (83:6).

Örnekler:

Şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar (KAMU). Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir. (2:20)

Onlardan ölen hiçbirine asla salât etme ve kabrinin başında durma (TEKUM). Çünkü onlar Allah’ı ve resulünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. (9:84)

(2:20, 238, 275), (4:102), (9:84) Ayetlerinde “ayakta durmak, ayağa kalkmak, doğrulmak, ayakta dikilmek, bulunmak” anlamı verilmiştir.

Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine farz kılınanı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere adil davranmanıza dair size okunmakta olan ayetler de bunu yerine getiriyor (TEKUMU). Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. (4:127)

Yemin olsun biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar (YEKUME). Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)

(4:127), (9:108), (26:218), (57:25) Ayetlerinde “yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak” anlamı verilmiştir.

Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar salâta kalktıkları (KAMU) zaman tembel tembel kalkarlar (KAMU), insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar. (4:142)

Bir gün ki insanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda dururlar (YEKUMU). (83:6)

(4:142), (5:6), (18:14), (34:46), (52:48), (72:19), (73:2, 20), (74:2), (83:6), Ayetlerinde “kalkmak, ayağa kalkmak, kalkışmak” anlamı verilmiştir.

O iki kişinin günaha girdikleri anlaşılırsa o zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam onların yerine geçer (YEKUMANİ) ve “Allah’a yemin ederiz ki bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o takdirde biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler. (5:107)

(5:107) Ayetinde “yerine geçmek, yerine durmak” anlamı verilmiştir.

“Rabbimiz! Hesap kalkışı (YEKUMU) gününde beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (14:41)

O gün, melekler ve ruh saf durular (YEKUMU). Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler. (78:38)

(14:41), (27:39), (40:51), (78:38) Ayetlerinde “görülmek, ayağa kalkmak” anlamı verilmiştir.

Kıyametin kopacağı (TEKUMU) günde, suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir. (30:12)

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kalkış (TEKUMU) saati günü olan izin gününde, gerçekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrayacaklardır. (45:27)

(30:12, 14, 55), (40:46), (45:27) Ayetlerinde “kopmak, başlamak” anlamı verilmiştir.

Emriyle göğün ve yerin durması (TEKUME) da O’nun delillerindendir. Sonra sizi yerden bir çağırdı mı, bir de bakarsınız ki çıkıyorsunuz. (30:25)

(30:25) Ayetinde “durmak, ayakta durmak, uzayda asılı olmak” anlamı verilmiştir.

Fiil formunda kullanıldığı diğer 54 yerde “namazı kılmak, yerine getirmek, ayakta tutmak, uygulamak, doğrultmak, çevirmek, kurmak, kılmak, tutmak, yapmak” anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette iki kez geçmiş.)

Bu ayetler: (2:3, 43, 83, 110, 177, 229, 230, 277), (4:77, 102, 103), (5:12, 55, 66, 68), (6:72), (7:29, 170), (8:3), (9:5, 11, 18, 71), (10:87, 105), (11:114), (13,22), (14:31, 37), (17:78), (18:77, 105), (20:14), (22:41, 78), (24:56), (27:3), (29:45), (30:30, 31, 43), (31:4, 17), (33:33), (35:18, 29), (42:13, 38), (55:9), (58:13), (65:2), (73:20), (98:5).

Örnekler:

Onlar gayba inanırlar ve salâtı ikame ederler (YUKİMUNE) ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. (2:3)

Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı ikame etmeleri (YUKİMU) ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (98:5)

(2:3, 43, 83, 110, 177, 277), (4:77, 102, 103), (5:12, 55), (6:72), (7:170), (8:3), (9:5, 11, 18, 71), (10:87), (11:114), (13:22), (14:31, 37), (17:78), (20:14), (22:41, 78), (24:56), (27:3), (29:45), (30:31), (31:4, 17), (33:33), (35:18, 29), (42:38), (58:13), (73:20), (98:5)  Ayetlerinde “namazı kılmak, yerine getirmek” anlamı verilmiştir.

Boşama iki defadır. Ya iyilikle tutmak ya güzellikle salmaktır.  Onlara verdiğiniz bir şeyi almanız size helâl olmaz. Meğerki erkekle kadın Allahın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından (YUKİMA) korkmuş olsunlar. Eğer bu suretle siz de onların, Allahın sınırlarını hakkıyla muhafaza ve ifa edemeyeceklerinden korkarsanız o halde fidye vermesinde ikisi üzerinde de vebal yoktur. Bunlar Allahın sınırlarıdır. Onları geçmeyin. Kim Allahın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerin ta kendileridir. (2:229)

De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça (TUKİMU) hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme. (5:68)
  
(2:229, 230), (5:66, 68) Ayetlerinde “ayakta tutmak, uygulamak” anlamı verilmiştir.

De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi doğrultun (EKİMU). Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi döneceksiniz.” (7:29)

Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu (EKAMEHU). Musa, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. (18:77)

(7:29), (18:77) Ayetlerinde “doğrultmak” anlamı verilmiştir.

Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir (AKİM). Sakın müşriklerden olma!" (10:105)

Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir (EKİM). Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.  (30:30)

(10:105), (30:30, 43) Ayetlerinde “çevirmek” anlamı verilmiştir.

Onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız (NUKİMU) kimselerdir. (18:105)

(18:105) Ayetinde “kurmak” anlamı verilmiştir.

“Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini size de din kıldı (EKİMU). Fakat senin kendilerini çağırdığın şey Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. (42:13)

(42:13) Ayetinde “kılmak” anlamı verilmiştir.

Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın (AKİMU). (55:9)

Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit tutun (AKİMU). Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar. (65:2)

(55:9), (65:2) Ayetlerinde “tutmak, yapmak” anlamı verilmiştir.

Fiil formunda kullanıldığı diğer 10 yerde “dürüst davranmak, dosdoğru olmak” anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette iki kez geçmiş.)

Bu ayetler: (9:7), (10:89), (11:112), (41:6), (41:30), (42:15), (46:13), (72:16), (81:28).

Örnekler:

Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resulü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı (TEKAMU) sürece, siz de onlara dürüst davranın (TEKİMU). Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever. (9:7)

Allah, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst (FESTEKİMA) olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi. (10:89)

İçinizden, dosdoğru (YESTEKİM) yürümek isteyen için. (81:28)

İsim formunda kullanıldığı diğer 4 yerde “daha sağlam, daha doğru” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (2:282), (4:46), (17:9), (73:6).

Örnekler:

Yahudilerden öyleleri var ki tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Rainâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha doğru (AKVEME) olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. (4:46)

Şüpheniz olmasın ki bu Kuran en doğru (AKVEMU) olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa/hayra yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır. (17:9)

Şu bir gerçek ki gece oluşumu/anlayışı daha doğru (AKVEMU) ve söz bakımından daha tesirlidir. (73:6)

İsim formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “dengeli” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (25:67).

Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli (KAVAMAN) bir harcamadır. (25:67)

İsim formunda kullanıldığı diğer 3 yerde “yönetici, kollayıcı, ayakta tutan” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (4:34, 135), (5:8).

Örnekler:

Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar (KAVVAMUNE). Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın koruması sayesinde onlar da gaybı korurlar. Başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin ve onları yataklarında yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. (4:34)

Ey iman edenler! Kendiniz ve ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan (KAVVAMİNE) kimseler olun. Zengin veya fakir de olsalar… Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer çarpıtırsanız veya çekinirseniz şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (4:135)

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan (KAVVAMİNE) ve adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (5:8)

İsim formunda kullanıldığı diğer 383 yerde “kavim, toplum” anlamlarında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla geçmiş.)

İkame kelimesinin diğer bütün anlamlarını düşündüğümüzde “kavim” kelimesinin “doğrulmuşlar, doğrultulmuşlar, ayağa kalkmışlar, ayağa kaldırılmışlar” anlamlarına geldiği anlaşılmaktadır ki bu insanları hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerden birisidir. 

Bu ayetler: (2:54, 60, 67, 118, 164, 286), (3:86, 117, 140, 147), (4:78, 90, 91, 92, 104), (5:2, 8, 11, 20, 21, 22, 25, 26, 41, 50, 51, 54, 58, 67, 68, 77, 84, 102, 108), (6:45, 47, 66, 68, 74, 77, 78, 80, 83, 89, 97, 98, 99, 105, 126, 133, 135, 144, 147), (7:32, 47, 52, 58, 59, 60, 61, 64, 65, 66, 67, 69, 73, 75, 79, 80, 81, 82, 85, 88, 89, 90, 93, 99, 109, 127, 128, 133, 137, 138, 142, 145, 148, 150, 155, 159, 160, 164, 176, 177, 188, 203), (8:53, 58, 65, 72), (9:6, 11, 13, 14, 19, 24, 37, 39, 53, 56, 70, 80, 96, 109, 115, 122, 127), (10:5, 6, 13, 24, 67, 71, 74, 75, 83, 84, 85, 86, 87, 98, 101), (11:25, 27, 28, 29, 30, 36, 38, 44, 49, 50, 51, 52, 57, 60, 61, 63, 64, 70, 74, 78, 84, 85, 88, 89, 92, 93, 98), (12: 9, 37, 87, 110, 111), (13:3, 4, 7, 11), (14: 4, 5, 6, 9, 28), (15:15, 58, 62), (16:11, 12, 13, 59, 64, 65, 67, 69, 79, 107), (18:15, 86, 90, 93), (19:11, 27, 97), (20:79, 83, 85, 86, 87, 90), (21:11, 52, 74, 77, 78, 106), (22:42, 43), (23:23, 24, 28, 33, 41, 44, 46, 47, 94, 106), (25:4, 18, 30, 36, 37), (26:10, 11, 70, 105, 117, 160, 166), (27:12, 24, 43, 46, 47, 51, 52, 54, 55, 56, 60, 86), (28:3, 21, 25, 32, 46, 50, 76, 79), (29:14, 16, 24, 28, 29, 30, 35, 36, 51), (30:21, 23, 24, 28, 37, 47), (32:3), (36:6, 19, 20, 26, 28), (37:30, 85, 115, 124), (38:12, 13), (39:39, 42, 52), (40:5, 29, 30, 31, 32, 38, 39, 41), (41:3), (43:5, 26, 44, 51, 54, 57, 58, 88), (44:17, 22, 28, 37), (45:4, 5, 13, 14, 20, 31), (46:10, 21, 23, 25, 29, 30, 31, 35), (47:38), (48:12, 16), (49:6, 11), (50:12, 14), (51:25, 32, 46, 53), (52:32), (53:52), (54:9, 33), (58:14, 22), (59:13, 14), (60:4, 13), (61:5, 7), (62:5), (63:6), (66:11), (69:7), (71:1, 2, 5). 

Örnekler:

Musa, kavmine dedi ki: “Ey kavmim (KAVMİHİ)! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.” (2:54)

Nuh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi (KAVMİ) gece gündüz (imana) davet ettim.” (71:5)

İsim formunda kullanıldığı diğer 70 yerde “kıyamet” anlamında geçmiştir.

İkame kelimesinin diğer bütün anlamlarını düşündüğümüzde “kıyamet” kelimesinin “ayağa kalkış, diriliş” anlamlarına geldiği anlaşılmaktadır.

Bu ayetler: (2:85, 113, 174, 212), (3:55, 77, 161, 180, 185, 194), (4:87, 109, 141, 159), (5:14, 36, 64), (6:12), (7:32, 167, 172), (10:60, 93), (11:60, 98, 99), (16:25, 27, 92, 124), (17:13, 58, 62, 97), (18:105), (19:95), (20:100, 101, 124), (21:47), (22:9, 17, 69), (23:16), (25:69), (28:41, 42, 61, 71, 72), (29:13, 25), (32:25), (35:14), (39:15, 24, 31, 47, 60, 67), (41:40), (42:45), (45:17, 26), (46:5), (58:7), (60:3), (68:39), (75:1, 6).

Örnekler:

Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, Dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet (KİYAMETİ) gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (2:85)

“O kıyamet (KİYAMETİ) günü ne zaman?” diye sorar. (75:6)

Sıfat formunda kullanıldığı 1 yerde “dimdik ayakta duran” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (6:161).

De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran (KİYEMEN) bir dine, İbrahim'in hanif dinine… O, müşriklerden değildi.” (6:161)  

Sıfat formunda kullanıldığı diğer 5 yerde “doğru, dosdoğru, ayakta duran” anlamında geçmiştir.

Bu ayetler: (9:36), (12:40), (18:2), (30:30, 43).

Örnekler:

Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru (KAYYİMU) dinidir. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. (9:36)

Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru (KAYYİMİ) dine çevir. O gün insanlar bölük bölük ayrılacaklardır. (30:43)

Sıfat formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “dosdoğru” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (98:3).

O sahifelerde dosdoğru (KAYYİMETUN) hükümler vardır. (98:3)

İsim formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “dosdoğru” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (98:5).

Hâlbuki onlara ancak dini Allah’a has kılarak ve hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı ikame etmeleri ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru (KAYYİMETİ) dindir. (98:5)

Sıfat formunda kullanıldığı diğer 3 yerde “ayakta, ezelden beri mevcut olan, ebedi yönetici, yarattıklarını gözetici” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (2:255), (3:2), (20:111).

Örnekler:

Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur (KAYYUMU). O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. (2:255)

Bütün yüzler o Hayy ve Kayyum (KAYYUMİ) önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir. (20:111)

İsim formunda kullanıldığı diğer 14 yerde “makam, konum, yer, durulan yer,” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (2:125), (3:97), (5:107), (10:71), (14:14), (17:79), (19:73), (26:58), (27:39), (37:164), (44:26, 51), (55:46), (79:40).

Örnekler:

Hatırla o zamanı ki biz o evi insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından (MEKAMİ) salât yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!" (2:125)


Nuh’un haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim konumum (MEKAMİ) ve Allah’ın ayetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. Artık siz de ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki işiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin! (10:71)

Sana özgü bir davranış olarak gecenin bir kısmında, meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma (MAKAMEN) ulaştırması umulur. (17:79)

Rabbinin makamından (MAKAME) korkan kimseye iki cennet var. (55:46)

Aktif sıfat formunda kullanıldığı diğer 16 yerde “gözetici, durmak, dikilip durmak, ayakta durmak, dosdoğru” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (3:18, 39, 75, 191), (4:5, 103), (5:97), (10:12), (11:100), (13:33), (22:26), (25:64), (39:9, 68), (51:45), (62:11), (70:33).

Örnekler:

Allah, melekler, hak ve adaleti gözeten (KAİMEN) ilim sahipleri, O Allah'tan başka gerçek ilâh olmadığına şahittir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (3:18)

Zekeriya mihrapta durmuş (KAİMUN) salât ederken, melekler ona seslendiler:  "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor." (3:39)

Kitap ehlinden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen onu sana iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar emanet etsen tepesine dikilip durmadıkça (KAİMEN) onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. (3:75)

Onlar ayaktayken (KİYAMEN), otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)

Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyamda (KİYAMEN) durarak geceleyenlerdir. (25:64)


Onlar, şahitliklerini dosdoğru (KAİMUN) yapan kimselerdir. (70:33)


Aktif isim sıfat formunda kullanıldığı diğer 4 yerde “ayakta olmak, dikilmek, gelip çatmak, gerçekleşmek, dikili bırakmak” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (11:71), (18:36), (41:50), (59:5).

Örnekler:

İbrahim’in karısı ayakta (KAİMETUN) idi. Güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakup’u. (11:71)

Ve “Son Saat'in gelip, çatacağını (KAİMETEN) da düşünemiyorum. Hem ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile sonuç olarak herhalde bundan daha iyisini karşımda bulacağım!” (18:36)

Hurma ağaçlarından her neyi kestiniz yahut kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa (KAİMETEN) hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir. (59:5)

Aktif sıfat formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “ayakta durmak, uyanık olmak” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayet: (3:113).

Onların hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran (KAİMETUN) ve secde ederek Allah’ın ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. (3:113)

İsim formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “şekil, biçim” anlamlarında geçmiştir.


Bu ayet: (95:4)

Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde (TAKVİMİN) yarattık. (95:4)

İkame kelimesinin diğer anlamlarına genel olarak baktığımızda, kanaatime göre burada verilmesi gereken anlam “ayakta duruşla” olmalıdır. Bu şekilde olursa, “Biz, gerçekten insanı en güzel ayakta duruşla (TAKVİMİN) yarattık. (95:4)” olmalıdır. Zira insanları, hayvanlardan ve özellikle maymunlardan ayıran en büyük özellik ayakta duruştur.


Fiil formunda kullanıldığı diğer 2 yerde “yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak” anlamlarında geçmiştir.


Bu ayetler: (21:73), (24:37).

Örnekler:

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame (İKAME) etmeyi ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. (21:73)

Öyle erler vardır ki bir ticaret de bir alış-veriş de onları Allah'ın zikrinden ve salâtı ikame (İKAMİ) etmekten ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği günden korkarlar. (24:37)


İsim fiil formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “ikamet” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (16:80).

Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde gerek ikamet (İKAMETİKUM) gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi. (16:80)

Aktif isim sıfat formunda kullanıldığı diğer 8 yerde “yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak, kalıcı, bitmek tükenmez, sürekli, mevcut olan, işleyen” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (4:162), (9:21, 68), (11:39), (14:40), (15:76), (22:35), (39:40).

Örnekler:

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame (MUKİMİNE) edenler ve zekâtı verenler ve Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)

Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez/kalıcı (MUKİMUN) nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir. (9:21)

Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli/kalıcı (MUKİMUN) bir azap vardır. (9:68)

“Rabbim! Beni salâtın ikamesine devam eden (MUKİME) bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (14:40)

Aktif sıfat formunda kullanıldığı diğer 2 yerde “sürekli, sabit, kalıcı” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (5:37), (42:45).

Örnekler:

Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli (MUKİMUN) bir azap vardır. (5:37)

Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da “İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zalimler, sürekli (MUKİMİN) bir azap içindedirler. (42:45)

Pasif sıfat formunda kullanıldığı diğer 3 yerde “konak, dinlenme yeri, makam, duracak yer” anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette 2 kez geçmiş.)

Bu ayetler: (25:66, 76), (33:13).

Örnekler:

Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır (MUKAMAN) orası. (25:66)

Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır (MUKAMAN). (25:76)

Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib halkı! Duracak yeriniz (MUKAME) yok. Haydi, geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da “Evlerimiz açık” diyerek nebiden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. (33:13)

Pasif sıfat formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “kalınacak, durulacak” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayet: (35:35).

O, lütfüyle bizi kalınacak (MUKAMETİ) yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez. (35:35)

Aktif sıfat formunda kullanıldığı diğer 37 yerde “doğru, dosdoğru, ayağa kaldırılmış,” anlamlarında geçmiştir.

Bu ayetler: (1:6), (2:142, 213), (3:51, 101), (4:68, 175), (5:16),  (6:39, 87, 126, 153, 161), (7:16), (10:25), (11:56), (15:41), (16:76, 121), (17:35), (19:36), (22:54, 67), (23:73), (24:46), (26:182), (36:4, 61), (37:118), (42:52), (43:43, 61, 64), (46:30), (48:2, 20), (67:22).

Örnekler:

Dosdoğru (MUSTAKİM) giden yola ilet bizi... (1:6)

Birtakım kendini bilmez insanlar, “Onları yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola (MUSTEKİMİN) iletir.” (2:142)

Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider yoksa dosdoğru (MUSTEKİMİN) bir yolda dimdik yürüyen mi? (67:22)

DETAYLAR

-      İkame Kelimesinin Tamlama Şeklindeki Diğer Kullanımlarına Örnekler

İkame kelimesiyle oluşturulmuş Kuran’daki tamlamalara gösterilebilecek örnekler:

“Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak” anlamlarındaki İkame Kelimesi ile İlgili Örnekler:

Allah’ın Sınırlarını İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Boşama iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle kadının Allah'ın sınırlarını korumada (YUKİMA HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI İKAME ETMEK) endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler. (2:229)
Bütün bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle nikâhlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında, boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini (YUKİMA HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI İKAME ETMEK) düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar. (2:230)

Tevrat Ve İncil’i Ve Kendilerine İnzal Edileni İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Eğer onlar Tevrat’ı ve İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine inzal edileni gereğince uygulasalardı (EKAMUT TEVRATE VEL İNCİLE ME UNZİLE İLEYHİM/TEVRAT VE İNCİL’İ VE RABLERİNDEN KENDİLERİNE İNZAL EDİLENİ İKAME ETMEK), elbette üstlerinden ve ayaklarının altından yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür! (5:66)

Dini İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Sizin için dinden Nuh'a önerdiğini ve sana vahyettiğini ve İbrahim'e v, Musa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun (EKİMUD DİNE/DİNİ İKAME ETMEK); onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. (42:13)

Tartıyı İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Tartıyı adaletle yapın (EKİMUL VEZNE/TARTIYI İKAME ETMEK) ve teraziyi eksik tutmayın. (55:9)

Mizanı İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Yemin olsun biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki insanlar mizanı ayakta tutsunlar (MİZANE Lİ YEKUMEN/MİZANI İKAME ETMEK). Ve demiri de inzal ettik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)

Şahitliği İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):

Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın (EKİMUŞ ŞEHADETE/ŞEHADETİ İKAME ETMEK). İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. (65:2)

“Yüzünü Dönmek, Doğrultmak” anlamlarındaki İkame Kelimesi ile İlgili Örnekler:

Şu da emredildi: "Yüzünü bir hanif olarak dine çevir (EKİM VECHEKE LİDDİNİ/YÜZÜNÜ DİNE İKAME ET, DOĞRULT). Sakın müşriklerden olma!" (10:105)

O halde sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir (EKİM VECHEKE LİDDİNİ/YÜZÜNÜ DİNE İKAME ET, DOĞRULT). Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar. (30:30)

Bir hurma ağacını kestiniz yahut onu kökleri üzerine doğrulttunuzsa (KAİMETEN ALA USULİHA/KÖKLERİ ÜZERİNE İKAME ETTİNİZSE/DOĞRULTTUNUZSA) bu Allah'ın izniyledir; yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir. (59:5)

Bu örneklere bakılarak salâtın ikamesinin nasıl olup da “namaz kılmak” anlamına dönüştüğü düşünülmelidir.  

Böylece salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE) artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât (SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)

Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikame et (EKIMIS SALÂT). Muhakkak ki salât (SALATE), fuhuştan ve münkerden men eder. Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir. (29:45)


Tamamen hayatına hâkim kılmak için sürekli olarak, günün iki vaktinde (her gün sabah-akşam ve ayrıca Cuma yani kararlaştırılan toplantı gününde) vahyin okunup, öğrenilmesi ve böylece vahye dönük bir yaşamın ayağa kaldırılması; Kuran'da "İkame Es-Salât" tamlaması ile ifade edilmiştir. (“SALÂTIN İKAMESİ” başlığı altında daha detaylı incelenmiştir.)

En Doğrusunu ALLAH Bilir.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

1 yorum: