- İkame Kelimesinin Sözlük
Anlamı
İkame kelimesinin sözlüklerde iki anlamı vardır:
Birincisi “bir başka şeyin yerine koyma, yerine kullanma” (örneğin bal
yerine reçel);
İkincisi “ayakta durdurma, ayakta tutma, ayağa kaldırma”…
Allah; insanları yoldan çıkaracak İblis’in vesveselerine karşı;
insanlara salâtın ikamesini emrederek onların kurtuluşa ermelerini sağlayacak
hidayet rehberi olan Kuran’ı öğrenip, yaşamlarına sokmalarını öğütlemiştir.
Yani salâtın ikamesiyle insanlar yaşamları boyunca boş işlerle oyalanmak yerine
vahye dönük olmayı ayakta tutmalılardır.
Oysaki “ikame” kelimesi ve türevleri, “salât” kelimesiyle tamlama olarak
geçtiği yerlerde din adamları tarafından “kılmak” olarak anlamlandırılmıştır.
Bunun sebebi, “salât” kelimesinin “namaz” olarak anlamlandırılmasıdır fakat
yanlış bir anlamlandırmadır. Dolayısıyla “salâtın ikamesi” tamlaması, “namaz
kılmak” olarak anlamlandırılmış ve insanlar bu şekilde yönlendirilmek
istenmiştir.
Örnek:
Onlar gayba inanırlar ve namazı
kılarlar (YUKİMUNES SALATE) ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli
yerince sarf ederler. (2:3)
Dolayısıyla “ikame” kelimesinin doğru anlamını Kuran’dan anlayabilmek
için “salât” kelimesiyle birlikte geçmediği diğer kullanımlarına bakmak
gerekir.
-
İkame Kelimesinin Kuran’daki Anlamı
Kaf-Vav-Mim harf köklerinden oluşan “İkame” kelimesi, türevleriyle
birlikte Kuran’da 660 kez kullanılmış olup; “bir şeyin hakkını vererek yapmak,
tam ve sürekli yerine getirmek (İkametü eş-şey’in), bir şeyi ayağa kaldırmak,
ayakta tutmak, hâkim kılmak, canlı tutmak, kalıcı kılmak, sürekli işleyen hale
getirmek, doğrultmak” anlamlarında kullanılmaktadır.
Örnekler:
Onlar gayba inanırlar ve salâtı ikame ederler (YUKİMUNE) ve
kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. (2:3)
Zekeriya
mihrapta durmuş (KAİMUN) salât ederken, melekler ona seslendiler: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi
doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden
bir nebi olarak Yahya'yı müjdeliyor." (3:39)
Onların hepsi bir değildir. Kitap
ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran (KAİMETUN) ve secde ederek Allah’ın
ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. (3:113)
Onlar ayaktayken (KİYAMEN),
otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin
yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni
eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan
(KAVVAMİNE) ve adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan
kininiz, sakın sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı
gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (5:8)
De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik
duran (KİYEMEN) bir dine, İbrahim'in hanif dinine… O, müşriklerden değildi.”
(6:161)
İbrahim’in karısı ayakta (KAİMETUN)
idi. Güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakup’u. (11:71)
Allah, size evlerinizi huzur ve
dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde gerek ikamet (İKAMETİKUM)
gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve
kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana
getirdi. (16:80)
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp
onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada
yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu
(EKAMEHU). Musa, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. (18:77)
Onları bizim emrimizle doğru yolu
gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame (İKAME)
etmeyi ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.
(21:73)
Tartıyı adaletle yapın ve teraziyi eksik tutmayın (AKİMU).
(55:9)
Yemin olsun biz, resullerimizi
açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de
indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar (YEKUME).
Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar
vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım
edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)
Hurma ağaçlarından her neyi kestiniz
yahut kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa (KAİMETEN) hep Allah’ın izniyledir.
Bu da fasıkları rezil etmesi içindir. (59:5)
“O kıyamet (KİYAMETİ) günü ne zaman?” diye sorar. (75:6)
- İçerisinde İkame Kelimesi
ve Kelimenin Türevleri Geçen Ayetler
1.
Fatiha Suresi: 6.
2.
Bakara Suresi: 3, 20, 43, 54, 60, 67, 83, 85, 110, 113, 118, 125, 142, 164,
174, 177, 212, 213, 229, 230, 238, 250, 255, 258, 264, 275, 277, 282, 286.
3.
Ali İmran Suresi: 2, 18, 39, 51, 55, 75, 77, 86, 97, 101, 113, 117, 140, 147,
161, 180, 185, 191, 194.
4.
Nisa Suresi: 5, 34, 46, 68, 77, 78, 87, 90, 91, 92, 102, 103, 104, 109, 127,
135, 141, 142, 159, 162, 175.
5.
Maide Suresi: 2, 6, 8, 11, 12, 14, 16, 20, 21, 22, 25, 26, 36, 37, 41, 50, 51,
54, 55, 58, 64, 66, 67, 68, 77, 84, 97, 102, 107, 108.
6.
Enam Suresi: 12, 39, 45, 47, 66, 68, 72, 74, 77, 78, 80, 83, 87, 89, 97, 98,
99, 105, 126, 133, 135, 144, 147, 153, 161.
7.
Araf Suresi: 16, 29, 32, 47, 52, 58, 59, 60, 61, 64, 65, 66, 67, 69, 73, 75,
79,80, 81, 82, 85, 88, 89, 90, 93, 99, 109, 127, 128, 133, 137, 138, 142, 145,
148, 150, 155, 159, 160, 164, 167, 170, 172, 176, 177, 188, 203.
8.
Enfal Suresi: 3, 53, 58, 65, 72.
9.
Tevbe Suresi: 5, 6, 7, 11, 13, 14, 18, 19, 21, 24, 36, 37, 39, 53, 56, 68, 70,
71, 80, 84, 96, 108, 109, 115, 122, 127.
10.
Yunus Suresi: 5, 6, 12, 13, 24, 25, 60, 67, 71, 74, 75, 83, 84, 85, 86, 87, 89,
93, 98, 101, 105.
11.
Hud Suresi: 25, 27, 28, 29, 30, 36, 38, 39, 44, 49, 50, 51, 52, 56, 57, 60, 61,
63, 64, 70, 71, 74, 78, 84, 85, 88, 89, 92, 93, 98, 99, 100, 112, 114.
12.
Yusuf Suresi: 9, 37, 40, 87, 110, 111.
13.
Rad Suresi: 3, 4, 7, 11, 22, 33.
14.
İbrahim Suresi: 4, 5, 6, 9, 14, 28, 31, 37, 40, 41.
15.
Hicr Suresi: 15, 41, 58, 62, 76.
16.
Nahl Suresi: 11, 12, 13, 25, 27, 59, 64, 65, 67, 69, 76, 79, 80, 92, 107, 121,
124.
17.
İsra Suresi: 9, 13, 35, 58, 62, 78, 79, 97.
18.
Kehf Suresi: 2, 14, 15, 36, 77, 86, 90, 93, 105.
19.
Meryem Suresi: 11, 27, 36, 73, 95, 97.
20.
Taha Suresi: 14, 79, 83, 85, 86, 87, 90, 100, 101, 111, 124.
21.
Enbiya Suresi: 11, 47, 52, 73, 74, 77, 78, 106.
22.
Hac Suresi: 9, 17, 26, 35, 41, 42, 43, 54, 67, 69, 78.
23.
Müminun Suresi: 16, 23, 24, 28, 33, 41, 44, 46, 47, 73, 94, 106.
24.
Nur Suresi: 37, 46, 56.
25.
Furkan Suresi: 4, 18, 30, 36, 37, 64, 66, 67, 69, 76.
26.
Şuara Suresi: 10, 11, 58, 70, 105, 117, 160, 166, 182, 218.
27.
Neml Suresi: 3, 12, 24, 39, 43, 46, 47, 51, 52, 54, 55, 56, 60, 86,
28.
Kasas Suresi: 3, 21, 25, 32, 41, 42, 46, 50, 61, 71, 72, 76, 79.
29.
Ankebut Suresi: 13, 14, 16, 24, 25, 28, 29, 30, 35, 36, 45, 51.
30.
Rum Suresi: 12, 14, 21, 22, 23, 24, 28, 30, 31, 37, 43, 47, 55.
31.
Lokman Suresi: 4, 17.
32.
Secde Suresi: 3, 25.
33.
Ahzab Suresi: 13, 33.
34.
Sebe Suresi: 46.
35.
Fatır Suresi: 14, 18, 29, 35.
36.
Yasin Suresi: 4, 6, 19, 20, 26, 28, 61.
37.
Saffat Suresi: 30, 85, 115, 118, 124, 164.
38.
Sad Suresi: 12, 13.
39.
Zümer Suresi: 9, 15, 24, 31, 39, 40, 42, 47, 52, 60, 67, 68.
40.
Mümin Suresi: 5, 29, 30, 31, 32, 38, 39, 41, 46, 51.
41.
Fussilet Suresi: 3, 6, 30, 40, 50.
42.
Şura Suresi: 13, 15, 38, 45, 52.
43.
Zuhruf Suresi: 5, 26, 43, 44, 51, 54, 57, 58, 61, 64, 88.
44.
Duhan Suresi: 17, 22, 26, 28, 37, 51.
45.
Casiye Suresi: 4, 5, 13, 14, 17, 20, 26, 27, 31.
46.
Ahkaf Suresi: 5, 10, 13, 21, 23, 25, 29, 30, 31, 35.
47.
Muhammed Suresi: 38.
48.
Fetih Suresi: 2, 12, 16, 20.
49.
Hucurat Suresi: 6, 11.
50.
Kaf Suresi: 12, 14.
51.
Zariyat Suresi: 25, 32, 45, 46, 53.
52.
Tur Suresi: 32, 48.
53.
Necm Suresi: 52.
54.
Kamer Suresi: 9, 33.
55.
Rahman Suresi: 9, 46.
57.
Hadid Suresi: 25.
58.
Mücadele Suresi: 7, 13, 14, 22.
59.
Haşr Suresi: 5, 13, 14.
60.
Mümtehine Suresi: 3, 4, 13.
61.
Saff Suresi: 5, 7.
62.
Cuma Suresi: 5, 11.
63.
Münafikun Suresi: 6.
65.
Talak Suresi: 2.
66.
Tahrim Suresi: 11.
67.
Mülk Suresi: 22.
68.
Kalem Suresi: 39.
69.
Hakka Suresi: 7.
70.
Mearic Suresi: 33.
71.
Nuh Suresi: 1, 2, 5.
72.
Cin Suresi: 16, 19.
73.
Müzzemmil Suresi: 2, 6, 20.
74.
Müddessir Suresi: 2.
75.
Kıyame Suresi: 1, 6.
78.
Nebe Suresi: 38.
79.
Naziat Suresi: 40.
81.
Tekvir Suresi: 28.
83.
Mutaffifin Suresi: 6.
95.
Tin Suresi: 4.
98.
Beyyine Suresi: 3, 5.
-
İkame Kelimesinin Kuran’daki Türevleri
Fiil formunda
kullanıldığı 33 yerde “ayağa kalkmak, kalkışmak, ayakta durmak, ayağa kalkmak,
ayakta dikilmek, doğrulmak, bulunmak, yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta
tutmak, yerine geçmek, yerine durmak, görülmek, kopmak, başlamak, uzay
boşluğunda durmak” anlamlarında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla geçmiş.)
Bu ayetler: (2:20, 238, 275), (4:102, 127, 142), (5:6, 107), (9:84,
108), (14:41), (18:14), (26:218), (27:39), (30:12, 14, 25, 55), (34:46),
(40:46, 51), (45:27), (52:48), (57:25), (72:19), (73:2, 20), (74:2), (78:38),
(83:6).
Örnekler:
Şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış
gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık
üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar (KAMU). Allah dileseydi elbette
onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye
kadirdir. (2:20)
Onlardan ölen hiçbirine asla salât
etme ve kabrinin başında durma (TEKUM). Çünkü onlar Allah’ı ve resulünü inkâr
ettiler ve fasık olarak öldüler. (9:84)
(2:20,
238, 275), (4:102), (9:84) Ayetlerinde “ayakta durmak, ayağa kalkmak,
doğrulmak, ayakta dikilmek, bulunmak” anlamı verilmiştir.
Kadınlar hakkında senden fetva
istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta,
kendilerine farz kılınanı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı
çocuklara ve yetimlere adil davranmanıza dair size okunmakta olan ayetler de
bunu yerine getiriyor (TEKUMU). Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
(4:127)
Yemin olsun biz, resullerimizi
açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de
indirdik ki insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar (YEKUME).
Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar
vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım
edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)
(4:127),
(9:108), (26:218), (57:25) Ayetlerinde “yerine getirmek, gerçekleştirmek,
ayakta tutmak” anlamı verilmiştir.
Münafıklar, Allah’ı aldatmaya
çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar salâta
kalktıkları (KAMU) zaman tembel tembel kalkarlar (KAMU), insanlara gösteriş
yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar. (4:142)
Bir gün ki insanlar, âlemlerin Rabbi
huzurunda dururlar (YEKUMU). (83:6)
(4:142),
(5:6), (18:14), (34:46), (52:48), (72:19), (73:2, 20), (74:2), (83:6),
Ayetlerinde “kalkmak, ayağa kalkmak, kalkışmak” anlamı verilmiştir.
O iki kişinin günaha girdikleri
anlaşılırsa o zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan
başka iki adam onların yerine geçer (YEKUMANİ) ve “Allah’a yemin ederiz ki
bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da
çiğneyip geçmedik. Çünkü o takdirde biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin
ederler. (5:107)
(5:107)
Ayetinde “yerine geçmek, yerine durmak” anlamı verilmiştir.
“Rabbimiz! Hesap kalkışı (YEKUMU)
gününde beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (14:41)
O gün, melekler ve ruh saf durular
(YEKUMU). Rahman'ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen,
doğruyu söyler. (78:38)
(14:41), (27:39), (40:51), (78:38) Ayetlerinde “görülmek, ayağa kalkmak”
anlamı verilmiştir.
Kıyametin kopacağı (TEKUMU) günde,
suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir. (30:12)
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.
Kalkış (TEKUMU) saati günü olan izin gününde, gerçekleri hükümsüz kılanlar
hüsrana uğrayacaklardır. (45:27)
(30:12, 14, 55), (40:46), (45:27) Ayetlerinde “kopmak, başlamak” anlamı
verilmiştir.
Emriyle göğün ve yerin durması
(TEKUME) da O’nun delillerindendir. Sonra sizi yerden bir çağırdı mı, bir de
bakarsınız ki çıkıyorsunuz. (30:25)
(30:25) Ayetinde “durmak, ayakta durmak, uzayda asılı olmak” anlamı
verilmiştir.
Fiil formunda
kullanıldığı diğer 54 yerde “namazı kılmak, yerine getirmek, ayakta tutmak, uygulamak,
doğrultmak, çevirmek, kurmak, kılmak, tutmak, yapmak” anlamlarında geçmiştir.
(Bir ayette iki kez geçmiş.)
Bu ayetler:
(2:3, 43, 83, 110, 177, 229, 230, 277), (4:77, 102, 103), (5:12, 55, 66, 68),
(6:72), (7:29, 170), (8:3), (9:5, 11, 18, 71), (10:87, 105), (11:114), (13,22),
(14:31, 37), (17:78), (18:77, 105), (20:14), (22:41, 78), (24:56), (27:3),
(29:45), (30:30, 31, 43), (31:4, 17), (33:33), (35:18, 29), (42:13, 38),
(55:9), (58:13), (65:2), (73:20), (98:5).
Örnekler:
Onlar gayba inanırlar ve salâtı ikame ederler (YUKİMUNE) ve
kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. (2:3)
Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka
yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı ikame etmeleri (YUKİMU)
ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (98:5)
(2:3, 43, 83, 110, 177,
277), (4:77, 102, 103), (5:12, 55), (6:72), (7:170), (8:3), (9:5, 11, 18, 71),
(10:87), (11:114), (13:22), (14:31, 37), (17:78), (20:14), (22:41, 78), (24:56),
(27:3), (29:45), (30:31), (31:4, 17), (33:33), (35:18, 29), (42:38), (58:13),
(73:20), (98:5) Ayetlerinde “namazı kılmak, yerine getirmek” anlamı verilmiştir.
Boşama iki defadır. Ya iyilikle tutmak ya güzellikle
salmaktır. Onlara verdiğiniz bir şeyi
almanız size helâl olmaz. Meğerki erkekle kadın Allahın sınırlarını ayakta
tutamayacaklarından (YUKİMA) korkmuş olsunlar. Eğer bu suretle siz de onların,
Allahın sınırlarını hakkıyla muhafaza ve ifa edemeyeceklerinden korkarsanız o
halde fidye vermesinde ikisi üzerinde de vebal yoktur. Bunlar Allahın
sınırlarıdır. Onları geçmeyin. Kim Allahın sınırlarını aşarsa işte onlar
zalimlerin ta kendileridir. (2:229)
De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabbinizden
size indirileni uygulamadıkça (TUKİMU) hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun
ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü
artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme. (5:68)
(2:229, 230),
(5:66, 68) Ayetlerinde “ayakta tutmak, uygulamak” anlamı verilmiştir.
De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde
yüzlerinizi doğrultun (EKİMU). Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi
başlangıçta yarattığı gibi döneceksiniz.” (7:29)
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp
onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada
yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu
(EKAMEHU). Musa, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. (18:77)
(7:29), (18:77) Ayetlerinde “doğrultmak” anlamı
verilmiştir.
Şu da emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir
(AKİM). Sakın müşriklerden olma!" (10:105)
Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir (EKİM).
Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın
yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat
insanların çoğu bilmezler. (30:30)
(10:105), (30:30, 43) Ayetlerinde “çevirmek” anlamı
verilmiştir.
Onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr
eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için
bir terazi kurmayacağımız (NUKİMU) kimselerdir. (18:105)
(18:105) Ayetinde “kurmak” anlamı verilmiştir.
“Dini dosdoğru tutun ve onda
ayrılığa düşmeyin!” diye Nuh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e,
Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini size de din kıldı (EKİMU). Fakat senin
kendilerini çağırdığın şey Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah, ona
dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. (42:13)
(42:13) Ayetinde “kılmak” anlamı verilmiştir.
Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın (AKİMU).
(55:9)
Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca, onları
güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki âdil kimseyi şahit
tutun (AKİMU). Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla Allah’a ve
ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten
sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar. (65:2)
(55:9), (65:2) Ayetlerinde “tutmak, yapmak” anlamı
verilmiştir.
Fiil formunda kullanıldığı diğer 10
yerde “dürüst davranmak, dosdoğru olmak” anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette
iki kez geçmiş.)
Bu ayetler:
(9:7), (10:89), (11:112), (41:6), (41:30), (42:15), (46:13), (72:16), (81:28).
Örnekler:
Allah’a ortak koşanların Allah katında ve Resulü yanında
bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle antlaşma
yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı (TEKAMU) sürece,
siz de onlara dürüst davranın (TEKİMU). Çünkü Allah, kendine karşı gelmekten
sakınanları sever. (9:7)
Allah, “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst
(FESTEKİMA) olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin” dedi.
(10:89)
İçinizden, dosdoğru (YESTEKİM) yürümek isteyen için.
(81:28)
İsim formunda kullanıldığı diğer 4
yerde “daha sağlam, daha doğru” anlamlarında geçmiştir.
Bu ayetler:
(2:282), (4:46), (17:9), (73:6).
Örnekler:
Yahudilerden öyleleri var ki tahrif ederek onları
anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak
“İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Rainâ” derler. Hâlbuki onlar,
“İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha
doğru (AKVEME) olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini
lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. (4:46)
Şüpheniz olmasın ki bu Kuran en doğru (AKVEMU) olana
kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa/hayra yönelik işler
yapanlar için büyük bir ödül vardır. (17:9)
Şu bir gerçek ki gece oluşumu/anlayışı daha doğru (AKVEMU)
ve söz bakımından daha tesirlidir. (73:6)
İsim formunda kullanıldığı diğer 1
yerde “dengeli” anlamında geçmiştir.
Bu ayet: (25:67).
Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir.
Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli (KAVAMAN) bir harcamadır. (25:67)
İsim formunda kullanıldığı diğer 3
yerde “yönetici, kollayıcı, ayakta tutan” anlamlarında geçmiştir.
Bu ayetler:
(4:34, 135), (5:8).
Örnekler:
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar
(KAVVAMUNE). Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de
erkekler kendi mallarından harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar.
Allah’ın koruması sayesinde onlar da gaybı korurlar. Başkaldırdıklarını
gördüğünüz kadınlara öğüt verin ve onları yataklarında yalnız bırakın ve onları
dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın.
Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. (4:34)
Ey iman edenler! Kendiniz ve ana babanız ve en
yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle
ayakta tutan (KAVVAMİNE) kimseler olun. Zengin veya fakir de olsalar… Çünkü
Allah ikisine de daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize
uymayın. Eğer çarpıtırsanız veya çekinirseniz şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır. (4:135)
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan
(KAVVAMİNE) ve adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan
kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı
gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (5:8)
İsim formunda kullanıldığı diğer 383
yerde “kavim, toplum” anlamlarında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla
geçmiş.)
İkame
kelimesinin diğer bütün anlamlarını düşündüğümüzde “kavim” kelimesinin
“doğrulmuşlar, doğrultulmuşlar, ayağa kalkmışlar, ayağa kaldırılmışlar” anlamlarına
geldiği anlaşılmaktadır ki bu insanları hayvanlardan ayıran en önemli
özelliklerden birisidir.
Bu ayetler:
(2:54, 60, 67, 118, 164, 286), (3:86, 117, 140, 147), (4:78, 90, 91, 92, 104),
(5:2, 8, 11, 20, 21, 22, 25, 26, 41, 50, 51, 54, 58, 67, 68, 77, 84, 102, 108),
(6:45, 47, 66, 68, 74, 77, 78, 80, 83, 89, 97, 98, 99, 105, 126, 133, 135, 144,
147), (7:32, 47, 52, 58, 59, 60, 61, 64, 65, 66, 67, 69, 73, 75, 79, 80, 81,
82, 85, 88, 89, 90, 93, 99, 109, 127, 128, 133, 137, 138, 142, 145, 148, 150,
155, 159, 160, 164, 176, 177, 188, 203), (8:53, 58, 65, 72), (9:6, 11, 13, 14,
19, 24, 37, 39, 53, 56, 70, 80, 96, 109, 115, 122, 127), (10:5, 6, 13, 24, 67,
71, 74, 75, 83, 84, 85, 86, 87, 98, 101), (11:25, 27, 28, 29, 30, 36, 38, 44,
49, 50, 51, 52, 57, 60, 61, 63, 64, 70, 74, 78, 84, 85, 88, 89, 92, 93, 98),
(12: 9, 37, 87, 110, 111), (13:3, 4, 7, 11), (14: 4, 5, 6, 9, 28), (15:15, 58,
62), (16:11, 12, 13, 59, 64, 65, 67, 69, 79, 107), (18:15, 86, 90, 93), (19:11,
27, 97), (20:79, 83, 85, 86, 87, 90), (21:11, 52, 74, 77, 78, 106), (22:42,
43), (23:23, 24, 28, 33, 41, 44, 46, 47, 94, 106), (25:4, 18, 30, 36, 37),
(26:10, 11, 70, 105, 117, 160, 166), (27:12, 24, 43, 46, 47, 51, 52, 54, 55,
56, 60, 86), (28:3, 21, 25, 32, 46, 50, 76, 79), (29:14, 16, 24, 28, 29, 30,
35, 36, 51), (30:21, 23, 24, 28, 37, 47), (32:3), (36:6, 19, 20, 26, 28),
(37:30, 85, 115, 124), (38:12, 13), (39:39, 42, 52), (40:5, 29, 30, 31, 32, 38,
39, 41), (41:3), (43:5, 26, 44, 51, 54, 57, 58, 88), (44:17, 22, 28, 37),
(45:4, 5, 13, 14, 20, 31), (46:10, 21, 23, 25, 29, 30, 31, 35), (47:38),
(48:12, 16), (49:6, 11), (50:12, 14), (51:25, 32, 46, 53), (52:32), (53:52),
(54:9, 33), (58:14, 22), (59:13, 14), (60:4, 13), (61:5, 7), (62:5), (63:6),
(66:11), (69:7), (71:1, 2, 5).
Örnekler:
Musa, kavmine dedi ki: “Ey kavmim (KAVMİHİ)! Sizler,
buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin
de nefislerinizi öldürün. Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir.
Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul
edendir, çok merhametlidir.” (2:54)
Nuh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi (KAVMİ)
gece gündüz (imana) davet ettim.” (71:5)
İsim formunda kullanıldığı diğer 70
yerde “kıyamet” anlamında geçmiştir.
İkame
kelimesinin diğer bütün anlamlarını düşündüğümüzde “kıyamet” kelimesinin “ayağa
kalkış, diriliş” anlamlarına geldiği anlaşılmaktadır.
Bu ayetler: (2:85, 113, 174, 212), (3:55,
77, 161, 180, 185, 194), (4:87, 109, 141, 159), (5:14, 36, 64), (6:12), (7:32,
167, 172), (10:60, 93), (11:60, 98, 99), (16:25, 27, 92, 124), (17:13, 58, 62,
97), (18:105), (19:95), (20:100, 101, 124), (21:47), (22:9, 17, 69), (23:16),
(25:69), (28:41, 42, 61, 71, 72), (29:13, 25), (32:25), (35:14), (39:15, 24,
31, 47, 60, 67), (41:40), (42:45), (45:17, 26), (46:5), (58:7), (60:3),
(68:39), (75:1, 6).
Örnekler:
Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı
kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından
çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise fidye verip kendilerini kurtaran
kimselersiniz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı
ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, Dünya hayatında rezil olmaktan
başka bir şey değildir. Kıyamet (KİYAMETİ) gününde ise onlar azabın en şiddetlisine
uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (2:85)
“O kıyamet (KİYAMETİ) günü ne zaman?” diye sorar. (75:6)
Sıfat formunda kullanıldığı 1 yerde “dimdik
ayakta duran” anlamında geçmiştir.
Bu ayet: (6:161).
De ki: “Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik
duran (KİYEMEN) bir dine, İbrahim'in hanif dinine… O, müşriklerden değildi.”
(6:161)
Sıfat formunda
kullanıldığı diğer 5 yerde “doğru, dosdoğru, ayakta duran” anlamında geçmiştir.
Bu ayetler: (9:36),
(12:40), (18:2), (30:30, 43).
Örnekler:
Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü
yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram
aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru (KAYYİMU) dinidir. Öyleyse o aylarda
kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn
savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı
gelmekten sakınanlarla beraberdir. (9:36)
Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden
önce yüzünü dosdoğru (KAYYİMİ) dine çevir. O gün insanlar bölük bölük
ayrılacaklardır. (30:43)
Sıfat formunda
kullanıldığı diğer 1 yerde “dosdoğru” anlamında geçmiştir.
Bu ayet: (98:3).
O sahifelerde dosdoğru (KAYYİMETUN)
hükümler vardır. (98:3)
İsim formunda
kullanıldığı diğer 1 yerde “dosdoğru” anlamında geçmiştir.
Bu
ayet: (98:5).
Hâlbuki onlara ancak dini Allah’a
has kılarak ve hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri ve salâtı
ikame etmeleri ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru (KAYYİMETİ)
dindir. (98:5)
Sıfat formunda
kullanıldığı diğer 3 yerde “ayakta, ezelden beri mevcut olan, ebedi yönetici,
yarattıklarını gözetici” anlamlarında geçmiştir.
Bu ayetler: (2:255),
(3:2), (20:111).
Örnekler:
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh
olmayandır. Diridir, kayyumdur (KAYYUMU). O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de
bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun
katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve
arkalarındakileri bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından
başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp
kuşatmıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir,
büyüktür. (2:255)
Bütün yüzler o Hayy ve Kayyum
(KAYYUMİ) önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir. (20:111)
İsim formunda
kullanıldığı diğer 14 yerde “makam, konum, yer, durulan yer,” anlamlarında
geçmiştir.
Bu
ayetler: (2:125), (3:97), (5:107), (10:71), (14:14), (17:79), (19:73), (26:58),
(27:39), (37:164), (44:26, 51), (55:46), (79:40).
Örnekler:
Hatırla o zamanı ki biz o evi
insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak
yaptık. Siz de İbrahim'in makamından (MEKAMİ) salât yeri edinin. İbrahim ve
İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler,
rükû-secde edenler için evimi temizleyin!" (2:125)
Nuh’un haberini onlara oku. Hani o,
bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim konumum (MEKAMİ) ve
Allah’ın ayetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa ben sadece Allah’a dayanıp
güvenmişim. Artık siz de ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın
ki işiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet
de vermeyin! (10:71)
Sana özgü bir davranış olarak
gecenin bir kısmında, meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece
Rabbinin seni övgüye layık bir konuma (MAKAMEN) ulaştırması umulur. (17:79)
Rabbinin makamından (MAKAME) korkan kimseye iki cennet var.
(55:46)
Aktif sıfat
formunda kullanıldığı diğer 16 yerde “gözetici, durmak, dikilip durmak, ayakta
durmak, dosdoğru” anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayetler: (3:18, 39, 75, 191), (4:5, 103), (5:97), (10:12), (11:100), (13:33),
(22:26), (25:64), (39:9, 68), (51:45), (62:11), (70:33).
Örnekler:
Allah, melekler, hak ve adaleti
gözeten (KAİMEN) ilim sahipleri, O Allah'tan başka gerçek ilâh olmadığına
şahittir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir. (3:18)
Zekeriya
mihrapta durmuş (KAİMUN) salât ederken, melekler ona seslendiler: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi
doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden
bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor." (3:39)
Kitap ehlinden öylesi vardır ki ona
yüklerle mal emanet etsen onu sana iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır
ki ona bir dinar emanet etsen tepesine dikilip durmadıkça (KAİMEN) onu sana
iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı bize vebal yoktur” demelerinden
dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler. (3:75)
Onlar ayaktayken (KİYAMEN),
otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin
yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden
uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (3:191)
Onlar, Rablerine secde ederek ve
kıyamda (KİYAMEN) durarak geceleyenlerdir. (25:64)
Onlar, şahitliklerini dosdoğru (KAİMUN)
yapan kimselerdir. (70:33)
Aktif isim sıfat
formunda kullanıldığı diğer 4 yerde “ayakta olmak, dikilmek, gelip çatmak,
gerçekleşmek, dikili bırakmak” anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayetler: (11:71), (18:36), (41:50), (59:5).
Örnekler:
İbrahim’in karısı ayakta (KAİMETUN)
idi. Güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakup’u. (11:71)
Ve “Son Saat'in gelip, çatacağını (KAİMETEN)
da düşünemiyorum. Hem ben Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile sonuç olarak
herhalde bundan daha iyisini karşımda bulacağım!” (18:36)
Hurma ağaçlarından her neyi kestiniz
yahut kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa (KAİMETEN) hep Allah’ın izniyledir.
Bu da fasıkları rezil etmesi içindir. (59:5)
Aktif sıfat
formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “ayakta durmak, uyanık olmak” anlamlarında
geçmiştir.
Bu
ayet: (3:113).
Onların hepsi bir değildir. Kitap
ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran (KAİMETUN) ve secde ederek Allah’ın
ayetlerini okuyan bir topluluk da vardır. (3:113)
İsim formunda
kullanıldığı diğer 1 yerde “şekil, biçim” anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayet: (95:4)
Biz, gerçekten insanı en güzel
biçimde (TAKVİMİN) yarattık. (95:4)
İkame
kelimesinin diğer anlamlarına genel olarak baktığımızda, kanaatime göre burada
verilmesi gereken anlam “ayakta duruşla” olmalıdır. Bu şekilde olursa, “Biz,
gerçekten insanı en güzel ayakta duruşla (TAKVİMİN) yarattık. (95:4)” olmalıdır.
Zira insanları, hayvanlardan ve özellikle maymunlardan ayıran en büyük özellik
ayakta duruştur.
Fiil formunda
kullanıldığı diğer 2 yerde “yerine getirmek, gerçekleştirmek, ayakta tutmak”
anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayetler: (21:73), (24:37).
Örnekler:
Onları bizim emrimizle doğru yolu
gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame
(İKAME) etmeyi ve zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden
kimselerdi. (21:73)
Öyle erler vardır ki bir ticaret de
bir alış-veriş de onları Allah'ın zikrinden ve salâtı ikame (İKAMİ) etmekten ve
zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği günden
korkarlar. (24:37)
İsim fiil formunda
kullanıldığı diğer 1 yerde “ikamet” anlamında geçmiştir.
Bu
ayet: (16:80).
Allah, size evlerinizi huzur ve
dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde gerek ikamet (İKAMETİKUM)
gününüzde kolayca taşıyacağınız evler; onların yünlerinden, yapağılarından ve
kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana
getirdi. (16:80)
Aktif isim
sıfat formunda kullanıldığı diğer 8 yerde “yerine getirmek, gerçekleştirmek,
ayakta tutmak, kalıcı, bitmek tükenmez, sürekli, mevcut olan, işleyen”
anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayetler: (4:162), (9:21, 68), (11:39), (14:40), (15:76), (22:35), (39:40).
Örnekler:
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş
olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O
salâtı ikame (MUKİMİNE) edenler ve zekâtı verenler ve Allah’a ve ahiret gününe
inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)
Rableri onlara, kendi katından bir
rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez/kalıcı (MUKİMUN) nimetler
bulunan cennetler müjdelemektedir. (9:21)
Allah, erkek münafıklara, kadın
münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti.
O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli/kalıcı
(MUKİMUN) bir azap vardır. (9:68)
“Rabbim! Beni salâtın ikamesine
devam eden (MUKİME) bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz!
Duamı kabul eyle.” (14:40)
Aktif sıfat formunda
kullanıldığı diğer 2 yerde “sürekli, sabit, kalıcı” anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayetler: (5:37), (42:45).
Örnekler:
Ateşten çıkmak isterler ama ondan
çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli (MUKİMUN) bir azap vardır. (5:37)
Ateşe sunulurken onların zilletten
başlarını öne eğmiş, göz ucuyla gizli gizli baktıklarını görürsün. İnananlar da
“İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana
sokanlardır” diyecekler. İyi bilin ki zalimler, sürekli (MUKİMİN) bir azap
içindedirler. (42:45)
Pasif sıfat formunda
kullanıldığı diğer 3 yerde “konak, dinlenme yeri, makam, duracak yer”
anlamlarında geçmiştir. (Bir ayette 2 kez geçmiş.)
Bu
ayetler: (25:66, 76), (33:13).
Örnekler:
Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne
kötü bir konaktır (MUKAMAN) orası. (25:66)
Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel
bir durak ve ne güzel bir konaktır (MUKAMAN). (25:76)
Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib
halkı! Duracak yeriniz (MUKAME) yok. Haydi, geri dönün” demişti. Onlardan bir
başka grup da “Evlerimiz açık” diyerek nebiden izin istiyorlardı. Oysa evleri
açık değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. (33:13)
Pasif sıfat formunda
kullanıldığı diğer 1 yerde “kalınacak, durulacak” anlamlarında geçmiştir.
Bu
ayet: (35:35).
O, lütfüyle bizi kalınacak
(MUKAMETİ) yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada
usanç da gelmez. (35:35)
Aktif sıfat formunda
kullanıldığı diğer 37 yerde “doğru, dosdoğru, ayağa kaldırılmış,” anlamlarında
geçmiştir.
Bu
ayetler: (1:6), (2:142, 213), (3:51, 101), (4:68, 175), (5:16), (6:39, 87, 126, 153, 161), (7:16), (10:25),
(11:56), (15:41), (16:76, 121), (17:35), (19:36), (22:54, 67), (23:73), (24:46),
(26:182), (36:4, 61), (37:118), (42:52), (43:43, 61, 64), (46:30), (48:2, 20),
(67:22).
Örnekler:
Dosdoğru (MUSTAKİM) giden yola ilet
bizi... (1:6)
Birtakım kendini bilmez insanlar,
“Onları yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu
da Batı da Allah’ındır. Allah, dilediği kimseyi doğru yola (MUSTEKİMİN) iletir.”
(2:142)
Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka
yürüyen mi daha doğru gider yoksa dosdoğru (MUSTEKİMİN) bir yolda dimdik
yürüyen mi? (67:22)
DETAYLAR
-
İkame Kelimesinin Tamlama Şeklindeki Diğer Kullanımlarına
Örnekler
İkame
kelimesiyle oluşturulmuş Kuran’daki tamlamalara gösterilebilecek örnekler:
“Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak”
anlamlarındaki İkame Kelimesi ile İlgili Örnekler:
Allah’ın Sınırlarını İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):
Boşama
iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak
gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle
kadının Allah'ın sınırlarını korumada (YUKİMA HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI
İKAME ETMEK) endişe etmeleri hali başka. Erkek ve kadının Allah'ın sınırlarında
duramayacaklarından endişe ederseniz, o zaman kadının verdiği fidyede ikisine
de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Bunları aşmayın.
Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.
(2:229)
Bütün
bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle
nikâhlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında,
boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini (YUKİMA
HUDUDALLAH/ALLAH'IN SINIRLARINI İKAME ETMEK) düşünürlerse, birbirlerine
dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır ki, Allah
bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar. (2:230)
Tevrat Ve İncil’i Ve Kendilerine İnzal Edileni İkame Etmek (Ayakta Tutmak,
Ayağa Kaldırmak):
Eğer onlar Tevrat’ı ve İncil’i ve
Rableri tarafından kendilerine inzal edileni gereğince uygulasalardı (EKAMUT
TEVRATE VEL İNCİLE ME UNZİLE İLEYHİM/TEVRAT VE İNCİL’İ VE RABLERİNDEN
KENDİLERİNE İNZAL EDİLENİ İKAME ETMEK), elbette üstlerinden ve ayaklarının
altından yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların
birçoğunun yaptığı ne kötüdür! (5:66)
Dini İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):
Sizin
için dinden Nuh'a önerdiğini ve sana vahyettiğini ve İbrahim'e v, Musa'ya ve
İsa'ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun
(EKİMUD DİNE/DİNİ İKAME ETMEK); onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları
çağırdığın bu tutum şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini
kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. (42:13)
Tartıyı İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):
Tartıyı adaletle yapın (EKİMUL VEZNE/TARTIYI İKAME ETMEK)
ve teraziyi eksik tutmayın. (55:9)
Mizanı İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):
Yemin olsun biz, resullerimizi
açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de
indirdik ki insanlar mizanı ayakta tutsunlar (MİZANE Lİ YEKUMEN/MİZANI İKAME
ETMEK). Ve demiri de inzal ettik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok
yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin
yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavi’dir, Aziz’dir. (57:25)
Şahitliği İkame Etmek (Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak):
Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna
varınca onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil
kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın (EKİMUŞ
ŞEHADETE/ŞEHADETİ İKAME ETMEK). İşte bununla Allah’a ve ahiret gününe inanan
kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona
bir çıkış yolu açar. (65:2)
“Yüzünü
Dönmek, Doğrultmak” anlamlarındaki İkame Kelimesi ile İlgili Örnekler:
Şu da
emredildi: "Yüzünü bir hanif olarak dine çevir (EKİM VECHEKE LİDDİNİ/YÜZÜNÜ
DİNE İKAME ET, DOĞRULT). Sakın müşriklerden olma!" (10:105)
O halde
sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata
çevir (EKİM VECHEKE LİDDİNİ/YÜZÜNÜ DİNE İKAME ET, DOĞRULT). Allah'ın
yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat
insanların çokları bilmiyorlar. (30:30)
Bir hurma
ağacını kestiniz yahut onu kökleri üzerine doğrulttunuzsa (KAİMETEN ALA USULİHA/KÖKLERİ
ÜZERİNE İKAME ETTİNİZSE/DOĞRULTTUNUZSA) bu Allah'ın izniyledir; yoldan
çıkmışları rezil etmesi içindir. (59:5)
Bu örneklere bakılarak
salâtın ikamesinin nasıl olup da “namaz kılmak” anlamına dönüştüğü
düşünülmelidir.
Böylece salâtı bitirdiğinizde (KADAYTUMUS SALATE)
artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken Allah'ı zikredin! Daha sonra
güvenliğe kavuştuğunuzda salâtı ikame edin (EKİMUS SALATE). Muhakkak ki salât
(SALATE), müminlerin üzerine vakitleri belirlenmiş olarak yazılmıştır. (4:103)
Kitaptan sana
vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikame et (EKIMIS SALÂT). Muhakkak ki salât
(SALATE), fuhuştan ve münkerden men eder. Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en
büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir. (29:45)
Tamamen
hayatına hâkim kılmak için sürekli olarak, günün iki vaktinde (her gün sabah-akşam
ve ayrıca Cuma yani kararlaştırılan toplantı gününde) vahyin okunup,
öğrenilmesi ve böylece vahye dönük bir yaşamın ayağa kaldırılması; Kuran'da
"İkame Es-Salât" tamlaması ile ifade edilmiştir. (“SALÂTIN İKAMESİ” başlığı altında daha detaylı
incelenmiştir.)
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
Başarılı
YanıtlaSil