5 Şubat 2018 Pazartesi

ATÜ

-      Atü Kelimesinin Sözlük Anlamı

Atü kelimesi sözlüklerde, “vermek, getirmek, gelmek, varmak, ulaşmak” anlamlarına gelmektedir.

-      Atü Kelimesinin Kuran’daki Anlamı

Atü kelimesi zekât kelimesiyle birlikte tamlama olarak geçtiği yerlerde “ulaşmak” anlamında kullanılmıştır. Yani “Atü Ez Zekât” tamlaması, her ne kadar “zekâtı verin” anlamında meallendirilse de kelimelerin gerçek anlamları düşünüldüğünde “arınmışlığa ulaşmak” anlamına gelmektedir.

Örnek:

Salâtı ikame edin ve zekâtı verin (ATÜ EZ ZEKATE). Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (2:43)

(2:43) Ayetinde “atü ez zekate” tamlamasının gerçek anlamını yerine koyduğumuzda karşımıza “Salâtı ikame edin ve arınmışlığa ulaşın” anlamı çıkmaktadır.

-      İçerisinde Atü Kelimesi ve Kelimenin Türevleri Geçen Ayetler

2. Bakara: 23, 25, 38, 43, 53, 63, 83, 85, 87, 93, 101, 106, 109, 110, 118, 121, 136, 144, 145, 146, 148, 177, 189, 200, 201, 210, 211, 213, 214, 222, 223, 229, 233, 247, 248, 251, 253, 254, 258, 260, 265, 269, 271, 277.
3. Ali İmran: 19, 20, 23, 26, 73, 79, 81, 84, 93, 100, 125, 145, 148, 161, 170, 180, 183, 186, 187, 188, 194.
4. Nisa: 2, 4, 5, 15, 16, 19, 20, 24, 25, 33, 37, 40, 44, 47, 51, 53, 54, 67, 74, 77, 102, 114, 127, 131, 133, 146, 152, 153, 162, 163.
5. Maide: 5, 12, 20, 41, 46, 48, 52, 54, 55, 57, 108.
6. Enam: 4, 5, 20, 34, 35, 40, 44, 46, 47, 71, 83, 89, 114, 124, 130, 134, 141, 154, 158, 165.
7. Araf: 17, 35, 38, 53, 70, 77, 80, 81, 97, 98, 106, 112, 129, 132, 138, 144, 156, 163, 169, 171, 175, 187, 189, 190, 203.
8. Enfal: 32, 70.
9. Tevbe: 5, 11, 18, 24, 29, 54, 59, 70, 71, 75, 76, 92.
10. Yunus: 15, 24, 38, 39, 50, 79, 88.
11. Hud: 3, 8, 13, 28, 31, 32, 33, 39, 63, 76, 93, 105, 110.
12. Yusuf: 22, 31, 37, 48, 49, 50, 54, 59, 60, 66, 83, 93, 101, 107.
13. Rad: 31, 36, 38, 41.
14. İbrahim: 9, 10, 11, 17, 19, 25, 31, 34, 44.
15. Hicr: 7, 11, 64, 81, 85, 87, 99.
16. Nahl: 1, 26, 27, 33, 45, 55, 76, 90, 111, 112, 122.
17. İsra: 2, 26, 55, 59, 71, 85, 88, 92, 101, 107.
18. Kehf: 10, 15, 19, 33, 40, 55, 62, 65, 77, 84, 96.
19. Meryem: 12, 27, 30, 38, 43, 61, 77, 80, 93, 95.
20. Taha: 9, 10, 11, 15, 36, 47, 58, 60, 64, 69, 74, 75, 99, 123, 126, 133.
21. Enbiya: 2, 3, 5, 40, 44, 47, 48, 51, 61, 73, 74, 79, 84.
22. Hac: 7, 27, 41, 54, 55, 78.
23. Müminun: 49, 60, 68, 71, 90.
24. Nur: 4, 13, 22, 33, 37, 49, 56.
25. Furkan: 33, 35, 40.
26. Şuara: 5, 6, 10, 16, 31, 37, 89, 154, 165, 202.
27. Neml: 3, 7, 15, 16, 18, 21, 23, 31, 36, 37, 38, 39, 40, 42, 54, 55, 87.
28. Kasas: 14, 29, 30, 43, 46, 48, 49, 52, 54, 60, 71, 72, 76, 77, 78, 79, 80.
29. Ankebut: 5, 27, 28, 29, 47, 49, 53, 66.
30. Rum: 34, 38, 39, 43, 56.
31. Lokman: 4, 12, 16.
32. Secde: 3, 13, 23.
33. Ahzab: 14, 18, 20, 30, 31, 33, 50, 51, 68.
34. Sebe: 3, 6, 10, 44, 45.
35. Fatır: 16, 40.
36. Yasin: 30, 46.
37. Saffat: 28, 117, 157.
38. Sad: 20, 21.
39. Zümer: 25, 40, 49, 54, 55, 71.
40. Mümin: 22, 35, 50, 53, 56, 59, 78.
41. Fussilet: 7, 11, 40, 42, 45.
42. Şura: 20, 36, 47.
43. Zuhruf: 7, 21, 66.
44. Duhan: 10, 19, 33, 36.
45. Casiye: 16, 17, 25.
46. Ahkaf: 4, 22.
47. Muhammed: 16, 17, 18, 36.
48. Fetih: 10, 16.
51. Zariyat: 16, 24, 42, 52.
52. Tur: 18, 34, 38.
57. Hadid: 16, 21, 23, 27, 28, 29.
58. Mücadele: 11, 13.
59. Haşr: 2, 7, 9.
60. Mümtehine: 10, 11, 12.
61. Saff: 6.
62. Cuma: 4.
63. Münafikun: 10.
64. Teğabun: 5, 6.
65. Talak: 1, 6, 7.
67. Mülk: 8, 30.
68. Kalem: 41.
69. Hakka: 19, 25.
71. Nuh: 1.
73. Müzzemmil: 20
74. Müddessir: 31, 47, 52.
76. İnsan: 1.
78. Nebe: 18.
79. Naziat: 15.
84. İnşikak: 7, 10.
85. Büruc: 17.
88. Gaşiye: 1.
92. Leyl: 18.
98. Beyyine: 1, 4, 5.   

-      Atü Kelimesinin Kuran’daki Türevleri

Fiil formunda kullanıldığı 264 yerde “gelmek, getirmek, ortaya koymak” anlamlarında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla geçmiş.)

Bu ayetler: (2:23, 25, 38, 85, 106, 109, 118, 145, 148, 189, 210, 214, 222, 223, 248, 254, 258, 260), (3:93, 125, 161, 183, 188), (4:15, 16, 19, 25, 102, 133), (5:41, 52, 54, 108), (6:4, 5, 34, 35, 40, 46, 47, 71, 130, 158), (7:17, 35, 53, 70, 77, 80, 81, 97, 98, 106, 112, 129, 132, 138, 163, 169, 187, 203), (8:32), (9:24, 54, 70, 92), (10:15, 24, 38, 39, 50, 79), (11:8, 13, 32, 33, 39, 93, 105), (12:37, 48, 49, 50, 54, 59, 60, 66, 83, 93, 107), (13:31, 38, 41), (14:9, 10, 11, 17, 19, 31, 44), (15:7, 11, 64, 99), (16:1, 26, 33, 45, 76, 111, 112), (17:88, 92), (18:15, 19, 55, 77), (19:27, 38, 43, 80), (20:9, 10, 11, 47, 58, 60, 64, 69, 74, 75, 123, 126, 133), (21:2, 3, 5, 40, 44, 47, 61), (22:27, 55), (23:68, 71, 90), (24:4, 13, 49), (25:33, 40), (26:5, 6, 10, 16, 31, 37, 89, 154, 165, 202), (27:7, 18, 21, 31, 37, 38, 39, 40, 54, 55, 87), (28:29, 30, 46, 49, 71, 72), (29:28, 29, 53), (30:43), (31:16), (32:3), (33:18, 20, 30), (34:3), (35:16), (36:30, 46), (37:28, 157), (38:21), (39:25, 40, 54, 55, 71), (40:22, 35, 50, 56, 78), (41:11, 40, 42), (42:47), (43:7, 66), (44:10, 19, 36), (45:25), (46:4, 22), (47:18), (51:24, 42, 52), (52:34, 38), (59:2), (60:12), (61:6), (63:10), (64:5, 6), (65:1), (67:8, 30), (68:41), (71:1), (74:47), (76:1), (78:18), (79:15), (85:17), (88:1), (98:1).    

Örnekler:

Eğer kulumuza inzal ettiğimiz hakkında şüphede iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin/ortaya koyun (FE/TU) ve eğer doğru söyleyenler iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın. (2:23) 

Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. “İnanmıyor musun?” deyince “Hayır ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler (YE/TİNEKE). Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (2:260)

Tevrat indirilmeden önce İsrail’in kendisine haram kıldığı dışında yiyeceklerin hepsi İsrailoğulları’na helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi Tevrat’ı getirip (FE/TU) okuyun.” (3:93)

Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri gelmedi mi (ETETHUM)? Resulleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. (9:70)

Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye (TİYEHUMU) kadar ayrılacak değillerdi. (98:1)

Fiil formunda kullanıldığı diğer 271 yerde “vermek” anlamında geçmiştir. (Bazı ayetlerde birden fazla geçmiş.)

Bu ayetler: (2:43, 53, 63, 83, 87, 93, 101, 110, 121, 136, 144, 145, 146, 177, 200, 201, 211, 213, 229, 233, 247, 251, 253, 258, 265, 269, 271, 277), (3:19, 20, 23, 26, 73, 79, 81, 84, 100, 145, 148, 170, 180, 186, 187, 194), (4:2, 4, 5, 19, 20, 24, 25, 33, 37, 40, 44, 47, 51, 53, 54, 67, 74, 77, 114, 127, 131, 146, 152, 153, 162, 163), (5:5, 12, 20, 41, 46, 48, 54, 55, 57), (6:20, 44, 83, 89, 114, 124, 141, 154, 165), (7:38, 144, 156, 171, 175, 189, 190), (8:70), (9:5, 11, 18, 29, 59, 71, 75, 76), (10:88), (11:3, 28, 31, 63, 110), (12:22, 31, 66, 101), (13:36), (14:25, 34), (15:81, 87), (16:27, 55, 122), (17:2, 26, 55, 59, 71, 85, 101, 107), (18:10, 33, 40, 62, 65, 84, 96), (19:12, 30, 77), (20:36, 99), (21:48, 51, 74, 79, 84), (22:41, 54, 78), (23:49, 60), (24:22, 33, 56), (25:35), (27:3, 15, 16, 23, 36, 42), (28:14, 43, 48, 52, 54, 60, 76, 77, 78, 79, 80), (29:27, 47, 49, 66), (30:34, 38, 39, 56), (31:4, 12), (32:13, 23), (33:14, 31, 33, 50, 51, 68), (34:6, 10, 44, 45), (35:40), (37:117), (38:20), (39:49), (40:53), (41:7, 45), (42:20, 36), (43:21), (44:33), (45:16, 17), (47:16, 17, 36), (48:10, 16), (51:16), (52:18), (57:16, 21, 23, 27, 28, 29), (58:11, 13), (59:7, 9), (60:10, 11), (12:4), (65:6, 7), (69:19, 25), (73:20), (74:31, 52), (84:7, 10), (92:18), (98:4, 5).      

Örnekler:

Salâtı ikame edin ve zekâtı verin (ATÜ). Rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. (2:43)

Onlar öyle kimselerdir ki şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek salâtı ikame eder ve zekâtı verir (ATEVU) ve iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir. (22:41)

Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini (YU/TA) istiyor. (74:52)

Hâlbuki onlara ancak dini Allah’a has kılarak hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri ve zekâtı vermeleri (YU/TU) emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. (98:5)

Aktif Öğe formunda kullanıldığı 9 yerde “gelmek” anlamlarında geçmiştir.                   
                                                                              
Bu ayetler: (6:134), (11,76), (15:85), (19:93, 95), (20:15), (22:7), (29:5), (40:59).

Örnekler:

Şüphesiz size vaat edilen şeyler mutlaka gelecektir (LEATİN). Siz bunun önüne geçemezsiniz. (6:134)

Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir (ATİ). (19:93)

Kıyamet günü mutlaka gelecektir (LEATİYETUN), bunda hiç şüphe yoktur fakat insanların çoğu buna inanmazlar. (40:59)

Pasif Öğe formunda kullanıldığı 1 yerde “gelmek” anlamında geçmiştir.
                       
Bu ayet: (19:61).

Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler (METİYYAN). Kuşkusuz O'nun vaadi yerine gelir. (19:61)

Sözel İsim formunda kullanıldığı 3 yerde “vermek” anlamında geçmiştir.
       
Bu ayetler: (16:90), (21:73), (24:37).

Örnekler:

Şüphesiz Allah adaleti ve iyilik yapmayı ve yakınlara vermeyi (İTAİ) emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (16:90)

Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi ve salâtı ikame etmeyi ve zekâtı vermeyi (İTAE) vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi. (21:73)

Öyle erler vardır ki bir ticaret de bir alış-veriş de onları Allah'ın zikrinden ve salâtı ikame etmekten ve zekât vermekten (İTAİ) alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar. (24:37)

Aktif Öğe formunda kullanıldığı diğer 1 yerde “verenler” anlamında geçmiştir.

Bu ayet: (4:162).

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O salâtı ikame edenler ve zekâtı verenler (MUTUNE) ve Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. (4:162)

En Doğrusunu ALLAH Bilir.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder