VE bağlacı, Kuran'daki ayetler içerisinde sık sık
kullanılmaktadır. Yani Kuran’daki ayetlerin genelinde birden fazla VE bağlacı
kullanılmıştır. Hatta öyle ki bazen
gereksiz yere fazlaca kullanıldığı sanılmaktadır. Hâlbuki Kuran'da her kelime
ve her harf, tam olması gereken sayıda ve yerde kullanılmıştır. Bu bağlaçlar, kendinden
önceki ve sonraki ifade, açıklama veya işlerle gereklilik bağı kurmaktadır.
VE bağlacının bazı kullanımları, kendisinden önce gelen ifade
ile kendisinden sonra gelen ifadeyi birbirinden ayırmakta; bazı kullanımları
ise aralarında zorunlu bir bağ kurmaktadır.
Bu
zorunlu bağ kuran VE bağlacıyla ilgili bazı örneklerin
dikkatle incelenmesi gerekir çünkü böylece bazı önemli konuların yanlış
anlaşılması önlenmiş olacaktır.
Önce
konuyu daha iyi anlayabilmek için Türkçeden örnek verelim:
"Servise bin VE okula git."
"Servise bin VE okula git."
Örnek
cümlede VE bağlacından önceki "servise bin" emri ile VE bağlacından sonraki "okula
git" emri ile yapılan işler,
ayrı ayrı işler olmasına karşın aralarında bir anlam bağı kurulmuştur. Yani
okula gitmek, servise binerek yapılacaktır.
Örneğimizi
biraz daha geliştirelim:
"Tencereden sana verilen yemeği ye
VE karnını doyur."
Bu örneğimizde de "tencereden verilen yemeği yemek" ile "karnını doyurmak" işleri ayrı ayrı işler olmasına rağmen VE bağlacı ile aralarında zorunlu bir anlam bağı kurulmuştur. Şöyle ki "karnını doyurmak" işi, "tencereden verilen yemeği yiyerek" gerçekleştirilecektir.
Şimdi Kuran'dan bazı örnek ayetler verelim:
Bu örneğimizde de "tencereden verilen yemeği yemek" ile "karnını doyurmak" işleri ayrı ayrı işler olmasına rağmen VE bağlacı ile aralarında zorunlu bir anlam bağı kurulmuştur. Şöyle ki "karnını doyurmak" işi, "tencereden verilen yemeği yiyerek" gerçekleştirilecektir.
Şimdi Kuran'dan bazı örnek ayetler verelim:
"Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku VE salâtı ikame et."
(29:45'den alıntı.)
Bu ayette hitap edilen kişi, salâtı nasıl ikame edecektir?
Bu ayette hitap edilen kişi, salâtı nasıl ikame edecektir?
Yanıt:
Kitaptan kendisine vahyedilen şeyi okuyarak...
Görüldüğü gibi VE bağlacından önceki “Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku”
emri ile “salâtı ikame et” emri
arasında bağ kurulmuştur.
Fakat din
adamları, salâtın ikamesinin anlamını “namaz kılmak” olarak değiştirince bu bağ
kopmakta ve anlam tamamen değişmektedir. Yani “kitaptan vahyedilen şeyi okumak”
ayrı “namazı kılmak” ayrı işler olmaktadır.
VE bağlacının, kendisinden öncesini ve sonrasını birbirinden
ayırmadığına; birbirine bağladığına dair başka bariz bir örnek:
Allah VE resulünden ültimatomdur. (9:1)
Bu ayette
aslında Allah ve resulü ayrı ayrı ültimatom vermemekte; Allah, resulünün
ağzından insanlara ültimatomunu iletmektedir.
Aksi takdirde
Allah ve resulünün ayrı ayrı ültimatom verdikleri düşünülürse ayrı birer din
kurucusu ve hüküm koyucu iki zat sayılmış olurlar ki bu da büyük bir şirktir.
Çünkü dinin tek sahibi ve tek hüküm koyucusu Allah'tır. Dolayısıyla resul, Allah’ın mesajını
insanlara iletmektedir.
Ey iman edenler! Allah’a VE O’nun resulüne itaat edin. VE siz işitiyorken ondan yüz çevirmeyin. (8:20)
Ey iman edenler! Allah’a VE O’nun resulüne itaat edin. VE siz işitiyorken ondan yüz çevirmeyin. (8:20)
Benzer
şekilde "Allah’a VE O’nun resulüne itaat edin" ifadesini içeren ayetler de bu
şekilde anlaşılmalı ve Allah'a ayrı, resule ayrı itaat mantığından
vazgeçilmelidir. Aksi takdirde Allah'a ve resule ayrı ayrı itaat mantığı, dinde
Kuran harici kaynaklar oluşmasına ve dolayısıyla şirke yol açmaktadır. Şöyle ki
Allah’a itaatten Kuran ayetlerine; resule itaatten de resulün hadis ve sünnetine
uymak anlaşılmakta böylece Kuran içerisinde yer alan veya yer almayan bazı konularda
dinde iki farklı hüküm koyucu ortaya çıkmaktadır.
Yine
Türkçeden başka bir örnek verelim…
Direksiyon
hocası, sürücü adayına:
"Direksiyonun iki tarafından VE yere yakın kısımlarından
tut."
Dediğinde, sürücü adayı direksiyonu kaç yerden tutacaktır?
Dediğinde, sürücü adayı direksiyonu kaç yerden tutacaktır?
Bunun cevabı çok açıktır: İki!
VE bağlacından önceki ve sonraki kısımlar, adayın direksiyonu
tam nerelerden tutacağını açıklayan tariflerdir ve aralarında anlam bağı
vardır.
Şimdi
yine Kuran'dan örnek verelim:
"Gündüzün iki tarafında VE gecenin gündüze yakın
kısımlarında salâtı ikame et. Muhakkak ki iyilikler kötülükleri
giderir." (11:114)
Din adamları, bu ayetteki VE bağlacından önceki kısım ile VE bağlacından sonraki kısımları ayırarak salat vakitlerini ikiden fazla, farklı zamanlar olarak yorumlamışlardır. Çünkü amaçları, geleneksel öğretideki 5 vakit namaz vaktini ayetlerde bulmaktır. Oysaki VE bağlacından sonraki "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi VE bağlacından önceki "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin açıklamasıdır.
"Gündüzün iki tarafında"...
Din adamları, bu ayetteki VE bağlacından önceki kısım ile VE bağlacından sonraki kısımları ayırarak salat vakitlerini ikiden fazla, farklı zamanlar olarak yorumlamışlardır. Çünkü amaçları, geleneksel öğretideki 5 vakit namaz vaktini ayetlerde bulmaktır. Oysaki VE bağlacından sonraki "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi VE bağlacından önceki "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin açıklamasıdır.
"Gündüzün iki tarafında"...
“Peki, iki tarafın
neresinde?
Gündüzün içindeki iki tarafta mı, yoksa dışındaki iki tarafta mı?” Sorularının yanıtı VE bağlacından sonra açıklanmaktadır.
Yanıt: "Gecenin gündüze yakın
kısımlarında"... Yani Sabah ve Akşam
vakitlerinde...
Din adamları, "gündüzün iki tarafında" ifadesinde
bahsi geçen vakitler olan Sabah ve
Akşam salâtlarını
görmeyerek ya da göremeyerek; geleneksel
öğretideki namaz vakitlerini ayetlerle örtüştürmeye çalışmışlar ve Güneş'in
doğuşundan en tepedeki konumuna kadar geçen süreyi bir taraf, en tepedeki
konumundan Güneş'in batışına kadar geçen süreyi de bir taraf kabul etmişlerdir.
Böylece geleneksel öğretide yer alan Öğle ve İkindi namazı zamanı olarak bilinen vakitleri
gündüzün içine sokmuşlardır. Öğle ve İkindi namazı vaktini geleneksel öğretiden
etkilenerek belirlemişler ama ilk tarafta yani Güneş'in doğuşundan en tepe
noktasındaki konumu arasındaki zaman aralığında olması gereken namaz vaktini
unutmuşlar ya da hesap etmemişlerdir. Yani kendi anlayışlarına göre gündüzün
iki tarafında olması gereken namaz vakitlerini gündüzün ikinci tarafına, Öğle ve İkindi vakti namazları olarak sıkıştırmışlardır.
Başka bir örnek:
“Sorular VE zor sorular hazırlayın.”
Cümlesinin başındaki “sorular”
ifadesi aslında hazırlanması gereken kolay ve zor bütün soruları kapsamaktadır fakat
VE bağlacından sonra gelen “zor sorular”
ifadesi, soruları hazırlayacak kişileri daha çok zor soru hazırlamaya yönlendirmektedir.
Dolayısıyla bu cümledeki VE bağlacından sonraki “zor sorular” ifadesi, soruların
nasıl hazırlanması gerektiğini bildirmektedir.
Ayete bakalım:
Salâtları (SALAVATİ) VE orta/ortalama salâtını (SALATİL VUSTA) koruyun.
Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. (2:238)
(2:238) Ayetinde de benzer şekilde VE bağlacından sonraki
“ortalama salat (salatil vusta)” ifadesi, salatların (salavati) ne özellikte
yapılacağının açıklamasıdır. Ayet bize, “salâtları, ortalama salât olarak
koruyun” demektedir.
Din adamları yine “salatil vusta” ifadesini ayrı bir salât olarak
düşünmüşler ve bunu ikindi namazına yormuşlardır. Oysaki “salavati” ifadesi
Arapça dili gereği zaten en az 3 vakti kapsamakta olup, bütün salâtları
içermektedir. Bunlar da din adamlarının sandığı gibi 5 vakit değil, sabah ve
akşam olarak günlük 2 vakit ve ilaveten bir de müminlerin bir araya gelerek topluca
salât ettikleri Cuma günkü salâttır. İşte bu ayette bütün bu salatların ortalama
salat şeklinde yapılması istenmektedir.
Ve onlar,
Rablerine icabet ederler VE salâtı ikame ederler (EKAMUS SALATE) VE onlar,
işlerini aralarında toplanıp istişare ederler VE onları rızıklandırdığımız
şeylerden infak ederler. (42:38)
(42:38) Ayetinde Rablerine icabet eden
kimseler bunu, salatın ikamesini yerine getirerek gerçekleştirirler. Yani Rabbe
icabet, Rabbin vahyine yönelerek yapılacaktır. Rabbin vahyine yönelince de
toplantı günü geldiğinde aralarında ayetleri müşavere edecekler ve yapılması
gerekenleri belirleyeceklerdir. Bunun sonucunda da Rablerinin kendilerini
rızıklandırdığı şeylerden infak edeceklerdir. Böylece nefslerini terbiye ederek
arındırmaya çalışacaklar, hidayete ermiş olarak cenneti hak edeceklerdir.
Görüldüğü gibi yapılması gereken bütün işler, ayetteki VE bağlaçlarıyla
birbirine gereklilik olarak bağlanmıştır.
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
Hud/114 deki zulef kelimesi çoğulu da en az 3 değil mi o halde?
YanıtlaSilÖnce şartlanmışlığımızdan kurtulmamız lazım. Buradaki süreler namazdaki gibi 5-10 dk. kılınıp, bitirilecek süreler değil. Bunlar birer süreç... Mesela Güneş'in batmasından gecenin kararmasına kadar salat etme süresi en az 40 dakikalık bir süreç. Bu süreçler hem sabah hem akşam mevcut...
SilŞöyle de bir gerçek var: Bilimsel istatistiklere göre insanlar bir konuya en fazla 20 dakika odaklanabiliyorlar. Buna dikkat süresi deniyor.
Ben bu ayetteki züleflerin en az 3 olmasından; bu Kuran okumalarında en az 1 mola vermemiz gerektiğini anlıyorum. Bu da klasik anlayıştaki rekat sayısına benzetilebilir. Zira Allah bize Kuran'dan kolayınıza geleni okumamızı öğütlüyor.