6 Şubat 2018 Salı

VE BAĞLACI

VE bağlacı, Kuran'daki ayetler içerisinde sık sık kullanılmaktadır. Yani Kuran’daki ayetlerin genelinde birden fazla VE bağlacı kullanılmıştır. Hatta öyle ki bazen gereksiz yere fazlaca kullanıldığı sanılmaktadır. Hâlbuki Kuran'da her kelime ve her harf, tam olması gereken sayıda ve yerde kullanılmıştır. Bu bağlaçlar, kendinden önceki ve sonraki ifade, açıklama veya işlerle gereklilik bağı kurmaktadır.

VE bağlacının bazı kullanımları, kendisinden önce gelen ifade ile kendisinden sonra gelen ifadeyi birbirinden ayırmakta; bazı kullanımları ise aralarında zorunlu bir bağ kurmaktadır.

Bu zorunlu bağ kuran VE bağlacıyla ilgili bazı örneklerin dikkatle incelenmesi gerekir çünkü böylece bazı önemli konuların yanlış anlaşılması önlenmiş olacaktır.

Önce konuyu daha iyi anlayabilmek için Türkçeden örnek verelim:

"Servise bin VE okula git."

Örnek cümlede VE bağlacından önceki "servise bin" emri ile  VE  bağlacından sonraki "okula git" emri ile yapılan işler, ayrı ayrı işler olmasına karşın aralarında bir anlam bağı kurulmuştur. Yani okula gitmek, servise binerek yapılacaktır.

Örneğimizi biraz daha geliştirelim:

"Tencereden sana verilen yemeği ye  VE  karnını doyur."

Bu örneğimizde de "tencereden verilen yemeği yemek" ile "karnını doyurmak" işleri ayrı ayrı işler olmasına rağmen VE bağlacı ile aralarında zorunlu bir anlam bağı kurulmuştur. Şöyle ki "karnını doyurmak" işi, "tencereden verilen yemeği yiyerek"  gerçekleştirilecektir.


Şimdi Kuran'dan bazı örnek ayetler verelim:

"Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku VE salâtı ikame et." (29:45'den alıntı.)

Bu ayette hitap edilen kişi, salâtı nasıl ikame edecektir? 

Yanıt: Kitaptan kendisine vahyedilen şeyi okuyarak... 

Görüldüğü gibi VE bağlacından önceki “Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku” emri ile “salâtı ikame et” emri arasında bağ kurulmuştur.

Fakat din adamları, salâtın ikamesinin anlamını “namaz kılmak” olarak değiştirince bu bağ kopmakta ve anlam tamamen değişmektedir. Yani “kitaptan vahyedilen şeyi okumak” ayrı “namazı kılmak” ayrı işler olmaktadır. 

VE bağlacının, kendisinden öncesini ve sonrasını birbirinden ayırmadığına; birbirine bağladığına dair başka bariz bir örnek:

Allah VE resulünden ültimatomdur. (9:1)

Bu ayette aslında Allah ve resulü ayrı ayrı ültimatom vermemekte; Allah, resulünün ağzından insanlara ültimatomunu iletmektedir. 

Aksi takdirde Allah ve resulünün ayrı ayrı ültimatom verdikleri düşünülürse ayrı birer din kurucusu ve hüküm koyucu iki zat sayılmış olurlar ki bu da büyük bir şirktir. Çünkü dinin tek sahibi ve tek hüküm koyucusu Allah'tır. Dolayısıyla resul, Allah’ın mesajını insanlara iletmektedir.

Ey iman edenler! Allah’a VE O’nun resulüne itaat edin. VE siz işitiyorken ondan yüz çevirmeyin. (8:20)

Benzer şekilde "Allah’a VE O’nun resulüne itaat edin" ifadesini içeren ayetler de bu şekilde anlaşılmalı ve Allah'a ayrı, resule ayrı itaat mantığından vazgeçilmelidir. Aksi takdirde Allah'a ve resule ayrı ayrı itaat mantığı, dinde Kuran harici kaynaklar oluşmasına ve dolayısıyla şirke yol açmaktadır. Şöyle ki Allah’a itaatten Kuran ayetlerine; resule itaatten de resulün hadis ve sünnetine uymak anlaşılmakta böylece Kuran içerisinde yer alan veya yer almayan bazı konularda dinde iki farklı hüküm koyucu ortaya çıkmaktadır.

Yine Türkçeden başka bir örnek verelim…

Direksiyon hocası, sürücü adayına: 

"Direksiyonun iki tarafından VE yere yakın kısımlarından tut."

Dediğinde, sürücü adayı direksiyonu kaç yerden tutacaktır? 

Bunun cevabı çok açıktır: İki!

VE bağlacından önceki ve sonraki kısımlar, adayın direksiyonu tam nerelerden tutacağını açıklayan tariflerdir ve aralarında anlam bağı vardır.

Şimdi yine Kuran'dan örnek verelim:

"Gündüzün iki tarafında VE gecenin gündüze yakın kısımlarında salâtı ikame et. Muhakkak ki iyilikler kötülükleri giderir." (11:114)

Din adamları, bu ayetteki VE bağlacından önceki kısım ile VE bağlacından sonraki kısımları ayırarak salat vakitlerini ikiden fazla, farklı zamanlar olarak yorumlamışlardır. Çünkü amaçları, geleneksel öğretideki 5 vakit namaz vaktini ayetlerde bulmaktır. Oysaki VE bağlacından sonraki "gecenin gündüze yakın kısımlarında" ifadesi VE bağlacından önceki  "Gündüzün iki tarafında" ifadesinin açıklamasıdır.

"Gündüzün iki tarafında"... 

“Peki, iki tarafın neresinde? 

Gündüzün içindeki iki tarafta mı, yoksa dışındaki iki tarafta mı?” Sorularının yanıtı VE bağlacından sonra açıklanmaktadır. 

Yanıt: "Gecenin gündüze yakın kısımlarında"... Yani Sabah ve Akşam vakitlerinde...

Din adamları, "gündüzün iki tarafında" ifadesinde bahsi geçen vakitler olan Sabah ve Akşam salâtlarını görmeyerek ya da göremeyerek;  geleneksel öğretideki namaz vakitlerini ayetlerle örtüştürmeye çalışmışlar ve Güneş'in doğuşundan en tepedeki konumuna kadar geçen süreyi bir taraf, en tepedeki konumundan Güneş'in batışına kadar geçen süreyi de bir taraf kabul etmişlerdir. Böylece geleneksel öğretide yer alan Öğle ve İkindi namazı zamanı olarak bilinen vakitleri gündüzün içine sokmuşlardır. Öğle ve İkindi namazı vaktini geleneksel öğretiden etkilenerek belirlemişler ama ilk tarafta yani Güneş'in doğuşundan en tepe noktasındaki konumu arasındaki zaman aralığında olması gereken namaz vaktini unutmuşlar ya da hesap etmemişlerdir. Yani kendi anlayışlarına göre gündüzün iki tarafında olması gereken namaz vakitlerini gündüzün ikinci tarafına, Öğle ve İkindi vakti namazları olarak sıkıştırmışlardır.

Başka bir örnek:

“Sorular VE zor sorular hazırlayın.”

Cümlesinin başındaki “sorular” ifadesi aslında hazırlanması gereken kolay ve zor bütün soruları kapsamaktadır fakat VE bağlacından sonra gelen “zor sorular” ifadesi, soruları hazırlayacak kişileri daha çok zor soru hazırlamaya yönlendirmektedir. Dolayısıyla bu cümledeki VE bağlacından sonraki “zor sorular” ifadesi, soruların nasıl hazırlanması gerektiğini bildirmektedir.    

Ayete bakalım:

Salâtları (SALAVATİ) VE orta/ortalama salâtını (SALATİL VUSTA) koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin. (2:238)

(2:238) Ayetinde de benzer şekilde VE bağlacından sonraki “ortalama salat (salatil vusta)” ifadesi, salatların (salavati) ne özellikte yapılacağının açıklamasıdır. Ayet bize, “salâtları, ortalama salât olarak koruyun” demektedir.

Din adamları yine “salatil vusta” ifadesini ayrı bir salât olarak düşünmüşler ve bunu ikindi namazına yormuşlardır. Oysaki “salavati” ifadesi Arapça dili gereği zaten en az 3 vakti kapsamakta olup, bütün salâtları içermektedir. Bunlar da din adamlarının sandığı gibi 5 vakit değil, sabah ve akşam olarak günlük 2 vakit ve ilaveten bir de müminlerin bir araya gelerek topluca salât ettikleri Cuma günkü salâttır. İşte bu ayette bütün bu salatların ortalama salat şeklinde yapılması istenmektedir.

Ve onlar, Rablerine icabet ederler VE salâtı ikame ederler (EKAMUS SALATE) VE onlar, işlerini aralarında toplanıp istişare ederler VE onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (42:38)


(42:38) Ayetinde Rablerine icabet eden kimseler bunu, salatın ikamesini yerine getirerek gerçekleştirirler. Yani Rabbe icabet, Rabbin vahyine yönelerek yapılacaktır. Rabbin vahyine yönelince de toplantı günü geldiğinde aralarında ayetleri müşavere edecekler ve yapılması gerekenleri belirleyeceklerdir. Bunun sonucunda da Rablerinin kendilerini rızıklandırdığı şeylerden infak edeceklerdir. Böylece nefslerini terbiye ederek arındırmaya çalışacaklar, hidayete ermiş olarak cenneti hak edeceklerdir. Görüldüğü gibi yapılması gereken bütün işler, ayetteki VE bağlaçlarıyla birbirine gereklilik olarak bağlanmıştır.

En Doğrusunu ALLAH Bilir.

Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_

2 yorum:

  1. Hud/114 deki zulef kelimesi çoğulu da en az 3 değil mi o halde?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce şartlanmışlığımızdan kurtulmamız lazım. Buradaki süreler namazdaki gibi 5-10 dk. kılınıp, bitirilecek süreler değil. Bunlar birer süreç... Mesela Güneş'in batmasından gecenin kararmasına kadar salat etme süresi en az 40 dakikalık bir süreç. Bu süreçler hem sabah hem akşam mevcut...
      Şöyle de bir gerçek var: Bilimsel istatistiklere göre insanlar bir konuya en fazla 20 dakika odaklanabiliyorlar. Buna dikkat süresi deniyor.
      Ben bu ayetteki züleflerin en az 3 olmasından; bu Kuran okumalarında en az 1 mola vermemiz gerektiğini anlıyorum. Bu da klasik anlayıştaki rekat sayısına benzetilebilir. Zira Allah bize Kuran'dan kolayınıza geleni okumamızı öğütlüyor.

      Sil