-
Rükû Kelimesinin Sözlük Anlamı
Rükû kelimesi sözlüklerde “eğilmek, beli
bükülmek, namazda, elleri dizlere dayayarak öne doğru eğilmek” anlamlarda
geçmektedir.
-
Rükû Kelimesinin Kuran’daki Anlamı
Rükû;
iman ederek Allah'ın vahyini (sözlerini ve kitaplarını) rehber edinmektir.
Dolayısıyla rükû edenler, vahye yani Allah'ın sözlerine iman ederek O'nun
Sünnetullah'ına tam bir saygıyla teslim olmuş kişilerdir. Cansız varlıklar veya
hayvanlar için değil, insanlar için geçerlidir.
Örnek
ayet:
Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla
beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da
merhametlidirler. Onların rükû (RUKKEAN) ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır:
Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vaad etmiştir. (48:29)
Allah’ın resulüyle beraber olanlar, Allah’ın
sözlerine iman ederek O'nun
Sünnetullah'ına tam bir saygıyla teslim olmuş kişilerdir. İşte onların secdesi
de budur. Yüzlerinde kararmış kalplerinin yansıttığı kin ve fesatlık değil, tam
tersine Allah’a teslimiyetin aydınlık yansıması vardır. Onlar kendilerini tam
manasıyla Allah’ın vahyiyle eğitmiş, Allah yolundaki tekâmüllerini tamamlamış
ve cennete gideceklerin hasat edileceği zaman bu hasada hazırlanmış
kimselerdir.
Rükû kavramının, namazın bir rüknü olduğunu
savunan geleneksel düşünceyi Kuran’a sorduğumuzda görülmektedir ki “salâtın
ikamesi” kavramı ile rükû kelimesinin
türevinin yan yana geçtiği tek bir istisna ayet vardır:
Salâtı ikame edin ve zekâtı verin ve
rükû (RKEU) edenlerle birlikte rükû edin (RAKİİNE). (2:43)
Salatın ikamesi kavramının anlamı “namaz kılmak” olsaydı;
(2:43) ayetinde “salatı ikame edin” ifadesinden önce “rüku edin” ifadesinin
bulunması gerekecekti. Oysa bu ayette görüldüğü gibi "rükû edin"
ifadesi salâtın içinde değil hatta salâttan sonra da değildir. “Rükû edin”
ifadesi, zekâttan sonra yer almaktadır. Rükû kavramı eğer salâtın (namazın) şekilsel
bir bölümü (rüknü) olsaydı; sıralamaya göre en azından “zekâtı verin”
ifadesinden önce “rükû edin” ifadesinin sayılması gerekirdi. Ya da rükû bir
şeyin bölümü olacaksa öncelikle zekâtın bölümü olması daha mantıklı olacaktı.
Fakat görüldüğü gibi rükû, ne salâtın ne de zekâtın bir bölümü değildir. Ayette
“kıyam, secde” gibi namazın rükünleri olduğu iddia edilen kavramların hiç
geçmemiş olması da ayrıca dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Ayrıca rükû, salâtın (namazın) şekilsel bir rüknü olsaydı;
aşağıdaki gibi rükû kavramı geçen diğer ayetlerde de “salâtın ikamesi” ile
birlikte geçmesi gerekecekti. Zira salâtın ikamesinin “namaz kılmak” anlamına
geldiğini iddia eden kimseler, rükû ile salâtın ikamesinin yan yana geçtiği
ayetleri delil olarak sunarak namazın tarifinin Kuran’da mevcut olduğunu iddia
etmektedirler.
“Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan
ve secde et ve rükû edenlerle (RKEİ) beraber rükû et” demişlerdi. (3:43)
-
İçerisinde Rükû Kelimesi ve Kelimenin Türevleri Geçen Ayetler
2. Bakara Suresi: 43, 125.
3. Ali İmran Suresi: 43.
5. Maide Suresi: 55.
9. Tevbe Suresi: 112.
22. Hac Suresi: 26, 77.
38. Sad Suresi: 24.
48. Fetih Suresi: 29.
77. Mürselat Suresi: 48.
-
Rükû Kelimesinin Kuran’daki Türevleri
Kuran'da Rükû kelimesi direkt olarak geçmemekte fakat kelimenin
türevleri yer almaktadır.
Fiil formunda
kullanıldığı 5 yerde “boyun eğmek” anlamında geçmiştir. (Bir ayette 2 kez
geçmiş.)
Salâtı ikame edin ve zekâtı verin ve
rükû edenlerle birlikte rükû edin (RAKİİNE). (2:43)
“Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan
ve secde et ve rükû edenlerle beraber rükû et (RAKİİNE)” demişlerdi. (3:43)
Ey iman edenler! Rükû edin (RKEU) ve
secde edin ve Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
(22:77)
Onlara, “Rükû edin (RKEU)” dendiği
zaman rükû etmezler (YERKEUNE). (77:48)
Aktif Kısım
formunda kullanıldığı 8 yerde “boyun eğmek” anlamında geçmiştir. (Bir ayette 2
kez geçmiş.)
Salâtı ikame edin ve zekâtı verin ve
rükû edenlerle (RKEU) birlikte rükû edin. (2:43)
Hani biz beyti insanlara toplantı ve
güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir salât yeri
edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, itikâfa girenler,
rükû (RUKKEİ) ve secde edenler için evimi tertemiz tutun.” (2:125)
“Ey Meryem! Rabbine gönülden bağlan
ve secde et ve rükû edenlerle (RKEİ) beraber rükû et” demişlerdi. (3:43)
Sizin dostunuz ancak Allah’tır ve
resulüdür ve salâtı ikame eden ve zekâtı veren ve rükû eden (RAKİUNE) müminlerdir.
(5:55)
Bunlar, tövbe edenler, kulluk
edenler, hamdedenler, seyahat edenler, rükû (RAKİUNE) ve secde edenler, iyiliği
emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla
koruyanlardır. Müminleri müjdele. (9:112)
Hani biz İbrahim’e, beytin yerini,
“Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, ayakta duranlar, rükû
(RUKKEİ) ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik. (22:26)
Davud dedi ki: “Andolsun, senin
koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen
ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller
işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Davud, bizim kendisini imtihan
ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, rükûyla (RAKİAN) kapandı
ve bize yöneldi. (38:24)
Muhammed, Allah’ın resulüdür. Onunla
beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da
merhametlidirler. Onların rükû (RUKKEAN) ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve
hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır:
Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vaad etmiştir. (48:29)
En Doğrusunu ALLAH Bilir.
Bülent DİLAVER
_iNsaNOĞLU_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder